İran bu konuda Türkiye’den daha aktif bir itiraz siyaseti izleyecektir. Çünkü hem kendi Kürt sorununa etkileri olabilecek bir unsur hem de kendi müttefiki olan Bağdat yönetiminin etki sahasının daralması anlamına gelecek olan bir kopuş söz konusudur


Resmi adıyla Irak Bölgesel Kürt Bölgesi ya da yine kısa resmi adıyla Kürdistan 25 Eylül 2017’de Bağımsızlık Referandumuna gidiyor. Özerk bölgenin resmen kuruluşundan sonra bağımsızlık sorununu uluslararası ve bölgesel şartların uygun olmaması nedeniyle “ertelenen bir rüya” olarak tanımlayan Mesut Barzani yönetiminin inisiyatifi ile alınan referandum kararı Iraklı Kürtlerin bağımsız devlete kavuşmalarının zamanının artık geldiğine karar verdiklerini gösteriyor. Ancak gerek bölge içindeki çeşitli çevreler, gerek Irak merkezi hükümeti, Türkiye ve İran gibi önemli komşuları ve bölge üzerinde etkili uluslararası güçlerin referandum ve zamanlaması konusunda Erbil ile hemfikir olmadıkları ortada. Referandum kararının hukuksal niteliği, kararın alınma biçimi, hangi bölgelerde nasıl uygulanacağı ve sonucunun hayata nasıl geçirileceği konuları gergin, çatışma riski barındıran ve belirsizliklerle dolu bir süreç. Bu yazıda 8 temel soru etrafında Irak Kürdistan Bağımsızlık Referandumunun süreci, niteliği ve muhtemel sonuçlarını ana hatlarıyla aydınlatmaya çalışacağız.

Kürdistan’ın Irak içindeki statüsü nedir?

Saddam’ın devrilmesi ile sonuçlanan II. Körfez Savaşı’nı takiben oluşturulan 2005 tarihli Anayasa ile Irak’ın Kuzey illerinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi tanımlanmıştı. Anayasal olarak tanımlanmış bu yönetimin kendisine bağlı Parlamentosu, polis gücü ve hatta ordusu (Peşmerge) ve gümrük yönetimi olacaktı. Erbil merkezli Kürdistan yönetimi çoğu durumda yetkilerini özerk ya da federal bir birimden öte bağımsız devleti andıran bir düzeyde icra etti. Federal bir birimden ziyade bir devlet gibi imza attığı en önemli uluslararası metin ise Türkiye ile yaptığı petrol anlaşmalarıdır. Genel tabloya bakıldığında Irak Kürdistanı adı konmamış bir devlet ya da en azından konfederal bir birim olarak tanımlanabilir. Ancak Irak Anayasa’sının çizdiği sınırlara karşın bölgesel yönetimin 2005 yılını takip eden süreçte fiili kontrol sahasını ve yetkilerini genişletmesinden kaynaklanan belirsizlikler Bağdat ile Erbil arasında gergin bir ilişkinin oluşmasına neden oldu. Referandum kararı tüm bu gerginlik konusunu en üst düzeye taşınmış durumda.

Referandum kararına nasıl ulaşıldı?

Bağımsızlık kararı Irak Kürdistan Bölgesindeki önemli tüm güçlerin desteğini almış olmakla beraber zamanlaması bakımından Mesut Barzani’nin inisiyatifi ile ortaya çıkmıştır. Görev süresi dolan ve ana muhalefet partileri tarafından iki yıldır yoğun eleştirilere hedef olan Barzani yönetimi Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği ve yenilikçi Goran Hareketi’nin geçtiğimiz yaz ayları başında Kerkük’ü fiiline Kürdistan sınırlarına dahil eden “bayrak çekme” hamlesine karşılık “el arttırarak” hem Kürtler üzerinde giderek kaybolan etkisini yeniden tesis etme hem de muhalefeti bu yeni gündemle kendi hizasına çekme hamlesi yapmış oldu.

Barzani’inin KYB ve Goran karşısındaki gücünü yeniden tesis etme ihtiyacı Referandum kararını tetikleyen en önemli iç dinamik olsa da kararın sadece iç dinamiklerle açıklanması da yerinde olmayacaktır. Sürecin bir de uluslararası konjonktür boyutu vardır: Kürt bölgesi, Irak ve hatta tüm Ortadoğu için kilit önemde görülen İŞİD’in bölgeden temizlenmesi operasyonlarının son aşamalarına varıldığı 2017 sonbaharının seçilmesinin uluslararası konjonktür açısından elverişli olacağı varsayılmış görülmektedir. Böylelikle başta ABD olmak üzere, Almanya, Fransa, İngiltere ve Rusya gibi bölge açısından etki ülkelerin İŞİD karşısındaki zaferin en önemli paydaşlarından olan Irak Kürtlerinin bağımsız devlet taleplerine en iyi ihtimalle rıza gösterecekleri varsayılmıştır.

