Tüküreyim Hegel’e.
Efendi-köle diyalektiği, erkek toplulukları arasındaki
hesaplaşmaya dayanır:
Ataerkil uygarlığın büyük baskısı altında olan kadınları
kapsamaz.
Efendi-köle diyalektiğinden geliştirilen devrimci bir teori
olarak sınıf mücadelesi de kadınları dışlar.
Sosyalizmi ve proletarya diktatörlüğünü sorguluyoruz. (Carla
Lonzi)
Otonomiyi en önce hayata geçirenlerden biri, devlet
iktidarının ele geçirilmesi ve sosyalizmin kuruluşundan sonraya dek,
ihtiyaçları “devrimci parti” tarafından tarih boyunca ertelenenlerin bir araya
geldiği, toplumsal cinsiyet meselesinin
sınıflarına sıkı sıkıya bağlı olduğu kadın hareketidir
Özellikle feminist hareketler otonom olma eğilimindeydiler,
çünkü kadınlar toplumsal bir kategori olarak; sol siyasi partiler, sendikalar,
toplumsal hareketler ve devrimcilerle de dahil olmak üzere tüm toplumsal
ilişkilerinde patriyarka tarafından ezilmişlerdir. 1968 hareketlerinin son
derece önemli ancak nihai olarak muğlâk olan deneyiminden sonra, daha eski
Kurumsal Sol örgütleriyle benzer şekilde, kadınların ihtiyaç ve
farklılıklarını, sınıf mücadelesinin taleplerine tabi kılarak asgariye indiren
“Yeni Sol’un politik biçimleri ve uygulamaları hakkında, teoride değilse bile pratikte
temel bir eleştiri geliştirmekte, İtalya ve başka yerlerin ilkleri arasında yer
aldılar. Bu eleştiri, 1970’lerin başında birçok kadının, “silahlı mücadele”ye
katılım konusu ve bunun yarattığı kriz eşliğinde, ilk öz-yönetimli feminist
örgütleri kurmak için, Yeni Sol (NL) partilerini ve gruplarını terk etmesine
neden oldu. Bu durum, feminist örgüt
eleştirisinden etkilenmiş ama görece az sayıda feministin katıldığı, radikal
olarak anti-kapitalist bir toplumsal hareket olan Otonomizm’in, parçalanmış
kalıntılardan ayrışarak yaratılmasına yol açtı.
Aslında Sendikacılık ve Kurumsal Sol’un diğer partileri
içinde bir eğilim olan Operaismo (İtalyan işçiciliği), aynı zamanda özellikle
Mariarosa Dalla Costa, Leopoldina Fortunati ve Lotta Feminista’daki (LF/Kadın
Mücadelesi) diğer kadınların teorik ve politik çalışmaları sayesinde, İtalyan
feminist hareketini derinden etkiledi. Bu örgüt, yeni kuşak işçilerin yeniden
üretimi ve devlet ya da piyasaya doğrudan maliyeti olmayan mevcut kuşağın
bakımı üzerinden kapitalist ekonomiye verilen stratejik önemden hareketle ev
işlerine ücret verilmesi için bir kampanya düzenledi. Ya da “Yeni Feminist
Hareket” kitapçığının yazarlarının dediği gibi:
"ve kadınların
yaptığı tüm bu işler, haftalık ortalama 99.6 saat boyunca, grev, devamsızlık ya
da herhangi bir talep ihtimali olmaksızın ücretsiz yapılmaktadır."
Avrupa ve Kuzey Amerika boyunca hızla yayılan bu kampanya,
ilk ulus-ötesi toplumsal hareketlerden biri olan Ev İşi için Ücret’in
kurulmasıyla sonuçlandı ve Refah Devletinin, emekte cinsiyet ayrımcılığının ve
iş gücünün yeniden üretiminin koruyucusu ve garantörü olduğuna yönelik
eleştiriye yol açtı. Bu, 1970’lerin ortalarındaki boşanma ve kürtaj hakkı için
büyük halk protesto ve gösterileri döneminden sonraki durgunluk sürecinde,
özellikle sağlık, doğum kontrolü, kürtaj ve aile içi şiddeti önleme
alanlarındaki alternatif sosyal hizmetlerin, diğer feminist gruplar ile
birlikte oluşturulmasıyla sonuçlandı. Seksenli yıllardaki bu tür hareketlerin
krizinden bu yana feministler, genellikle akademisyen olarak, güncel yerli
mücadelesi ile çevreci ve savaş karşıtı hareketlerin mücadele koşulları ve
biçimleri arasında karşılaştırmalı analizler yaparak, kadınların toplumsal
statü ve post-Keynesyen kapitalizm dahilindeki mücadeleleri hakkında birçok
araştırma ve kuramsal analiz yürütmüşlerdir.
