Cumhuriyet davasında, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu'nun tahliyesine karar verildi
Cumhuriyet gazetesi çalışanları bugün hâkim karşısına çıktı. Mütalaasını açıklayan savcı, tutukluluk hallerinin devamını istedi. Mahkeme heyeti, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu'nun tahliyesine, Akın Atalay'ın ise tutukluluk halinin devamına karar verdi...

AHMET ŞIK'IN SERBEST KALDIĞI AN

SERBEST KALMASININ ARDINDAN İLK CÜMLELERİ


"Bugün sevineceğimiz bir gün değil. Ben 6 yıl önce de bir Mart ayında bu cezaevinden çıkmıştım. O günden bu güne değişen tek şey faşizmin ortaklarının bir eksilmiş olması. Ama bu ülkede sevineceğimiz gün gelecek çünkü size mafya saltanatının biteceğini garanti ediyorum"

İŞTE DURUŞMA SÜRECİ..

Cumhuriyet gazetesi çalışanları bugün 6. kez hâkim karşısına çıktı. Silivri Cezaevi önünde basın açıklaması yapmak isteyenler jandarma ve polis tarafından engellenmek istendi. Savunmanın tanıklarından gazeteci Altan Öymen “Yöneltilen iddialar akıl alacak gibi değil” diye konuştu.

Mütalaasını açıklayan savcı, tutukluluk hallerinin devamını istedi. Avukat Tora Pekin’in “Bugün ara karar verdiniz, bundan sonraki kararlarınızda bu ara kararlarınızı dikkate almanızı istiyoruz” sözleri üzerine Mahkeme Başkanı Orkun Dağ, “Bu üslup ve telkin doğru değil. Biz nasıl kararlar vereceğimizi size soracak değiliz” diye karşılık verdi.

Kararını açıklayan mahkeme heyeti Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın tutukluğunun devamına hükmetti. Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve muhabir Ahmet Şık’ın ise tahliye edilmesine karar verildi.

‘AHMET ŞIK’IN ANNESİ ERMİŞMİŞ, ONU ÜZMEYELİM’

Mahkeme başkanı, Ahmet Şık hakkındaki tahliye kararını açıklarken, Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçın’ın dünkü yazısında bahsettiği Şık’ın annesi Fatma Şık’ı hatırlatarak “Ahmet Şık’ın annesi ermişmiş, onu üzmeyelim” dedi. Mahkeme başkanı, Murat Sabuncu ile ilgili tahliye kararını verirken de “Boğazı görmek istiyormuş, görsün” ifadelerini kullandı. Mahkeme Başkanı tutukluluğa devam kararı verdiği Akın Atalay’a hitaben, “Gemiyi en son kaptanlar terk eder” dedi.

MURAT SABUNCU'NUN SERBEST KALDIĞI AN

DURUŞMA ÖNCESİ AÇIKLAMA GERGİNLİĞİ

Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının yargılandığı 6’ncı duruşma bugün Silivri Cezaevi yerleşkesi içindeki Silivri Adliyesi’nde görüldü. Duruşmayı izlemek üzere Silivri’ye gidenler yolda araçların durdurulması ve GBT kontrolü gibi uygulamalarla karşılaştı. Kontroller nedeniyle uzun araç kuyrukları oluşunca birçok kişi yürüyerek adliyeye ulaştı. Duruşmayı, yargılananların yakınlarının yanı sıra milletvekilleri, basın meslek örgütü temsilcileri ve gazeteciler ile birlikte AB Türkiye Delegasyonu temsilcileri de takip etti.

Cumhuriyet gazetesi yazar, muhabir ve yöneticilerine yönelik açılan dava öncesi Silivri Cezaevi önünde basın açıklaması gerginliği de yaşandı. CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Utku Çakırözer ile DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun da aralarında bulunduğu grup duruşma salonunun karşısında bulunan alanda bir araya geldi. Burada barikat oluşturan jandarma, gruba “OHAL süresince Valilik kararıyla basın açıklaması yasaktır” şeklinde bildirimde bulundu. Sezgin Tanrıkulu ile jandarma komutanı kısa süre tartıştı. Jandarma komutanı söz konusu yazıyı göstererek okudu. Jandarma komutanı, tekrar basın açıklamasının yasak olduğunu söyledi ve grubun önünde barikat oluşturdu. Kısa süren sözlü tartışmanın ardından CHP Milletvekili Utku Çakırözer jandarmaların önünde kısa süreli açıklama yaptı.

‘YOL BOYUNCA ZULÜM VAR, BARİKAT VAR’

CHP Milletvekili Tanrıkulu, “Cumhuriyet Davası için buradayız. Basın özgürlüğü için buradayız. Adalet için buradayız. Bu uygulamanın adı faşizmdir. Bu uygulamalara her koşulda karşı çıkacağız. Bu uygulama hukuk dışıdır. Arkadaşlarımız 500 güne yakın mahpustur. Yol boyunca zulüm var barikat var. Buraya kimse gelemiyor. Burada yargılama değil zulüm yapılıyor. Ben avukatlık yaşamım boyunca cezaevi kampüsünün yanında duruşma olmayacağını ifade etmiştim. Cezaevinin yanında adliye olmaz, duruşma salonu olmaz ve buradan adalet çıkmaz. Yine de biz arkadaşlarımızın özgürlüğü için buradayız” dedi.

CHP Milletvekili Çakırözer ise gazetecilerin ve milletvekillerinin serbest bırakılmasının demokrasinin önünü açacağını, kendilerine yapılan uygulamanın doğru bir davranış olmadığını belirtti.

GÖZALTINA ALINMAK İSTENDİ

Ardından Kani Beko mikrofonlara konuşmaya başladığı sırada jandarma tekrar açıklamanın yasak olduğunu belirtti.

Jandarma Kani Beko’yu gözaltına almak istedi, ancak tepkiler üzerine bu girişimden vazgeçildi. Milletvekillerini ve grup ardından duruşmayı izlemek için salona girdi.

FARAÇ: CUMHURİYET’İ ŞİKAYET ETMEDİM

Duruşma saat 11.00’de başladı. Dakika dakika duruşma salonundaki gelişmeler şöyle:

11.12: Mahkeme heyeti salonda yerini aldı ve duruşma başladı.

11.15: Mehmet Faraç, Leyla Tavşanoğlu ve Namık Kemal Boya tanık olarak dinlenmek üzere salonda hazır bulunuyor. Avukat Kemal Aytaç, çok sayıda avukatın ayakta olduğunu boş yerlere alınmalarını talep etti.

11.16: Avukat Leyla Han Tüzel: Dün mahkemenin yazdığı yazıda 3 avukat sınırlaması yapılacağı söylendi, jandarma buna göre bizi sayarak içeri aldı. Bu karardan geri dönmenizi istiyoruz. Çünkü 3 avukat sınırlaması bu davaya uygun değil.”

