Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Silivri Cemevi'nin dün (15 Temmuz 2019) düzenlediği "İslam Tarihinde Yol Ayrımı" konulu panele ilahiyatçı yazar İhsan Eliaçık konuk oldu...
Yaklaşık 2 saat süren ve çok sayıda yurttaşın katıldığı panelde katılan İhsan Eliaçık'ın konuşmasının satır başları oldukça dikkat çekiciydi.
İslamiyetin tarih sahnesine çıktığı dönemi hatırlatarak konuşmasına başlayan ve Kerbela'nın İslamdaki en büyük yol ayrımı olduğuna vurgu yapan Eliaçık'ın konuşması boyunca öne çıkardığı noktalar özetle şöyleydi:
- Kerbela Olayı İslamiyet'teki en büyük ve en önemli yol ayrımıdır ve İslamiyet o günden bu yana çok büyük sıkıntılar yaşamıştır.
- Bugün adalet nerede ise orada durmak lazım. Adaletin temeli paylaşmaktır. Biriktirmek Müslümanlığa uymaz. Muhammed peygamber, Ali, Ebubekir ve Ömer'in birikimleri yoktu ama Osman'ın vardı. Osman'ın yahudi mezarlığına gömülmesinin nedenlerinden biri de budur.
- Osman kendisine karşı başlatılan isyan için 'ben bir avuç çapulcu istedi diye Allah'ın bana giydirdiği hilafet hırkasını çıkarmam' deyip isyancıları katletme yoluna gitti ve bu yara o gün bugündür hala kapanmadı.
- Osman'dan sonra gelen bütün sultanlar hiç durmadan biriktirdiler. Saraylar yaptırdılar. Şatafat ve gösteriş içerisinde yaşadılar. Örneğin Muaviye'nin beyaza boyanmış, kubbesi yeşil ve her taraftan görülebilen büyük bir sarayı vardı. Oysa ki halk çok küçük evlerde ve çok zor şartlar içinde yaşıyorlardı. Günün birinde İslamı ilk kabul eden sahabelerden Ebuzer el-Gıfârî, Muaviye'nin sarayının karşısına geçerek; "Ey Muaviye! Eğer sen bu sarayı halkın parasıyla yapıyorsan, ihanettir, kul hakkıdır ve eğer kendi paranla yapıyorsan israftır!" diye haykırarak yoksul halkın sesi olunca bu çıkışından bir süre sonra Osman tarafından son sürgünü olan Rebeze çölüne gönderilerek tasfiye edilir ve orada türlü zorluklar içerisinde hayatını kaybeder.
- Muhammed peygamber sonrasından başlayarak günümüze kadar uzanan yüzlerce yıllık İslam tarihinde artık egemen olan İslamiyet değil, paranın gücüdür. Geldiğimiz noktanın asıl sorumlularını Emevi Abbasi dönemlerinde aramak gerekmektedir.
- İslamın Muhammed peygamber döneminde şatafat, gösteriş, israf yoktu. Cami yoktu, süslü ve ihtişamlı camiler hiç yoktu. Mescit vardı. Mescitlerse oldukça sade ve cemaatin birlik ve dayanışma, sorunları istişare etme ve çözme merkezleriydi. Düğünler bile mescitlerde yapılırdı. Bugün ise camiler adeta birer ölü evine döndürüldüler. Artık insanlar camilere ya namaz kılmak ya da cenazelerini kaldırmak için gidiyorlar. Cami veya mescit olgusunun içini bilinçli bir şekilde boşalttılar. Cemaatin canlı bir organizmaya dönüştürdüğü bu tapınak yerlerini özellikle büyük mülk sahiplerinin ve sultanların büyük etkileri ve istekleriyle birer ölü evi yaptılar. Bunu da bildiğimiz bir tespihle başardılar. O zamanlar doğuya ticaret nedeniyle giden bir kişi bir dönüşünde bir tespihle geldi ve o tespih, mescitlerde veya camilerde insanların tartışmalarını veya sorgulamalarını ortadan kaldırmanın bir aracı haline getirildi. Çok kısa bir sürede insanları konuşmak, tartışmak ve sorgulamak yerine sadece tespih çeker noktaya taşıdılar. İnsanların konuşmaları ve sorgulamaları sultanların ve büyük mülk sahiplerinin işine gelmediği için böyle bir yola başvuruldu.
