HDP’DEKİ SOSYALİST ÇİZGİYİ TASFİYE ÇABALARI
“Dokunulmazlığı kaldırılan vekillerden biri olan ve iktidar
medyasının kara propaganda araçları için “Susturulması gereken bir şirret”,
“Yılan kadın” ve “Babasıyla sorunları olan bir psikopat” olan Eş Genel Başkan
Yüksekdağ, diğer vekillerin aksine darp ile gözaltına alınmış ve tutuklandıktan
sonra da hiçbir vekile uygulanmayan koşullarda tecride maruz bırakılmış,
nihayetinde de yine ilk kez onun vekilliği düşürülmüştür. Yetmemiş, en sonunda
HDP üyeliği ve Eş Genel Başkan statüsü de Yargıtay tarafından düşürülmüştür.
Yeseler doymayacaklar!
HDP’nin solu” döndü dolaştı yeniden ülke gündemine girdi –
bu sefer Türkiye burjuvazisinin siyasi gericiliğinin popüler temsilcisi Nuray
Mert’in “bilgece” tavsiyeleriyle! HDP’ye sol safralardan arınıp rahatlama
tavsiyeleri sunan Mert’in incilerine sol çevrelerden yanıtlar ise gecikmedi.
HDP’nin ana bileşeni olan Kürt Özgürlük Hareketi’nin zaten
sol bir hareket olduğunu söyleyen ve dolayısıyla Kürtlerin hem ideolojik, hem
de tarihsel anlamda sol hareketlerle ittifaka gitmesinin doğal olduğunu savunan
yazılar şüphesiz çok temel bir hakikati gündeme getirseler de, somut hakikati
hakkınca dillendirdiklerini, politik olabildiklerini, yani “zülf-ü yâre
dokunabildiklerini” söylemek güç. Bunun temel sebebi HDP’nin sol bileşenlerini
bir kategori olarak, yani soyut bir biçimde ele almaları ve HDP’nin son 2
senelik tarihinde hem HDP içerisinde hem de Türkiye siyasetinde oynadıkları
rolü adlarını koyarak değerlendirmeye (ya da eleştiri çerçevelerine) almamış
olmalarıdır.
Bu, burjuva siyasi iklim altında elbette anlaşılabilir bir
şeydir. Ana gövdenin Kürt özgürlük hareketinden oluştuğu gerçeği ortadayken,
“Toplasan %1 oy alamayacak olan” hatta yer yer “dar kadro hareketleri”
diyebileceğimiz bu yapıların bırakın etkisini, hatta varlıklarını bile gündeme
almak, burjuva gündelik siyaset aklına abes gelebilir. Ancak soldan analiz
yaptığını iddia eden dostların, devrimcilerin politik etki güçlerinin oy
oranıyla ölçülemeyeceğini ve birbirleriyle ilişkilenişlerinin, en azından
ilkesel düzeyde, böyle bir niceliksel bağlamda gerçekleşmeyeceğini bilmeleri
gerekir.
Bunun en önemli kanıtı da burjuva-faşist devletin cumhuriyet
tarihiyle yaşıt örgütsüzleştirme terörü, sol örgütlere yönelik sistemli baskı,
operasyon ve katliamlarıdır. Kısacası burjuvazinin faşist devlet aygıtı,
devrimci yapıları kitlelerinin büyüklüklerinden tamamen bağımsız bir biçimde
ezmeye çalışmayı, gelişip “palazlanmalarına” engel olmayı en önemli
gündemlerinden biri sayar. Sayar, çünkü bilir ki biraz gevşek bırakıldığında
devrimci örgütlerin politik etki güçleri tahmin edilemeyen bir hızla artar.
Bu tehlike, devrimcilerin adanmış “canavarlar” olmasından ve
devletin sınıfı bölmek için ezdiği Alevileri, Kürtleri, kadınları, işçileri,
gençleri ve bunların öncü güçlerini politik özgürlükler mücadelesi altında
birleştirme hedef ve potansiyellerinden kaynaklanır. İşte bu yüzden ayağının
tozu bu partilere değmiş insanlar dahi siyasi polis tarafından takibe alınır,
aileleri taciz edilir, darp edilir, senelerce tutsak edilir, işkenceden
geçirilir ve katledilirler. Kurdukları tüm kurumlar kapatılır, gelişmelerine
imkan tanıyacak en ufak bir nokta bile açık bırakılmamaya çalışılır.
HDP, işte bu devrimci yapıların Kürt özgürlük hareketi ile
birleştiği ve devletin karşısına politik özgürlükler mücadelesi bayrağı ile
çıktığı ve “işin kötüsü”, toplumun tüm ezilenlerine umut, moral ve cesaret
aşıladığı bir alternatif oldu. Kitleler yüzünü ezilenden yana, sol bir
alternatife dönmeye başladı. Bu inşada HDP’nin sosyalist bileşenleri olan
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP),
Devrimci Parti (DP) ve Yeşiller Sol Gelecek Partisi (YSGP) parti meclisinden
merkez yürütme kuruluna, gençlik yapısından il-ilçe başkanlıklarına kadar tüm
örgütlenme düzeyinde aktif rol oynadı, hatta bir Türk, Sünni, Adanalı, kadın Eş
Genel Başkan da çıkardı.