11.22: Avukat Leyla Han Tüzel’in KHK ile getirilen 3 avukat sınırlamasının adil yargılanma hakkına aykırı olması nedeniyle kaldırılması talebi için Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ savcıdan mütalaa istedi. Savcı ise avukat sınırlandırmasının kaldırılması talebinin reddedilmesi yönünde görüş bildirdi. Mahkeme Başkanı Dağ: Avukat sınırlaması konusunda KHK açıktır. Talep reddedildi.

11.24: Avukat Tüzel’in tutuksuz sanıkların çok uzakta olduğu ve görüş alışverişinin imkansız olması nedeniyle yakına alınmaları talebi üzerine mahkeme başkanı, tutuksuz sanıkları öne çağırdı, basını kaydırarak avukatları da içeri aldı.


BİLİRKİŞİ RAPORU: İPER’İN BYLOCK KAYDI YOK

11.29: Emre İper ile Ahmet Kemal Aydoğdu ile ilgili beklenen bilirkişi raporunun geldiği mahkeme tarafından açıklandı. Raporda, İper’in ByLock kaydı olmadığını bilgisi yer alıyor.

11.32: Cumhuriyet Gazetesi eski yazarı Mehmet Faraç tanık olarak dinlenmek üzere kürsüye geldi. Faraç: Bazı konulardaki yargısız infazlara değinmek istiyorum. Ben tanık olmak için başvuruda bulunmadım, Cumhuriyet Savcısının talimatıyla geldim. Tanık olmamın nedeni Cumhuriyet ile ilgili çalıştığım gazetede yazdığım yazılar. Bu konuda bazı çevreler Cumhuriyet’i şikayet ettiğim gibi mesnetsiz suçlamalarda bulundu. Hayatım boyunca kimseyi şikayet etmedim Açık açık yazdım, ihbar kabul eden ediyor, 18 yaşımda Cumhuriyet’e girmiş çok genç bir muhabirdim. PKK ve Hizbullah’ın en kötü olduğu dönemde görevi üstlendim, 11 yıl sigortasız çalıştım, sonra merkeze çağrıldım. Sonra köşe yazarı ve ardından da serbest yazarı oldum. Benim gibi taşradan gazete yönetimine giren az sayı kişi var. İlhan Selçuk ile çalıştığım için çok onurluyum. Benim ailem Adalet Partili. Cumhuriyetle tanışınca Atatürk’ün öneminin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Cumhuriyet’te gazeteciliği öğrendim, siyasal anlamda geliştim ve Cumhuriyet gazetesinin kitlelere yayılması için yurtiçi ve dışında konuşmacı oldum. İlhan Selçuk’un ölümünün ardından yaşanan tehlikeli süreç beni gazetenin dışına attı. Bizim mesleğimizin en iyi yanı, her şey arşivde 2010’da bugün bu davada yargılananların talimatıyla gazeteden çıkarıldım. Bunun tek gerekçesi Kubilay’ın ölümüyle ilgili bir yazıdır. O dönem Atatürk’ün kurduğu CHP’de Baykal’dan sonra dönüşüm oldu. O dönüşüm içerisinde, parti tabanının baskısıyla ve ben Cumhuriyet’in bir yazarı olarak CHP PM’ye en yüksek ikinci oyla seçildim. Bu durum Cumhuriyet’te bazı kesimlerin tepkilerini çekti. Cumhuriyet çalışanı siyasetçi olur mu diye yazdılar. Bunu yazanlar arasında rahmetli olanlar da vardı, burada yargılananlar da. O dönem CHP’de vekil ya da görevli olan 6 kişi daha yazıyordu ama tek bana operasyon yapıldı. Kıskançlık olarak açıklayabileceğim acayip bir tepki oldu. Benim gibi Urfa’dan gelen bir kişinin elini taşın altına koyması nedeniyle büyük bir coşku vardı ama gazeteden sonra partide de altımı oydular.

11.54: Uğur Mumcu, Abdullah Öcalan’ın devlet bağlantılarını yazacağını söyledikten sonra öldürüldü. PKK öldürdü demiyorum ama onu öldürenler dışarıda. Bugün bir Cumhuriyet yazarı Kandil’e gidip röportaj yapıp “Yere izmarit bile atmıyorlar” diye manşet atabiliyor… Zaman gazetesiyle aynı manşetler atılıyor burada. Fethullahçı Gladyo diye kitap yazan bir yazarın Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın toplantısına katıldığını görüyoruz, ertesi gün Zaman’da Fethullahçılara “terör örgütü diyemem” diyor… Twitter’da Zaman gazetesine ve Fethullahçılara gövdesini siper edenlerin başında Cumhuriyet Vakfı İcraa Kurulu Başkanı Akın Atalay geliyordu. Bence toplumu birbirine düşürmediği sürece cemaatler, tarikatlar gazete çıkarır…Ama devletin için sızmış bir örgütün, İlhan Selçuk’un ölümüne sebep olan bir örgütün yayın organlarının avukatlığını cansiparene bir şekilde yapması beni üzmüştür. Üzdü, çünkü o gazeteyi var eden, ayakta tutan insanlardan biri benim.

11.59: Burada ben Cumhuriyet Gazetesi Fethullahçılarının arasına girdi örgütlendi diyemem. Ama icra kurulunun Fethullahçıları savunduğunu gördüm. Zaman gazetesinin bile özgürlüğünü savunan bir yönetim, Kubilay’ın ölümü üzerine yazılan yazıyı sansürledi. Bir terör örgütünün gazetelerine yönelik operasyonlara militanca karşı koyma, militanca savunma… Bunlar Cumhuriyet’i bir ay bile okumuş insanların aklına sığdıracakları durumlar değil. Cumhuriyet’teki ideolojik dönüşümün sadece yöneticiler tarafından yönlendirilmediğine dair bir kuşku ortaya çıkar ama bu kuşku çok tehlikelidir. Ülkenin bölünmesine karşı hassasiyetleri olan insanların gazeteden gitmesi, sadece onların iradesiyle tasfiye edilemeyeceğini düşünmeme neden oldu. Atatürkçüler arasında infiale dönüştü. Ben de filme bakıp “Bu filmle Atatürk’ün başına çuval geçirilmiştir” dedim. Ertesi gün köşem kapatıldı.

12.03: Mahkeme Başkanı: Can Dündar mı yönetiyordu?

