“Şüphesiz ki, sportif performansta daha başarılı olan takımların, iktisadi olarak daha fazla para kazanmaları normaldir. Ancak, Süper Lig’de gördüğümüz bir tespit var ki, sportif rekabet açısından kulüpler arasındaki fark daha azken, iktisadi gelir bakımından kulüpler arasında büyük uçurumların bulunmasıdır. Bu durum orta ve uzun vadede Süper Lig’in rekabetçi dengesini olumsuz etkiler. Dengede rekabet, yerini dengesiz rekabete bırakır. Bu nedenle, Süper Lig kulüpleri arasındaki iktisadi gelir dağılımı açısından önemli farklılıkları belirli ölçülerde gidermek futbol otoritesi, yani Federasyon’un görevi”
Bu sütunlarda “Süper Lig’de sportif performans ve sportif rekabetçi dengede iyi yolda!” başlığıyla yayınladığımız makalemizde özetle, puanlar bazında sportif performansa konu sportif rekabetçi dengeye yönelik analizimizi yapmış ve bu analiz sonucunda, son üç yılda Süper Lig’de kulüplerin topladıkları puanların nispeten daha dengeli bir dağılım gösterdiğini, son üç yıllık süre içinde Süper Lig’in sportif rekabet yönünden Avrupa’daki iyi liglerle rekabet edebilecek istatistiki verilere sahip olduğunu ortaya koymuştuk.
Özellikle, takımların topladıkları toplam puanlar bakımından ligimizin normal dağılım ölçüleri açısından son üç yılda iyi bir yere geldiğini, puan bazında standart sapmasının diğer önemli liglerle karşılaştırıldığında, Süper Lig’in fena bir konumda olmadığını verilerle saptamıştık. Ne var ki, alınan puanlar bazında tek başına istatistiki verilerin, sportif başarı ve rekabetçi dengeyi açıklamakta yetersiz kalabileceğini belirterek, olayın mali yönüne eğilmeden, sadece sportif rekabetçi denge üzerinde durmanın konuya eksik yaklaşmak anlamına geleceğini de dile getirmiştik. İşte bu nedenle, bu hafta da makalemizin ikinci bölümünde mali performansa dayalı rekabetçi dengeyi, havuz gelirleri dağılımında standart sapma hesaplamalarıyla irdeleyip analize tabi tutacağız ve buradan Süper Lig’in nasıl bir yolda olduğunu belirlemeye çalışacağız.
Mali olarak ara açılıyor
Son 3 yılın havuz gelirlerinin Süper Lig takımlarına dağılımına bakıldığında, aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere, üç sezonda Türkiye Futbol Federasyonu yılbaşına ortalama 870 milyon 275 bin TL’yi, havuz geliri olarak takımlara dağıttı. Tablo:1’den de görülebileceği üzere, 2014-15 ile 2016-17 sezonları arasında Süper Lig kulüplerine dağıtılan toplam parasal ödül yüzde 31’lik bir artış kaydetti. Üç sezonda Süper Lig’de yer alan 18’er takımın toplam ortalama gelirleri ise bu dönemde 48 milyon 348 bin 611 TL. Takımların elde ettikleri parasal gelirin standart sapması ise 20 milyon 986 bin 523 TL olarak gerçekleşmiş durumda. Yani, takımların elde ettikleri gelirlerin, kulüp başına havuz gelirleri ortalama tutarından farkı 20 milyon 986 bin 523 TL olarak gerçekleşti.
Havuz gelirleri dağılımında standart sapma bize neyi ifade ediyor?
Bu makalemizde biz yine, Süper Lig kulüplerinin havuz gelirlerinin standart sapmalarını hesaplayarak, takım başına kazanılan gelirlerin ne kadar ortalamaya yakın olduklarını veya diğer bir ifadeyle ortalamadan ne kadar uzaklaştıklarını saptamaya çalıştık. Bilindiği üzere, bu tür analizlerde kulüplerin kazandıkları gelirler, ortalama gelirlerden ne kadar uzaklaşırsa, standart sapma o kadar büyür. Bunun anlamıysa: iktisadi anlamda rekabet bozulmaya, haksız rekabet gelişmeye başlar. Kulüplerin gelirleri ile ortalama gelirler arasındaki fark ne kadar azalırsa, o ligde rekabetçi denge o kadar yüksek anlamı çıkar. Çünkü, her kulübün birbirine yakın bir performansı gerçekleştirdiklerini düşünürüz. Standart sapma büyüdükçe, kulüplerin gelirleri ortalamadan uzak yerlere dağılmış, (merkezi dağılımdan uzaklaşma diyoruz biz buna), kulüpler arasında ekonomik uçurumlar ortaya çıkıyor demektir.
