“Her alanda olduğu gibi kriz var yeşil sahalarda da.
“Seyirci kalmaya devam edeyim” diyorsanız bilin ki işiniz zor. Oynayacaksınız
seçenek belli; Ya sahaya inip oyuna dâhil olacaksınız ya da Erman Toroğlu ve
Rıdvan Dilmen’den beraber ve solo şarkılar dinleyeceksiniz!”
AKPSPOR KÜME DÜŞERKEN
O kadar saplantılıydı ki, bir maç öncesinde sahada horoz
kafası bulunduğunu duyunca, "büyü var" diye bağırarak sahadan koşarak
kaçmıştı. Hurafelere bağlılığı elbette bizi ilgilendirmez, kendi karanlığıdır
ama 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramına denk gelen bir Fenerbahçe-Galatasaray
derbisi öncesinde, “Derbi kutlu doğum haftasına yakışır bir şekilde olsun”
demiş, sahadaki oyunun ayaktopundan ve hurafelerden ibaret olmadığını açık
etmişti.
Akşam lisesi mezunu. Futbolcu ama ondan önce yobaz bir
tarikatçı. Oynadığı kulüpte kendisi gibi cemaatçi olan futbolcularla birlikte
bir çete oluşturduğu iddia ediliyordu aktif olduğu yıllarda. Bağlılığını
açıkladığı cemaatin lideri nikâhında şahidi olduğunda bile buna inanmayanlar
vardı hala. Denildiğine göre o tarihten sonra müritlerinin en gözdeleri arasına
girmeyi başardı. Cemaat dedikleri Fethullah Gülen çetesi. O da bu çeteninin
oluşturduğu gizli Fethullahspor’un kaptanı. Çetenin futbola yön verme
projesinin en önündeki kişi.
Futbolu bırakınca astronomik bir ücretle TRT’de yorumcu
oldu. Yorum dedikleri birkaç saplantının tekrarından ibaretti. Futbol
hayatındaki kırılmaları Ergenekon davasına bağlamaya çalışıyordu mesela. Örgüt
yememiş içmemiş onun önün kesmeye çalışmıştı. Ama o arada Ergenekon işi
patladı, davaların Fethullahçı çetenin bir organizasyonu olduğu anlaşıldı.
Fethullahspor kaptanı o arada Cemaat kontenjanından AKP milletvekili atanmıştı.
Darbe girişiminden bir süre önce yurtdışına kaçtı. Çetesindeki birçok futbolcu
da onun gibi soruşturuluyor.
***
Hakan Şükür’den söz ettiğimi anlamışsınızdır. Baktım futbol
hayatındaki kırılmalara. 1995’te İtalya’nın Torino takımına transfer olmuş,
yalnızca dört ay kalabilmiş takımda. Torinolu Şaban lakabı o dört aylık
serüvenden bakiye. 2000’de Milan’a transfer olmuş. Milan başarısız bulunca
kiralık olarak Parma’ya yollamış. Orada da bir yıldan az bir süre tutunabilmiş
ve ver elini Blacburn Rovers. Her transferinden sonra başı önünde ülkeye
dönmüş. Tabii sebebi hep Ergenekon!
Bir de gerçekleşememiş Juventus transferi vakası var
kariyerinde ki tam bir orta oyunu. Kayıtlara baktım; Juventus, Fethullahspor kaptanı
için 26 milyon doları gözden çıkarmışmış. 1998’de büyük tartışmalara neden olan
bu transfer hikâyesine göre Fethullahspor kaptanı dünyanın en büyük
kulüplerinden birine gitmek istememiş, ayak sürümüş. Tartışmalar alevlenince
Baba Sermet Şükür çıkıp şöyle bir açıklama yapmış: “İşin içinde devlet baskısı
var. Başta otomobil olmak üzere bazı sektörler buna el attı. Oğlumun sayesinde
iki ülke arasındaki krizi yumuşatmaya çalışacaklar.”
Ne tuhaf değil mi? Bir futbolcunun transferi için devlet
neden baskı yapsın? Asıl önemlisi başta otomobil olmak üzere “bazı sektörler”
bunun için neden uğraşsın? Aslında nedeni çok basit: Abdullah Öcalan’ın
yakalanması nedeniyle Türkiye-İtalya arasında derin bir siyasi kriz ortaya
çıktığı günler. Başta FIAT olmak üzere bir dizi İtalyan firması İtalya
Başbakanı D'Allema'nın kapısını çalıp soruna çözüm bulmasını rica etmiş. O da,
Juventus'a baskı yapmış Türkiye’den sembolik bir futbolcuyu kadrosuna katması
için. Paranın bu durumda elbette bir önemi yok, istediğini verecekler Torinolu
Şaban’a. Ama Şaban bildiğiniz iflah olmaz bir yobaz, gitmemek için ayak sürümüş
gâvur memleketine.