Faraç: Hayır burada yargılananlar yönetiyordu. Çok ilginç olan ise o dönem yayın yönetmeni İbrahim Yıldız’dı. O köşe o gün kaldırıldı ve çok ilginçtir, sonra Can Dündar gazetenin başına geldi. Çektiği film Atatürk’ü aşağıladığı gerekçesiyle kamuoyunda tepki çeken insan, Atatürk’ün kurduğu gazetenin başına geçiyor. Cumhuriyet’in ideolojisine, Vakıf Senedi’ne tamamen ters insanları gazeteye dolduran, yazarını da Pensilvanya’ya gönderen… (Bu arada salondan müdahaleler oldu)

Faraç: Tarafsız konuşuyor, namuslu ahlaklı konuşuyorum. Sizin tavrınız beni ilgilendirmiyor. Gazetenin bir yazarını Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’na gönderen, Zaman ile aynı manşetleri atan mekanizmanın başındaki adam Orhan Erinç. Gazetedeki ideolojik dönüşüm buradaki yargılananların yöneticiliğinde gerçekleşti. Bizleri tasfiye ettiler, düşünce özgürlüğü sadece Fathullahçı gazeteler kapatılmasın derken mi düşünce özgürlüğü… Nerede bizim düşünce özgürlüğümüz?

AVUKAT PEKİN: FARAÇ’IN TANIKLIĞI REZİLLİK

12.15: Tutuksuz sanıklardan Turhan Günay söz aldı: “Dikkat ediyorum tüm tanıklar Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’u anıyor. Mumcu öldürüldüğünde milyonlar yürüdü ama o dönemki tirajı biliyorlar mı? 19 bindi. Mumcu ve Selçuk’un anısına sığınmaktan vazgeçilmesini istiyorum.

Avukat Tora Pekin söz aldı: Biz Faraç’ı dinlenmenin anlamlı olmayacağını söylemiştik ama siz tercih ettiniz. Gördünüz de zaten. Burada gazete yöneticilerimize, çalışma arkadaşlarımıza yaptığı rezillikleri kendisine iade ediyorum. Bu tanıklık rezilliktir.

Tora Pekin Faraç’a soruyor: Cumhuriyet’teki göreviniz sona erdiğinde yönetim kimdi?

Faraç: İbrahim Yıldız Genel Yayın Yönetmeni. Çetinkaya ve Erinç Başkan ve Başkan Yardımcısıydı.

Tora Pekin: Kendisi söylemek istemiyor ama Alev Coşkun başkan yardımıcısıydı… Alev Coşkun’un adını başkan yardımcısı olarak anmayı reddettiğini gözünüzle gördünüz. İfade verdiğiniz dönemde hangi gazetede yazıyordunuz?

Faraç: Aydınlık.

Pekin: Tirajın 8 bine düştüğü bilginizin kaynağı nedir? Elinizde belge var mı? Yoksa bu bir söylenti mi?

Faraç: Reklam ajansı.

Pekin: Galiba belge yok?

Faraç: Saçma sapan konuşmalarla bölmeyin.

Pekin: Cumhuriyet’ten Penisilvanya’ya giden bir muhabirden bahsettiniz. Kimdir o?

Faraç: Gazetelerde, televizyonlarda TUSCON’un peşine muhabir gönderildiği için Cumhuriyet yazarı istifa etti. Leyla Tavşanoğlu’nun Penisilvania’ya gönderildiğine dair onlarca haber geçti.

Pekin: O dönem gazetenin yönetimi kimdi?

Faraç: Bir şey söyleyeyim mi?

Pekin: Söyleyin ismi söyleyin… Cumhuriyet gazetesinin o günkü genel yayın yönetmeni, bugün yargılanan Hikmet Çetinkaya, Akın Atalay ve Orhan Erinç’in göreve getirdiği İbrahim Yıldız’dı. Gazetelerde genel yayın yönetmenlerinin ne kadar fonksiyonu var? Arkada icra kurulu ve vakıf var… Genel yayın yönetmeni ‘Hadi Pensilvanya’ya git’ diyemez, vakıf kararıdır bu.

12.35: Avukat Bahri Belen: Tanıdığım herkese sayın derim ama tanıklıktan beklenen bilgi ve olaya ilişkin cevaplar vermediğiniz için sadece Mehmet Faraç diye soracağım. Faraç, gazete iflas davası döneminde yönetimde kimler vardı?

Faraç: İlhan Selçuk, Alev Coşkun, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç.

Belen: Uğur Mumcu da var mıydı?

Faraç: Bilmiyorum.

Belen: Vardı.

Belen: Cağaloğlu’daki gazete mal varlığının 20 milyon olduğunu söylediniz doğru mu?

Faraç: Hepsi 20 milyon değerindeydi.

Belen: Erinç’in gazeteye ne zaman girdiğini ve İlhan Selçuk ile dostluğunu biliyor musunuz?

Faraç: Ben İstanbul’a geldiğimde Erinç genel yayın yönetmeniydi.

Belen: Orhan Erinç, İlhan Bey zamanında da vardı, sizden evvel de vardı. Sizce İlhan Selçuk, tüm gazetenin ideolojisini değiştirdiğini söylediğiniz Erinç’in niyetini anlamayacak zeka düşüklüğü mü vardı?


AVUKATTAN FARAÇ’A: NEDEN BÜRO DIŞINDA ÇALIŞMANIZ İSTENDİ?

Belen: İşten çıkarılınca gazeteye dava açtınız. Kaç yıl sürdü?

Faraç: 5 yıl.

Tora Pekin: 2009 senesinde gazete binasının tamamen dışında başka büroda çalışmanız istendi. Oraya geçtiniz. Nedenini anlatır mısınız?

Faraç: Böyle tuzak sorular yakışmıyor.

Pekin: Soru çok açık. Size basitleştireceğim. Önceki çalıştığınız bölüm neredeydi, sonra çalıştığınız nerdeydi?

Pekin: (Mahkeme başkanı müdahale ediyor) Doğru cevap verirse göreceksiniz efendim.

12.45: Faraç: Ben Cumhuriyet’te yurt haberleri servisi şefiydim. Gazetenin ortasında çok sıkışık bir yerde çalışıyordum. Gazete ana binası tıkış tıkıştı, gazetenin bitişiğinde de iki ayrı bina da vardı. Oda sıkıntısı olduğu için bana oda tavsiye ettiler.

Pekin: Sizin dışınızda gazete ana binası dışına gönderilen başka yazar var mı?

Faraç: Yazarların çoğu dışarıdan yazıyor. Bilmiyorum gönderildi mi. Bana oda vermişlerdi.

Pekin: Bu olay gerçekleştiğinde İlhan Bey hayatta mıydı?

Pekin: Sorumun sebebi şudur: Kendisi gazeteden gönderildi. Sebebini açıklamak istemedi. Dava konusunu ilgilendirmediği için önemi yok ama tecrit edildi gazetede. Bu dönemde İlhan Selçuk hayattaydı. Bu İlhan Selçuk üzerinden kurduğu tüm gerekçeleri çürüttüğü için söylüyorum.

Avukat Rahşan Karabulut Mehmet Faraç’a soru yöneltiyor: Bilirkişi raporlarına baktığınızı, gazetenin zarara sokulduğunu söylediniz. Nerden baktınız?

