ABD, Rusya ve Avrupa krizin çözümü için müzakere yolunu öne
çıkarırken AKP’nin yüksek perdeden sürdürdüğü tehditler kendisi için pek hayra
alamet değil. Çünkü bu güçler, uluslararası krizi daha da içinden çıkılmaz hale
getirecek bir müdahaleye karşı olduklarını da söylüyor. Böylesi bir müdahalenin
AKP’den başka heveslisi de görünmüyor. Dolayısıyla uyarılar, Barzani’yi değil
Türkiye’yi hedef alıyor
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), ABD ve Avrupa
ülkeleri ile Türkiye, İran ve Irak yönetimi başta olmak üzere bölge ülkelerinin
tepkilerine rağmen, 25 Eylül’de bağımsızlık referandumunu düzenledi.
Tehditlerin gölgesinde, yaklaşık 4 milyon kişinin oy kullandığı referanduma
katılım oranı yüzde 72,16 olurken, sandıktan yüzde 92,73 oranında “evet” çıktı.
Tayyip Erdoğan 26 Eylül’de, “Açıkçası biz son ana kadar
Barzani’nin böyle bir yanlışa düşeceğine ihtimal vermiyorduk, demek yanılmışız”
diyerek, kamuoyu önünde IKBY’ye karşı atacağı hamleler için bahanesini dile
getirmiş oldu!
AKP daha düne kadar “Pers yayılmacılığı” ile suçladığı İran
ve “mezhepçi” dediği Bağdat yönetimiyle IKBY’ye karşı bir araya geldi.
TSK’nin, 18 Eylül’den itibaren IKBY sınırındaki Silopi-Habur
bölgesinde başlattığı askeri tatbikata, 26 Eylül’de Irak askerleri de
katılırken, 1 Ekim’de ise Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar iade-i ziyarette
bulunarak İran’a gitti.
AKP’nin ikiyüzlü ve tutarsız dış politikası artık herkesin
malumu. Erdoğan’ın Başika krizi sırasında “Sen benim muhatabım değilsin” dediği
Irak Başbakanı Haydar el-İbadi ve yönetimi de bir anda AKP’nin başlıca
müttefiki oluverdi. Başbakan Binali Yıldırım’ın, El-İbadi’yle telefonda IKBY
referandumunu görüşmesinin ardından hükümetten “Bütün konularda -petrol
ihracatı dahil- bundan sonra muhatabımız Irak merkezi hükümetidir” açıklaması
geldi.
IKBY’nin referandum kararına sadece İsrail’in destek
verdiğine ilişkin söylemi sıklıkla dillendiren Erdoğan, Erbil’i açlıkla tehdit
ederken de İsrail’i işaret ediyordu: “Şimdi biz yaptırımlarımızı uygulamaya
başladığımız andan itibaren, zaten ortada kalacaksın. Bir vanayı kapadığımız
anda iş bitti. Bütün gelirlerin hepsi ortadan kalkıyor. TIR’lar Kuzey Irak’a
çalışmadığı anda, bunlar yiyecek, giyecek bulamayacaklar ya, öyle bir duruma
gelecekler. Niye? Mecburuz, yaptırım. O zaman bunlara İsrail nereden neyi nasıl
gönderecek? Buyursun göndersin.”
Erdoğan’ın asla dillendirmeyeceği gerçek ise, bugün tek
muhatap kabul ettiği Bağdat’ı devre dışı bırakarak Erbil yönetimiyle 50 yıllık
petrol anlaşması yapmış olması ve Türkiye üzerinden taşınan bu petrolün yüzde
77’sinin İsrail tarafından satın alınmasıdır.
Öte yandan bu gerçekliğe dikkat çeken AKP’liler de yok
değil. Erdoğan, IKBY’yi “ekmekten kesmek” ve “vana kapamak” ifadeleriyle tehdit
ederken, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ise taban tabana zıt açıklamalar
yaparak, “Ekonomik ambargo tehlikeli bir söylem. Ambargo koyduğunuzda
satışlarınız duruyor. Diyebilirsiniz ki, ‘Musul-Kerkük kustal davamız, sen hala
ticaret’ diyorsun. Ama benim işim ticaret. Ben Ekonomi Bakanı’yım. 8-9 milyar
dolarlık bir ticaretten, Türkiye’nin menfaatinden bahsediyoruz” diyordu.
Erdoğan kandırılıyor mu?
Türkiye ve İran’ın, IKBY’ye karşı aynı cephede yer alma
görüntüsünün ardında taraflar arasında ciddi bir bölgesel rekabetin olduğu
gerçeği var. Erbil yönetimi ise Türkiye ve İran’la komşuluk ilişkilerinin
bozulmasını ve nefes borularının kesilmesini pek tabii istemiyor.
İki ülke için de IKBY pazarı büyük bir gelir kapısı ve
tarafların Erbil’le önemli ticari ilişkileri var. Dolayısıyla AKP’nin de
Tahran’ın da söz konusu rekabet nedeniyle ilerleyen günlerde IKBY’yi rakibine
kaptırma telaşına girerek durması muhtemel.