Halkın “Şaban” demesinin sebebi zekâsının kıt oluşuna bir
göndermeydi. Kıttı kıt olmasına ama o sırada başka zekâsı kıtlara teslim
olmuştu ülke. İnsanımızın içinin boşaltılmasının rol modelidir ve sırf bu
nedenle her transferinde bonservis bedelini fukara halkımıza ödetmişlerdir.
***
Bayrampaşalı. Lise mezunu. Tayyip Erdoğan hayranı. Akpspor
kaptanı. Görünüşe göre abisi Fethullahspor kaptanını solladı yaptığı
transferlerle. İlk durağı Atletico Madrid. Yeni kulübü 15 milyon Avro ödemiş
futbolcumuza. Ödediği bu parayı da gidip Türk Hava Yollarından tahsil etmiş.
“Sponsorluk anlaşması” deniyor bu tuhaf ticarete. Gerçekte olan şu; Arda’yı A.
Madrid’e transfer eden badem bıyıklıların yönettiği Türk Hava Yolları’dır.
Sonrası taze, biliyorsunuz. Bizim Bayrampaşalı ergen kısa
bir A. Madrid serüveninin ardından Katalan futbol devi Barcelona'ya 41 milyon
Avro bonservis bedeliyle transfer oldu. Bu transferin konuşulduğu sıralarda bir
açıklama yapan Atletico Madrid'in başkanı Enrique Cerezo, Arda'nın İnglitere'de
oynamak istediğini fakat Türkiye'deki bazı firmaların Barcelona'da oynaması
yönünde tavır aldığını söyledi. Cerezo, "Türkiye büyük bir ülke ve Arda bu
ülkede tam anlamı ile bir idol haline getirildi. Bazı çevreler Arda Turan'ın
Barcelona'da oynamasını istedi ve başarılı da oldular" dedi.
Türkçesi şu: Arda’ya 41 milyon Avro ödeyen Barca, Türk
şirketleriyle 61 milyon Avroluk sponsorluk anlaşması imzalamıştı. Bunların
başında yine bizim badem bıyık THY vardı. Arda sponsorluk süresince oynadı.
Sponsorluk süresi bitince THY ile anlaşmasının iptal eden Katalan ekibi, Qatar
Airways ile anlaştı. Arda o tarihten sonra yeşil sahalara hasret kaldı. Çünkü
bizim Akpspor kaptanı gerçekte Barcelona’nın değil Türk Hava Yolları’nın
malıydı.
***
Arda’yı bıraktık bir tarafa, sahada daha Konyaspor,
Kasımpaşa, Başakşehir, Osmanlıspor tuhaflıkları var. Bir tüpçüye rehin
bırakılan futbol federasyonu işi var. Kaçak kral, düşük imparator skandalları
var. Yeni Türkiye’nin yeni sportif hareketleridir bunlar. İktidara geldikleri
ilk günden bu yana esnaf örgütlerinden sendikalara, camilerden okullara, spor
kulüplerinden serinofil derneklerine ne varsa düzlemeye, dincileştirmeye, içini
boşaltmaya çalışıyorlar. Ama neye el attılarsa çürüyor, neye tutundularsa ellerinde
kalıyor.
Bakın son on yılda atletizm alanındaki büyük başarılarına.
Hangi sporcu ipi önde göğüslediyse dopingli çıktı. Çünkü ülkenin değil
Akpspor’un sporcusuydu. Görünüşte, din-iman-vatan için ama gerçekti bir avuç
Dolar için koşmaktaydılar.
Her şehre her kasabaya tonlarca beton döküp devasa futbol
sahaları yaptılar. O kadar ki bazı statların kapasitesi yapıldıkları şehrin
nüfusunun üstünde. Ama olmuyor işte. Çuvalla para döküp Akpspor’u dünya
kupasına göndermeye çalışıyorlar 15 yıldır. Elde var sıfır.
Çaldı düdük, maç bitti. Akpspor küme düştü. Kaptanı başına
gelenleri anlayamamanın şaşkınlığıyla suratına yapışıp kalan o tuhaf sırıtışla
dolaşıyor ortalıkta. Akpspor’un neden çöktüğünü anlamayan seyirciler
Bayrampaşalı zavallı ergenden çıkarmaya çalışıyorlar olup bitenin acısını. Oysa
her şey ortada; 15 yıldır insanı kirleterek yerleşmeye çalışan, bilime, akla
arkasını dönmüş bir düzenin hazin sonu bu.
Her alanda olduğu gibi kriz var yeşil sahalarda da. “Seyirci
kalmaya devam edeyim” diyorsanız bilin ki işiniz zor. Oynayacaksınız seçenek
belli; Ya sahaya inip oyuna dâhil olacaksınız ya da Erman Toroğlu ve Rıdvan
Dilmen’den beraber ve solo şarkılar dinleyeceksiniz!
(ORHAN GÖKDEMİR – SOL.ORG)