Faraç: Dosyadan baktım.

Karabulut: Ankara taşınmaz mahkeme dosyasına iki gün önce eklendi. Biz iki gün önce haberdar olduk. Kendisi ise önceden baktığını söylüyor.

Faraç: Cumhuriyet’te en sıkıntılı yazıları yazan bendim. Cumhuriyet’te kimse beni tehdit etmedi, sansür etti.

LEYLA TAVŞANOĞLU: YARGILANANLAR GAZETECİ VE HUKUK İNSANIDIR

12.50: (Leyla Tavşanoğlu tanık olarak dinleniyor)

Mahkeme Başkanı: Cumhuriyet’te ne zaman çalıştınız, ne zaman ayrıldınız, neden ayrıldınız ve nasıl ayrıldınız?

Leyla Tavşanoğlu: Fikir uyuşmazlığım olsa dahi hiçbirinin terör bağı olduğunu düşünmek bile istemem. Gazetenin benden sonraki işleyişi konusunda söyleyeceğim hiçbir şey yoktur. Yargılananlar gazeteci ve hukuk insanıdır.

2014’te Gazeteci ve Yazarlar Vakfı beni ve başka gazeteci ile akademisyenleri davet etti. Vakıf ve gazete yönetiminde olan İbrahim Yıldız’dan izin aldım. Gülen de oradaydı. Sonra yazmaya değer haber görmedim ondan yazmadım. Can Dündar’ın gelmesinin ardından gazetenin ideolojisi sulandırıldı gibi bir izlenim yaratılmaya çalışıldı.

12.59- Mahkeme Başkanı: Can Dündar size belli bir şekilde haber yazmanızı telkin etti mi?

Tavşanoğlu: Hayır

Pekin: Bir gazetecinin Penisilvanya’ya gitmesinin kesinlikle suç olduğunu düşünmüyorum. Ama bu konuyla ilgili Orhan Erinç size bir şey dedi mi?
(Tavşanoğlu Erinç sorusuna cevap vermedi)

Pekin: Kendisi bana ‘gitmesen iyi olur’ dediğini aktarmıştı. Gelince kendisi de burada sorar.

13.02- Savcı: Cumhuriyet gazetesini batıran ekip olarak tarihe geçecekler demişsiniz. Ne demek istediniz?

Tavşanoğlu: İdeolojiyi sulandırırsanız tiraj da düşer. Bunu söylemek istedim.

13.03: Tavşanoğlu’ndan sonra Namık Kemal Boya tanık olarak kürsüye geldi.

13.10: Mahkeme Başkanı: Bize CUMOK’tan bahsedebilir misiniz? Tanıklık kavramı içinde okumaktan ziyade anlatımlar önemli. Metinden okumazsanız seviniriz.

Namık Kemal Boya: 1995 yılı sonunda okurlar arasında bir toplantı yapıldı ve sonucunda beklenenin çok üstünde insan katıldığı için Cumhuriyet okurunun bir gücü olduğu nedeniyle insanlar toplantıları sürdürmeye karar verdiler. Toplantıların amacı gazetenin savunduğu Cumhuriyet ilkeleri, ülkenin kalkınması, rehafa erişmesi, aydınlanma devriminin devam etmesi ve laikliğin devam etmesi, ülkenin yararına gördüğümüz kişileri desteklemek, şer gördüklerimize karşı tutum almak, değerlerine sahip çıkıp eksik gördüklerimiz durumlarda eleştirmek… 1996’da başladı 2003’te gazete satış ortalamasının 33 bine düşmesi üzerine yeniden ateşlenerek devam etti. İlhan Selçuk ve Alev Coşkun ile görüştük. Herkes gazetenin desteklenmesini savundu. Selçuk “Sen ne diyorsun bu işe 68’li” dedi. Ben 68’liler derneğinin kurucu başkanıyım. Çalışmalarımızla gazetenin tirajını 100 bine ulaştırdık. 21 Mart 2008’de İlhan Selçuk ve Türkan Saylan’ın gözaltına alınmasıyla başlayan süreçten ben de 2009’da nasibimi aldım. 2013’te bugün sözü geçen yönetim değişiklikleri ile okuyucu arasında değişim oldu. Verdiğimiz ilanlara müdahale edildi biz de ilan vermekten vazgeçtik. 2014’te 27 Mayıs’ın yıl dönümünde gazetede haber çıkmaması dikkatimi çekti herkese mail attım. ’27 Mayıs devriminin getirdiği kazanımların bize katkısını biliyoruz tek satır bile olmamasını garipsedik’ diye yazdım. Bazı yayın değişiklikleri de oldu. Bazı haberlerin logonun üstüne çıkması ya da Gülen ile yapılan “Fakirhane” haberi gibi olaylar yaşandı. Bunlarla ilgili ufak tefek görüşmelerimiz olsa da çözüm olmadı. 2014 Eylül’ünde temsilcilerle toplanarak boykot kararı aldık ama bu durumda çalışan arkadaşları zor duruma düşürecek diye esneterek Bilim ve Teknik’in yayınlandığı cuma günleri dışında genel boykot düzenlenmesine karar verdik. Herkes eline aldığı gazetenin kendini temsil etmediğini söylüyordu. Bu tüm okurlarda benzer tepki oldu. 2014’te başlayan bu boykot ile bazı etkilenmeler oldu ama yeni yönetimler ve yeni çalışanlarla değişim devam etti. Gazete 1924’de Mustafa Kemal Paşa emriyle kurulmuştu. Cumhuriyet’i savunmayanlar Cumhuriyet adını da kullanamaz.

Başkan: Mumcu öldüğünde gazetenin tirajının 19 bin olduğunu söylüyorlar.

Boya: Şaşırtıcı bir durum.

Başkan: CUMOK’uk yayın ve genel yayın yönetmeni üzerinde istişare hakkı var mı?

Boya: Konuşacağımız zamanlarda İlhan Selçuk ve Alev Coşkun ile görüştüğümüz oldu ama böyle bir yetkisi yoktu. Ama özellikle 2013’ten sonra böyle bir istişare de olmadı çünkü önce CUMOK’a savaş açtılar. İlanlarımızı engellediler. “Sadece etkinlik, kahvaltı ilanları vereceksiniz” dediler ama biz görüşlerimizi de açıklayan bir grubuz.

Başkan: Gazete mali olarak zor durumdayken CUMOK bir araya gelme, destek verme çabasına girmez mi?

Boya: Gazete eğer Cumhuriyet duruşunu savunmazsa… Aldığınız mal bozuk çıkıyor öyle düşünün. Logonun üstüne Gülen’i koymuşlar. Atatürk’ün olması gereken yere. İnfial yarattı bu.

Üye hakim: Aydın Engin’i İlhan Selçuk’un uzaklaştırdığı söyleniyor.

Boya: Ben birkaç kişiden “Kapıdan içeri girmeyecek” dediğini duydum.

