Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

Reviews

SHOW_BLOG

Bakınız batırılmış spor kulüplerini/şirketlerini ve sözde Türkiye futbolunu nasıl kurtaracaklarmış!

Böylesi bir operasyonun futbolu kurtarması mümkün değildir. Zaten dert o değildir. Çünkü bu bir spor ve futbol sevgisi değildir. Bu bildiği...

Böylesi bir operasyonun futbolu kurtarması mümkün değildir. Zaten dert o değildir. Çünkü bu bir spor ve futbol sevgisi değildir. Bu bildiğin şirket kurtarmadan farksız bir uygulamadır...


Yazılan ve çizilenlerden elde edilen bilgilere göre; Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Yıldırım Demirören ile Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın pazartesi akşamı kulüplere finansal anlamda nefes aldıracak çalışmanın detaylarını açıklayacaklarmış. Buna göre, Ziraat Bankası ve birkaç bankanın daha kulüp borçlarına uzun vadeli bir yapılandırma yapacağı ve kulüplere nakit akışlarında rahatlama sağlanacağı belirtilmektedir.

Süper Lig’deki 18 kulübün yaklaşık 10-11 milyar TL civarında borcu olduğu, bunun yaklaşık %60’ının bankalara, kalanının ise futbol ailesine olan borcu olduğu söylenmektedir. Söz konusu bu yapılandırma planıyla kulüplerin banka ve finansal kuruluşlara olan borçları kapayacağı ifade ediliyor.

TFF Mali İşler, Hukuk ve Lisanslamadan Sorumlu Başkanvekili Hüsnü Güreli’nin bir haber kanalına yaptığı açıklamalara göre; bu çalışmaya 1-1,5 ay önce başlanmış. Bu süreçte Ziraat Bankası yetkilileriyle toplantılar yapılmış, Süper Lig’deki 18 kulüpten mali tablolar Ziraat Bankası yetkililerine sunulmuş. Borçların yapılandırılmasında Ziraat Bankası dışında başka bankaların da yer alacağı belirtilerek, kulüplere taze para verilmeyeceği, borçların yaklaşık 10 yıl gibi bir vadeye yayılması planlandığı ifade edilmiş. Kulüplerin geliri üzerindeki ipotekler karşılığı, kulüplerin mevcut borçları bankalar tarafından devralınarak vadeleri gelince bankalar tarafından bu borçların ödeneceği açıklanan planlamanın “Türk futbolunun mali açıdan kurtuluş reçetesi olduğu bunun 2-3 yıl önce gündeme getirildiği ama şu an gerçekleştiği” belirtilmiş.

Bu arada sağ olsunlar, bu peşkeş çekmenin bir karşılığı veya bedeli olduğunu da ilave ederek, spor kamuoyunu rahatlatmışlar. Buna göre, “İşin para ve yapılandırma tarafı bir yana, çalışmanın başarısı için asıl yapılacak olan şey lisans talimatlarındaki değişiklik. Burada belli şartları getireceğiz, önümüzdeki günlerde bunun detayı belli olacak. Kulüplere gelirlerinden örneğin %60’dan fazlasını harcayamazsın diyeceğiz. Eğer buna uymazsa, futbolcu lisansı iptalinden puan silmeye kadar çeşitli yaptırımlar uygulanacak. Bu da yeni dönemde sistemin sigortası olacak. Yani UEFA’nın Fair Play uygulamasını biz UEFA’ya gitmeden kendi ülkemizde halledeceğiz. Türk futbolunun aksi takdirde kurtuluşu yoktur” şeklindeki açıklamaları ile yapılanların ne kadar doğru ve olması gereken işler olduğunun altını çizmişler.

Geçenlerde Ali Koç ile cumhurbaşkanı görüşmesi haber konusu olmuştu. Biz de, Ali Koç esasen bir spor kulübü başkanı değil, asıl olarak büyük sermaye ve bir ticaret adamı diye düşünmüştük. Şimdi daha iyi anladık ki; o görüşme başta Süper Lig takımları olmak üzere, pervasızca yönetilen ve mirasyedi mantığı ile borca batırılan kulüplerin devlet tarafından kurtarması operasyonunun son rötuşları ile ilgili bir görüşme imiş. Büyük sermaye, türedi sermaye, devlet beslemesi sermaye Türkiye’de futbolu işte böyle yönetiyor.

Mesele elbette sadece Ali Koç ve onun görüşmesi meselesi değildir. Mesele Türkiye’de sporun kamusal alandan ve hizmetten hızla çıkarılarak özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi ve başta futbol olmak üzere ticarileştirilen sporun, ticaretin oyun kurallarını sürekli ihlal ederek, asalak bir ahlaksızlıkla kamudan beslenmeye çalışmasının bir şekilde sürdürülmeye devam ediliyor olmasıdır. Profesyonelleşen, yani ticarileşen kulüplerin her biri birer işletmedir. İşletmelerin ticaret hukuku mevzuatındaki yeri, sorumluluğu ve çalışma yöntemleri/alanları bellidir. Asıl mesele de işte tam buradadır. Diğer alanlarda olduğu gibi, spor alanında da hukukun hukuksuzluğu veya hukuksuzluğun hukuku ile bir yolunu bulup, kamunun/halkın malına parasına göz dikiliyor olunmasıdır.

