İlk başta inkâr edilip sonrasında yargı yoluyla açığa çıkan yüzde 70 doluluk teminatı apaçık bir şekilde insanların sağlığı üzerinden özel ...
İlk başta inkâr edilip sonrasında yargı yoluyla açığa çıkan
yüzde 70 doluluk teminatı apaçık bir şekilde insanların sağlığı üzerinden özel
sektörle el sıkışılmasıdır…
Sağlık, önceden var olan maddelerden üretilen ve mülkiyeti
başkasına sunulan ürünler olarak adlandırdığımız bir meta değildir çünkü
tüketime sunulan bir ürün niteliği taşımaz1 ancak dünyada var olan yeni birikim
sorununun aşılmasında sağlık sektöründeki büyük potansiyel sermayedarların
iştahını kabartmış ve sağlık hizmetleri birçok şekilde metalar üzerinden
sunulmaya başlanmıştır.2
1980’lerden itibaren zemini oluşturulup 2003’ten itibaren de
Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) olarak sunulan özerkleştirme ve özelleştirmenin
son adımı olan Şehir Hastaneleri sağlık sistemine nihai darbe vurabilecek bir
proje olarak karşımızda durmaktadır. Ata Soyer’in ifadeleriyle yeni bir
‘’sağlık düzeni’’ tesis edilmektedir. Bir ‘’fabrika düzeni’’.3
En başından itibaren bu projenin kesinkes kamu yararına
olmadığının savunuculuğunu en ön safta yapan Türk Tabipler Birliğinin Şehir
Hastaneleri İzleme Grubu tarafından hazırlanan ve Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın
derlediği “Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı: Şehir Hastaneleri” kitabı
konuyu tıp, ekonomi, hukuk başta olmak üzere birçok yönüyle ele alıyor ve
konuyla alakalı en geniş ve bütüncül kaynak olma niteliğini taşıyor.4 Yazımda
birçok yerde bu değerli kitaptan alıntı yapacağım.
İngilizcesi Public-Private Partnership(PPP) olup Türkiye’de
mevzuatta kendine Kamu-Özel İşbirliği(KÖİ) olarak yer bulan; karşımıza
köprüler, tüneller şeklinde yap-işlet-devret olarak çıkan finansman modeli
Şehir Hastaneleri ile yap-kirala-devret şeklinde vuku buldu (syf. 13-14). Bu
sistemde devlet özel sektöre projeyi yaptırıyor, yapım aşamasında şirketin
aldığı borca teminat veriyor ve sonrasında en az 25 yıl olmak üzere yapılan
binalarda kiracı oluyor. Ekonomik ve hukuk anlamında ne kadar sorunlu bir
sistem olduğunu detaylı bir şekilde anlamak isteyenler TTB’nin bu güzel
kitabından yararlanabilir. Ekonomik anlamda fikir vermesi adına bir kesit
paylaşacağım:
‘’Toplam 1.583 yataklı Kayseri Şehir Hastanesini ihalesinin
sabit yatırım tutarı 427 Milyon TL olup 25 yılda toplam 3 milyar 443 milyon TL
kira bedeli ödenecektir. Aynı yıl(2011) Erzurum’da klasik yöntemle yapılan
1.200 yataklı hastane ihalesi 193.3 milyon TL ile tamamlanmıştır (syf. 125)’’.
Üstelik bu hesaplamalar 2012 yılındaki dolar kuruyla yapılmıştır ve kurdaki
aşikâr artış sebebiyle bu rakamlar yükselecektir. Bu devasa fabrikaların
kirasının döner sermaye geliriyle ödenmesi ise ihaleyi imzalayanların bile
inandığını düşünmediğim, fabrikaların yürürlüğe girdiği ilk andan itibaren aksi
ispatlanan koca bir hayalden ibarettir.
Kısaca ifade etmek gerekirse: Devlet arazisini bir
süreliğine bir özel yatırımcıya tahsis etmekte, bu yatırımcı inşa edilecek
yapının parasını devlet kefilliğiyle borçlanmakta, sigorta dahil tüm durumlarda
riski devlet üstlenmektedir. Bu yapılar için en az 25 yıl kira ödenecek olup bu
sırada oldukça kısıtlı ‘çekirdek sağlık hizmeti’ harici tüm hizmetler
(görüntüleme, patoloji, güvenlik, otopark, bakım-onarım, altyapı vs.) yine bu
şirket tarafından sağlanacak ve tabi bunların parası ‘kullanım ve hizmet
bedeli’ olarak fazlasıyla alınacaktır.
Bu kısa girizgahtan sonra şehir hastanelerinin neden iyilik
halimizi tehdit ettiğine bakalım. Karşımıza çıkan ilk sorun, ironik bir biçimde
adına şehir hastanesi denen bu sağlık kampüslerinin şehre olanca uzaklığında
yatıyor.
Kısa bir tabloyla duruma açıklık getirelim*:
Vilayet Şehir Hastanesi-Merkez Devlet Hastanesinin Uzaklığı
Yozgat 3.8 km 800 m
Isparta 2.4 km 900 m
Mersin 6.5 km 1.1 km
Adana 4.9 km 3.6 km
*Veriler Google
Haritalar üzerinden araba mesafesi esas alınarak elde edilmiş, şehir haritaları
üzerinden doğrulanmıştır.
