24 Haziran seçimlerinden Tayyip Erdoğan’ın iktidarını sürdürmesine olanak tanıyan ancak meşruiyet sorununu ortadan kaldırmayan, krizlere ve Erdoğan karşıtı muazzam enerji birikiminden beslenecek çetin toplumsal siyasal mücadelelere gebe bir Türkiye manzarası çıktı…


HDP barajı, Muharrem İnce yüzde 30’u geçti ama yetmedi. Anadolu Ajansı’nın (AA) resmi olmayan sonuçlarına göre Tayyip Erdoğan ikinci tura gerek kalmadan yüzde 52,58 ile cumhurbaşkanı seçildi.

Erdoğan, 24 Haziran seçimlerinin kıyaslandığı 7 Haziran genel seçimleri ve 16 Nisan referandumu ile kıyaslandığında iki durumda da oylarını artırdı ve sağdaki parçalanma eğilimlerini frenleyerek sağdaki konsolidasyonu sürdürdü. AKP tek başına değilse bile MHP ile birlikte Meclis çoğunluğunu da elde etti.

CHP, Muharrem İnce tercihi ile tek başına yüzde 30,6’nın üstünü gördü. Ama sağ ile ittifak kurduğu milletvekilliği seçiminde İyi Parti’ye eriyerek yüzde 22,64’e geriledi. İslamcılar iktidardan vazgeçmek istemedi, Saadet Partisi anlamlı bir oy artıramadı. İyi Parti MHP’den oy çalamadı. MHP herkesi şaşırtarak oylarını korudu. Yalnız bırakılan ve tercihini soldan yapan HDP baraja takılmadı. Nihayetinde kendini solda tanımlayan partilerin tercihlerini de soldan yaptığında kazandığı, sağ ile ittifak siyasetinde ise istedikleri başarıyı elde edemedikleri görüldü.

Adaletsiz ve anti-demokratik bir baskın seçim
Erdoğan-Bahçeli ikilisinin iki ay gibi kısa bir süre önce karar verip duyurduğu 24 Haziran baskın seçimleri Olağanüstü Hal koşullarında, medyanın büyük ölçüde AKP kontrolüne alındığı, devlet olanaklarının ve kamu görevlilerinin Erdoğan için seferber edildiği, cumhurbaşkanı adaylarından Selahattin Demirtaş’ın tutuklu olduğu, Erdoğan’ın kilit konumdaki HDP’yi açıktan hedef gösterdiği, iktidar partisi mensupları eliyle Suruç ve Erzurum’da olduğu gibi yer yer kanlı saldırıların örgütlendiği, muhalefetteki sağ partiler İyi Parti ve Saadet Partisi’nin ağır bir sansür ve sokak tacizleriyle gözlerden uzak tutulduğu koşullarda, yani ne adil ne demokratik ne de özgür bir seçim olarak gerçekleşti.

Muhalefetin aldığı her oy bunlara rağmen, iktidarın aldığı her oy da bunlar sayesindedir. O nedenle Erdoğan’ın aldığı oylar nicel olarak çoğunluksa ve biçimsel bir sandık meşruiyeti sağlamışsa da, meşru yollardan alınmış oylar değildir.

Yüzde 52,5’lik “resmi” oy oranı Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak atı alıp Üsküdar’ı geçmesini sağlamışsa da, meşruiyet sorununu çözmemiştir.

Olumsuzlukları unutturan bir seçim kampanyası
Tüm adaletsizlikler ve baskılar karşısında CHP ve HDP başta olmak üzere muhalefet partileri, seçim kampanyası süresince AKP’nin manevralarına karşı yaptıkları hamlelerle tabanda umut yaratmıştı. Tüm olumsuzluklara rağmen AKP-MHP ittifakının parlamentoda çoğunluğu yitireceği ve cumhurbaşkanlığı seçiminin de en azından ikinci tura kalacağına kesin gözüyle bakılıyordu.

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin rekor katılımlı mitingleri, HDP’nin hepsi bir miting havasında geçen seçim bürosu açılışları ve en zorlu koşullarda kitle seferberliğini üst düzeye çıkarabilmesi umutlu bir atmosfer yarattı.

Muhalefette solu yalnız bırakmayan ve yer yer solla uyumlu bir dil tutturan İyi Parti ile Saadet Partisi’nin, AKP ve MHP’deki çözülme eğilimlerine adres olabileceği düşünüldü. Bu iki partinin varlığı muhalefetin elini kuvvetlendiren dengeleyici bir unsur olabilirdi.

Erdoğan’ın ve AKP’nin sokak performansının düşüklüğü, ülkenin temel sorunlarına çözüm umudunu değil de gücü muhafaza etme kaygısını öne çıkaran mesajları, MHP’nin sahaya çıkmaması iktidar cephesinin gerileyişinin işaretleri olarak değerlendirildi.

