Mehmet Demirkol yazdığı gazetede dün geceki maçla ilgili olarak bir soru sormuş.

"Real Madrid ve PSG’ye 2 maçta da yenilebilirsiniz. Bu sorun değil. Ancak daha maç öncesinden başlayan inançsızlığın sebebi ne? Bu güvensizliğin kaynağı ne? Oyuncuların ikna olabileceği bir plan olmayışı mı?"

Bu soru için tam olarak; "işte soru budur" diyemiyor insan.

Çünkü bu soru, spor medyasında yıllardır egemen olan "Fatih Terim Tabusu"nun kamuoyuna sirayet ettirilmiş en bilinen yansımalarından biri olan, Galatasaray futbol takımının bir sistemle, bir planla oynadığı varsayımına dayandırılmış bir sorudur.

İşte tam da bu noktada, Galatasaray futbol takımının bir oyun sistemi, bir oyun planı var mı sorusu asıl ve en büyük önemi hak ediyor.

Her gün TRTSpor'da sabah 11.00'da başlayıp 12.00 civarında biten "Spor Manşet"in bu sabahki bölümünde Cem Dizdar bu sorunun cevabını bize ve programı izleyenlere lafı hiç dolandırmadan "Galatasaray'ın bir oyun sistemi, oyun planı yoktu dün gece" diyerek verdi.

Evet yoktu. Hatta sadece dün gece için değil, epey bir zamandır Galatasaray futbol takımının bir oyun sistemi ya da oyun planı yok.

Galatasaray forması giymiş oyuncu grubu bir sistem ya da planla oynamak yerine daha çok bireysel yeteneklere dayandırılmaya çalışılan bir formata sımsıkı bağlı bir biçimde yürümeye çalışıyor ve haliyle de olmuyor.

Fatih Terim'in yaklaşık 2 aydır hep Ocak ayını ve Ocak ayında yapılacak transferleri işaret edip durmasının temelinde yatan şey sözünü ettiğimiz bu formata olan bağlılıktan başka bir şey değil.

Ocak ayı gelsin, olmayan parayla borcumuza borç katarak birkaç iş bitirici oyuncu alalım ve şampiyonluğa oynamaya devam edelim... Peki ya sonra? Sonra da kulüp iyice batsın!

Fatih Terim'in bu karikatürize etmeye çalıştığımız ama aslında tepeden tırnağa bir gerçekliğin saptaması olan durumdan başka bir seçeneği, daha doğrusu bir planı olduğunu pek sanmıyoruz.

Mehmet Demirkol büyük bir ihtimalle, yazımızın başında sözünü ettiğimiz “Fatih Terim Tabusu” yüzünden, “bir oyun planınız veya sisteminiz var mıydı” diye sormak yerine “oyuncuların ikna olabileceği bir oyun planının olmayışı”ndan dem vurabilmiş. Böyle yapılınca ne yazık ki gazetecilik yapılmış olunmuyor. Fatih Terim’in yaklaşık 20 yıldır hep en tepede kalmasının temel nedenlerinden biri de işte bu medya anlayışıdır. Mehmet Demirkol keşke Galatasaray futbol takımındaki sistemsizliği, oyuncu grubunun bu sistemsizliğe ikna edilememesi durumuyla yan yana getirme cesareti gösterebilseymiş ama yapamamış.

Galatasaray futbol takımının bir sistemi, bir planı, bir kulüp organizasyonu, bir örgütlenmesi yok. Hem de epey bir zamandır yok. “Fatih Terim Tabusu” nedeniyle kimse bu gerçeği görmek istemiyor ve bu gerçeğin hep üstünden atlıyor. Futbol takımının oynadığı maçların sonuçlarının hüsran olması da işte bu yüzden ne idüğü belirsiz bir “ruhsuzluk”la açıklanmaya çalışılıyor. Hiç kuşku yok ki, durum “ruhsuzluk” vb. tuhaflıklarla açıklanabilecek bir durum değil. Öyle olsaydı, aylardır; “ben bu takımda mutlu değilim, buradan kaçıp gitmek istiyorum” diyen Neymar ve Mbappe dün gece öyle top oynamazlardı. Cem Dizdar’ın dediği gibi futbol kamuoyu, futbol izleyicisi ve taraftarlar bu “ruhsuzluk” türünden lafları hep çok sevmiştir ama bu çok sevmenin ülke futbolunu dibe çeken etkenlerden biri olduğunu aklına bile getirmemiştir. Çünkü bu tür bir sevme bilimi ıskalamak anlamına gelmektedir.

Medyadaki Levent Tüzemen gibi bir dizi “Terimsevici”nin “ruhsuzluk” gibi akıl ve bilim dışı bir tuhaflığı Fatih Terim’in her hezimetinden sonra gündeme taşıma çabaları, bu hezimetlerin temel nedenlerinden birini, yani Fatih Terim’in Galatasaray’daki varlığını bütün gözlerden uzak tutma çabası olmaktan başka herhangi bir anlam taşımamaktadır. Bu sezon şampiyonlar liginde rakip kalelere toplam sadece 9 şut atabilmiş bir takımın neden bu durumda olduğunu “ruhsuzluk” diye nitelenen tuhaflık değil, ancak ve ancak sistemsizlik, plansızlık ve organizasyonsuzluk açıklayabilir. Yani bilim!

Bütün diğer güçlü ve etken unsurlar bir yana, tek başına bir spor medyası bile, üzerine çöken “Fatih Terim Tabusu”yla “Terimsevicilik”ten kurtulmaya karar verdiği an, bizler, hepimiz, yani futbolu gerçekten seven insanlar, Real Madrid’ten 6 yemiş bir Terim’le, PSG’den 5 yemiş bir Terim’in arasında hiçbir fark olmadığını, o maçtan bu maça gelinceye kadar teknik direktörün gelişme anlamında herhangi bir mesafe almadığını, dolayısıyla da Galatasaray’daki temel sorunların başında teknik direktörün geldiğini görmüş olacağız. PSG maçından sonra kameraların karşısına geçip; “Oyuncuları şikayet etmiyorum ya da suçlamıyorum. Bir sorumlu varsa, benim. Oyuncularım ellerinden geleni yaptı. Kapasitemiz bu kadar” diyen bir Fatih Terim’in bu ve benzeri olağanüstü pişkinliklerinin hesabının sorulması süreci de işte bu “görme” ile başlamış olacaktır.

Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın! (HAYRİ GÜNEL)

DİPNOT 1) Meraklısı için Real Madrid yenilgisi sonrası yazdığımız yazıyı buraya bırakıyoruz.

DİPNOT 2) Igor Tudor'a "Galatasaray'ı hak ettiğinizi düşünüyor musunuz" diye soruldu. 
Riekerink'e "kızınız garsonluk mu yapıyor" diye soruldu. 
Mancini'ye "ne zaman istifa edersiniz" diye soruldu. 
5 defans çıktığı maçta 5 yiyen Fatih Terim'e "oyuncular sizi anlamıyor mu" diye soruldu. (Bir twitter mesajı)
Daha yeni Daha eski