“Adalet Bakanı’nı, olmadı Başbakan’ı, olmadı Cumhurbaşkanı’nı göreve çağırıyorum, bu drama el atın lütfen, bu olmaz, bu olamaz, bu olmamal...
“Adalet Bakanı’nı, olmadı Başbakan’ı, olmadı
Cumhurbaşkanı’nı göreve çağırıyorum, bu drama el atın lütfen, bu olmaz, bu
olamaz, bu olmamalı!.. Bu baba tutuksuz yargılanmalı, annenin, Muhammet Eray'ın
ona çok ihtiyacı var. Babasını karşısında gören Eray'ın çok ihtiyacı olan
moralle iyileşeceğini düşünüyorum. Yorgun annenin başını omuzuna yaslayacağı
bir eş ne kadar büyük bir ihtiyaçtır, bilmez misiniz? T.C. 21. yüzyılda bu
hali, bu perişan ailenin son durumunu
hiçbir mazeretle kabul etmemeli, buna bir çare bulun lütfen”
Bugün size çok üzücü bir durumu aktaracağım, üzücü bir tablo
sunacağım. Üzmek istemezdim kimseyi ama gerçekler acıdır. Çok kişinin yükselen
çığlıkları duymamak için kulağını tıkadığı günümüz Türkiye’sinde yine bir
mazlumun hikâyesini anlatacağım size. İnsan olanın yüreğinin parçalanacağı bir
hal bu. Bir KHK’lı ailenin dramını anlatacağım. Şimdiye kadar makalelerimde
bazı vakalara değindim ama çok iyi biliyorum ki duymadıklarım, derdini
söylemeyenler, aktardıklarımdan çok daha fazladır.
Ender Özkul bir polis memuruydu, 15 yıl yurdun doğusunda,
batısında fedakârca görev yapmış bir insandı. O, oldukça talihsiz bir çocukluk
dönemi geçirmişti. Çocuk yaşta anne, babasını kaybetmiş, zorluklar içinde
okumuş ve polis olmuştu. En son Zonguldak’ta görev yapıyordu ve 2 çocuğu vardı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Eylül 2016’da “FETÖ” ithamıyla açığa alındı.
Ardından gözaltına alındı ve tutuklandı. 27 Kasım KHK’sıyla komiser yardımcısı
olarak çalıştığı devlet memuriyetinden ihraç edildi. Anne Oya hanım bir anda
neye uğradığını şaşırmıştı. Apar topar lojmandan çıkarılmış, yalnız başına
taşınmıştı, ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Bu yetmezmiş gibi kendisini
suçlayan anne, babası ve kardeşleriyle ilişkileri bozuldu, sosyal dışlanmaya
maruz kaldı. Maddi ve manevi şoku üstünden atmak amacıyla evinin eşyalarını
satmaya başlamıştı.
Ailenin büyük oğlu 12 yaşındaki Muhammet Eray 7. sınıfa
gidiyordu. Kendisi için bir kahraman olan babasının uğradığı bu muameleyi
anlayamıyor, bir anlam veremiyordu. Okul başarısı düşüyor, duygusallaşıyor ve
içine kapanıyordu. “Babamın da babası yokmuş, şimdi benim de yok artık” diyerek
ağlıyor, babası için nitelenen “terörist” kelimesine çok içerliyordu. Muhammet
Eray’ın gün geçtikçe iştahı kesiliyor, aralıklı ateşleri yükseliyordu. Oya hanım
Zonguldak’ta 2.5 ay boyunca doktor, doktor dolaşıyor ama verilen ilaçlar derde
derman olmuyordu. Hastanelerde kendisine “bir şey yok” deniyordu. Sonunda
İstanbul’a gitmeye karar veriyor ve bir üniversite hastanesinde Lenfoma teşhisi
konuyordu. “Oğlum üzüntüden kanser oldu Ömer bey, çok iyi biliyorum yavrumdur,
o çok duygusal bir çocuktur, babası için çok üzüldü, yıkıldı o “diyordu bana
Oya hanım. Mart ayından sonra okuluna da gidemeyen çocuğa öğretmenleri anlayış
gösteriyor, 8. sınıfa geçiyordu.
Oya hanımı İstanbul’da zor günler bekliyordu. Halden anlamaz ev sahibine mi dert anlatsın, sorunlarını nasıl çözsün bilemez. Sosyal yardım için gittiği Eyüp kaymakamlığındaki görevli kendisine, “Kardeşim burası ağlama duvarı değil” diyor. Yardım isteğiyle aradığı İHH’daki görevli “Kocan FETÖ’cüyken bu anı düşünseydi” deyip telefonu yüzüne kapatıyor, başvurduğu ne Aile Bakanlığı’ndan ne de sosyal dayanışma vakfından yüzde 80 hastalık puanına rağmen bir destek görebiliyordu. O, artık hem bir kadın, hem bir anne, hem bir baba, hem bir eş, hem bir babaydı ve bu ağırlığın altında eziliyordu.