- Namaz kılmamanın, oruç tutmamanın ve hacca gitmemenin İslamda herhangi bir cezası yoktur. Namaz, oruç ve hac ibadet değildir, bir ritüeldir. Zaten bu üçünün nasıl ortaya çıktıkları meselesi de oldukça tartışmalıdır. Nusuk ve ibadet bu konuda önümüzü aydınlatmaktadır.
- Aynı zihniyet 3 İhlas ve 1 Fatiha'nın bile içini boşaltmışlardır. 3 İhlas ve 1 Fatiha İslamın özüdür. Allah birdir diyen İhlas, "O"nun doğurulmamış ve doğurmamış olduğunu bize söyler. "O"hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç değildir diyerek, hiç bir şey de onun dengi değildir vurgusu yapar. Kendilerinin Allah'ın soyundan geldiğini ve hatta "O"nun oğlu bile olduklarını iddia eden sultanların ve büyük mülk sahiplerinin maskesini maskesini İhlas düşürür. Biz şimdi ne yapıyoruz. 3 İhlas 1 Fatiha'yı ölülerimizin arkasından okuyoruz. Hem de çoğumuz anlamlarını bile bilmeden. Okuduktan sonra da üflüyoruz ki, ölülerimize gitsin. Şunu çok iyi bilin ki bu düşünceyle okuduğunuz bir tane 3 İhlas 1 Fatiha bile ölülerimize gitmiyor. Kuran'ı ve dualarınızı ölülerinize değil, birbirinize okuyun. Kuran ve dualar bunun için var. Ölülerimiz onlar için okuduğumuz Kuran'ı ve duaları asla duymuyorlar, duyamazlar, çünkü ölmüşlerdir.
- Tüm iktidar sahiplerinin, kralların, hükümdarların, hanların hepsinin kendisini ‘Tanrı’nın oğlu’ olarak toplumlara sundu, böylelikle halklar üzerinde meşruiyetlerini oluşturdular ve tartışmasız itaat istediler. Muhammed peygamber çıktı ortaya ve dedi ki’Tanrının oğlu’ yoktur. Bunlar uydurmadır. İhlas Suresi bunu kaldırmıştır. Bu önerme kralların iktidar sahiplerinin düzenini temelinden sarsan bir önermedir. Ve büyük bir devrimdir. Hz. Muhammed’in kendisi bir kervan emekçisidir. Ümmi idi. Din mensubu, iktidar mensuplarından değildi. Tanrının oğlu yok ise, Bizans kralı ne oluyor. Sasani kralı ne oluyor, Firavunlar ne oluyor du? Bu bir isyandı. Bu bir isyan çağrısıydı. Bu egemenlerce affedilebilir bir şey değildi. O zamana kadar egemen olmuş mevcut düzenler için çok büyük tehlike idi.
- Arap toplumları ve diğer toplumlarda bir köle düzeni vardı. İslamiyet kölelere özgürlük ve hürriyet sağlama amacını taşıyan bir inançtır. İnsanlar inanç olarak, ekonomik olarak boyunduruk altında idi. İnsanlar kendi kendilerine Allah’a dua edemiyorlardı. Şıh’a; ‘Allah'ıma söyle beni affetsin’ diyorlardı. Allah ile kul arasına kimse giremez. Allah kuluna şah damarından daha yakındır. İnsanlar midelerinin yanında beyinleri ile de boyunduruk altında idi. Başkalarına bağımlı idi. Bir Müslüman Allah’tan başka kimseye biat edemez. Allah’tan başka kimseye kulluk edemez. Bu önerme ile; köleler özgürleştiriliyordu. Her şeyi ile başkalarına bağımlı hale gelmiş topluluklar başkalarına kul olmaktan kurtuluyor, itiraz hakları ve olanağı doğuyordu. Böylelikle bütün yoksul halk ve köleler Muhammed Peygamberin yanında saf tutmaya başladılar.
