PALU TÜRKİYE'Sİ
Müge Anlı’yı, Van Depremi sonrası sarf ettiği kibir dolu açıklamalarından tanırım.
Palu Ailesi içerisindeki cinayetlerin çözümü için, bir umut aileyi Müge Anlı’ya yönlendiren avukatı, yargı dünyasının etkisiz bakiyeleri haline getirilmiş avukatlar ordusundan tanırım.
Palu Ailesindeki ‘Cinci Hoca’ Tuncer Ustael’i çok iyi tanırım; Antalya’da ‘Sende ölüm büyüsü var’ diyerek bir aileyi 2 milyon TL dolandıran ve ‘cin çıkarma’ seanslarında onlarca kadına tecavüz eden Yüksel Yeşilot’tan, İstanbul’da 5 yaşındaki otizmli oğlu için ‘üfürükçü hoca’da derman arayan 32 yaşındaki kadına defalarca tecavüz eden 71 yaşındaki Ziyettin Ç’den, psikolojik tedavi gören kadına ‘cin çıkarma seansı’ esnasında tecavüz etmeye çalışan Muhammet Açıkgöz’den ve daha nicelerinden…
Ve Palu Ailesi… Artık onları tanımayan kalmadı.
Gazeteler boy boy olay örgüsü veriyor, ‘Kim kimdir?’ açıklamasını fotoğraflarla anlatıyor, canlı yayında gözaltı süreci izleniyor…
Palu Ailesi vakası sapık ve katil bir adamın yaptıkları ve devreye giren yargı ve medyanın gücü olarak propaganda edilirken, “ Biz ne ara bu hale geldik?” diyenlerin içine su serpiliyor.
Oysa ki Palu ailesi vakası kapitalizmin olup olabilecek tüm suçlarını içinde barındırıyor. Tek tek kadın cinayetleri, tek tek çocuk istismarı, tek tek gericilik ya da yoksulluk değil, bunların hepsini ve daha fazlasını…
Karısının kardeşine cinayet işletip, öldürülen kişinin ailesini kapıcı dairesine alıp, geride kalanlara taciz ve tecavüzde bulunmak, işkence etmek, bir kişiyi işlemediği bir suçtan hapse mahkum ettirmeye zorlamak ve gerçek katili müridi olarak yanına alıp suç ortaklığı yapmak, en az iki kişiyi katletmek ve yıllarca bunu saklamayı başarmak, geride kalan çocuklara cinsel istismarda bulunmak, canlı yayınlara çıkacak cesareti bulabilmek, liste uzun ve hiçbir olay örgüsü krokisi bu suç ağını anlatmaya yetmez.
Tek bir kroki dışında…
En üstte paranın egemenliği vardır. Paranın egemenliği, binlerce kolu ile bir halkı sarmalar ve onu nefessiz bırakır. Eğitim hakkı elinden alınanlar, işsiz bırakılanlar, apolitikleştirilmiş yüzbinler, gericilik sarmalının ilk kavradıklarıdır. Yoksulluk kendi içinde hayatlara yeni kurallar getirir. Ezenlerin hüküm sürdüğü bir ülkede, ezilenin kendine ezecek biri ve bir şeyleri bulmasının özel olarak propaganda edilmesine bile gerek kalmadan süreç buraya doğru gider. 16 yıllık AKP iktidarı ile suçun ve suçlunun tanımı değişirken, anlatanın değil bağıranın, konuşanın değil yumruk atanın, hakkını arayanın değil ona tekme atanın korunduğu bir düzenekte, çürüme ve çürütme ağına yakalanmış olanları bekleyen doz arttırımıdır. Bu krokide, sarmaşıklar arasından dışarıya bakanlara “Kafanı içeri sok!” denmekte, kendi dünyasını bu düzenekte kuranlara ise kadın programlarından, şov programlarına kadar el altından ‘yaşamın gayet normal’ fikri aşılanmaktadır. Evde kocasının şiddetine maruz kalan kadına “Daha beterleri var” denilmekte, komşusunun yardımına koşana “Vicdanı başına dert açtı” haberleri örnek gösterilmektedir. Kapitalizmin krokisinde, emekçiler açısından sarmaşıkların dalları sık ve oldukça dolaşıktır.
Bu sarmaşığın içinde bir Palu Türkiye’si vardır…
Dallardan herhangi birini kesemezsiniz, yerine yenisi biter. Kollardan birini kıramazsınız, yerine yedeği bulunur. Ama kökü yerinden çıkarabilirsiniz.
Yüzlerce Palu ailesini, binlerce bebeğimizi, binlerce istismara uğramış minik bedenleri, binlerce kadını, yüzbinlerce genci, milyonlarca emekçiyi kurtarmak için dallardan değil, kökünden kazmaya başlamak için ‘Palu Ailesi’ni tanımak yetmez mi? (AYSEL TEKEREK-GAZETE MANİFESTO)