Türkiye, 2019 öncesinde meclisten geçen ittifak yasası,
sandık güvenliği ve aktif boykot tartışmaları üçgeninde çıkış yolu arıyor…
SEÇİM GÜVENLİĞİ Mİ, BOYKOT MU?
Türkiye'de Perşembe günü mecliste milletvekillerini konuşma
sürelerini kısaltan önergenin kabul edilmesinin ardından CHP ve HDP'li vekiller
Meclis’i terk etti. TBMM, siyaset yapması her geçen gün daha zorlaşan bir yer
haline geliyor. Mart ayında meclisten geçen Seçim İttifak Yasası'nın ardından
sandıkları korumanın önemini ya da diğer opsiyonları tartışmak için, öncelikle
halkın en son sandığa gittiğinde yaşadıklarını hatırlayalım;
Üniversite öğrencisi İsmail Kansu 16 Nisan 2017 sabahı erken
kalktı. Sandık görevlisi olduğu bölge, İstanbul'da yoğun olarak AKP ve MHP
seçmenlerinin yaşadığı Esenyurt ilçesindeydi. Diğer görevlilerle birlikte bir
sınıfın yazı tahtası önünde birleştirilen sıralara oturdu. Masada şeffaf oy
sandığı duruyordu. Okul yavaş yavaş kalabalıklaştı, oy kullanacaklar sıraya
girmeye başladı. Tek bir oy için bile gerilimli tartışmaların çıkmasına hazır
olan Kansu, görevlilerinin birden fazla sandıkta oy kullanmaya çalışmasını engellemek
için uğraştı; kabine telefonla girip oyunun fotoğrafını çekmek isteyenleri
uyarmak zorunda kaldı.
Oy kullanma süresi bitti, görevliler dışında herkes kolluk
güçleri tarafından dışarı çıkarıldı. Oy sayım işlemine geçildi. Mührün çizgiyi
aştığı, zarfların dikkatsiz katlanması nedeniyle izlerin oluştuğu belirsizlik
taşıyan oylarda tartışmalar yaşandı. Kansu, usülsüzlükleri engellemek için
„takım elbiseli, mafyatik görünümlü“ kişilerle tartıştı. Sayım bitti. Artık
oyların çuvallara konup seçim kurullarına teslim edilmesi gerekiyordu. Oylanan
anayasa değişikliği paketi, ülkenin geleceği için büyük önem arz ediyordu.
Kansu, çok erken saatlerden beri mücadele ettiği için
yorgundu. Kendisine zimmetli üç oy çuvalının ikisinin üzerine oturdu, diğerini
ise sıkı sıkıya kucakladı. Sayım sırasını beklerken uykuya daldı; Uyandığında,
Erdoğan çoktan kazanmıştı.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) mühürsüz oy pusulalarını geçerli
saymış, muhalefetin itirazları ve kitlelerin sokağa inmesi bu durumu
engellemeye yetmemişti. Erdoğan, yüzde 51 ile, “kıl payı“ kazanmış, atıyla
birlikte „Üsküdar'a geçmişti.“
Yeniden seçimlere doğru giderken
Şimdi, Türkiye'nin gündeminde yeniden seçimler var. 2019'un
Mart ayındaki yerel seçimlerin ardından Kasım ayında başkanlık ve parlamento
seçimleri yapılacak. Son dönemde yaşanan gelişmelerle birlikte, seçimlerinin
planlanandan erken yapılabileceği konuşuluyor. Mart ayında meclisten geçen yasa
ise, Türkiye'de yapılacak herhangi bir şeçimin 16 Nisan'dan daha şaibeli
geçebileceğini işaret ediyor.
16 Nisan referandumunda mühürsüz oy pusulalarının geçerli
sayılması, seçimin sonucunu belirlemişti. O dönemde, Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyesi olan Alev Korun, „referandumda 2,5 milyon oyun
manipüle edilmiş olabileceğini“ belirtmişti. „Sadece referandum sonrasının
değil, öncesi ve sırasının da şaibeli ve meşruiyetten çok uzak olduğunu“ ifade
eden Korun, „seçmenin demokratik haklarını ve tercihini kullanması engellendi“
ifadelerini kullanmıştı. Muhalefet partileri HDP ve CHP de raporlarında 2,5
milyon oyun usulsüz olduğuna dikkat çekmişti.