Erbil’in ABD, Rus, Alman ve Fransa’dan gelen açıklamaları net ve sert biçimde hayır demedikleri sürece evet olarak yorumluyor oluşu uluslararası konjonktürü elverişli bulduklarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Referandumun hukuksal statüsü nedir?

Referandum kararını hukuksal statüsü bakımından eleştirenler bu kararın örneğin İskoçya gibi hayır ya da Güney Sudan gibi evet kararının çıktığı iki bağımsızlık referandumundan en önemli farkının merkezi hükümetle bir anlaşma çerçevesinde hayata geçirilmeyecek olmasına bağlıyorlar. Bu 25 eylül bağımsızlık referandumunun uluslararası tanınırlığı önünde önemli bir hukuki engel teşkil etmektedir. İkinci önemli hukuksal sorun olarak kararın Bölgesel Yönetim Parlamentosu kararı ile değil, bölgesel yönetimin kararı ile hayata geçirilecek olması olarak gösteriliyor. Bu bakımdan da örneğin Madrid’in tanımayacağını açıkladığı Katalonya Bağımsızlık referandumunda hukuken daha zayıf temelleri olacağı ileri sürülmekte.

Aslında Kürdistan yönetiminin yarı-devletleşmiş düzeyi hesaba katıldığında bu referandumun ne Kosova, Güney Sudan ya da İskoçya kadar uluslararası hukuki dayanakları olacağı ne de Abhazya, Osetya, KKTC ve benzeri oluşumlar kadar zayıf bir tanınırlık düzeyinde kalacağı şimdiden kestirilebilir.

Referandumun sınırların tam olarak çizildiği ve BM’ye tam üye olarak katılmayı mümkün kılacak bir süreci hemen başlatması beklenmese de bu yolda atılmış son derece etkili bir deklarasyon ve politik hamle olacağı kararı verenlerce de malum görünüyor.

Kimler destekliyor?

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırlarında faaliyet gösteren en büyük parti olan KDP sürecin zaten mimarı ve tüm gücüyle referandum kararının arkasında. Tarihsel rakibi ve son yıllarda anlaşmazlık düzeyi yeniden yükselen ana muhalefet partisi KYB ve bölgenin üçüncü büyük gücü olarak görülen Goran Hareketi de bu ani kararın arkasında. Keza bölgede yasal sınırlar içinde faaliyet sürdüren İslamcı partiler de karara desteklerini açıklamış durumdalar.

Özerk bölgede yaşayan Süryaniler, Türkmenler ve diğer etnik ve dinsel azınlıklar ise kendi içlerinde farklı oranlara bölünmüş görünmekteler. Etnik olarak Kürt olan Ezidiler referanduma taraflar ve Erbil’le birlikte bağımsızlık isteyecek görünüyorlar. Asuri-Süryani-Keldani gruplar daha ziyade Bağdat’tan ayrılma yönünde eğilim belirtirken, Türkmenlerin önemli bir kısmı temkinli bir itiraz ifade etmekteler. Referandumun yapılacağı sahada yaşayan Şii Arapların çok çok büyük kısmının ve Sünni Arapların ise önemli bir kısmının ayrılık kararına boykot ya da hayır diyerek yaklaşacakları anlaşılıyor. Keza Kerkük, Tuzhurmatu ve Hanakin gibi büyük ölçüde anlaşmazlığa konu olan sınır bölgelerinde yaşayan Türkmenlerin Şii, Alevi, Bektaşi olanları ise Bağdat’la birlikte kalma eğilimindeler. Özetle Kürtlerin neredeyse tamamı azınlıkların ise hatırı sayılır bir kısmının eğilimi Bağımsız Devlet yönünde görünüyor.

Bağımsız Kürdistan’ın devlet sınırları belli mi?

Irak Kürdistan sınırlarına bakıldığında, resmen Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırlarında olmadığı halde geride bırakılan 12 yıl içinde fiilen Peşmerge’nin denetim sahasına giren ya da sokulan bölgelerin büyük ölçüde Türkmen, Süryani, Arap vb gayrı-Kürt grupların çoğunlukta bulunduğu il, ilçe ve kasabalar olduğu görülecektir. Bunlardan en büyüğü zengin petrol sahlarını barındıran Kerkük Vilayetidir. Daha güneyde ise Tuzhurmatu ve Hanakin gibi Şii-Alevi-Bektaşi Türkmen nüfusu barındıran il ve ilçeler yer almaktadır. Bağımsız Kürdistan’ın oylanacağı referanduma Peşmerge’nin denetim sahibi olduğu tüm il ilçe ve köylerin katılacağı anlaşılmaktadır. Ancak söz konusu ihtilaflı bölgelerde halkın boykot, katılmama veya hayır oyu kullanarak eğilim belirtmesi ve hatta bu toplamın evet oylarının üzerinde çıkması durumunda Kürdistan sınırları konusundaki tartışma daha da alevlenecektir.

Öyle görünüyor ki referandum sonrasında tartışılacak en önemli konu Kürdistan’ın bağımsızlığından ziyade sınırları ile ilgili olacaktır.

