Ziraat Bankası'nın çekirdeğini oluşturan Memleket Sandığı'nı
Mithat Paşa kurmuştu…
Ziraat Bankası, kurucusu Mithat Paşa’yı ölüme mahkum eden,
ardından da Taif’e sürgüne gönderen Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamid’in hayatını
anlatan oyuna sponsor oldu. Taif’te boğularak öldürülen Mithat Paşa’nın
katledilmesi emrini de verdiği iddia edilen 2. Abdülhamid’in şehzadelik
günlerinden başlayıp son günlerine kadar olan dönemi anlatan ‘Usta’ isimli
oyun, Ziraat Bankası sponsorluğunda, 81 ilde 100 gösterim yapacak.
Sponsorluk anlaşması, ilk olarak 10 Ocak’ta Aydınlık
gazetesi tarafından gündeme getirildi; bugün de 2. Abdülhamid’in ölümünün 100.
yılında, 6 Mart'ta Çanakkale’de sergilenecek olması sebebiyle Oda TV tarafından
haberleştirildi.
Mithat Paşa kimdir?
Mithat Paşa, 18 Ekim 1822 tarihinde İstanbul'da doğdu.
Babası Rumeli Ulema sınıfından Rusçuklu Mehmed Eşref Efendi kadılık
yapmaktaydı. Gerçek adı Ahmet Şefik olmasına karşın Mithat ismiyle tanındı.
Küçük yaşta Kur'an-ı Kerim dersleri almaya başladı. 13 yaşındayken Divan-ı
Humayün Kalemi'nde çalıştı. Başarısı dolayısıyla "Mithat" mahlasını
buradaki görevi sırasında aldı.
1835-1836 yılları arasında ailesiyle birlikte Lofça'ya
gitti. Sonraki yıllarda rakibi olacak Ahmet Cevat Paşa ile burada tanıştı.
1837'de İstanbul'a döndüğünde Fatih Cami'nde geleneksel medrese dersleri alarak
Arapça ve Farsça öğrendi. Eğitimine devam ederken Divan-ı Humayün'un
görevlerini yürüten Meclis-i Vükela'nın katipleri arasında çalıştı.
Daha sonra Sadaret Mektubi Kalemi‘nde çalışmaya başladı.
Mali işlerde hazineye para kazandırmak için ileri sürdüğü çözümlerin başarılı
olmasıyla tanındı. 1844 yılında Tahrirat Katibi yardımcısı olarak Şam ve
Sayda‘da, 1846‘dan sonra Divan Katibi olarak Konya ve Kastamonu‘da görev yaptı.
22 yaşındayken Naibe Hanım‘la evlendi. Bu evlilikten bir çocukları oldu.
1849‘da İstanbul’a dönerek Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye‘de
Mazbata Kalemi katibi oldu. Bu atamalar yüzünden İstanbul’dan uzak kalması
nedeniyle Babıali çevresine alışması ve yüksek mevkidekilerle zayıf ilişkileri
Mithat Paşa'nın siyasi gücünü azalttı. Mazbata Odası Başhalifesi olarak görevi
sırasında ters düştüğü Arabistan Ordusu Müşiri olan Kıbrıslı Mehmet Emin
Paşa'nın 1853'de sadrazam olmasıyla, isyanların baş gösterdiği Rumeli'ye
sürüldü.
1856 yılında Kırım Savaşı'nın ardından yolsuzluk
suçlamalarının bulunduğu Silistre ve Vidin valilerinin teftişleri için
gönderildi. Teftişleri sırasında bölgede bulunan Bulgarların yabancı etkisinde
kalarak Osmanlı Devleti'ne karşı isyan ettiklerini gördü. Bu isyanları
bastırmaya çalışsa da başarılı olamadı. Mithat Paşa daha sonra yabancı dil
eğitimi almak için Fransa'ya gitti. Paris, Londra, Belçika ve Viyana'yı ziyaret
etti. 1859 yılında İstanbul'a dönerek Meclis-i Vala'daki görevine devam etti.
I. Abdülmecit'i devirmeyi amaçlayan bir suikast girişimi olan Kuleli Olayı'nı,
Serasker Rıza Paşa ile birlikte araştırması için görevlendirildi.
1859 yılı Ekim ayında Fransa, İngiltere, Avusturya ve Rus
elçilerinin 1856 Islahat Fermanı'nın Balkanlar'da uygulanmadığına dair
verdikleri bir nota gereğince, bölgeyi tanıdığı için Niş'e vali tayin edildi.
Bölgede halkın da yardımıyla huzur sağlandı. Daha sonra Sultan Abdülaziz
tarafından yeni bir genel reform hazırlaması için vazifelendirildi. Mithat
Paşa'nın Babıali'ye tutumunda değişiklikler bu dönem başladı.
1864 yılında Silistre, Vidin ve Niş'in birleştirilmesiyle
oluşturulan Tuna Vilayeti'nin başına getirildi. Bu dönemde kendi kadrosunu
oluşturarak bölgenin sorunlarını gözden geçirdi ve yapılacakları belirledi. O
dönem Slavları etkisi altına alan Panslavizm hareketine karşı önlemler aldı.
