“Yıllar önce, Londra’da bir toplantıya gidiyordum. Trafik
ışıklarında yeşilin yanmasını beklerken, önümden geçen bir arabadan başını uzatan
Numan adlı arkadaşım, “sen ne biçim anarşistsin be, ışıklara göre hareket
ediyorsun” diye bağırdı. Hızla geçip giderken arkasından şöyle bağırdığımı
duydu mu bilmiyorum: “Anarşistleri enayi mi sandın? Işıklara bakmayayım da
ezileyim mi?”
24 Haziran...
Olmuşla bitmişe çare yok; biz olacağa bakalım.
Meclise seçilecek milletvekilleri de önemini kaybetmiştir;
biz başkanlık seçimine bakalım.
Diktatör, kendisi açısından iyi mi etti, yoksa kötü mü etti
bilemem ama rejimin niteliğini neredeyse tek bir şahsın seçimine indirgeyerek
bir plebisit haline getirip basitleştirdi. Halk, karmaşık milletvekili
hesaplarıyla uğraşmayacak, seçimini diktatörü onaylayıp onaylamamak üzerinden
yapacaktır. Diğer seçim hilelerini veya eşitsizlikleri burada ele almayayım ama
bu basitleşme bir bakıma iyi de olmuştur. Karşı aday ya da adayların
niteliğinden bağımsız olarak bu, diktatöre onay verme ya da vermeme oylaması
olacaktır. Bir bakıma 17 Nisan Anayasa oylaması gibi.
Birinci tur, ikinci tur meselelerini herkes biliyor. Bu tür
şeylerle kafa ağrıtmayalım. Elbette en başta şu birinci nokta geliyor: cumhur
ittifakının adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda %50 artı 1’i bulamayıp
oylamanın 2. Tura kalması. Bütün özgürlükçü güçlerin yığınak yapacakları en
önemli nokta budur. Tayyip Erdoğan ve AKP de biliyor ki, 1. Turu alamazlarsa 2.
Turda kesinlikle kaybederler. Bu yüzden onlar da bütün güçlerini 1. Turda işi
bağlamaya yığacaklardır.
Ne var ki, Tayyip Erdoğan’ın 1. Turda istenen çoğunluğu elde
edememesi, son birkaç gündür birçok köşe yazarının ya da siyasi analistin
söylediği gibi, 1. Turda çok sayıda adayın çıkmasına değil, daha 1. Turda halka
gerçekten güven veren rakip bir adayın çıkarılmasındadır. Elbette 1. Turda bir
adayın üzerinde anlaşmaya varılsın demek istemiyorum. Böyle bir şey yapmaya
kalkmak, diktatörlük karşıtı güçleri zorlar ve birbirine düşürür. Dediğim bu
değil. Fakat partilerden birinin adayı veya imza toplayarak adaylığını koyacak
güçlü bir aday daha baştan göz doldurmazsa, Tayyip’in karşıtı olarak, en az
onun taraftarlarına verdiği güveni muhalif güçlere vermezse, Tayyip Erdoğan’ın
1. Turda kazanması kaçınılmaz bir vakıa haline gelebilir.
Ekonomik krizden vb. söz ediliyor. Eh, zaten cumhur ittifakı
da bu yüzden elini çabuk tuttu ve kendisi de dahil herkesin iki ayağını bir
pabuca soktu, bu açık. Evet ama böylesi plebisit türü oylamalarda temel
toplumsal güdülerin her zaman belirleyici olacağını düşünmek çok büyük hata
olur. Tersine, ekonomik bakımdan sıkışmış halk tabakaları, belki de sırf bu
yüzden göz dolduran, güçlü lider arayışına girerler. Bu “güçlü” liderin ülkeyi
16 yıldır yönetiyor olması ve bugünkü sıkıntılara bizzat onun yol açması önemli
değildir. Böyle anlarda çok basit güdüler yönlendirebilir kitleleri. Zaten
faşizmler de bu basit güdülerden yararlanırlar.
Bu yüzden diyeceğim şu ki, toplumsal muhalefet, ne yapıp ne
edip kendi içinden gerçekten göz dolduran ve “güven veren” bir lider figürü
çıkartamadıkça, iktidar, aleyhindeki bütün olumsuz durumlara rağmen bu
başkanlık oylamasını bir kere daha kazanabilir.
Bir anarşist olarak “güçlü lider” figürü önermem belki tuhaf
gelecektir ama ne yazık ki hayatın gerçekleri bunu zorlamaktadır.
Yıllar önce, Londra’da bir toplantıya gidiyordum. Trafik
ışıklarında yeşilin yanmasını beklerken, önümden geçen bir arabadan başını
uzatan Numan adlı arkadaşım, “sen ne biçim anarşistsin be, ışıklara göre
hareket ediyorsun” diye bağırdı. Hızla geçip giderken arkasından şöyle
bağırdığımı duydu mu bilmiyorum: “Anarşistleri enayi mi sandın? Işıklara
bakmayayım da ezileyim mi?”
Şimdi de böyle bir durum var. Liderlik kültlerinden ne kadar
hoşlanmazsak hoşlanmayalım, bugün, özgürlük mücadelesinde gelip kapımıza
dayanan bir gerçek söz konusu: karşısına güçlü bir lider figürü çıkarılabilirse
diktatörün kaybetmesi ihtimali var.
Somut olarak adı geçen liderlere bakacak olursak… Bence
Kılıçdaroğlu da Akşener de, her ne kadar fazlasıyla esip üfürüyorlarsa da halk
nezdinde göz dolduran liderler değil. Hele Akşener, bence fazla çığırtkan.
Gerçi halkta çığırtkanları beğenme eğilimi de vardır ama bakmayın siz,
görünüşte böyledir bu. Aslında içten içe böylelerine karşı bir güvensizlik de
duyarlar. Aslında 7 Haziran seçimlerindeki Selahattin Demirtaş gibi
alçakgönüllü ama aynı zamanda toksözlü liderler kitlelerin kalbini kazanabilir.
Fakat Demirtaş’ın bugün aynı başarıyı tekrarlama şansı elinden fiilen alınmış
bulunuyor.
Sonuç olarak, şu somut koşullarda iş, CHP’nin güçlü bir aday
ortaya sürebilmesine kalıyor. CHP, bunu yapacak uyanıklığı ve iradeyi
gösterebilecek midir? Eğer gösterebilirse, 17 Nisan referandumunda görüldüğü
gibi, %50’lik güçlü bir potansiyel mevcut ve bu potansiyelin, son bir gayretle
yüklenerek büyük bir toplumsal sinerji yaratması işten bile değil.
(Gün Zileli - 20 Nisan 2018 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com)