Kandil operasyonu seçim yatırımı mı

Mahmur kampına ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasının da benzer amaçları taşıdığı bellidir… 


Seçim ortamı meselelerin sağlıklı bir tarzda ele alınmasını engelliyor. Çok basit konular bile uygun zeminde tartışılamıyor. Hemen her konu dün ile sıkı sıkıya bağlı olduğu halde dünden bağımsız ele alınıyor. Oysa dünden bağımsız hiçbir şey mevcut değildir. Olması da düşünülemez.

Kandil’e operasyon konusu da bu ortamdan nasibini alıyor.

PKK’nın ana karargâhını etkisiz kılmaya yönelik bir harekâta karşı çıkmak mümkün mü? Elbette hayır. Ancak bu askeri bir gereklilik olarak mı yoksa iktidarın yürüttüğü seçim propagandasının bir parçası olarak mı yapılacak? Hem soru hem de sorun bu noktada…

Bu harekât askeri gereklilik olarak yapılıyorsa yanıtlanması gereken birçok soru var: Nasıl bir harekât yapılacak? Bugüne kadar yapılageldiği üzere hava harekâtından ibaret mi olacak yoksa kara harekâtı da yapılacak mı? Sınır ötesinde geçtiğimiz Mart ayından itibaren sürdürülen operasyonların Kandil’e doğru yönelmesi bir kara harekâtını işaret ediyor. Kara harekâtı yapılacaksa çapı, süresi, maksadı ne olacak? Lojistik destek nasıl sağlanacak? Cumhurbaşkanı yine, “Bir gece ansızın gelebiliriz” dediğine, böylelikle baskın etkisi ortadan kalktığına göre, gidildiğinde nasıl bir taktik resimle karşılaşılacak? Kandil’in önemli bir kısmı İran toprakları içinde bulunduğuna göre harekât ortak olarak mı icra edilecek? Irak yetkilileriyle nasıl bir koordinasyon içinde olunacak? ABD ile sağlanan mutabakat var mıdır?  Elbette bunların hiçbirini bilmemize imkân yok.

Ancak bildiğimizden yola çıkarak ulaştığımız cevaplar, aksi geçerli kılınıncaya kadar bir psikolojik harekât ile karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Buna sonra değineceğiz.

İRAN YA DA IRAK’LA ANLAŞILMASI LAZIM

Biraz geriye gidelim, Mayıs 1997…

Çekiç Harekâtı başladığında Kuzey Irak’ta kullanılan toplam tabur sayısı 60’dan fazlaydı. Operasyona Barzani’nin Peşmergeleri de aktif olarak katılmıştı. Silopi’den operasyona katılan birliklerden birindeydim, kısa süre sonra bölgeden ayrıldım.

Harekât esnasında PKK’nın Zap’taki ana karargâhına girilmişti. Kandil’e görece yaklaşan Özel Kuvvetler’in bazı birlikleri Peşmerge’yle birlikte hareket etmişlerdi. Ancak Kandil’e 2000 ya da 2001’de bir kez küçük birlik harekâtı icra edilebildi. O da Talabani kuvvetlerini takviye amacı taşıyordu. O bölgeyi bilen bir arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla sınırdan 150 KM derinlikte, 50 KM çapı olan ve zirvesi 3000 M’nin üstünde, ortasında derin bir vadi, içinde 600 köy bulunan ve binlerce mağara barındıran bir bölge.

Etkili bir harekât yapmak için çok sayıda birlik görevlendirmek ve uzun süre kalmak gerekir. Ayrıca lojistik desteğin sürdürülebilmesi için ya İran ya da Irak ile anlaşılması lazım.

BUGÜNÜN İHTİYACI MENBİÇ

Yurt içinde iç güvenlik harekâtı, yurt dışında İdlip, Afrin ve Cerablus bölgelerinde birlikler angaje olmuşken, Menbiç konusunda yeni birliklerin görev alma durumu söz konusuyken Kandil’e etkili bir kara harekâtı yapmak hem zor hem de gereksizdir. Özel güç geliştirmeyi ya da yukarıda sayılan alanların bir kısmında istikrarlı bir aşamaya gelmeyi gerektirir.