Toplumsal bir hareket olarak Otonomiye ilişkin bir “kadın
hafızası”nın göreceli eksikliği, otonom ve liberter Sol içinde de dahil olmak
üzere tüm toplumlarda, bu sesin susturulması ya da görmezden gelinmesi,
yabancılaştırılması ya da erkek söylemiyle (toplumsal sınıf çizgileri boyunca)
sınırlandırılmasına dair tarihsel bir eğilimi yansıtır. Feminist metodolojiler
genellikle “akademik dışarıdan konuşma” efsanesini eleştirir ve bunun yerine,
sosyal araştırmalarını, araştırdıkları kişiler gibi araştırmacının da geçmiş
deneyimlerinin hem harekete geçirmesi hem de etkilemesi gereken diyalojik bir
süreç olarak sunarlar.
Bu metodolojik düşünceleri kabul eden ve 1970’lerdeki
İtalyan feminizmin tarihsel gelişimini özetleyen bu makale; yeniden üretim
emeği ve kadınların ekonomik bağımsızlığı ve toplumsal kurtuluşunu teşvik eden
(ya da etmeyen) ev dışı ücretli emeğin rolü açısından, İtalyan işçici feminizm
ile liberal, sosyalist ve ayrılıkçı feminizmler arasındaki temel farklılıkların
bazılarını belirleyecek ve tartışacaktır. İlk önce, iki temel işçici feminist
örgüt olan Lotta Feminista ve Ev İşi için Ücret’in karşılığı ödenmeyen ev içi
yeniden üretim emeği konuları etrafındaki önemi ve kadına yönelik fiziksel ve
cinsel şiddetin kapitalist istismarı ana hatlarıyla belirlenecektir. İkinci
olarak, feminizm ile Otonomist toplumsal hareket arasındaki ilişkilerle ilgili
bazı sorunlar araştırılacaktır. Makale, diğer İtalyan feminizmlere kıyasla,
işçicilikten etkilenmiş bir feminizmin sürekliliği incelenerek
sonuçlandırılmaktadır.
Lotta Feminista ve Ev İşi için Ücret: Şiddete ve Karşılığı
Ödenmeyen Yeniden Üretim Emeğine karşı Mücadeleler
Başlıca işçi grubu olan Potere Operaio’nun [PO / İşçi Gücü]
kilit rol oynadığı, 1969 yılındaki “Sıcak Sonbahar” dalgası ve yaygın
endüstriyel ve toplumsal çatışmalar sonrasında, fabrika tabanlı otonom işçi
hareketi, Kuzey fabrikalarındaki otonom meclisler aracılığıyla kapitalist
çalışma ve sömürüye karşı direnişi örgütlemeye devam etti. Aynı anda, daha
geniş bir otonom ve demokratikleşme biçimi, ev işlerinde çalışanlar,
öğrenciler, işsizler ve zorunlu askerler gibi maaşsız kesimler de dahil olmak
üzere, orta sınıf ve yönetici sınıfa kadar uzanan tüm işçi sınıfına yayılmıştı.
Mariarosa Dalla Costa’ya göre, en önemli gelişme, İtalya’nın ilk kitlesel
seferberlik kadın hareketinin ortaya çıkmasıydı:
"iki ruha sahipti, biri öz-bilinçlilikti, diğeri ise [LF]’nin
işçici feminizmiydi ve sonunda ev işi için ücret kampanyalarına ve komitelere
dönüştü."
Della Porta, İtalyan feminizminin diğer Avrupa ülkelerine
kıyasla belirgin bir özelliğinin, kitlesel seferberlik kampanyaları olarak
örgütlenmesi olduğunu iddia etmektedir:
"1974 yılında Pinarella di Cervia’daki ulusal konferansa
10.000 kadın katıldı; 1975 ve 1977 yılları arasında, çoğunlukla kürtajın
yasallaştırması konusuyla ilgili bir dizi ulusal girişim, 30 ila 50.000 kadının
değişken katılımını gördü. […] 18 Ocak 1975’te Roma’da 20.000 katılımcıyla
kürtaj konusundaki ilk büyük gösteri oldu […] Nisan 1976’da UDI (Unione donne
italiane, 8 PCI9 ile bağlantılı) ve diğer partilerin feminist örgütleri,
50000’I bulan sayıda katılımın olduğu, ayrılıkçı bir gösteriye katılmak
konusunda uzlaştı."