- Muhammed peygamberin son peygamber olarak kabul edilmesi ve bundan sonra başka bir peygamberdin gelmeyeceğinin onay bulması toplumları kurtarıcı beklemekten kurtarmıştır. Muhammed peygamberle birlikte toplumlar kendileri örgütlenecek ve kendi haklarını savunacaktır düşüncesi tarihe yerleştirilmiştir.
- Medine sözleşmesi, öndersiz, öncüsüz bir ortaklaşmadır. Hukuk, Barış, Adalet ve Ortak Savunma temelleri üzerinde yükselen bir ortaklaşma. Hristiyanlar, Yahudiler, Müslümanlar ve başka inanışların mensuplarının yan yana durabildikleri bir ortaklaşma. Halkı, halkın irade ve azmi kurtarabilir ancak diyen bir ortaklaşma.
- İslamın ortaya çıkışını Mekke'ye ilk haber veren cinci / büyücü bir kadındır. Egemenlerin asla işine gelmeyecek söylemleri içeren İslamiyet yine o egemenler tarafından "bunlar marijinallerdir" denilerek boğulmak istense de bu hiç bir an başarılamamıştır. Çoğunluk olan marijinal olamaz. Asıl ve gerçek marijinaller bir avuç mülk ve iktidar sahibidir. Ve insanlık tarihinin her dönemi bize göstermiştir ki, çoğunluk olan değil, azınlık olan kaybeder.
- Sünnilik İslamın saptırılmış halidir. Bu durumun kökleri Emevi Abbasi dönemine, Muaviyelere kadar dayanır. Emevi Abbasi dönemi İslam değildi. Bunun etkileri ne yazık ki günümüze kadar gelmiştir. (HAYRİ GÜNEL - 16. 12.2019 - SİLİVRİ)
Yaklaşık 2 saat süren ve çok sayıda yurttaşın katıldığı panelde katılan İhsan Eliaçık'ın konuşmasının satır başları oldukça dikkat çekiciydi.
İslamiyetin tarih sahnesine çıktığı dönemi hatırlatarak konuşmasına başlayan ve Kerbela'nın İslamdaki en büyük yol ayrımı olduğuna vurgu yapan Eliaçık'ın konuşması boyunca öne çıkardığı noktalar özetle şöyleydi:
- Kerbela Olayı İslamiyet'teki en büyük ve en önemli yol ayrımıdır ve İslamiyet o günden bu yana çok büyük sıkıntılar yaşamıştır.
- Bugün adalet nerede ise orada durmak lazım. Adaletin temeli paylaşmaktır. Biriktirmek Müslümanlığa uymaz. Muhammed peygamber, Ali, Ebubekir ve Ömer'in birikimleri yoktu ama Osman'ın vardı. Osman'ın yahudi mezarlığına gömülmesinin nedenlerinden biri de budur.
- Osman kendisine karşı başlatılan isyan için 'ben bir avuç çapulcu istedi diye Allah'ın bana giydirdiği hilafet hırkasını çıkarmam' deyip isyancıları katletme yoluna gitti ve bu yara o gün bugündür hala kapanmadı.
- Osman'dan sonra gelen bütün sultanlar hiç durmadan biriktirdiler. Saraylar yaptırdılar. Şatafat ve gösteriş içerisinde yaşadılar. Örneğin Muaviye'nin beyaza boyanmış, kubbesi yeşil ve her taraftan görülebilen büyük bir sarayı vardı. Oysa ki halk çok küçük evlerde ve çok zor şartlar içinde yaşıyorlardı. Günün birinde İslamı ilk kabul eden sahabelerden Ebuzer el-Gıfârî, Muaviye'nin sarayının karşısına geçerek; "Ey Muaviye! Eğer sen bu sarayı halkın parasıyla yapıyorsan, ihanettir, kul hakkıdır ve eğer kendi paranla yapıyorsan israftır!" diye haykırarak yoksul halkın sesi olunca bu çıkışından bir süre sonra Osman tarafından son sürgünü olan Rebeze çölüne gönderilerek tasfiye edilir ve orada türlü zorluklar içerisinde hayatını kaybeder.