Bugünün ihtiyacı Menbiç’in kontrolünü sağlamak ve Fırat’a kadar olan arazi kesimini teröristlerden arındırmaktır.Yürürlüğe konulduğu ileri sürülen yol haritasına göre ABD’nin Menbiç’te geçici de olsa varlığını sürdüreceği anlaşılıyor. Bu, Fırat’a kadar olan arazinin bile tam kontrol edilememesi demektir.O halde yakın zamanda Fırat’ın doğusuna müdahil olma olanağı görünmüyor.

ABD ile yapılan görüşmeler acaba Fırat’ın doğusunu gündeme getirmeme karşılığında hem Menbiç’te ortak hareket etmenin hem de Kandil’de muhtemel bir özel birlik harekâtı yapmanın yolunu mu açmıştır? Ya da İran’a yönelik yeni ABD stratejisinin sahaya yansıması mıdır? Bunları zaman gösterecek.

Menbiç konusuna Zeytin Dalı Harekâtı boyunca temas etmiş ve gelinen noktayı öngörmüştük. Bu yazılardan ilkinde yaptığımız saptama şuydu: “Afrin Harekâtı tamamlandıktan sonra Menbiç’te doğrudan bir harekâta girişmeden bir süre bekleyip ABD’yle pazarlık sonucunu görmek gerekebilir. Unutmayalım ki, her safhada diplomasinin işlemesi hem gerekli hem de kaçınılmazdır.”(1)

İkinci yazıda benzer bir öngörü içeriyordu: “… Zeytin Dalı Harekâtı’nın başarıyla tamamlanması ABD’nin Menbiç kararını yeniden ve farklı bir şekilde vermesini gerekli kılacaktır.” (2)

Harekât başarıyla tamamlandığında yaptığımız analiz de geçerliliğini koruyor: “ABD anılan koridoru tamamlayamasa da merkez üssünü Fırat’ın doğusunda tesis etti. Askeri tabirle ifade etmek gerekirse TSK’nın Afrin Harekâtı’nın doğurduğu baskıyla örtme kuvveti olarak kullandığı teröristleri -Afrin’den- çekti; ileri mevzi olarak kullandığı PYD/YPG ile birlikte tuttuğu Menbiç’i de öyle veya böyle terk edeceğe benziyor. Ancak Fırat’ın doğusuna Türkiye’nin el atmasına izin vermeyecektir.” (3)

KANDİL’İN SEÇİMLE İLGİSİ

Sanırım Fırat’ın doğusu uzun süre gündemimizde olmayacak. Bunun yerine sanki Kandil konuşacağız.

Bütün bunların ışığında, Kandil’e etkili bir operasyon yapılamayacağına göre söylenenleri nereye oturtacağız? Cevabı, kimilerinin iddia ettiği gibi seçimde yaratılmak istenen “Güçlü Türkiye, Güçlü Lider” imajına katkı ihtiyacında mı aramalıyız? Belki de “evet”.

Bu hafta Herkese Bilim Teknoloji dergisinin 8 Haziran 2018 tarihli 115. sayısında ilginç bir makale var. Oy verme ve seçim kampanyası yürütmede hangi psikolojik faktörlerin öne çıktığı ele alınmış. Duygusal aidiyetin önemli bir role sahip olduğu olgusu da öne çıkmış. Yazıyı okuyunca Kandil konusunun seçim bağlamında önemi daha iyi anlaşılıyor.

Mahmur kampına ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasının da benzer amaçları taşıdığı bellidir.

Sormadan edemedim: Acaba Kandil’e harcanan enerji Sincar’a harcansa daha rasyonel bir tercih yapılmış olmaz mıydı? Zira böyle bir tercih meşhur koridorun hem Fırat’ın batısından hem de Dicle’nin batısından kesilmesini mümkün kılardı. Böylelikle teröristlerin Suriye-Irak bağlantısı da koparılırdı. ABD bu durumu engellemek için Sincar’a yerleşmiş ve Kandil’de güç israfına maruz kalmamızı istemiş olmasın?

Operasyonlarla elde tutulacak arazi kesimleri konjonktürebağlı olarak değişir. Ancak eskiden beri söylenip fiiliyata taşınamayan Türkiye-Irak sınırının Silopi kuzey doğusundaki Hamam Boğazı’ndan itibaren İran sınırına kadar yeniden belirlenmesi konusu kendini iyice dayattı.Bunu sağlayacak bir atılım, mücadelede dün-bugün-yarın bağlantısını sağlıklı olarak kurmaya katkı sağlayacak bir adım olacaktır. (Ahmet Yavuz - Odatv.com -(1) Odatv, 29 Ocak 2018)
Daha yeni Daha eski