Alisa del Re’nin Refah Devleti eleştirisi, tamamen farklı bir
işçicilik etkisi altında olan feminist bir görüş sergilerken, feminist
harekette etkin olan bazı eski PO kuramcıları, canlı emek ve dolayısıyla
sermayenin yeniden üretimi için hayati öneme sahip olan karşılığı ödenmeyen
yeniden üretim emeği kategorisi üzerine, Mariarosa Dalla Costa da özellikle
kadınların karşılığı ödenmeyen ev işi emeği üzerinde yoğunlaştı. Eski teoriye
göre, ücretli/üretken emek (endüstriyel işçi sınıfı) ile ücretsiz/yeniden
üretim emeği (kadınlar, öğrenciler, işsizler) arasında hiyerarşik bir bölünme
vardır. Bu yüzden, işçi sınıfının farklı kesimleri, resmi işçi sınıfı
örgütlerinde ve birbirlerinde otonomiyi aramaktadır.
Lotta Feminista; Mariarosa ve Giovanna Franca Dalla Costa,
Leopoldina Fortunati ve diğerlerinin çalışmalarına dayanarak, İngiltere’de
Selma James’in benzer hareketiyle bağlantı kuran, New York’ta Silvia Federici
ve Toronto’da Judith Ramirez ile birlikte ABD ve Kanada’da da grupları olan,
uluslar arası düzeyde Ev İşi için Ücret olarak bilinen bir kampanya başlattı. Aynı ağ Almanya’da ve İsviçre’de de mevcuttu.
Mariarosa Dalla Costa, LF’nin politik ilkelerini ve stratejisini aşağıdaki gibi
açıklıyor:
"Ev işleri için, öncelikle kadınların ciddi parasızlık
sorununa karşılık olarak, aynı zamanda da hizmetlere istinaden bir güç
kaldıracı olarak para istedik […]. Bu talep, tüm kadınlar ve erkekler için
ev-dışı çalışma süresinde şiddetli bir düşüş (20 saatlik bir çalışma haftası
talep ediliyor) isteyen başka bir taleple birleştirildi; böylece, bugün büyük
göçlerle de olduğu gibi, yeniden üretim için gerekli zaman, işin ek
katmanlarında(puf) sürekli çözüm aramaya (kısmen de olsa) gerek duymadan
özgürleştirilebilecekti. Öte yandan, [evden] dışarıda çalışmayı amaçlayan tipik
kurtuluşçu tutum vardı ve sosyal hizmetlerin güçlendirilmesi için çağrı yaptı.
Kurumsal solun yanı sıra diğer feminist akımların tutumu da bu yöndeydi."
Bununla birlikte, Devletten ev işi için ücret talebi, böyle
bir talebi “ev içi emeğin toplumsallaştırılması hedefinden feragat etmek”
olarak gören feminist hareketin diğer kesimleriyle keskin bir polemik başlattı.
Haziran 1974’te Rosso, ev işleriyle ilgili ücret talep
edenlerle bunu “kabul” olarak görenler arasındaki tartışmanın bir parçası
olarak, Mestre’deki feminist hareketle üç günlük görüşmelerde bulunan Padova Ev
İşleri Ücret Komitesi aracılığıyla bir rapor yayınladı.
Çok sayıda ev kadını, öğretmen, tezgahtar ve sekreter;
işverenleri, onların işbirlikçileri ve devlet tarafından gerçekleştirilen üçlü
istismarı reddetmek için bir araya geldiler ve dayatılan tüm sefaleti ve
korkunç çalışma koşullarını reddettiler:
"Bizim mücadelemiz fabrikalara, […] ofislere karşıdır, bütün
gün kasada oturmak zorunda kalmaya karşıdır […]. Böyle bir iş örgütlenmesi için
değil, buna karşı savaşıyoruz."