Bu şekilde Türkiye sporu ve futbolu kurtulmaz. Sadece sorunlar bir süre daha ertelenir. Eğer gerçekten Türkiye sporunu ve futbolunu kurtarmak istiyorsanız öncelikle, başta Süper Lig’deki 18 kulübün, yaklaşık 10-11 milyar TL civarında borcu olduğu, bunun yaklaşık %60’ının bankalara, kalanının ise futbol ailesine olan borcu olduğu söylenen paranın önce bir hesabını sorun. Ve mutlaka bedelini ödetin. Mallarına kamu adına el koyun, hepsini spor eğitimine ve geleceğine yatırım olarak değerlendirin.

Ve 10-11 milyar TL tutarındaki parayı 10 yıl gibi bir süre için faizsiz yapılandırarak, yani bir anlamda bu parayı değersizleştirerek ama bu parayı değerli olduğu süre içinde bankalara, yani devlete yani halka ödetiyorsunuz. Bari hiç olmazsa söz konusu tüm borçlu kulüpleri 10 yıl içinde, borçları olan 10-11 milyar TL karşılığı olacak şekilde altyapı yatırımlarına zorlayın. Söz konusu paranın karşılığını göstermelik ipotekler yerine, başta Sayıştay denetimine ve ilgili kurum denetimlerine açık şekilde belgelendirme ve denetim karşılığında altyapılara harcanmasını sağlayın. Bu şekilde Türkiye futbolunu 10 yıllı içinde yeniden inşa etmeniz ve kurtarmanız mümkün olabilir. Hiç olmazsa bunu yapın.

Ayrıca, futbol kulüplerini ve bu kulüplerin borçlandığı bankaları kurtarmak, Türk tarımı ve çiftçisi kaderine terk edilmesin diye kurulmuş başta Ziraat Bankası’nın görevi değildir. Bu şekliye planlanan şey, Türk futboluna hizmet falan değildir. Siyasi erkin, çiftçinin, köylünün kalkınması ve üretin için kurulmuş olan Ziraat Bankası olanaklarını futbolun baronları için seferber etmesidir.

Ziraat Bankası başta olmak üzere, diğer bazı kamu bankalarını bu operasyonda sözde Türkiye futbolunu kurtarmak için seferber edenler bilmelidir ki, bu yaklaşım Türkiye futbolunu kurtarmaz. Adaletsizliği ve haksız rekabeti artırır.

Bu arada sormak gerekir; Ziraat Bankası ve diğer kamu bankaları spor tesisi yapmak isteyenlere, amatör kulüplere, altyapı eğitim tesisleri ve okullarından oluşan eğit kurumları inşa etmek ve sadece altyapı spor kulüpleri kurmak isteyenlere faizsiz, çok ötelemeli, uzun vadeli kredi veriyorlar mı? Elbette hayır. O halde başta Süper Lig kulüpleri olmak üzere, her biri ticari şirket olan bu kulüplerin “yapılandırma” adı altında ahlaksızca harcamalarından ve geleceği hesaplamadan sadece günü ve sezonu kurtarmaya yönelik harcamalardan oluşan borçlarını faizsiz ve ötelemeli uzun vadeli krediler ile neden ve niçin kapatıyor?

Bir kulüp hangi ligin hangi kategorisinde olursa olsun, yönetilemeyişin sonunda batarsa, düşerse futbol da onunla birlikte batmaz ve düşmez, tam tersine daha da gelişir. Çünkü kendine çeki düzen verir. Üretmeden tüketmemeyi öğrenir. Bu gelişmek zorunda olmak demektir.

Böylesi bir operasyonun futbolu kurtarması mümkün değildir. Zaten dert o değildir. Çünkü bu bir spor ve futbol sevgisi değildir. Bu bildiğin şirket kurtarmadan farksız bir uygulamadır.

Bu düşünce ve uygulama Türkiye futboluna değil, futbolda haksız rekabete yol açacaktır. Çünkü en büyük paraları harcamış olanlar, yani en büyük borç yapmış olanlar yine kazanacaklardır. İkincisi böylesi bir kurtarma operasyonu, basiretsiz kulüp yönetimi anlayışlarında bir değişim oluşturmayacak, tam tersine aynı mirasyedi anlayışın, aynı şekilde sürdürülmesine yol açacaktır.

İşini doğru yapanlar ile yapmayanlar arasındaki tercih yine doğru yapmayanlardan yana kullanılış olacaktır. Vergisini vermeyen, gelirinden çok harcayan, rantiye ekonomisini beceri olarak algılayan, sonradan görme ve besleme ticari kültürüne sahip zihniyettekilerin koruyup kollandığı ve dolayısıyla eşitsizlik düzeni ve eşitsizliği yaratan kurum ve aktörlerin baş tacı edildiği bir durumun yaratılmış olunacağı kesindir. (İSMAİL TOPKAYA - SENDİKA.ORG)

Hiç yorum yok

EKONOMİ/PARA/PİYASA