Ertelenebilir mi?

Yine de başta Türkiye basınından analistler olmak üzere birçok yazar ve uzman 25 Eylül referandumunun gerçekçi bir zamanlama ve yeterli bir uluslararası rızaya dayanmadığı gerekçesi ile erteleneceği kanaatinde. Ancak kararının ilan edildiği 7 Haziran’dan günümüze aksi yönde tek bir açıklama gelmiş değil.

Barzani’nin Arap basınına verdiği 30 ağustos tarihli son demecinde Bağdat ve Uluslararası toplumun sonuçlarını resmen tanıyacaklarını açıklamaları durumunda referandumun 2018 Eylül ayına yani bir yıl ileri alınmasını kabul edeceklerini belirtmesi de Erbil’in kararından kolay kolay dönmeyeceğinin işareti. Bu tür bir ertelemeye daha gerçekçi bir ifadeyle tarihin ileri alınması denebilir ki bu Erbil için çok daha kazançlı bir formül olacaktır. Çünkü başta Kerkük olmak üzere İŞİD sonrası Irak’ta Bağdat ve Erbil’in kontrol edeceği bölgelerin saptanmasında çatışmasız bir çözüm pek mümkün görünmüyor. Referandum bu süreci sadece yakınlaştıracak, hızlandıracaktır.

Savaş kaçınılmaz mı?

Referandum ile bağımsızlık kararı alınması hemen bağımsızlık ilanı anlamına gelmiyor. Bunun için kurucu bir anayasal sürece ve bir dizi siyasi adıma daha ihtiyaç olacak. Keza bağımsızlık ilanı da hemen tanınma anlamına gelmeyecek. Yani önümüzdeki günler Kürdistan’ın bağımsızlığı ve özellikle sınırları ile ilgili birçok tartışmayı gündeme getirecek. Bu tartışmaların Bağdat ve Erbil arasında uluslararası aktörlerin arabuluculuğuyla ve diplomatik kanallarla yapılması durumunda çatışmasız ve sürece yayılan bir çözüm olanağına kavuşulabilir. Ancak iki tarafında tam anlamıyla kazanamayacağı bir çatışma ile itilaflı bölgelerde belli çatışma ve akabinde gündeme gelecek ateşkes hattından oluşacak bir sınır ise gerilimi önümüzdeki on yıllara taşıyacaktır. ABD başta olmak üzere Koalisyon güçlerinin bu son aşamada devreye girerek çatışmalı bir konumdan yararlanmaya çalışacaklarını tahmin etmek için ise kahin olmaya lüzum yok.

Referandumun kısa ve orta vadeli sonuçları neler olabilir?

Referandumun bağımsızlığı, daha doğrusu uluslararası tanınmayı hemen getirmeyeceği çok aşikar. Ancak bu haliyle bile kuvvetli bir deklarasyon ve tanınma sürecine zemin sağlayacak bir siyasi adım olarak işlevini görmüş olacak. Barzani ve partisinin hem kendi bölgesi hem de genel de Kürt coğrafyasında meşruiyet ve popülaritesinin artacağı da rahatlıkla kestirilebilir. Bu Barzani’ye şu anda yaşamakta olduğu yönetim krizini çözmek ve yeniden güç kazanmak için önemli olanaklar sağlayacaktır. Üçüncü olarak Suriye’nin devre dışı olduğu bölgesel Kürt denkleminde Türkiye ve İran’ın dolaylı ve tedrici tanıma yoluyla kendisine iktisaden bağlama siyaseti mi yoksa geleneksel politikaları çerçevesinde tanımamama ve izolasyon siyaseti mi izleyecekleri netleşecek. Her iki devletin de son 15 yıllık siyasetlerine bakıldığında Irak’la sınırlı bir Kürt devletini kademeli olarak tanımaya geçmişe oranla çok daha yakın oldukları görülüyor. Ancak gerek bölgenin sınırları gerekse her iki ülkenin iç politik dengeleri dönem dönem sert açıklamaları elbette gündeme taşıyacaktır.

İran bu konuda Türkiye’den daha aktif bir itiraz siyaseti izleyecektir. Çünkü hem kendi Kürt sorununa etkileri olabilecek bir unsur hem de kendi müttefiki olan Bağdat yönetiminin etki sahasının daralması anlamına gelecek olan bir kopuş söz konusudur. Üstelik bu kopuş sonrası ortaya çıkacak yapı daha şimdiden kendisinden ziyade Türkiye’nin hinterlandında ve iktisaden ona bağımlı durumdadır. Öte yandan Afganistan’dan Nijerya’ya, Suriye’den Yemen’e geniş bir sahada Şii nüfuz bölgeleri kurma siyasetinde hem epeyce doygun bir noktaya gelmiş hem de epey yorulmuş bir İran’ın yeni denklemi bir savaş sebebi saymayacağını belirtelim.

(Hakan Güneş - Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi - @hakangunesh – BİRGÜN)
Daha yeni Daha eski