Türkiye gibi kaynayan bir ülkede, ne dense, ne konuşulsa ömrü birkaç günü geçmiyor. İlhan Cihaner ve Selin Sayek Böke’nin boykotla ilgili sözleri de aynı akıbete uğradı. Bununla ilgili yazanların çoğu, öneriyi “seçimleri boykot” olarak almayı tercih etti; doğru olmayacağı görüşünde buluştukları da söylenebilir.

Oysa iki CHP’li milletvekilinin önerisi, demokratik işlevi kalmayan parlamentonun boykot edilmesi anlamını taşımaktaydı... Yani seçimleri boykot değil; aksine, içinde bulunduğumuz durumla ilgili toplumsal algıyı güçlendirerek bu gidişatı durduracak bir muhalefete ulaşmak, böylece seçime daha güçlü ve umutlu olarak gitmek amaçlanıyordu.

Cihaner’in söylediklerinden bir iki cümleyi hatırlarsak durum oldukça açık:

“Tüm bunlardan Meclis’in artık bir demokrasi kozmetiği olarak kaldığı ve yanlış bir meşruiyet ürettiğini görmek gerekir. Öteden beri savunduğum aktif boykot gibi tutumlar tartışılmalı.” BirGün, 26.12.2017 

“Muhalefet mensubu milletvekiliyseniz, o yasayı engellemek üzere oy kullanan birer sayıdan ibaretsiniz. Yani milletvekilleri fonksiyonsuz, birer sayıdan ibaret. O yüzden ben başından itibaren parlamentonun aktif boykotundan yanayım. Parlamentonun üç temel fonksiyonunun üçü de sıfırlanmış durumda.” Cumhuriyet, 16.03.2018.

Topluma bunu anlatmak, bu tehlikeli gidişe karşı toplumla birlikte durmanın yollarını aramak amaçlanmaktaydı.

Aslında CHP Genel Başkanı ve diğer yöneticilerin konuşmalarına bakarsak, parlamentonun işlevsiz kaldığına ilişkin görüşleri hepsinin paylaştığını görmek mümkün. Parti Meclisi’nde Kılıçdaroğlu’nun yaptığı konuşmaları kısaca taramak bile, bu konuda birçok örneği ortaya koymakta:

“Anayasayı rafa kaldırmışlar. Bu ne demek aynı zamanda? Parlamentoyu devre dışı bıraktım demek. Parlamento uyusun ve büyüsün, ben Kanun Hükmünde Kararnamelerle -ki eskiden bunun adı sıkıyönetim bildirileriydi- bununla Türkiye’yi idare ederim.” 16.01.2018

“Bugün 21 Ocak 2017. Demokrasi tarihimiz açısından önemli bir tarih. Bu tarih parlamentonun kendi yetkilerini devretme tarihidir. Bu tarihi bizim milli Kurtuluş Savaşı açısından da büyük önemi vardır. Bu tarih aynı zamanda bir parlamentonun kendi tarihine ihanet tarihidir.” 21.01.2018

“Evet kendi tarihine ihanet tarihidir. Kendi yetkilerini devretme iradesini gösterdiği tarihtir. Saraydan alınıp millete verilen yetki bu değişiklikle tekrar milletten alınıp saraya veriliyor. Geldiğimiz nokta kocaman bir U dönüşüdür.” 21.01.2017

Bu durumun saptanması daha gerilere de gitmekte:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkileri devrediliyor. Kime? Bir kişiye devrediliyor. Havuz akademisyenleri çıkıyor televizyonlara ‘Meclis’in yetkisi arttı’ diyorlar, onlar da okumadan konuşuyorlar, onlar da başka bir yerde besleniyorlar, onlar da kalemlerini sattılar, ahlaklarını sattılar. Bunlar da havuz medyasının ayrılmaz bir parçası, eski hukuk deyimiyle ‘Mütemmim cüzleri’ oldular.” 3.01.2017

