BirGün yazarı Güven Gürkan Öztan, AKP ile MHP'nin 2019'daki
seçimlere yönelik olarak yaptığı ittifakı değerlendirdi. "Eğer Türkiye’nin
muhalefet güçleri önümüzdeki süreçte doğru hamleler yaparsa bu oyunu
bozar" diyen Öztan, "Demokratik tüm araçların kullanılmasına rağmen
şartlar değişmediyse tüm muhalefet partileri seçimi boykot etmeyi ve 'sistemi'
tıkamayı tartışmalıdır" önerisini sundu...
Öztan'ın "Bu oyun bozulur ama kendiliğinden
değil!" başlığıyla (26 Şuabt 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
AKP’nin MHP ile birlikte TBMM’ye sunduğu ittifak yasasına
bakınca sormadan edemiyoruz. Girdiği her seçimden birinci çıkmakla övünen AKP
niçin bu kadar korkuyor? OHAL hüküm sürerken, savaş rüzgârını arkasına
almışken, medya ve akademi susturulmuşken, sokak abluka altındayken bu endişe
neden? Onlar söylemez ama biz söyleyelim. Çünkü iktidar ne 7 Haziran
‘travmasını’ ne de referandumu unutabildi. Yenilmez olmadıklarının farkındalar,
16 Nisan’dan bu yana Hayır diyen tek bir kişiyi dahi ikna edemediklerini
biliyorlar, o yüzden “cumhur ittifakı” adı altında ali cengiz oyunu
çeviriyorlar. Görünürde seçim olsun, onun meşruiyetinden yararlanalım ama risk
de almayalım diyorlar. Ama siyaset %50+1 hesabından büyüktür.
Hatırlayalım, 1912 sopalı seçimleri İttihatçılara yar
olmadı; bilâkis hem kendilerini hem de memleketi felakete götürdükleri yolda
bir kara leke olarak tarihe yazıldı. Şaibeli 1946 seçimleri CHP’ye belki bir
dört yıl daha iktidar şansı verdi ama 1950 mağlubiyetini önleyemedi. Üstüne
üstlük “muhafazakâr seçmeni çekme” adına atılan adımlar son kertede Demokrat
Parti’nin işine yaradı. 12 Eylül öncesinde MC hükümetleri seçim süreçlerini
manipüle etmek ve Ecevit CHP’sini oyun dışı bırakmak için her türlü yolu denedi
ama hedefine ulaşamadı. Kenan Evren’in açıkça desteklediği MDP 1983
seçimlerindeki başarısızlığın sonrasında yok oldu gitti. Eğrisiyle doğrusuyla
örnekleri çoğaltmak mümkün; masa başında havuz problemi çözmeye benzemiyor
siyaset. Eğer Türkiye’nin muhalefet güçleri önümüzdeki süreçte doğru hamleler
yaparsa bu oyunu bozar.
I. Barikatı şuraya koymak gerekir. AKP ve MHP’nin getirdiği
düzenleme seçim güvenliği ve temsilde adalet ilkelerini ortadan kaldırmaktadır.
Bu şartlarda yapılacak bir seçim daha sandık başına gidilmeden meşruiyetini
kaybetmiştir. Neden mi? Çünkü bu teklifle 16 Nisan’da yaşanan rezaletin olası
tekrarı “yasallık zırhına” sokuluyor. Sandık kurullarının mühürlemediği
zarfları ve oy pusulalarını YSK’den gelmiş olması durumunda geçerli sayarak
suistimalin önünü açıyor. İkinci olarak tek zarf uygulamasıyla seçmenin iradesi
manipülasyona tabi tutuluyor. Üçüncüsü ittifaka oy verenlere pusulaya birden
çok kere mühür vurma hakkı tanınarak haksız rekabeti körüklüyor. Bu
adaletsizliği oy pusulasında resmileştirmektir. Bunlara sandık başkanlarının
kamu personeli olma şartını, seçmen ihbarı ile sandık başına gelecek polisi,
sandık taşıma işlemlerinin kolaylaştırılmasını da ekleyin. Tek eksikleri açık
oy gizli tasnif!
II. İktidar blokunun adayı belli, seçim sürecini vesayet
altına alma stratejisi ve taktikleri de öyle. Erdoğan sürekli olarak ‘muhalefet
partileri de ittifak yapsın’ı zorluyor. Bu zamana kadar edindiği tecrübe
seçenekler ikiye indiğinde kazanacağı yönünde. O nedenle muhalefet, seçimde son
raunda kadar çeşitliliğiyle ve özgücüyle mücadele etmeli. Muhalefet bir yerde
ortak davranacaksa orası seçime girme şartları olmalıdır. Bir başka ifadeyle,
seçime dair sürecin yönetimini Saray’a bırakmamalıdır. Sözünü ettiğim siyasi
hat üzerinde fikir olarak birleşilir ise aşamalı bir mücadele takvimi de
çıkartılabilir. Yoksa oturduğu yerden %60 hayali kurmanın sonu hüsrandır.
III. CHP’den İyi Parti’ye, HDP’ten Saadet Partisine seçime
girecek tüm muhalefet odakları seçime girmelerinin asgari şartlarını şimdiden
açıklamalıdır. OHAL’in kaldırılması, mevcut ittifak düzenlemesinin geri
çekilmesi, YSK’nın yeniden yapılandırılması için birlikte hareket edilmesi
elzemdir. Bu başlıkların herhangi birinde başarılı olabilmek için üzerinde
anlayış birliğine varılan noktalar etrafında her siyasal özne kendi
kampanyasını örgütlemelidir. Hayır kampanyasında deneyimlediğimiz türden etkin
bir mücadele süreci, iktidar blokunun halihazırdaki siyasi ortaklarını belki
parçalayamaz ama blok etrafında yeni dizilmelerin önüne geçer ve
bürokrasi-sermaye-siyaset arasındaki örtük çelişkileri açığa çıkarır.
IV. Sol muhalefet, merkez siyasetin “fincancı katırlarını
ürkütmeme” refleksinin dışında kalmalıdır. Bunu yaparken felaket telalığına da,
boş ümitlere de göz kırpmamalı, somut duruma uygun reçeteler önermelidir.
Siyasal İslam’ı ve onda vücuda gelen militarist ve neoliberal saldırıyı
memleketin her alanında püskürterek seçime hazırlanılmalıdır. Şeker
Fabrikaları’nın sermayeye peşkeş çekilmesine karşı çıkmak da çocuk istismarına
set çekmek de ancak böyle bir siyasi omurga üzerinde anlamlıdır.
V. Demokratik tüm araçların kullanılmasına rağmen şartlar
değişmediyse tüm muhalefet partileri seçimi boykot etmeyi ve “sistemi” tıkamayı
tartışmalıdır. Ancak bu elbette son noktadır ve o noktaya gidene dek kamusal
varlıklarımızı ve demokratik-seküler direncimizi geri kazanmak, muhalif ama
umutsuz kitleleri politikleştirerek mücadeleye katmak muhalefetin ortak
sorumluluğudur.