Siyasi partilerin ve parlamento-dışı grupların, kadınların
kurtuluşunun istihdam edilmeleri olduğuna dair görüşünü reddettiler; bunun
yerine, en temel hücresi çekirdek aile olan kapitalist toplumun idarecisi olan
Devletin, karşılıksız ev işi emeğine, vatandaşlarını ve işçilerini “yeniden
ürettiği” için ücret ödemesini talep ettiler. Ayrıca sunulan az miktardaki
sosyal hizmetin yetersizliğiyle, çalışan kadınlar kadar ev kadınları için de
kreş ve bakımevi olmamasıyla ve “eril” sağlık sistemi tarafından kadın
bedeninin istismarıyla suçladılar. Kadınları bedenlerini yeniden sahiplenmeye
ve kendi hayatlarının kontrolünü ellerine almaya çağırdılar:
"Biz kadınlar, devletin bize dayatmak istediği salt hayatta
kalma koşullarını reddetmeli, her zaman daha fazlasını talep etmeliyiz […],
Daha fazla para, güç ve diğerleriyle, kadınlarla, yaşlılarla, çocuklarla,
başkalarına muhtaç olmadan, toplumsal bireyler olarak vakit geçirmek adına boş
zamana sahip olmak için her gün elimizden alınan zenginliği yeniden ele
geçirmeliyiz."
Kadınlar, kadın hareketinin kitlesel seferberlik evresinin
doruk noktasında olduğu 1970’lerin ortalarındaki neredeyse bütün toplumsal
meselelerde olduğu gibi, okullara yürüyüşler düzenleyerek, sınıfları işgal
ederek, grevler örgütleyerek, barikatlar kurarak, daha iyi okullar ve gündüz
bakım evleri talepleriyle birlikte, kalabalık ve yetersiz Devlet eğitim sistemi
konusunda da özellikle etkinlerdi.
Bu seferberlikler, Otonomi, Yeni Sol gruplar, özellikle de
Güney’deki Lotta Continua (LC / Bitmeyen Mücadele) ve aynı şekilde bazı
sendikaların katılımı ile kendini örgütlemişti; fakat diğer taraftan siyasi
partilerden otonom oluşları ve onlara karşı düşmanlıklarıyla karakterize
edilmişlerdi.
Benzer mücadeleler, yeniden üretim ihtiyaçlarının (konut,
kira, fatura, alışveriş) ve daha sonra boş zaman ihtiyaçlarının (yemek yeme,
sinema ve rock konserleri) toplum tarafından kontrolü üzerine gerçekleşti. Bu
çatışmalar, sağlık hizmetleri ve sosyal hizmetlerin demokratikleştirilmesi ve
feminizasyonuyla birlikte, 1970 boşanma yasasının kaldırılmasına dair 1974
referandumun mağlubiyeti ve 1978’te 194 sayılı kanun aracılığıyla kürtajın
yasallaştırılmasına dair zorlu mücadelenin uzun yıllar sonra kabulü, ortaya
çıkan kadın hareketinin, kendi bedenlerinin ve hayatlarının kontrolüne dair
talepleri ile birleşmişti. Bu yüzden, endüstriyel fabrikadan toplumsal
fabrikaya, geleneksel işçi sınıfı mücadelelerinden yeni toplumsal hareketlere
geçişi yansıtmak için yeni bir otonomi anlayışı gerekiyordu.
Mariarosa Dalla Costa’nın aktardığı gibi, 1970’lerin başında
kadın hareketi aktivizminin yoğunluğu,
Yeni Sol’un saplantılı militanlığına ve her türlü özel hayatın siyasi
mücadeleye kurban edilmesine yönelik daha önceki eleştirilere rağmen, söz
konusu kişilerin sağlık ve özel yaşamlarını ağır bir şekilde etkiledi:
"[…] ulusal ve
uluslararası organizasyon gruplarımız vardı, ancak çarpıcı olan şey, tüm bu
faaliyetin gerçekleştirildiği araçların aşırı yoksulluk seviyesiydi. İletişim
araçları çoğunlukla broşür, bildiri ve “Le operaie della casa” (ev işçileri)
adı verilen gazete idi.21 Hayatımızdaki hiçbir şeye boşluk bırakmayan bu kızgın
ve topyekün militanlık kuşkusuz PO deneyiminden türetilmişti ama bence o sırada
diğer gruplardaki durum da bizimkine benzerdi. Önemli bir rol üstlenen bizler
için bu tabii ki daha da zordu. Ve burada başka bir şeyin altını çizmek
önemlidir… On yılın sonlarına doğru bu tür bir yaşam ve aktivizm bizi
tüketmişti. Tüm yeniden üretim sınırlarımız, yoldaşlarımız da dahil bundan
keyif alan o erkeklerden daha sıkı aşındırılmıştı."