Bunu sadece bir temsiliyet ya da kadro aktarımı meselesi
olarak okumamak gerekir. Sosyalistler, Batıda şovenizmi aşılması noktasında
kritik bir çaba sarf ederken, HDP projesinin emekçi çözüm hattında kurulmasında
da belirleyici oldu; parti binalarına saldırıdan kent direnişlerine kadar
birçok alanda söz konusu birleşik mücadele hattını fiilen savundu. İki halktan
ezilenlerin politik öncülerinin hem ülke dahilinde, hem de enternasyonal
nitelikte etkin bir şekilde bir araya geldiği ve statükoyu çatlatmayı
hedefleyen bu tablo tam da bu yüzden burjuva-faşist devlet için bir kabusa
dönüştü ve onun 90 yıllık aklının tekrar devreye girmesine neden oldu.
Örneğin savaş, Kobanê ile dayanışmak üzere yola çıkan
SGDF’li gençlerin 20 Temmuz’da devletin bilgisi altında katledilmesiyle
başlatılmıştır. Bu hamle, Kürt Hareketi ile Batı halkının politik özgürlük
taleplerini birbirine bağlama ve ortak cepheyi yükseltme görevini üstlenen bir
sosyalist geleneğin en dinamik kanadına, HDP’nin “köprüsüne” yapılmıştır.
Özellikle HDP bileşeni sosyalist gençlik örgütleri her ilde
siyasi polis operasyonlarının merkezinde olmuş, HDP projesini Türkiye’de
yükseltecek öncü kadrolar dağıtılmaya çalışılmıştır.
Tüm bu katliam ve kirli propaganda sürecinin bir noktasında
HDP MYK’sına, yani partinin beynine yönelindiğinde ise her ne hikmetse yine ilk
olarak HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı, sosyalist Alp Altınörs hedef alınmış,
kuantum mekaniğine bile uymayan isnatlarla dolu bir komplo ile tutuklanmıştır.
Dokunulmazlığı kaldırılan vekillerden biri olan ve iktidar
medyasının kara propaganda araçları için “Susturulması gereken bir şirret”,
“Yılan kadın” ve “Babasıyla sorunları olan bir psikopat” olan Eş Genel Başkan
Yüksekdağ, diğer vekillerin aksine darp ile gözaltına alınmış ve tutuklandıktan
sonra da hiçbir vekile uygulanmayan koşullarda tecride maruz bırakılmış,
nihayetinde de yine ilk kez onun vekilliği düşürülmüştür. Yetmemiş, en sonunda
HDP üyeliği ve Eş Genel Başkan statüsü de Yargıtay tarafından düşürülmüştür.
Yeseler doymayacaklar!
Eşyayı adıyla çağırmak gerekir. HDP’nin sosyalistlerine
yönelik bu yönelim, açık bir çizgi tasfiyesidir, bir “ayıklama” operasyonudur.
Parti içinde Kürt yurtseverleriyle birlikte, teslim olmamayı ve direnişi her
koşul ve şart altında yükseltmeyi esas alan, ezilenlerin taleplerinde reform ya
da revizyon kabul etmeyen sol çizginin önemli bir parçasını oluşturan
sosyalistler, devlet eliyle tasfiye edilmeye çalışılmaktadır.
Hesap odur ki, bu tasfiye operasyonu HDP’yi daha az
tehlikeli, uzlaşılabilir nitelikte bir çizgiye çekecek ya da en azından parti
aklını akâmete uğratıp paralize olmasına yol açacaktır. Böylece Kürt özgürlük
hareketi yalnızlaştırılacak ve reformist akla teslim olacaktır. Türkiye
devrimci hareketi ile bağı kopan bu hareket, böylece devletin bekaasını
planlandığı kadar çok sarsamayacaktır. Ne kadar da alışılmışın dışında bir
plan!
Devlet, devletliğini yapar. Nuray Mert gibilerinin
yaptıkları şey de, siyasi gericilik bakımından aynı akılda buluştukları
devletin refleksini ortanın sözde solundan “içeriye seslenerek” yansıtmaktan
başka bir şey değildir. Oysa kendini demokrasi mücadelesinde, solda,
devrimcilikte tanımlayan kişilerin ve yapıların, devletin bu tasfiye hamlesini
boşa çıkarmak, buna tepki koymak ya da en azından bu durumu tespit edip adını
koymak gibi tarihsel bir sorumlulukları vardır. Aksi, tasfiyeyi örtük olarak
onaylamak anlamına gelecektir.
HDP’den tasfiye edilmeye çalışılan sosyalistler, tarih
önündeki varlık haklarını kendi pratikleri ile kazanmışlar, bundan sonra da
kararlılıkları ve direnişleri ölçüsünde bu şekilde kazanmaya devam
edeceklerdir. Ancak dert edilen, daha doğrusu hayati olan şey, dar grupçu bir
öncülük yarışı değil, ezilenlerin birleşik önderliğin inşası ise, ki öyle
olduğu açıktır, bu, ancak ve ancak tüm
devrimci ve demokratların söz konusu çizgi tasfiyesine yüksek perdeden karşı
durmalarıyla mümkün olacaktır. HDP sosyalistsizleştirilirse, HDP içinde ve
dışında bundan kazançlı çıkabilecek herhangi bir devrimci ve veya demokrat
çizgi, kurum, örgüt ya da kişi olmayacaktır, aksine bu tasfiye, onların da
tasfiyesi anlamına gelecektir. (NEVA BALKAN – ABSTRAKT)