IKBY’yle yaşanan krizde AKP ile İran’ın “ortak cephe”
görüntüsüne rağmen aynı sertlikte hareket etmediklerini de görüyoruz. Ana akım
medya, Türkiye’nin ekonomik yaptırımların İran ve Bağdat yönetimi tarafından da
devreye sokulması için çaba gösterdiğini, Erdoğan’ın 4 Ekim’de İran’a yapacağı
ziyarette de Tahran yönetimine sınır kapılarını kapatıp ticareti durdurmayı
önereceğini sıklıkla dillendirdi. Ancak bu iddia karşılık bulmadı ve 4 Ekim’de
Erdoğan’la yaptığı görüşmenin ardından İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den “Irak
Kürdistanı halkı bizim aziz kardeşlerimizdir. Onları baskı altına almak
istemiyoruz” açıklaması geldi.
Erdoğan ve AKP’nin şimdiye kadarki fetihçi-saldırgan
açıklamalarıyla IKBY karşıtlığından çok Kürtlere karşı bir duruş sergilerken,
Tahran, açıklamalarında ve ekonomik yaptırımlar konusunda daha soğukkanlı
davranıyor.
Yani bu işin sonunda da Erdoğan bir kez daha “yanılabilir”.
İran ve Bağdat yönetimi Erbil’le ilişkileri yeniden rayına sokacak bir düzleme
girerken, AKP ise telafisi zor çıkışlarıyla, bölgede kalan tek müttefiki olan
IKBY’yi de kaybedebilir.
Tam bu noktada Ağustos 2014’te IŞİD’in Erbil’e ilerlediği
sırada yaşananları hatırlatmakta fayda var: Erdoğan, Barzani’nin askeri yardım
talebini reddederken, İran topçu desteği vererek Erbil’e nefes aldırmıştı.
İlerleyen günlerde de Barzani, IŞİD’e karşı mücadele için silah taleplerine
cevap veren ilk ülkenin İran olduğunu söyleyecekti.
Askeri müdahale zor, müzakere kapıda
ABD ve Avrupa’nın Türkiye, İran ve Irak’ın IKBY’ye karşı
askeri manevralarına ve yaptırım tehditlerine “Erbil’in burnunu sürtmek”
maksadıyla ses çıkarmadığı, daha ileriye gitmeleri halinde de bu üçlüye izin
vermeyeceği ortada.
Ayrıca bağımsızlık referandumundan günler önce Erbil
yönetimiyle milyarca dolarlık petrol ve doğalgaz anlaşması yaparak IKBY’nin en
büyük finansörü konumuna gelen Rusya da Tahran ile AKP’nin bu politikalarını
bir kez daha gözden geçirmelerini isteyebilir.
Barzani liderliğindeki KDP’nin Rusya temsilcisi Hoşavi
Babakr’dan, Erdoğan’ın “vana kapatma” tehdidi karşısında, “Kürtlerin petrolü
Suriye üzerinden satmak gibi bir seçeneği var. Rusya’yla sevkiyatın Akdeniz
üzerinden yapılması konusunda anlaşabiliriz. Bu ihtimali Suriye ile konuşmayı
planlıyoruz. Zira Rusya’nın Suriye hükümeti üzerinde önemli bir etkisi var”
şeklindeki açıklama gelmesi de pek şaşırtıcı değil.
Süreç şimdilerde, “Bu oylama aceleci veya tek taraflı bir
bağımsızlık ilanıyla değil, Bağdat’la gerektiği kadar uzun sürecek dürüst bir
müzakere süreci başlatmakla ilgiliydi” diyen Barzani’nin istediği gibi
ilerliyor. ABD, Irak’ın komşuları dâhil bütün taraflara “tek tarafları eylemler
ve güç kullanımından vazgeçme” ve “yapıcı bir diyalog içine girme” çağrısı
yaparken, Fransa da Bağdat ve Erbil yönetimleri arasındaki gerilimi azaltmak
için arabuluculuğa soyundu. Rusya ise “Irak’ın toprak bütünlüğünün
korunmasından yanayız” dese de, IKBY’nin kendi kaderini uluslararası hukuk
normları çerçevesinde tayin etme hakkının bulunduğunu belirterek taraflara
diyalog çağrısı yaptı.
ABD, Rusya ve Avrupa krizin çözümü için müzakere yolunu öne
çıkarırken AKP’nin yüksek perdeden sürdürdüğü tehditler kendisi için pek hayra
alamet değil. Çünkü bu güçler, uluslararası krizi daha da içinden çıkılmaz hale
getirecek bir müdahaleye karşı olduklarını da söylüyor. Böylesi bir müdahalenin
AKP’den başka heveslisi de görünmüyor. Dolayısıyla uyarılar, Barzani’yi değil
Türkiye’yi hedef alıyor.
Bağdat’ın yavaştan müzakere masasına yönelmesi ve İran’ın
IKBY’yle ekonomik ilişkileri sürdürmesi, AKP’nin dört kolla sarıldığı “ortak
cephe”nin içinin boş olduğunu gösterirken, Şam yönetiminden gelen “Kürtler
özyönetim istiyor ve bu mesele müzakere edilebilir” açıklamasıyla da krizi
iyice derinleşiyor.
Sonuç olarak AKP bir kez daha umduğunu bulamayacak ve yine
kandırıldık şarkıları söyleyecek.
(VECİH CUZDAN – SENDİKA.ORG)