13.30: Namık Kemal Boya’nın sözleri üzerine Aydın Engin müdahale ederek söz aldı.

Aydın Engin: Desteksiz atılan bazı cümleler nedeniyle söz almak zorunda kaldım. Sanırım heyetiniz de ilgileniyor CUMOK ile neden bilmiyorum. CUMOK daha CUMOK olmadan tohumlarının atıldığı dönemde ben görevlendirildim. İlhan Abi espriyle “CUMOK’un kurucusu Aydın Engin” derdi. Kurucusu değilim ama ben sadece gazeteyi temsil ettim. Boya “İlhan Selçuk’un gazeteden kovduğu Aydın Engin” dedi. Bilmeden, içinden geçenlerle tanıklık yapmak bir avukat için çok acı. Ben İlhan Selçuk döneminde yazıişleri müdürlüğü yaptım, anlaşarak içeride çalışmak istemediğim için ayrıldım. 2002’de İlhan Selçuk, herkesi toplayarak “Artık milliyetçi çizgi izleyeceğiz” dedi. Ben de “milliyetçi değilim” dedim ve istifa ettim. İlhan abi beni kovmak şöyle dursun “Beni çiğnemeden çıkamazsın” dedi. Üstelik bu istifanın ardından yine İlhan ağabey gazetenin başındayken, 2006 ya da 2007’de yeniden gazeteye gelmemi istedi. Ben reddettim. Yemin etmiş bir tanığın gönlünden geçenleri objektif gibi anlatması kabul edilebilir değil. Kendisi CUMOK kurucusu diyor, kendisi gazete okuyucularını temsil etmiyor. Buraya 5 kişiyi okuyucu diye getirse haber değeri taşır.

13.40: Turhan Günay da Namık Kemal Boya’ya cevaben söz aldı: Tirajların artması haftada iki gün kitap verilmesi nedeniyle artmıştı.

Av. Tora Pekin: Görgüye dayalı tanıkların olup olmadığı hususunu tiraj meselesinden görebilirsiniz. “8 bine indi, sonra 100 bine çıktı” dendi ama Basın İlan Kurumu’na bakın. Ne 8 bine indi, ne 100 bine çıktı… Bu nesnel veri. Bu tanık beyanıyla nasıl değişebilir.

Eğer suçlama 220/7 ise, yargılananların terör örgütü yöneticilerinden talimat aldığına dair bir tanıklığınız var mı?

Pekin: “Fakirhaneme malikane dediler” haberinde bir siyasetçinin Gülen’i ziyaret ettiği anlatılıyor. O siyasetçinin adını söyler misiniz?

Boya: Yazının başlığını hatırlıyorum, içeriğini hatırlamıyorum.

Pekin: O kişi Berat Albayrak.

Avulat Bahri Belen soruyor: 2014’te boykot kararının oy birliği ile alındığını söylediniz. Kaç kişiyle alındı bu karar?

Boya: 100 kişi.

Belen: Türkiye’de kaç CUMOK var?

Boya: Bilmiyorum.

Belen: 2003 yılında gazete 33 bin ortalamaya düştüğünde gazete başında kim vardı?

Boya: İlhan Selçuk

Belen: Gazetenin geçirdiği iflas davası dönemini hatırlıyorsunuz. Gazete yönetiminde kim vardı?

Boya: İlhan Beyin olup olmadığını hatırlamıyorum.

Belen: İlhan Bey, Uğur Mumcu, Cüneyt Arcayürek var ve sonra Alev Coşkun da dahil oldu.

Belen: Burada yargılananların ne zamandır gazetede olduğunu hatırlıyor musunuz?

Boya: Personel müdürü değilim hatırlamıyorum. Ama bana hakaret dolu tivitlerinden Akın Atalay’ı biliyorum.

Belen: Ben söyleyeyim. Akın Atalay 1990’da iflas sürecinin ardından yeni kurulan gazetede başlayıp ölümüne kadar İlhan Bey ile çalıştı.

Boya: İlhan bey iyi bir insandı ama kişiler hakkında yanılmış.

13.45: Duruşmaya öğle yemeği için ara verildi. Aranın ardından savunma tarafının çağırdığı tanıklarla devam edilecek.


ÖYMEN: YÖNELTİLEN İDDİALAR AKIL ALACAK GİBİ DEĞİL

(Aradan sonra savunmanın tanığı Altan Öymen dinleniyor)

15.06: Altan Öymen: Cumhuriyet, malum 1924’ten itibaren çıkıyor, babamın da gazetesiydi. O da yazardı. Ben de 1945’ten beri okuru sayılırım. Gazeteciliğe başladıktan sonra ’70’li yıllardan itibaren Cumhuriyet’in birinci sayfasının yazarlığını yaptım. 71’de milletvekili olana kadar ön sayfada yazmaya devam ettim. 80’de askeri yönetimde parlamento tasfiye edildiğinde ben de yasaklılar arasına girdim. O zaman yine gazeteye döndüm.

15.15: Mahkeme Başkanı: Cumhuriyet ile yazarlık ilişkiniz ne zaman tamamladınız?

Öymen: ’81’de Milliyet’e geçtim. O dönem Nadir (Nadi) Bey hayattaydı, Vakıf yoktu ama teşebbüsü vardı. Yöneltilen iddialar akıl alacak gibi değil. Cumhuriyet öncelikle Atatürk’e bağlıdır. 1924’ten beri zaman içinde çok şey olmuştur ama bu değişmemiştir. Atatürkçülüğün yanlış kullanımına da karşıdır. ‘Bu Atatürkçülükse ben Atatürkçü değilim’ sözü Nadir Nadi’ye aittir. Ben örgütün birçok eylemini Cumhuriyet’ten öğrendim. Hikmet Çetinkaya’nın yazılarından, Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” kitabından. Cumhuriyet öncelikle demokratik değerlere, Atatürkçülüğe, laikliğe bağlıdır.

Avukat Bahri Belen: Cemaate yakın bir haber içerik olduğuna dair bir izleniminiz oldu mu? Bunu utanarak soruyorum ama…

Altan Öymen: Öyle bir şey yok…

Mahkeme Başkanı: ‘Cumhuriyet eski Cumhuriyet değil’ diye düşündüğünüz, konuştuğunuz oldu mu?

Altan Öymen: Hayır. Birçok olayı biz Cumhuriyet’ten öğrendik. İktidarın baskısı nedeniyle yazılamayanları yazan az sayıdaki yayından biri ve hatta bu yayınların başında geliyor.

Mahkeme başkanı: Kadri Gürsel’i tanıyan ve beraber program yapan bir insan olarak, Gürsel’in örgüte yardım ettiği, programda ya da yazılarında övdüğüne dair bir bilginiz var mı?

Altan Öymen: Gürsel’le benzer görüşleri paylaşıyoruz. Hiç bir zaman böyle bir intibaya sahip olmadım.