Bununla birlikte, Lotta Feminista ve Ev İşleri için
Ücret’ten kadınlar, fabrikadaki işçileri disipline etmek için kullanılan
fiziksel ve psikolojik şiddete benzer bir disiplin gücü olarak, aile içinde
kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddette erkeğin rolüyle ilgili olarak,
uluslararası feminist teoriye bazı ilksel katkılar sağlamıştır. Leopoldina
Fortunati ve Giovanna F. Dalla Costa’nın eserleri, bu soruyla ilgili özel bir
önem taşıyordu:
"Feminist Hareket, kuruluşundan bu yana, kapitalist
toplumdaki erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkinin şiddete dayalı olduğunu
ileri sürdü. Aslında bu, hareketin etrafında geniş kapsamlı bir tartışma ve
yüksek düzeyde örgütlü mücadele geliştiren ilk meseleydi […] Kadına yönelik
şiddet kesinlikle kapitalizmle doğmadı, ondan önce de uzun bir geçmişe sahipti.
Fakat bu şiddet biçiminin bazı yönleri (kadınlar, kapitalizmden çok uzun zaman
önce dövüldü, tecavüze uğradı, öldürüldü, genital açıdan sakatlandı, düşük
yapmaya veya çocuk doğurmaya zorlandı) temelde değişmemiş olsa bile, kapitalizm
döneminde kadına yönelik erkek şiddeti yeniden kuruldu ve […]kadınlara yerine
getirmeye mahkum bırakıldıkları, tamamen içeride bir işlev bahşetti: ev işi."
Bu tür bir iş, emek gücünün üretimi ve yeniden üretimi
işidir, esas iş yeri evdir ve yürütüldüğü temel birim ailedir. […] Sermaye ve
kadın ilişkisindeki aşırı şiddet, erkek-kadın ilişkisindeki şiddete
yansımıştır: erkeklerin kadınlara şiddet uyguladığı bir ilişki.
Yazar, aynı zamanda, “ev işçisi” ile fabrika işçisini bir
noktada bağlamadan, teorilerinin yeniliklerini dinlemek ve kavramak için,
kendisi, kız kardeşi, diğer Lotta Feminista ve Ev İşleri için Ücret üyelerinin
etkilendiği Operaismo (İtalyan işçicilik hareketi) de dahil olmak üzere işçi
hareketinin hatalarını eleştirmektedir.
"Somut bir biçimde derinden hissettiğimiz tüm kadınlar gibi
[…]: biz “ev işçileriyiz”, 26 “evdeki
her kadın ücreti ödenmeyen bir işçidir!” Kendimizi bu şekilde tanımlamaya
başladığımızdan beri, bizi “eski işçicilik” ile suçlamak isteyen Solcular,
“işçi” kavramı ile oluşturulan “ev işçisi” gibi tamamen yeni bir kriterle
kafalarının karıştırdığını ortaya koyarak seslerini yükselttiler ve hiçbir
zaman oluşturmadığımız politik teorileri bize mal etmeye aynı ölçüde
hazırlardı. Erkek cephesindeki bu sağırlık bizi şaşırtmaz: kadınları göremeyen
veya dinleyemeyen erkekler için, bu “boşuna dil dökmek”tir."
Solcu erkeklerin bu örtük tutumu, karşılıksız ev işi emeği
üzerine tüm feminist hareket içerisinde yapılan tartışmanın ciddiyetiyle
karşılaştırıldığında:
"Kadınların ücretsiz ev işçisi olarak tanınması […] ortak bir
miras haline geldi. Feminist hareketin “Ev işi için ücret” stratejisiyle aynı
fikirde olmayan kesimleri bile, kadınların durumunu esasen benzer terimlerle
tanımlıyorlar […] ev işçisi ile kölenin koşullarının, bizim analizimiz
dahilinde, karşılaştırılması, bu söylemi daha iyi tanımlamamıza olanak tanımada
özel bir önem taşıyabilir; feminist hareketin kadına yönelik şiddete karşı kurduğu
politik seferberlik dalgası nedeniyle, birilerine her zamankinden daha fazla
ihtiyaç vardı. […] Bu şiddetin yükselişi apaçık, gün geçtikçe artan kadın
isyanı ve Devletin ve iktidarda olanların bunu engellemeye yönelik
istekliliğiyle alakalıdır."
Patrick Cuninghame
[Libcom’daki İngilizce orijinalinden Gamze Boztepe
tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]