Birçok şehirde merkeze yürüme mesafesinde olan devlet
hastaneleri yerine şehrin olabildiğince sınırında, toplu taşıma hizmetleri iyi
kurgulanmadan yapılan bu yerleşkeler sağlık hizmetlerinin ulaşılabilirliğini
özellikle sosyoekonomik piramidin tabanındaki vatandaşlar aleyhine
etkilemektedir. Sağlık hizmetleri kurgulanırken her anlamda erişilebilir ve
karşılanabilir (accessible and affordable) olması göz önüne alınmalıyken5 şehir
hastaneleri bu ilkelerin büyük ölçüde çiğnenmesine neden olmaktadır.
Bu faktörlerden ziyade daha dehşet verici olan ise ‘’hasta
garantisi’’ denen akıl almaz olgudur. İlk başta inkâr edilip sonrasında yargı
yoluyla açığa çıkan yüzde 70 doluluk teminatı apaçık bir şekilde insanların
sağlığı üzerinden özel sektörle el sıkışılmasıdır. Böyle bir teminat birçok
açıdan sıkıntılar barındırmaktadır. Kişiler hasta olmadan önce doğru müdahale
ve tarama programları ile iyilik halinin korunmasını önceleyen koruyucu sağlık
hizmetlerinin SDP ile gittikçe gerilediği bilinmektedir. Kapitalizmin harman
olduğu diyarlardan gelen tavsiye bellidir: Koruyucu sağlık hizmetleri, pahalı
2. ve 3. Basamak hizmetlerine kıyasla makbul değildir. Şehir hastanelerine
teminatı verilen yeterli hasta bedeni sağlama yükümlülüğü üstlenildiğinden
ötürü elbette koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik verilmeyecek, pasif bir
görmezden gelme tutumu takılanacaktır.
Sağlık meta olma koşullarına dair birçok etkeni
taşımadığından ötürü şehir hastanelerinde birçok farklı meta müşteri olarak
görülen sağlık arayışındaki vatandaşların hizmetine sunulmaktadır. İçine
girildiğinde Alışveriş Merkezine gelinmiş hissi veren (syf. 300) bu yapılar
nitelikli sağlık hizmetine değil gösterişli harcama mekanlarını önem
vermektedir. Gereksizce büyük ve verimsiz hasta odaları, kafeterya, pastane
gibi yapıların aksine çalışanlara yönelik dinlenme odaları, eğitim salonları,
giyinme kabinleri ise oldukça yetersizdir (syf.293). Elbette bu durum sağlık
emekçisinin iyilik halini doğrudan, vatandaşın iyilik halini dolaylı yoldan
oldukça olumsuz etkilemektedir.
Neresinden tutulsa elde kalacak hastane adlı bu fabrikaların
daha az personel daha çok emek sömürüsü politikasının canların yitimine nasıl
sebep olabileceğini bir alıntı ile somutlaştıracağım:
‘’Dün bir hasta geldi, iki aylık çocuk.. Taşıma diye
seslendim, bir Allah’ın kulu yok. 5555’i aradım, 20 dakika geçti gelen giden
yok.. Neyse çocukta femur kırığı vardı. Eğer dalak rüptürü olsaydı o çocuk
ölecekti.. ÖLECEKTİ.. Görüyorum ki insan sağlığı kimsenin umurunda değil.
Sadece bu taşıma sorunu yüzünden insanlar, çocuklar ölecek.’’ (syf. 277)
İnsan sağlığına, kamu yararına, yönetim kolaylığına, hizmet
etkinliğine, sağlıkçı emeğine ve daha nice değere karşıt bu fabrikalara dair
günlerdir dert edindiğim soru nihayetinde şu oluyor:
‘’Her anlamda zararı bunca aşikarken insan canı hangi
saiklerle kar odaklı yatırımcıların eline bırakılabiliyor ve sağlık hakkımız,
yaşama hakkımız nasıl bu ölçüde değersizleştirilebiliyor?’’
Bu sorunun yanıtını bulan bulamayana, anlayan anlamayana
anlatsın ki topyekûn sergilediğimiz bir karşı duruşla bu talana bir dur
diyebilelim. (AİN/HK)
*italik yazılı fabrika kelimeleri şehir hastanelerinin
yerine kullanılmış olup, Ata Soyer’in tanımladığı yeni fabrika düzenine
göndermedir.
1- Güneş Girmeyen Eve Doktor Girer (Mi?): Sağlık Hizmetlerinde
Koşullar, Tercihler ve Nedenler Üzerine,Gönç Şavran Temmuz,Suğur Nadir, Hasta
Toplum, Nobel Akademik Yayıncılık, 2015
2- Neoliberal Politikaların Küresel Düzeyde Sağlık
Üzerindeki Etkileri, Gönç Şavran Temmuz, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
2017, 17/1
3- Sağlığın Siyasal Ekonomisi, Hekim/Sağlıkçı Emek
Tartışmaları, (der.) Ata Soyer, Sorun Yayınları, 2012
4- iletisim.com.tr/kitap/sehir-hastaneleri
5- ttb.org.tr - Sağlık Hizmetlerine Erişim (Ali İhsan Nergis
– Bianet)
Ali İhsan Nergiz
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde eğitimini
sürdürüyor. Sağlığın politik, ekonomik
ve sosyal yönleri üzerine çalışmalar yapıyor. Toplumsal Cinsiyet Merceğinden
Sağlık Politikalarına bakış adlı çalışmasıyla 19. Ulusal Halk Sağlığı
Kongresinde birincilik ödülünü kazandı. Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı alanında
çalışan uluslararası bir sivil toplum kuruluşunun Türkiye temsilciliğiini
yürütüyor. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) fahri üyesi.