Üye Hakim: Örgütün eylemlerini Hikmet Çetinkaya’nın ve diğerlerinin yazılarında okuduğunuz yönünde beyanda bulundunuz. 2012-13 sonrasında yayın politikasında bir değişiklik oldu mu? Dündar’ın gelmesiyle yayınlarda tuhafınıza giden bir değişiklik gözlemlediniz mi?

Altan Öymen: Hayır

KANİ BEKO: UTANÇ VERİCİ BİR DAVA

15.36: (Savunmanın tanığı olarak DİSK Başkanı Kani Beko kürsüye geliyor)

Kani Beko: Bu utanç verici bir dava. Cumhuriyet, bu ülkenin bağımsız demokratik hukuk devleti ilkesini savunan bir gazetedir. ‘FETÖ’ suçlamarını kesinlikle kabul edemem, anlamam. ‘FETÖ’yü öven bir gazete DİSK’in kapısından bile giremez. Biz Cumhuriyet ile ilgili böyle bir şey duymadık bilmiyoruz. Cumhuriyet bu ilkeleri savunduğu müddetçe biz de Cumhuriyet’i savunmaya devam edeceğiz.

Mahkeme Başkanı: 2014’ten sonra gazete yayın politikasında değişiklik olduğu iddia ediliyor. Siz buna bizzat şahit oldunuz mu?

Kani Beko: Kesinlikle böyle bir şey olmadı. Çevremde, sendikamda, ailemde gazete okurlarının azaldığını değil arttığını gördüm. Geleneklerinden taviz vermiş olsaydı DİSK’e bağlı hiçbir kuruma Cumhuriyet giremezdi. Çocuklarıma da mutlaka her haftasonu Cumhuriyet okutuyorum.

Av. Bahri Belen: Gülen hareketi o dönemde hükümetin, toplumun, siyasetin, ekonominin itibar ettiği bir hareketti. Sizden önceki tanık, cemaat ile ilgili ilk gerçek bilgileri Çetinkaya ve Şık’tan öğrendiğini söyledi. Siz bu yazarların 2012-13’te cemaati övücü bir yayınına rastladınız mı? Bütün işçilerin konfederasyon başkanı olarak gözü kulağısınız. Özellikle Çetinkaya ve Şık açısından böyle bir hareket değiştiren tutum var mı?”

Kani Beko: ‘FETÖ’ye yakınlık gösteren bir Cumhuriyet’i tanımıyorum. ‘FETÖ’yü öven ya da yakınlık gösteren bir cümle dahi okumadım, bilmiyorum.

Avukat Belen: “Sayın Başkan Cumhuriyet okuru olan çok sayıda tanığı buraya getirebiliriz ama biz temsil ettikleri konu açısından daha aydınlatıcı olan isimleri ilettik. Bugün yurtdışındaki Rıza Türmen tanığımızın da yargılama açısından açıklık getirecek beyanları olabilir. Bir gazetenin yayın politikasına ne siyasi partiler, ne savcı ne hakimler karışamaz. Ama haberlerde, yayınlarda suç oluşturan bir şey varsa basın yasasındaki süre içinde takip edilebileceğini, o sırada savcı ve hakimlerin görevleri olduğunu ifade ettik. Ama falanca örgüt, siyasi anlayış ya da derneğinin Atatürkçü değil ya da yayın politikası değişti gibi nitelemelerinin yargılama konusu olamayacağını söylemiştik. Bu nedenle Sayın Türmen’in dinlenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

MAHKEME BAŞKANI: TANIK DİNLEME OLAYI BİTTİ

Mahkeme Başkanı Dağ: Yargılamanın geldiği bu aşamada toplanacak daha fazla delil kalmadı. Heyetimizle adli tıbba giden Çetinkaya ve Engin’e ait SIM kartlara ait çözümleme gelmedi. Tanık dinleme olayı bitmiştir.

Mahkeme Başkanı: Gelinen aşamada fazla da yapılabilecek bir şey kalmadı. Rıza Türmen’den vazgeçilmesi bizim için rahatlatıcı olur. Böylece biz de adli tıptaki bilgileri davayı uzatıcı aşama olarak görmeyiz. Artık bir sonraki aşamaya ilerlememiz gerekiyor.


AVUKAT: AİHM KARARLARI BAĞLAMINDAN KOPARILDI, TÜRMEN DİNLENİLMELİ

16.50: Verilen aranın ardından avukat Tora Pekin, iddianamede çok sayıda AİHM kararı olduğu fakat bağlamından koparıldığını savundu. Pekin, eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen’in dinlenmesini talep etti.

Ara kararda Cumhuriyet Vakfı’yla ilgili davanın tutuklama gerekçesi olduğunu belirten Tora Pekin, “O dava henüz kesinleşmedi. Bölge istinaf mahkemesi bir karar verdi, Yargıtay yolu açık olarak, sizin 7 numaralı ara kararınız da açık duruyor. Biz bir hukuk davasının ceza davasının konusu olamayacağını söylesek de, siz tutuklama gerekçesi olarak bunu sundunuz” dedi.

Pekin, bu konuyla ilgili ara karar alınmasını talep etti. Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, her iki hususta da ara karar verileceğini söyleyerek iddia makamından mütalaasını istedi.

Savcı, “CMK gereğince hukuk konusunda bilirkişi tutulamayacağı gibi tanık dinlenmesi de düşünülemez. Rıza Türmen’in dinlenmesi talebinin reddine karar verilmesini istiyoruz. Asliye hukuktaki vakıf davasının kesinleşmesinin beklenmesinin davayı uzatacağı için reddi talep olunur” dedi.

Mütalaanın ardından Mahkeme Başkanı Dağ, “Vakıf davası bir çekişmeyi ortaya koyuyor. Ama bu davanın olumlu olumsuz gitmesi, bu davadaki sanıkların beraat ya da hükmü için asli unsur olmayacak. Bu nedenle asliye hukuktaki davanın bekleyici sayılması kararından cayılmıştır” diye konuştu.

Bunun üzerine avukat Pekin, “Biz dava sonucu beklensin talebinde bulunmadık. Savcı bey çarpıttı. Biz sadece ara kararla ilgili karar vermenizi istedik” dedi.

TÜRMEN’İN DİNLENMESİ TALEBİ REDDEDİLDİ

Mahkeme Başkanı Orkun Dağ, Türmen’in tanık olarak dinlenmesi konusunda; şunları söyledi:

“Şahıs burada değildir. CMK gereğince tanıklığının yargılamaya esastan ne kadar etki edeceği konusunda tereddütlerimiz var. Sadece kanaatimiz için her şeyi bir kenara bırakıp bir celse uzatmanın usul ekonomisine uygun değil. Burada olsa dinlerdik ama davamızın geldiği aşamada bir takım başka değerlendirmenin kesintiye uğramaması için dinleme talebini reddediyoruz. Bugüne kadar elde edilemeyen dijital delillerin açılan davanın niteliği çerçevesinde beklenilmesinden vazgeçilmesine karar verdik. Açılan davanın mahiyeti klasik örgüt üyeliği davası değildir, bulmayı umduklarımız ilişkiler değildir. Bu nedenle bu evrakların beklenilmesinden vazgeçtik.”