Tüm bunlar, sandıkta yansımasını yeterli ölçüde bulmamış da olsa ülkenin geleceğine yön verecek toplumsal enerjinin Erdoğan karşıtı ve sol ağırlıklı bir çizgide durduğunun ancak sağın etkisindeki toplumsal kesimlerle hala denge değiştirici bir temas kuramadığının işaretleridir.

Seçim günü halk seferber oldu, muhalefet partileri iyi sınav vermedi
Muhalefet partileri müşahitsiz sandık bırakmama iddiasındaydı. Bu iddianın gerçekleştirilemediği görülüyor. Ne kadar sandığın kontrol edilebildiği, ne kadarının boş kaldığı ile ilgili sağlıklı bir açıklama yapılmadı.

Bağımsız bir haber ajansı kalmaması nedeniyle de muhalefet partileri alternatif bir veri akışı için Adil Seçim Platformu’nu oluşturmuştu. AA’nın manipülatif verileri karşısında Adil Seçim Platformu hızlı ve sağlıklı bir veri akışı sağlayamadı. Bu nedenle pek çok noktada hile ve usulsüzlük girişimleri ile karşılaşan muhalif kitleler, itirazlarına dayanak oluşturabilecek bir veriden de yoksun kaldı.

Seçim öncesinde gerek Muharrem İnce gerek Meral Akşener oylara sahip çıkacaklarını belirterek YSK önünde seferberlik sinyali vermişlerdi. Akşam saatlerinde İnce’nin çağrısı ile önce oy kullandıkları okulların önüne, sonra da ilçe seçim kurullarına giden kitleler yanlarında önce CHP’li aday ve yöneticileri görememenin, ardından da Muharrem İnce ve Bülent Tezcan’ın Erdoğan’ın kazandığını kabullenen açıklamaları ile hayal kırıklığı yaşadılar.

Barajı aşmaya odaklanan HDP de seçim kurulları önüne giden kitlelerle bir temas geliştirmedi.

Sonuç olarak oy kullanılana kadar sokaktaki muazzam enerji ile İnce başta olmak üzere muhalefet adayları arasında kurulan bağın, oylar kullanıldıktan sonra da varlığını koruyacağının garantisi yok. İnce’nin 24 Haziran akşamında sergilediği performans bu anlamda kendisi açısından olumsuz bir sinyaldi.

24 Haziran seçimleri sürecinde yaşanan buydu. 24 Haziran sonrasında ise büyük sorunlarla yüz yüze bir Türkiye var.

Krize devam, mücadeleye devam
Türkiye, yeni hükümeti IMF kapısına götürmesine kesin gözüyle bakılan büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya. Kürt sorunu olanca ağırlığıyla ortada duruyor. Bu süreci toplumsal meşruiyeti tartışmalı, ülkeyi yönetmek için elinde rıza değil zor aygıtları kalan, çözüm ve toplumsal barış değil baskı ve çatışma vaat eden bir iktidar yönetmeye çalışacak.

Üstelik Erdoğan ve AKP iktidarının güvenesi haline gelen MHP’nin desteği, çözüm yönünde atılabilecek adımları zorlaştırıp, saldırganlık eğilimlerini kuvvetlendirecek. AKP/Erdoğan’ın MHP/Bahçeli’ye gebe hali iktidarın esneme kapasitesini de sınırlandıracak. Bu da süreğen bir çatışma ve toplumsal siyasal kriz ortamı yaratacak.

Ülkenin yarısını düşmanlaştırıp, iktidarını sürdürmek için kutuplaştırmaya mahkûm hale gelen ve çözümsüzlükle malul bu iktidar karşısında yeniyi, kapsayıcılığı ve çözümü temsil eden muhalefet ise sokaklara milyonlarla akan kitleselliği, tüm Türkiye’yi kucaklama kapasitesi; eşitlik, özgürlük ve barış özlemleri ile var olmayı sürdürecek.

Her yeni kriz ve siyasal hesaplaşma anında bu enerjiye yaslanan siyasi özneler diktatörlük karşısında etkin mücadelelere girişecek.

Solun solculuk yaparak büyüyebildiği ama sol mahalledeki atmosferin sağ mahallede aynı şekilde karşılık bulmadığı, sağın tesiri altındaki toplumsal kesimleri ikna etmek için sağcılarla ittifak değil bu kesimlere doğrudan temas etmek gerektiği akılda tutulacak. Düzen bozulmasın diye diktatörlüğü de kabullenebildiğini her zaman gösteren CHP’ye güvenin bir sınırı olduğu akıldan çıkarılmayacak. CHP’nin 16 Nisan’da ne ise 24 Haziran’da da o olduğu, bunun kişilerden bağımsız yapısal bir durum olduğu herkes tarafından daha iyi idrak edilmiş olacak. Eğer gereği yapılırsa, bağımsız bir sol politika ile kitlelerle bağ kurabilen düzen dışı bir sol inisiyatif de sahnede olacak.

Biz çıkardığımız derslerle kalkıp yine mücadeleye devam edeceğiz, ama diktatör bir kez yenildiğinde bu sonu olacak… (SENDİKA.ORG)
Daha yeni Daha eski