Hastalık haberini cezaevinde alan babanın halini anlatmak
ise çok zor. Çaresizlik içinde kıvranan baba haberi aldıktan bugüne kadar 21
kilo kaybediyor ve stresten şeker hastalığı başlıyordu. Görüş günlerinde çocuğu
üzülmesin diye o da saçlarını kazıtıyordu. Mart ayından itibaren defalarca
mahkemeye dilekçeler gönderiyor, “beni tutuksuz yargılayın, yıllarca hizmet verdiğim
ülkemden kaçacak değilim, ama eşim ve çocuklarımın bana çok ihtiyacı var”
diyor. Ama dilekçeler hep cevapsız kalıyordu. 1 yıllık tutukluğunun sonunda ilk
duruşmasına ancak geçtiğimiz cuma günü
çıkıyor, ailelerin adliyeye bile alınmadığı duruşma sonucu ikinci duruşma ocak
ayına veriliyordu.
Mart ayından itibaren 4 ay kemoterapi görüyor Muhammet Eray.
Zonguldak’tan İstanbul’a taşınmak zorunda kalan aile için ikinci adres
Okmeydanı hastanesi onkoloji bölümü oluyordu. Oldukça yoğun bir tedavi süreci
sonrası ağustosta durumu tekrar kötüleşiyor, gittiği doktorlar bu sefer daha
yoğun yüksek doz kortizon tedavisine alıyorlar ama sonuçta dün 'tedaviye cevapsız' diyorlardı, ilik nakli
konusunda da çok umutlu konuşmuyorlardı.
Beni öncesinde de tanıyan Oya hanım dün aradı “oğlum
gidiyor, bir çare Ömer bey, ellerimin arasından gidiyor bu çocuk” diyordu
ağlayarak. Sosyal medyaya attığım mesajlarla bir duyarlılık oluşturmaya
çalıştım acilen, ehli vicdan mutlaka görecekti bu hali. “Aylardır perişan ve
tükenmiş bu anneye elbette uzanacak eller vardır” diye düşündüm.
Yetkililer bilsin ki bu babanın tutuksuz yargılanması
gerekir, devlet yargılamasını tutuksuz da yapar, ama dışarıda bir dram
yaşanıyor, buna neden olmak vicdanen kaldırılamayacak bir durum. Bir aile düşünün
ki baba cezaevinde, 8 yaşındaki diğer
çocuğunu komşulara emanet eden çırpınan bir anne ve hastalığı ilerleyen bir
çocuk…
Tüm bunlardan sonra artık çaresiz, bitmiş bir anneden
başkası kalır mı geride? Depresyon tedavisinde olan annenin günleri hastane,
cezaevi arasında koşturmakla geçiyor. Muhammet Eray saçları dökülmüş, şiddetli
ağrılar içinde bir çocuk. Annesinin bana gönderdiği fotoğraftaki Muhammet Eray’ın yüz ifadesi aslında sadece
kendisini değil, tüm ailenin dramını yansıtıyor. O acıları çok yakından
biliyorum, yıllarca takip ettiğim yetişkin kanser hastalarının çektiği acıların
daha ağırını yaşıyor bu çocuk. Aldığı yoğun kortizon tedavisinin izlerinin
olduğu fotoğrafı karşısında “Bu nasıl haldir ki bu çocuk faturayı ödüyor”
diyorum. “Hayır, olmamalı, bir devlet vatandaşını bu halden kurtarmalı,
yargılama cezalandırma değildir” diye düşünüyorum. Hasta tutuklular ve bakmakla
yükümlü olduğu kişiler ağır hasta olanlar tutuksuz yargılamanın ne kadar önemli
olduğunu hepimize gösteriyor.
Adalet Bakanı’nı, olmadı Başbakan’ı, olmadı Cumhurbaşkanı’nı
göreve çağırıyorum, bu drama el atın lütfen, bu olmaz, bu olamaz, bu olmamalı!..
Bu baba tutuksuz yargılanmalı, annenin, Muhammet Eray'ın ona çok ihtiyacı var.
Babasını karşısında gören Eray'ın çok ihtiyacı olan moralle iyileşeceğini
düşünüyorum. Yorgun annenin başını omuzuna yaslayacağı bir eş ne kadar büyük
bir ihtiyaçtır, bilmez misiniz? T.C. 21. yüzyılda bu hali, bu perişan ailenin
son durumunu hiçbir mazeretle kabul
etmemeli, buna bir çare bulun lütfen.
(ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU - @gergerliogluof – www.omerfarukgergerlioglu.com –
T24)
Hiç yorum yok