İttifak yasasıyla değişen kurallar
13 Mart 2018 gecesi Meclis’ten geçen “Seçim ittifak
Yasası“na göre iktidarın güdümündeki kolluk güçleri ile il ve ilçe
yöneticilerinin sandıktaki hakimiyeti artıyor. Güvenlik gerekçesiyle sandık,
başka bir sandık bölgesine taşınabileceği gibi aynı binada oturan seçmenler
aynı seçim bölgesinde olmak üzere farklı sandıklara kaydedilebilecek. Bu
düzenlemeyle Doğu ve Güneydoğu'da etkin olan HDP'nin, seçmen üzerindeki kontrolünün
önüne geçilmesine yol açacağı tahmin ediliyor.
İki partinin seçim öncesi ittifak yapabiliyor olması.
İttifak partnerlerinden biri yüzde 5 olan seçim barajını geçemese de ortağı
sayesinde Meclis’te koltuk sahibi olabiliyor.
Ancak yasa kapsamındaki en hukuk dışı madde, zarfların ve
pusulaların mühürsüz de olsa sayılabilecek olması. Mühür aramaksızın geçerli
sayılacak zarf ve pusulalar, oy hırsızlığının kurumsal olarak önünü açıyor.
Yani ironik bir şekilde, bu yasanın ardından 16 Nisan sonrası yaşanan tartışmalar,
bir daha tekrarlanmayacak.
Boykot seçeneğini de konuşmalıyız
Önceki seçim deneyimleri ve üstüne Meclis’ten geçen ittifak
yasası, halkın bir bölümünün seçimlerden umudunu tamamen kesmesine neden oldu.
Toplumun muhalif kesimlerinde iktidar partisinin seçimleri manipüle edeceğine
ya da sonuçlarını tanımayacağına dair yaygın bir kanaat oluştu.
Akademisyen ve gazeteci Fatih Yaşlı, „Pesimist ve nihilist
bir ruh halinin beslediği sandığa gitmeme tutumu, yoğun bir şekilde konuşulur
hale geldi“ ifadelerini kullanıyor. Yaşlı, bu doğrultuda seçimleri de içine
alan devingen bir boykotun hayata geçirilmesi ya da en azından tartışılmaya
başlanması gerektiğini önemli bulduğunu söylüyor.
Şimdiden seçime dair kesin bir karar verilmesinin doğru
olmadığı görüşünde olan Yaşlı, boykot fikrinin tartışılması gerektiğini
savunuyor; „Aktif bir kampanya haline gelip, siyasal gidişat üzerinde etkili
olacaksa gündeme alınması taraftarıyım.“
Siyasi partiler sandığı gösteriyor
Buna rağmen tüm muhalefet partileri, boykotun „pes etmek
anlamına geldiği“ ve kesinlikle ihtimaller dahilinde olmadığı konusunda
hemfikir. Taz gazete olarak konuştuğumuz HDP Milletvekili Mithat Sancar,
“boykotu öne çıkarıp ona yoğunlaşmak demokrasi ve özgürlük mücadelesine bir
fayda getirmeyeceği“ ve „boykot koşullarının ortada olmadığı“ görüşünü
paylaştı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, partisinin milletvekilleri
Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner'in „aktif boykot“ çıkışlarını, „Ne boykotu
ya, zaten biz kazanacağız“ sözleriyle değerlendirmişti.
Oy ve Ötesi mücadeleye devam edecek
Oy ve Ötesi gibi seçim güvenliğinde uzmanlaşmış kuruluşlar
ise sandıktaki hilelerle baş edebilmek için, yeniden kitlelere ulaşarak
seçimlere hazırlanacak. 16 Nisan referandumunda seçim güvenliğinin
zedelendiğine dikkat çeken kuruluş, her şeye rağmen bilinçlendirme seçim
güvenliğini sağlama çalışmalarını sürdürüyor. 16 Nisan öncesinde 90 bin kişiye
online eğitim veren Oy ve Ötesi’nin 25 bin gönüllüsü de siyasi partiler
aracılığıyla sandık kurulu üyesi ve müşahidi olarak görev aldı. Yaklaşan
seçimlerde de sandık başında olacaklar.
16 Nisanda oyların manipüle edilişini birinci elden tecrübe
etmiş olan İsmail Kansu ise; her şeye rağmen sandık güvenliğinin sağlanması
için çalışacağını söylüyor:
“Çok daha zor olacak. Ama imkansız değil. Daha çok
yorulacağız, daha gergin anlar yaşayacağız ama iktidarın sandık oyunlarını elimizden
geldiğince bertaraf edeceğiz.“ (ERK ACARER-BİRGÜN)