35 yaşındaydı.
Henüz daha yolun yarısı.
Kimsesizdi.
Belki de kimliksizdi.
Genç yaşta deri kanseri teşhisi kondu.
Tedavi için gitmediği yer kalmadı.
Ankara, Denizli, İzmir, Gaziantep'de şifa aradı, durdu.
Son çare bir yıl önce Manisa’ya sığındı.
Ama kalacak yeri yoktu.
Manisa Devlet Hastanesi’nin bahçesinde bir bankın üzerinde uyumak zorundaydı.
Gündüz hastanede tedavisini sürdürüyor, gece bahçede yatıyordu.
Bir gün hastanede tedavi olurken, bahçede bıraktığı valizin içinden kemoterapi ilaçlarını çaldılar.
Perişan oldu.
Çünkü çalınan sadece ilaç değil hayatıydı.
Hırsızın bulunması için çalmadığı kapı kalmadı.
Bulamadılar.
Yeni ilaç da alamadı.
Vermediler de.
Çaresizlik içinde gündüz hastanenin içinde, gece parkta hayata tutunmaya çalıştı.
Dün sabah temizlik işçileri Manisa Devlet Hastanesi’nin bahçesindeki bankın üzerinde hareketsiz yatan bir insan buldular.
Hemen sağlık ekipleri geldi.
Yapılan kontrolde öldüğü anlaşıldı.
Adı Hüseyin Ayılmazer’di.
Kalacak yeri olmadığı için hastane bahçesinde can veren Hüseyin Ayılmazer.
Üstü kapatıldı.
Emniyete haber verildi.
Sonra otopsi için hastane morguna kapatıldı.
BİR GARİP ÖLMÜŞ DİYELER
35 yaşında bir insan.
Henüz yolun yarısında bir can.
Bir hastane bahçesindeki bankın üzerinde sessiz sedasız gitti aramızdan.
Bu acı haberi okurken, bir an televizyona takıldı gözüm.
“Hepimiz aynı gemideyiz” diyordu bizi yönetenler.
Yandaşları da uyarıyordu.
“Batarsak birlikte batarız!”
Hüseyin Ayılmazer dinleseydi ne derdi acaba?
Nazım’ın mısralarını mırıldanır mıydı?
“Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?”
O an Yunus Emre'nin sözleri geldi usuma.
"Bir garip ölmüş diyeler
üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin"
(SEDAT KAYA - https://kayasedatt.blogspot.com/2018/08/bir-garip-olmus-diyeler.html?spref=fb)