- Muhammed peygamber sonrasından başlayarak günümüze kadar uzanan yüzlerce yıllık İslam tarihinde artık egemen olan İslamiyet değil, paranın gücüdür. Geldiğimiz noktanın asıl sorumlularını Emevi Abbasi dönemlerinde aramak gerekmektedir.
- İslamın Muhammed peygamber döneminde şatafat, gösteriş, israf yoktu. Cami yoktu, süslü ve ihtişamlı camiler hiç yoktu. Mescit vardı. Mescitlerse oldukça sade ve cemaatin birlik ve dayanışma, sorunları istişare etme ve çözme merkezleriydi. Düğünler bile mescitlerde yapılırdı. Bugün ise camiler adeta birer ölü evine döndürüldüler. Artık insanlar camilere ya namaz kılmak ya da cenazelerini kaldırmak için gidiyorlar. Cami veya mescit olgusunun içini bilinçli bir şekilde boşalttılar. Cemaatin canlı bir organizmaya dönüştürdüğü bu tapınak yerlerini özellikle büyük mülk sahiplerinin ve sultanların büyük etkileri ve istekleriyle birer ölü evi yaptılar. Bunu da bildiğimiz bir tespihle başardılar. O zamanlar doğuya ticaret nedeniyle giden bir kişi bir dönüşünde bir tespihle geldi ve o tespih, mescitlerde veya camilerde insanların tartışmalarını veya sorgulamalarını ortadan kaldırmanın bir aracı haline getirildi. Çok kısa bir sürede insanları konuşmak, tartışmak ve sorgulamak yerine sadece tespih çeker noktaya taşıdılar. İnsanların konuşmaları ve sorgulamaları sultanların ve büyük mülk sahiplerinin işine gelmediği için böyle bir yola başvuruldu.
- Namaz kılmamanın, oruç tutmamanın ve hacca gitmemenin İslamda herhangi bir cezası yoktur. Namaz, oruç ve hac ibadet değildir, bir ritüeldir. Zaten bu üçünün nasıl ortaya çıktıkları meselesi de oldukça tartışmalıdır. Nusuk ve ibadet bu konuda önümüzü aydınlatmaktadır.
- Aynı zihniyet 3 İhlas ve 1 Fatiha'nın bile içini boşaltmışlardır. 3 İhlas ve 1 Fatiha İslamın özüdür. Allah birdir diyen İhlas, "O"nun doğurulmamış ve doğurmamış olduğunu bize söyler. "O"hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç değildir diyerek, hiç bir şey de onun dengi değildir vurgusu yapar. Kendilerinin Allah'ın soyundan geldiğini ve hatta "O"nun oğlu bile olduklarını iddia eden sultanların ve büyük mülk sahiplerinin maskesini maskesini İhlas düşürür. Biz şimdi ne yapıyoruz. 3 İhlas 1 Fatiha'yı ölülerimizin arkasından okuyoruz. Hem de çoğumuz anlamlarını bile bilmeden. Okuduktan sonra da üflüyoruz ki, ölülerimize gitsin. Şunu çok iyi bilin ki bu düşünceyle okuduğunuz bir tane 3 İhlas 1 Fatiha bile ölülerimize gitmiyor. Kuran'ı ve dualarınızı ölülerinize değil, birbirinize okuyun. Kuran ve dualar bunun için var. Ölülerimiz onlar için okuduğumuz Kuran'ı ve duaları asla duymuyorlar, duyamazlar, çünkü ölmüşlerdir.