“Değerli arkadaşlarım, açık ve net olarak Hitler’in Almanya’sında ne varsa 21. Yüzyıl’ın Türkiye’sinde aynı şeyler yapılıyor, değişen hiçbir şey yok. Hitler Almanya’sının dünyaya maliyetini herkes bilsin. Eğer bu tablo biraz daha ilerlerse bunun sadece Türkiye’ye değil, Orta Doğu’ya ve dünyaya maliyeti olacaktır. Değerli arkadaşlarım, her şeyi baskılıyorsunuz, her şeye baskı uyguluyorsunuz düşünmek neredeyse yasaklanacak, konuşmak zaten yasak, böyle bir demokrasi olabilir mi?” 12.01.2016

Daha birçok çarpıcı örnek bulmak mümkün; ancak bu kadarı yeter sanırım.

Kısacası ben 50, siz 100 kez deyin, CHP Genel Başkanı ve partililer tarafından, demokrasinin ve parlamentonun rafa kaldırılışı, yargı bağımsızlığının kalmayışı, adaletin çürüyüşü, medya özgürlüğünün yok edilişinden söz edilmekte... Buna karşın muhalefet, hala bu ilkeler ve kurumlar varlığını koruyorlarmış gibi yapılmakta ki, garip olan burası!...

Oysa yine Kılıçdaroğlu’ndan bir alıntı, iktidar politikalarının niteliği ve yönünü ortaya çıkarırken, buna karşı durmanın klasik anlayış ve yöntemlerin dışına çıkarak mümkün olacağını da göstermekte: “Adalet ve Kalkınma Partisinin bir ARGE’si var Siyaset Akademisi. 10’uncu Dönem ders notları yayınlandı, Lider Ülke Türkiye. Ders notlarında bir hoca, bir akademisyen şunları yazıyor: “Siyaset sadece demokratik yollarla yapılmaz ya da siyaset denilince akla sadece barışçı yollar gelmez. Kendi politikalarınızı yürütmenize engel olabilecek muhalefeti fiziken ortadan kaldırmak, hapsetmek, tehdit etmek, korkutmak, sindirmek de siyasi faaliyetin kapsamı içinde görülebilir” diyor. Bugün yaşadığımız sivil darbenin bütün ayrıntıları burada var. Siyaset Akademisinde öğretiliyor bunlar.” 25.07.2017

Tüm bunlar, seçimleri değil, fakat tamamen iktidarın oyun alanı haline gelen parlamentoyu boykot etmeyi düşünmeyi gerekli, hatta zorunlu kılmıyor mu?.. Bununla muhalefetten de, seçimlerden de vazgeçilmeyecek kuşkusuz; aksine, muhalefet parlamento dışına topluma taşınarak, toplumsal muhalefet büyütülerek yeni bir heyecan ve coşkuyla seçimleri kazanma umudu güçlendirilecek. Hedef bu!..

CHP’nin devlet kurucusu, demokrasi ve düzen savunucusu, hukuka saygılı bir parti olması ise, öyle sanıldığı gibi böyle bir boykot kararı almasına engel değil, aksine teşvik edici olmalı!.. Çünkü bu gidişatın, yeni bir devlet ve rejim, yeni bir hukuk anlayışı hatta yeni bir tarih yazımına doğru gittiği ortada. Kendi söylemleri de bu yönde... Bu gidişin önlenmesi ise, seçimleri kazanmak gibi bekleyişlerle değil, kazanmayı garantileyecek atılımlarla mümkün.

Adalet Yürüyüşü gibi atılımlarla!.. Bu yürüyüşün toplumda ne kadar kabul gördüğünü hep beraber izledik. Ne var ki, değişen bir şey olmadı; aksine iktidarın kendi niyeti doğrultusunda attığı adımlar arttı... Öyleyse, yeni yürüyüşlere, yeni atılımlara devam!.. Parlamentoyu boykot da bunlardan biri!..

(MERYEM KORAY – BİRGÜN – 30.03.2018)
Daha yeni Daha eski