“Hiç karşılık veremedin. Yürüyüp gitmek düşmüştü payına. Yürüdün, gittin. İki küçük damlacık işgal etti kadının kirpiklerini ve sen gör...
“Hiç karşılık veremedin. Yürüyüp gitmek düşmüştü payına.
Yürüdün, gittin. İki küçük damlacık işgal etti kadının kirpiklerini ve sen
göremedin”
İstanbul Kazasker, 2001
İki adım önündeydi çocuk. Yedi, sekiz yaşlarında bir şey. Tam
caddeye fırlayacakken yakaladın kolundan. Belediye otobüsü keskin bir frenle
durdu. Fren sesi içini kanırttı. Korktun. Çok korktun hem de. Çocuk olan
bitenin pek farkında değildi. Başınla tamam dedin otobüs şoförüne. Şoför, bir “Allah
razı olsun”la karşılık verdi sana. Sonra ağır ağır yoluna devam etti.
Bir banka şubesinin önündeydiniz. Şubenin kapısı ince bir
kadın haykırışıyla açıldı. İncecik bir ses. Sese arkan dönüktü. Tam çocuğa anne
babasını soracakken duydun sesi. “Bulut” diye bağıran incecik bir ses. Bir ses!
Tanıdın hemen sesi. Sesteki telaşı, korkuyu, çaresizliği hemen tanıdın.
Tanımaman mümkün değildi. Dönmek istemedin sese. Dönersen başka sesler de hücum
edecekti, biliyordun…
“Evde misin, şimdi taksiye bindim”… “Kuzucuk sen niye bu
kadar güzelsin”… “Annem geliyor, kapatmak zorundayım, yine arayacağım”… “Bostancı’da
İzmir tostu yapan bir yer açılmış”… “Beylerbeyi’ne kadar yürüyelim mi?”… “Bana
sarılmalarını seviyorum”… “Seninle tanışmak istiyorum kara kız, bu akşam servisi
kaçırsana”… “Sabah dokuzda Kartal grubuyla geleceğim, vapur iskelesinde bekle,
hep birlikte gidelim Gazi’ye”… “Paşabahçe’ye polis yığmışlar, dikkatli ol”… “Öp
beni huysuz adam”…”Ne zaman bitecek bu direniş, umut var mı sence”… “Bir daha
arayamam, babamlarla dışarı çıkıyoruz, evde kalma, çık sen de, devamlı
sallanıyoruz”…
Sesin sahibi, çocuğa sarılırken buluştu gözleriniz. Hiç
değişmemişti sanki kadın. Gece gibi simsiyah ve kıvırcık saçlar, aynı koku, aynı
çocuksu ifade. Hatta senin yine bağıracağını zannedip telaşların ve korkuların
ortasında debelenmeye başlayan bakışlar. Bu bakışları hiç yadırgamadın. Yadırgamadığının
farkında bile değildin. O da sana yine böyle baktığının. O kadar çok bakmıştı
ki sana böyle. Orada öylece duruyordunuz. Hiç konuşmadınız. Tek kelime çıkmadı
ağızlarınızdan. “Canan” diyen bir erkek sesi bozdu sihiri. Yanınıza kadar geldi
adam. Sana teşekkür etti. Hiç karşılık veremedin. Yürüyüp gitmek düşmüştü
payına. Yürüdün, gittin.
Halbuki iki küçük damlacık işgal etmişti kadının kirpiklerini ve sen hiç göremedin....
HAYRİ GÜNEL
("ŞARKILARI OLAN HİKAYELER: 10, HAYAT BİR KURGUDUR
ASLINDA")