Bu ay kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu Ba1’den Ba2’ye düşürmesi ve sonrasında birçok Türk bankasının notunu kırmasının ardından Dolar ve Euro zirve yaptı...


Uzmanlardan, işsizlik, cari açık, enflasyon ve dış borçlarla boğuşan Türkiye’nin ekonomik olarak nerede durduğuna ilişkin tezat içeren değerlendirmeler gelmeye devam ediyor.

2019 seçimlerine doğru ilerlenirken Türkiye’nin ekonomik olarak nerede durduğunu, yaşananların bir kriz olup olmadığını, Diken’e yorumlayan iktisatçı yazar Murat Muratoğlu, Türkiye’nin bilindiği gibi bir krizde olmadığını ama yavaş yavaş çürüdüğünü savunuyor.

2001’deki ekonomik kriz için ‘’en kötüsüydü’’ değerlendirmesinde bulunanlar için, “Bunu diyenler daha hiçbir şey görmediler” diyor Muratoğlu; “O günkü kalp kriziyse, bugünkü kanser.”

Muratoğlu, ‘’Moody’s, İstanbul ve İzmir büyükşehir belediyelerinin de notlarını düşürdü. Bunların hepsi yurtdışından borçlanan kurumlar. Türkiye’de bir kredi daralması var ve işin kötü yanı, sendikasyon kredileri döndüğünde haliyle maliyetlerimiz de artacak,’’ diyor.

Muratoğlu’na göre şu anda 100 liralık mevduatın karşılığında 142 liralık kredi veriliyor. Arkasında devlet olduğu düşünülerek güveniliyor ama maliyet artarsa yüzde 18-19’dan aşağı kredi vermek mümkün olmayacak.

Yakında bankaların isyan edecek duruma gelip gelmeyeceği sorulan Muratoğlu, şu yanıtı verdi:

‘’Yalnızca bir defa İş Bankası eski genel müdürü Ersin Özince’nin “Artık buramıza kadar geldi, kar edemiyoruz” diye isyan ettiğini gördüm. Diğer bankalar göbekten iktidara bağlı olduğundan sesleri çıkmıyor. Zarar da, kar da etmiyorlar.’’

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK), Moody’s’in not kırmasının ardından Türkiye’nin, kendi kredi derecelendirme kuruluşunu kuracağını söylemesine ilişkin değerlendirmede bulunan Muratoğlu, ‘’BDDK dediğiniz kurum, yedi kişiden oluşuyor ve şu an beş koltuk boş. İki kişi ne gibi bir karar alacak ben de merak ediyorum,’’ dedi.

Cari açığın tek başına büyük bir problem yaratmayacağının altını çizen Muratoğlu, bir ülkeyi batırabilecek mükemmel ikilinin cari açık ve bütçe açığı olduğunu ifade etti. ‘’ Bizde şu an ikisi de mevcut. Durumu kurtarmak pek kolay gözükmüyor,’’ ifadesini ekledi.

Frene basıp büyümeyi durdurulmadıkça ‘motor yanacak’ diyen Muratoğlu, iktidarın övündüğü büyüme oranları inandırıcı olmadığını savunuyor:

‘’Dünyanın her yerinde büyümeler aydan aya ölçülür. Bizse oranları bir önceki yıla göre ölçüyoruz. Bir önceki yıl küçülmüşsen, hesaplarda yüzde 11’lik bir büyüme oranı yakalarsın tabii ki çünkü ikiyle çarpmış oluyorsun. Büyümeyi, ABD ya da Avrupa’daki gibi hesaplasalar, yüzde 1,3’e tekabül eder.’’

Moody’s gibi kredi derecelendirme kuruluşların Türkiye’nin notunu düşürmesini, ‘’Bu kadar dış borcu, açıklanan büyümeye rağmen ödeyemiyorsanız notunuz da düşer,’’ diyerek yorumluyor Muratoğlu.

Muratoğlu, kamunun borcunun az olduğu söylemlerine ilişkin, ‘’Kamunun borcu az falan değil, yalnızca az gözüküyor. 30 yıla yayılmış yap-işlet-devret borçlarını bir toplayın bakalım ne çıkacak,’’ifadesini kullanıyor.

Türkiye’nin şu an yaşadığı şeyin 1994 ya da 2001 gibi bir kriz olmadığının altını çizen Muratoğlu, ‘’ 2001’den sonra genişleme skalasına giren dünya artık çok farklı bir noktada. Eskisi gibi öyle bir anda bankalar falan batmıyor çünkü krizin tanımı değişti. Krizi şimdi yolda görsen tanımazsın. Bence Türkiye aslında üç yıldır krizde. Müteahhitlere göre iki, çiftçilere göreyse beş yıldır Türkiye’de ekonomik kriz var,’’ değerlendirmesinde bulunuyor.

İktidarın hataları sorulan uzman, popülizmi suçluyor. Kanal İstanbul, şehir hastaneleri, üçüncü havalimanı ve köprüler gibi mantıksız projelerin peşinden koşulduğunu anlatan uzman, ‘’İtaatle büyüyüp kendi ara sektörünü öldürmüş bir ülkeyiz,’’ diyor.

Ara maddeleri hala üretemeyen bir Türkiye’nin buralara gelmesini ‘kaçınılmaz’ olarak değerlendiren Muratoğlu, ‘’Türkiye’yiz ama Fransa gibi para harcıyoruz. Mesela nükleer santral için o kadar para verecek, 17 sentten elektrik üreteceğiz. Ancak rüzgar enerjisi elektriği 3 sentten üretiyor,’’ değerlendirmesinde bulunuyor.

Yeni yayınlanan Milyoner Göçü Raporu’na göre Türkiye, en çok milyonerin ülkeyi terk ettiği listede üçüncü sırada yer almasını ise şöyle değerlendiriyor Muratoğlu:

‘’Kaçarlar tabii… Aslında milyonerlerin ülkeden çıkışı ilk olarak Gezi Parkı olayları sırasında başladı. Sonra da FETÖ soruşturmalarındaki mal varlıklarına el konmalardan ötürü korku yaşadılar. Çoğunun İsviçre’ye gittiğini biliyorum. İngiltere ve Portekiz’e çıkan paralar da var. Türkiye’de kalan milyonerlerin de hayatlarının geri kalanını çok üst seviyede yaşayacakları miktarda yurtdışına para gönderdiğini biliyorum. Çıkan bu paralar kolay kolay gelmez.’’

‘’Hukuku düzeltirsen para kaçmaz, aksine içeri para girer,’’ diyen Muratoğlu, Türkiye’deki hukuk sistemine Arapların bile güvenmediğini paylaşıyor.

Muratoğlu’na göre Türkiye’nin dünyadaki bu algısını kırmak uzun yıllar alacak ve çalışmalara bugün başlansa, en iyi ihtimalle 2020 sonunda değişim gözlenir.  ‘’Hani diyorlar ya “2001 krizinde en kötüyü gördük” diye. Daha hiçbir şey görmediler,’’ diyor Muratoğlu.
Daha yeni Daha eski