- Tüm iktidar sahiplerinin, kralların, hükümdarların, hanların hepsinin kendisini ‘Tanrı’nın oğlu’ olarak toplumlara sundu, böylelikle halklar üzerinde meşruiyetlerini oluşturdular ve tartışmasız itaat istediler. Muhammed peygamber çıktı ortaya ve dedi ki’Tanrının oğlu’ yoktur. Bunlar uydurmadır. İhlas Suresi bunu kaldırmıştır. Bu önerme kralların iktidar sahiplerinin düzenini temelinden sarsan bir önermedir. Ve büyük bir devrimdir. Hz. Muhammed’in kendisi bir kervan emekçisidir. Ümmi idi. Din mensubu, iktidar mensuplarından değildi. Tanrının oğlu yok ise, Bizans kralı ne oluyor. Sasani kralı ne oluyor, Firavunlar ne oluyor du? Bu bir isyandı. Bu bir isyan çağrısıydı. Bu egemenlerce affedilebilir bir şey değildi. O zamana kadar egemen olmuş mevcut düzenler için çok büyük tehlike idi.
- Arap toplumları ve diğer toplumlarda bir köle düzeni vardı. İslamiyet kölelere özgürlük ve hürriyet sağlama amacını taşıyan bir inançtır. İnsanlar inanç olarak, ekonomik olarak boyunduruk altında idi. İnsanlar kendi kendilerine Allah’a dua edemiyorlardı. Şıh’a; ‘Allah'ıma söyle beni affetsin’ diyorlardı. Allah ile kul arasına kimse giremez. Allah kuluna şah damarından daha yakındır. İnsanlar midelerinin yanında beyinleri ile de boyunduruk altında idi. Başkalarına bağımlı idi. Bir Müslüman Allah’tan başka kimseye biat edemez. Allah’tan başka kimseye kulluk edemez. Bu önerme ile; köleler özgürleştiriliyordu. Her şeyi ile başkalarına bağımlı hale gelmiş topluluklar başkalarına kul olmaktan kurtuluyor, itiraz hakları ve olanağı doğuyordu. Böylelikle bütün yoksul halk ve köleler Muhammed Peygamberin yanında saf tutmaya başladılar.
- Muhammed peygamberin son peygamber olarak kabul edilmesi ve bundan sonra başka bir peygamberdin gelmeyeceğinin onay bulması toplumları kurtarıcı beklemekten kurtarmıştır. Muhammed peygamberle birlikte toplumlar kendileri örgütlenecek ve kendi haklarını savunacaktır düşüncesi tarihe yerleştirilmiştir.
- Medine sözleşmesi, öndersiz, öncüsüz bir ortaklaşmadır. Hukuk, Barış, Adalet ve Ortak Savunma temelleri üzerinde yükselen bir ortaklaşma. Hristiyanlar, Yahudiler, Müslümanlar ve başka inanışların mensuplarının yan yana durabildikleri bir ortaklaşma. Halkı, halkın irade ve azmi kurtarabilir ancak diyen bir ortaklaşma.
- İslamın ortaya çıkışını Mekke'ye ilk haber veren cinci / büyücü bir kadındır. Egemenlerin asla işine gelmeyecek söylemleri içeren İslamiyet yine o egemenler tarafından "bunlar marijinallerdir" denilerek boğulmak istense de bu hiç bir an başarılamamıştır. Çoğunluk olan marijinal olamaz. Asıl ve gerçek marijinaller bir avuç mülk ve iktidar sahibidir. Ve insanlık tarihinin her dönemi bize göstermiştir ki, çoğunluk olan değil, azınlık olan kaybeder.
- Sünnilik İslamın saptırılmış halidir. Bu durumun kökleri Emevi Abbasi dönemine, Muaviyelere kadar dayanır. Emevi Abbasi dönemi İslam değildi. Bunun etkileri ne yazık ki günümüze kadar gelmiştir. (HAYRİ GÜNEL - 16. 12.2019 - SİLİVRİ)