Bulgar ve Türk gençlerini eğitmek amacıyla okullar kurdu.
"Islathane" adı altında sivil teknik okullar
açılmasını sağladı. Güvenliği sağlamak amacıyla karakollar inşa ettirdi.
Ardından Halkın isyan etmesinde birinci sebep olan vergi konusuna eğildi. Vergi
türlerini hafifleten ve toplanmasını kolaylaştıran düzenlemeler getirdi. Bunun
yanında yol ve köprü yapımını teşvik etti. Bir İngiliz şirketine Ruscuk-Varna
Demiryolu'nu döşetti. Tarımın gelişmesi ve daha çok ürün sağlanabilmesi için
boş arazileri tarıma açtı.
Ziraat Bankası'nın çekirdeğini oluşturan Memleket Sandığı'nı
kurdu. Islahatları yaparken yerel kaynaklardan yararlanmayı tercih ediyordu.
1864 yılında yapılan Vilayetler Nizamnamesi'nin hazırlanmasında görev aldı.
Devlet adamlarının etkin bir nizamname hazırlamalarının önemini ve ıslahatların
halka inmesi gerekliliğini savunuyordu.
1868 yılında Meclis-i Vala'nın Şura-yı Devlet ve Ahkam-ı
Adliye olarak ikiye bölünmesinden sonra Mithat Paşa, Şura-yı Devlet
başkanlığına getirildi. Buradaki görevleri sırasında madenlerin işletilmesi,
İstanbul'da Sanayi Mektebi'nin açılması, Emniyet Sandığı'nın açılması, ölçü ve
tartının standartlara bağlanması gibi konularda reformlar yaptı.
Slav çetelerini bastırmak için gönderildiği Filibe'de
asayişi sağlaması üzerine Bağdat Valiliği'ne atandı. Bu dönemde de ıslahatlarına
devam ettti. Bölgedeki kabileler arasında süren kan davalarıyla ilgilendi.
İhtisab ve bac vergilerini kaldırdı. Basra'da bulunan tersanenin yenilenmesini
sağladı. İstanbul'da Babıali ile çıkan anlaşmazlıklar yüzünden istifa ederek
İstanbul'da döndü ancak kısa bir süre sonra Edirne Valiliği'ne tayin edildi.
Sultan Abdülaziz'i tahttan indirme planları kurulurken
Mithat Bey kendini bu planların ortasında buldu. Devletin geleceğinin
meşrutiyet ile daha parlak olduğunu düşünen Mithat Paşa, fikirlerini öngören
bir Kanun-i Esasi taslağı bile hazırlamıştı. Sultan Abdülaziz'in yerine
getirilen V. Murat'ın akli dengesinin yerinde olmadığının fark edilmesi üzerine
yerine II. Abdülhamit getirildi.
Sultan Abdülhamit meşrutiyetin ilanını kabul etmiş ancak kendi
haklarını korumak için 113. maddenin konulmasında diretmişti. Mithat Paşa'nın
hazırladığı 57 madde ve 9 bölümden oluşan projesinin kabul edilmemesi üzerine
28 kişilik bir komite kuruldu. Ziya Paşa ve Namık Kemal'in de yer aldığı heyet
Kanun-i Esasi'yi oluşturdu. 23 Aralık 1876 tarihinde Kanun-i Esasi'nin
kabulüyle Meşrutiyet ilan edildi ve Mithat Paşa sadrazamlığa getirildi.
Fakat daha sonra Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlaması üzerine
Sultan II. Abdulhamit, 113. maddeyi kullanarak meclisleri kapattı. Bunun
üzerine 5 Şubat 1877'de sadaretten uzaklaştırılan Mithat Paşa, Brindizi'ye
kaçtı. İspanya, Paris ve Londra'da bir süre kaldıktan sonra 1878'de Suriye
Valiliği'ne, ardından 1880'de Aydın Valiliği'ne tayin edildi.
Abdülaziz'in şüpheli ölümü sonrası soruşturma için
çağrılınca İzmir'deki Fransız Konsolosluğu'na sığındı. Daha sonra valilikten
alındı. İstanbul'a getirilen Mithat Paşa, Sultan Abdülaziz'in öldürülmesiyle
suçlanarak Yıldız Sarayı'nda yargılandı.
Mahkemede kendini "Yayınlanan raporu okudum. Merhumun
(Sultan Abdülaziz’in) intihar ettiğine pek ihtimal vermedim. Ama diğer vekiller
(bakanlar) ses çıkarmadığı için ben de sustum" sözleriyle savunan Mithat
Paşa yargılamanın sonunda idama mahkum edildi.
Sultan II. Abdülhamit bu cezayı ömür boyu hapse çevirdi.
Arabistan'da Taif Kalesine sürgün edilen Mithat Paşa 8 Mayıs 1884 gecesi
muhafızları tarafından boğularak öldürüldü. Ölümünün padişahın emri ile
gerçekleştiği ileri sürüldüyse de bu konuda herhangi bir kanıt bulunamamıştır.
Cenazesi 1951 yılında Taif'ten getirildi. 26 Haziran 1951
tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın katıldığı bir törenle Abide-i
Hürriyet Tepesi'ne defnedildi.