SAVCI: TUTUKLULUK DURUMLARININ DEVAMINA KARAR VERİLMELİ

Bunun üzerine söz alan Ahmet Kemal Aydoğdu’nun avukatı, “Bizim açımızdan bu evrakların beklenmesi gerekiyor. Beklenilmesini talep ediyoruz” dedi.

İddia makamı mütalaasında; “Soruşturmanın genişletilmesi talebimiz yoktur. Dosyanın kapsamı, toplanan deliller açısından esas hakkında mütalaa için tarafımıza dosyanın tebliği, tutuklu sanıkların tutukluluk durumlarının devamına karar verilmesi mütalaa olunur” dedi.

‘TANIKLARI SİZ SEÇTİNİZ’

17.18: Savcının mütalaasından sonra avukat Fikret İlkiz söz aldı. Mahkemenin 27 Temmuz 2017’deki kararında birçok kişinin dinlenmesine karar verdiğini hatırlatan İlkiz,”Bu tanıkları siz seçtiniz, siz getirdiniz. Biz sadece üç tanık talep ettik. Ve bunların adı çok açık: Savunma tanığı. Madem Türmen’in dinlenmemesi konusunda karar veriyorsunuz o zaman iddianame yazıları Onal Aydemir’i neden bilirkişi olarak addetti?” diye sordu.

İlkiz’in ardından avukat Sadife Karataş Kural konuştu. Kural; “Vakıf davasını beklememe kararı aldınız. Ama bugün Faraç dinlenirken ‘Siz seçimlere tanık mısınız’ diye soru soruldu. Bu basit bir iptal davası gibi ele alınmadı. Burada bir usulsüzlük var da vakıf ele geçirilmiş ve acayip şeyler dönmüş gibi olay yaratıldı. Hukuk davasının bu davanın içerisinde yer almaması gerekir, bundan rücu etmiş olmanızdan çok memnunuz” dedi.

‘ÇALIŞMASINA SON VERİLMESİNİN SEBEBİ KADIN MUHABİRİ SAÇINDAN SÜRÜKLEMESİ’

Tekrar söz alan avukat Fikret İlkiz, şunları söyledi:

“Boya’nın ifadesini suçlamalarını dikkate almamak gerekir. Kendisine CUMOK koordinatörü ismini atamıştır ve Aydınlık yazarıdır. Vakıf seçimlerinde bir hukuksuzluk olmadığı gibi burada tartışılacak husus değildir, ceza yargılamasının işi değildir. Ayrıca ergenlik döneminden beri Doğu Perinçek’in olduğu örgütlerde yer almıştır. Kendisi, Cumhuriyet okurlarını temsil ettiğini zannediyor. Şimdi karşımıza yazıcılar gibi bir esas hakkında mütalaa mı koyacaksınız? Faraç, ‘Kubilay yazım nedeniyle beni attılar’ diyor. Cumhuriyet’te çalışmasına son verilmesinin nedeni yazısı değil, bir kadın muhabiri saçından sürüklemesidir. Ve CHP’ye seçilmek için Cumhuriyet’in bir döneminde CHP Genel Başkanın elini öptüğü için. Kubilay yazısı iş akdinin feshinden sonradır.”

Tutukluk hallerinin devamının uygun olmayacağını belirten İlkiz, “Bize göre bu dava mahkemelerin gereksiz işgalidir. Bizi buraya sürükleyen tek şey, Alev Coşkun’un seçilememiş olmasıdır. Bunun tutukluluk sebebi olarak sürdürülmesi de uygun değildir” şeklinde konuştu.

18.10: Avukat Hafize Sabancı da konunun ceza kanunu kapsamına girmediğini belirti. Sabancı, “Cumhuriyet gazetesinde atılan manşetler nasıl ceza kanununa uzaksa, gayrimenkullerin satışı üzerinden bir görevi kötüye kullanma suçlaması da ceza kanununa uzaktır. Vakıflar Kanunu’nun gerektirdiği tüm vecibeler yerine getirilmiştir” dedi.

Avukat Kaan Karcılıoğlu ise gazete satışının yayın politikasındaki değişikliklikle düştüğünün yanlış bilgi olduğunu söyledi.

2015’te gazete satışının yüzde 39 arttığını belirten Karcılıoğlu, “Basın İlan Kurumu’nun iddianameye dayanak gösterilen rakamlarının yanlış olduğunu mahkeme biliyor. İddianamedeki bir diğer bilgi vakfın iflasa ve dağılmaya sürüklendiği. Vakfın 31.10.2016 itibariyle  alacağının 10 milyonun üstünde olduğu, borçlarının 600 bin olduğu ortaya konmuştur” ifadelerini kullandı.

‘NASIL KARAR VERECEĞİMİZİ SİZE SORACAK DEĞİLİZ’

Avukat Tora Pekin tekrar söz alarak; “Şu Silivri Cezaevi’nde kimsenin kalmasını istemem. Doğru düzgün bir cezaevi sistemi kurarsınız, o zaman suçu olan gelsin çeksin. Ama Silivri öyle bir yer değil. Toplum barışını tehdit eden, yoksunlukla insanı topluma küstüren bir yer burası. Bugün ara karar verdiniz, bundan sonraki kararlarınızda bu ara kararlarınızı dikkate almanızı istiyoruz” dedi. Mahkeme Başkanı Orkun Dağ’ın yanıtı üzerine şu diyalog yaşandı:

Mahkeme Başkanı Dağ: Bu üslup ve telkin doğru değil. Biz nasıl kararlar vereceğimizi size soracak değiliz. Şöyle bir şey yok: Bu duruşmada diğer emsal duruşmalara göre birçok kuralı esnetiyoruz. Ama herkes gelecek mahkemeye giydirecek, böyle bir şey yok.

Pekin: Bu benim görevim.

Dağ: Bizi etkileme, delilleri gözümüze sokma yükümlülüğünüz var ama “Bundan önce yanlış kararlar verdiniz bir daha yapmayın” deme hakkınız yok.

Pekin: Burada iki hatalı karar. Emre İper’in ve Turhan Günay’ın tutukluluk kararı.

Dağ: Bunu anlatın.

Pekin: Bunu anlatacağım zaten. Sizin kararınıza daha dikkatli bakmanızı istemekten daha doğal ne olabilir? İşin özünü nasıl savunabilirim?

Dağ: Siz, İper ve Günay hakkında verdiğimiz kararları buyurun tartışın ama diğer başka meseleleri bize bırakın.

