“Ortadoğu’da yeni bir devlet mi? Bana soracak olursanız, yeni bir devlet demek yeni bir zorbalık merkezi demektir ve bir halk açısından yeni bir yanılgı anlamına gelir. Bununla birlikte, bırakın da bu yanılgıyı ezilen bir halk kendi deneyleriyle kavrasın. Zaten milliyetçilerin, ulusalcıların ve devletlerin derdi de bir halkın yanılmasını önlemek değil, o halkı ilelebet kendi zorbalıkları altında tutmaktır. Devlet kurmak yanılgı olduğu kadar haktır da”


KÜRT DEVLETİ REFERANDUMU!

25 Eylül günü Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu var ve ortalık toz duman. Bütün bölge devletleri ayakta. Hepsi de kendi devletsel çıkarları açısından bölgede bir Kürt devleti kurulmasına şiddetle karşı. En başta da Türkiye geliyor. Oysa bildiğimiz gibi, Kürt devletinin kurulması, Türkiye’nin ulusal sınırlarıyla ilgili değil; Irak’ın ulusal sınırlarıyla ilgili bir olay söz konusu. Irak’ın hop oturup hop kalkması ve silahlı müdahaleden söz etmesi de pek hoş değil ama hadi diyelim ki, bu devlet kendi ulusal sınırlarının içinde bir başka devlet kurulmasından rahatsız oluyor olsun; evet ama İran’la Türkiye’ye ne oluyor? Şu oluyor ki, Kürtlerin uzun zamandan beri ilk kez bağımsız bir devlet kurmaya kalkmasının kendi ulusal sınırları içindeki Kürtleri teşvik etmesinden ve Kürtlerin bu devletin taraftarı olmasından ya da bu devletin Kürt nüfusunun yoğun olduğu yerlere yayılmasından korkuyorlar. Tamam da, I. Cihan Harbi’nin sonunda, diyelim ki Rusya, yeni kurulan Türk devletinin kendi içindeki Türkî nüfusa da yayılmasından korkup Türk devletinin kurulmasını zorbalıkla engellemeye çalışsaydı, bu doğru olur muydu?

Her şeyi bir yana bırakın bu, bir başka ülkenin iç işlerine karışmak anlamına gelir. Ne var ki, kurulduğu günden beri irredantist bir politika izleyen Türk devleti bu politikasını 2010’lu yıllardan beri artık iyice resmileştirmiştir ve halen Suriye’nin iç işlerine fiili müdahalelerde bulunarak sürdürmektedir. Bu yüzden Türk devletinin kopardığı kızılca kıyamette şaşılacak pek bir şey yoktur. Devletin başındaki AKP iktidarı da bütün yandaşlarıyla birlikte bu konuda en çığırtkan politikaları sürdürmekte ve yakın zamanlara kadar ittifak arayışında olduğu Barzani Kürt yönetimini açıkça tehdit etmektedir. Türk devletinin ve devletin başı AKP’nin arkasında başka bazı güçler de vardır: MHP, CHP, ulusalcılar ve Nasyonal Sosyalist Vatan Partisi.

MHP’nin durumu malum. MHP Başkanı Bahçeli, bölgesel yayılmacılığın mızrak ucu ya da koçbaşı rolü oynamaktan son derece memnundur. Her seferinde sözün öncelikle kendisine düştüğü düşüncesiyle öne fırlamakta ve bu konuda kendi faşist ideolojisi ve politikası için altın fırsatlar doğduğu zehabıyla Kürt referandumunu örgütleyenlere saçma sapan saldırgan laflar etmektedir.

CHP, her zamanki gibi, “vatan kurtaran aslan”lığı AKP’ye kaptırmama güdüsüyle bu konudaki sokak yaygarasında önlerde (MHP’nin bir adım gerisinde) gitmeye çalışmaktadır. Hatta AKP’yi, vakti zamanında Barzani’yle işbirliği yapmakla suçlayarak ucuz politika yapmaktan da geri kalmamaktadır. Ulusalcılar ise (Sözcü vb.) her zamanki gibi gayretkeş siyasetler peşindedirler. Bir de komik bir şekilde bu yönelimlerini “anti-emperyalizm”le yaldızlamaya çalışmaları var ki, insan gülmekten yerlere yatmaktadır. Efendim, ABD emperyalizmi Ortadoğu’da “Kürt kartı”na oynuyormuş. Aslında “Kürt kartına değil, bize oyna” demek istedikleri çok açıktır. ABD yarın öbür gün Kürtlerden yüz çevirip Türk devletinin yayılmacı emellerine “yürü ya kulum” dese (geçmişte işine geldiğinde bunu yapmıştır, yarın da yapması hiç ihtimal dışı değildir) hepsi celebin önünde koşuşan koyunlar gibi emperyalist siyasetlerin peşinden giderler.


Nasyonal Sosyalist Vatan Partisi’ne gelince. Çıkarttığı gürültüyle boyu posu ters orantılı olan ve bugün artık Hitler’in 1920’lerdeki “Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi”nden bile daha aşırı sağ bir profil veren bu parti işi gücü bırakmış, bütün gayretiyle Kürt referandumunu, daha doğrusu Kürt halkını hedef göstermektedir. Önerileri arasında ambargo uygulamaktan tutun silahlı müdahaleye kadar her türlü alçakça saldırı mevcuttur. Bunlar da gerekçelerini, diğer ulusalcılar gibi “anti-emperyalist” argümanlara dayandırmaktadır. Ortadoğu’da “ikinci bir İsrail”e izin verilemezmiş. Tamam da, ABD’nin Ortadoğu’daki tek dayanağı İsrail midir ki? Tamam, İsrail ABD’nin sağlam bir müttefikidir ama diğer Ortadoğu devletleri de şu veya bu ölçüde ABD’nin dayanağı konumundadır. Buna, kapitalist sistemin içinde yer aldığı için en ABD aleyhtarı gözüken İran devleti bile dahildir. Şii ağırlıklı bugünkü Irak devleti, 2003 yılındaki, ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte Saddam’ın Baas rejiminin yıkılmasının ardından ABD tarafından dizayn edilmiş ve kurulmuştur. Türkiye ise, NATO’nun Ortadoğu’daki ayağı rolünü oynayan, herdaim emperyalist politikalara cevaz vermiş bir devlettir. Eğer Ortadoğu’da “İkinci bir İsrail” istemiyorsanız, Ortadoğu’daki, İsrail benzeri bütün emperyalist işbirlikçisi devletlerin yıkılmasını istemeniz gerekir. Gerçek anti-emperyalizmin özü olan anti-kapitalizmden kopartılan ve yayılmacı devletlerin kaşağısı haline getirilen “anti-emperyalizm” söylemleri bugün faşistlerin devlet yalakalığından başka bir anlama gelmemektedir.

Ortadoğu’da yeni bir devlet mi? Bana soracak olursanız, yeni bir devlet demek yeni bir zorbalık merkezi demektir ve bir halk açısından yeni bir yanılgı anlamına gelir. Bununla birlikte, bırakın da bu yanılgıyı ezilen bir halk kendi deneyleriyle kavrasın. Zaten milliyetçilerin, ulusalcıların ve devletlerin derdi de bir halkın yanılmasını önlemek değil, o halkı ilelebet kendi zorbalıkları altında tutmaktır.

Devlet kurmak yanılgı olduğu kadar haktır da. 

Gün Zileli - 19 Eylül 2017 - gunzileli68@gmail.com - gunzileli@hotmail.com - www.gunzileli.com
Daha yeni Daha eski