Ancak, standart sapma hesaplamalarında verilerin dağılımını olumsuz etkileyen, ortalamayı saptıracak veriler de bulunabilir. Bu durumda, sadece ortalamayı alarak, bir analiz yapmak çok sağlıklı olmayacaktır. Örneğin, Süper Lig’de 2014-17 arası havuz gelirlerini gösteren istatistiki tabloya baktığımızda (Tablo:1), (Tablo: 2) son üç yılın kulüp başına ortalama geliri 48 milyon 348 bin 611 TL olarak görünmesine karşın, bu ortalamayı yükselten (dolayısıyla merkezi dağılımda sapmaya neden olan) üç büyük kulübün gelir ortalamalarını çıkarttığımızda, Süper Lig kulüplerinin kulüp başına ortalama gelirleri 39 milyon 974 bin 889 TL’ye gerilemektedir. Kısacası, standart sapma Süper Lig kulüplerinin havuz gelirlerinin ne kadar dengeli ve rekabetçi dağıtıldığını bize gösteriyor. Ortalamalar olarak ta adlandırılan merkezi eğilim ölçülerine göre, takımların gelirlerinin ortalamadan uzaklaşma mesafesi bize o ligde gelirler bazında rekabetin düzeyini gösteriyor. Bu bağlamda, Süper Lig kulüplerinin son üç sezonda kazandıkları havuz gelirleri bazında hesaplanan standart sapmalardaki yıllar itibariyle oluşan artış, kulüpler arasında gelir dengesizliğinin de arttığının bir göstergesi olarak yorumlanmalıdır. İlk altı kulübün 2016-17 sezonu itibariyle havuz gelirleri toplamı, toplam havuz gelirlerinin yüzde 49.88’ini oluştururken, son üç yılın ortalamasında ilk altının gelirinin, toplam gelirlere oranı ortalama yüzde 49.49 olarak gerçekleşmiş durumda. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray gelirleri toplamının, Süper Lig havuz gelirleri toplamına oranı 2016- 17 için yüzde 30,71; son üç yılın ortalaması ise yüzde 31. Yani, üç büyük kulüp yıllık ortalama havuz gelirlerinin yaklaşık 1/3’ünü kendi aralarında paylaşıyorlar. Kalan yüzde 69’u ise 15 takım paylaşıyor. Şampiyon takımın gelirinin, son sıradaki takımın gelirine oranı son üç yılda yüzde 319.
Sonuç
Süper Lig parasal gelirlerin dağılımı bakımından, önemli dengesizliklere sahip bir lig. Oysa, geçen haftaki analizimizde sportif rekabetçi denge bakımından Süper Lig daha dengeli bir durum gösteriyordu. Ama iktisadi bakımdan aynı şeyi söylemek çok mümkün değil. Şüphesiz ki, sportif performansta daha başarılı olan takımların, iktisadi olarak daha fazla para kazanmaları normaldir. Ancak, Süper Lig’de gördüğümüz bir tespit var ki, sportif rekabet açısından kulüpler arasındaki fark daha azken, iktisadi gelir bakımından kulüpler arasında büyük uçurumların bulunmasıdır. Bu durum orta ve uzun vadede Süper Lig’in rekabetçi dengesini olumsuz etkiler. Dengede rekabet, yerini dengesiz rekabete bırakır. Bu nedenle, Süper Lig kulüpleri arasındaki iktisadi gelir dağılımı açısından önemli farklılıkları belirli ölçülerde gidermek futbol otoritesi, yani Federasyon’un görevi. Bu konularda neler yapılabilir? Bunun için ayrı bir makale yazmak gerekir. Ama bu analizlerimizde dengesizliğe neden olan, kulüpler arasında önemli bir uçuruma yol açan faktörlerden birisi olarak karşımıza, geçmiş şampiyonluk primleri olarak dağıtılan tutarlar var. Bu bağlamda, bu dengesizliği giderebilmek için ilk akla gelen bu tutarlar üzerinde durmak gerekiyor. Bu kapsamda, geçmiş şampiyonluk primlerini belki de son beş yılı baz alarak, havuz gelirlerini buna göre dağıtmak ya da son beş yılın altındaki şampiyonluklara ilişkin katsayıyı daha düşük tutarak havuz dağılımını gerçekleştirmek daha mantıklı görünüyor. Böylece, ortaya çıkan fazla, Süper Lig’de futbol kalitesini arttırmaya yönelik olarak kullanılabilir. Son üç yılda geçmiş şampiyonluk primleri için dağıtılan toplam tutar (havuz gelirlerinin yaklaşık yüzde 11’ini oluşturuyor) 2014-15’te 82 milyon 940 bin TL, 2015-16’da 96 milyon TL ve 2016-17 sezonunda da 109 milyon 800 bin TL. Bu tutarları rekabetçi dengeyi daha fazla artırabilmek için Federasyon’un dikkate alması gerekir. İkinci bir nokta da, Süper Lig’e mutlaka Play-out uygulaması getirilmesi gerekir. Bu uygulamayla ligde düşen takımlar son maçlarına kadar ligdeki mücadelelerine asılırlar ve daha fazla para kazanma şansı olabilir.
(TUĞRUL AKŞAR – DÜNYA – 25.07.2017)