Pekin: Bilirkişiler geldi ve Emre İper’in telefonunda ByLock yüklü değildir dedi. Bu bizim için şanstı tahliye kararı çıktı, sizin için şanstı. Eğer uzmanların raporlarını kuvvetli suç şüphesi bağlamında tartışsaydık Emre İper daha erken çıkacaktı.

19.00: Mahkeme başkanı avukatlara son savunmalarını yapmalarını istedi. Avukatlar, müvekkillerinin tahliyelerini ve beraatlerini talep etti. Duruşmaya 21.30’a kadar ara verildi.

22.16: Aranın sonrasında ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu’nun tahliye edilmesine karar verdi. Akın Atalay’ın ise tutukluluğunun devamına karar verildi.

Bir sonraki duruşma 16 Mart’ta görülecek.


Gazeteci Ahmet Şık kimdir?

28 Aralık 2016'da gözaltına alınan Ahmet Şık tahliye edildi. Ahmet Şık'ın gazeteciliğe başladığı yıllardan, hakkında açılan önemli davalara dair bilgileri sunuyoruz…

1970 Adana doğumlu olan Ahmet Şık, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunudur. Şık, 1991-2007 yılları arasında sırasıyla Milliyet, Cumhuriyet, Evrensel, Yeni Yüzyıl ve Radikal gazeteleri ile Nokta dergisinde muhabir ve Reuters’te foto muhabir olarak çalıştı. Gazeteciliğe Milliyet gazetesinde stajyer muhabir olarak başladığında, henüz üniversite birinci sınıfta okuyordu.

Ahmet Şık’ın profesyonel gazetecilikten akademiye kaymasının en büyük sebebi, yürüttüğü sendikal faaliyetten dolayı patronların Şık’ı medyadan aforoz etmeleri oldu. 2005 yılında Radikal gazetesinde çalışırken Doğan Grubu’na alacak davası açması nedeniyle işten çıkarılan Ahmet Şık’ın, sonrasında çalışmaya başladığı Aktüel dergisinden de açtığı dava gerekçe gösterilerek işine son verildi.

301’DEN YARGILANDI

Hrant Dink suikastı sonrasında Nokta dergisinde yayımlanan “Asker İç Güvenlikten Elini Çekmeli” başlıklı röportaj ve Hayata Dönüş Operasyonu’nun yıldönümünde Bayrampaşa Cezaevi’nin kadın koğuşunda sağ kurtulan Münevver Köz ile yapılan “Bayrampaşa’da O gün” başlıklı söyleşi nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinden yargılandı. 8 Mart 2007’de medyanın askerler tarafından fişlendiğinin iddia edildiği “Askerin medya notları!” başlıklı habere imza attı.

ERGENEKON SÜRECİ

Ahmet Şık, Nisan 2010’da Radikal gazetesinde birlikte çalıştığı Ertuğrul Mavioğlu’yla Ergenekon operasyonları üzerine “Kırk Katır Kırk Satır” başlıklı iki ciltlik bir çalışma yayınlamıştı. Türkiye’deki kontrgerilla faaliyetlerinin geçmişini de bugünden bakarak ele alan kitap, operasyonun başlangıcında operasyona destek veren gazetecilerin, giderek süreçte kuşku duymaya ve bunun belli bir kesimi tasfiye amacıyla da kullanıldığını düşünmeye başladıklarını ortaya koyuyordu.

3 Mart 2011 tarihinde, Ergenekon Soruşturması kapsamında evinde ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeki odasında yapılan arama sonrasında gözaltına alındı. Gözaltında iki gün kaldıktan sonra tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. Avukatı Bülent Utku, Şık’ın son zamanlarda hazırladığı ve “İmamın Ordusu” ismini vermeyi düşündüğü Fethullah Gülen’in emniyetteki örgütlenmesini anlatan kitabı nedeniyle gözaltına alındığını düşündüğünü dile getirdi.

6 Mart 2011’de “Ergenekon terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklanarak gazeteci Nedim Şener ile birlikte Metris Cezaevi’ne gönderildi. 12 Mart 2012 tarihinde Nedim Şener’le birlikte tahliye oldu. Ahmet Şık, cezaevinden ayrıldıktan sonra ilk açıklamasında “Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcılar ve hakimler bu cezaevine girecek. Onlar buraya girdiğinde adalet gelecek. O cemaat bağlantılı, o çete bağlantılı adamlar buraya girecek,” diye konuştu ve bunların sorumlusu olarak hükümeti gösterdi.

PKK/KCK VE FETÖ/PDY PROPAGANDASI YAPTIĞI GEREKÇE GÖSTERİLDİ

Aralık 2016’nın sonunda, Tahir Elçi’ni öldürülmesi sonrası attığı tweetleri yüzünden, Türkiye Anayasasına göre “Terör Örgütü Propagandası Yapmak” ve “Türkiye Cumhuriyetini, Yargı Organlarını, Askeri ve Emniyet Teşkilatını Alenen Aşağılama” suçlamaları yöneltilerek gözaltına alındı. Şık, sorgusu tamamlandıktan sonra “PKK/KCK ve FETÖ/PDY örgütlerinin propagandasını yaptığı” gerekçesiyle tutuklandı. Cumhuriyet gazetesi olayı, “FETÖ’nün ipliğini pazara çıkaran Ahmet Şık, ‘FETÖ propagandası’ iddiasıyla tutuklandı” şeklinde duyurdu.

Ahmet Şık’ın yazdığı kitaplar:

Ergenekon’da Kim Kimdir? (Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte)
Kontrgerilla ve Ergenekon’u Anlama Kılavuzu (Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte)
000 KİTAP – Dokunan Yanar
Pusu Devletin Yeni Sahipleri
Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda

Şık’ın kazandığı ödüller:

Bülent Dikmener Haber Ödülü (1994)
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Fotoğraf Ödülü (1995)
Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri – Yazılı Basında En İyi Haber Ödülü, ‘Yeraltındaki Katiller’ haberi ile (2001)
Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri – Jüri Özel Ödülü, ‘Gerçeğe Dönüş’ haberi ile (2002)
Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri – Jüri Özel Ödülü, ‘İki tür gazeteci vardır: TSK karşıtları, TSK yandaşları’ haberi ile (2007)
Çağdaş Gazeteciler Derneği Haber Ödülü (2002, 2003, 2005)
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü (2011)
Sosyal Demokrasi Vakfı İnsan Hakları Demokrasi Barış ve Dayanışma Ödülü (2011)
Canadian Journalist for Free Expression (İfade Özgürlüğü İçin Kanadalı Gazeteciler) Uluslararası Basın Özgürlüğü Ödülü (2013)
UNESCO Dünya Basın Özgürlüğü Ödülü (2014)
Raif Bedevi Cesur Gazetecilik Ödülü (2017)
Daha yeni Daha eski