Kadın erkek eşitliğine inanmayanlarla, İstanbul’a düşman olanlar yine aynı adamlar. Aynı adamlar müftülere nikah yetkisi veren tasarı için tecavüz dili olan “İsteseniz de istemeseniz de o tasarı meclisten geçecek” diyor, tıpkı yaşam alanlarımızın yıkım projesi olan Kanal İstanbul için “İstemeseniz de yapacağız” dedikleri gibi...
Adını daha önce duymuş olsak da 2020 yılına az bir zaman kala Türkiye’nin tartıştığı Kanal İstanbul Projesi ile yeniden karşı karşıya geldik. Proje için hazırlanan nihai ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporu halkın görüş ve önerileri için askıya çıkarıldı. Projeye itirazı olanlar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri önünde kuyruklar oluşturdu ve oluşturmaya da devam ediyor. Kadın erkek eşitliğine inanmayanlar, kadın cinayetlerine intihar süsü vermeye çalışanlar, kadın katillerine iyi hal indirimleri verenler, Diyanet’e kat kat bütçe sunanlar, tecavüzü aklayanlar, bilime, doğaya, yaşama, İstanbul’a düşman olanlar yine aynı adamlar. Aynı adamların ağızlardan dökülen cümleleri ise müftülere nikah yetkisi veren tasarı için “İsteseniz de istemeseniz de o tasarı meclisten geçecek” dediği gibi; yaşam alanlarımızın yıkım projesi olan Kanal İstanbul içinde istemeseniz de, yapacağız oluyor. Ve aynı adamların karşısında kadınlar her koşulda yaşamı savunuyor. Neden mi? Başlayalım…
Tarih 10 Mart 2016. Karaman’dan bir haber geldi. Haberlerde bir vakfın adı dolanıyordu. Vakfın adı Ensar. Öğreniyoruz ki Karaman’da Ensar Vakfı ile Karaman İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği (KAİMDER) evlerinde kalan 45 çocuğa bir öğretmen cinsel istismarda bulundu. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ise Ensar Vakfı’nı tanıdıklarını, hizmetlerini takdir ettiklerini söyleyerek bir kereden bir şey olmaz dedi. Öğretmen ceza aldı, Ensar Vakfı ise aklandı…
Ensar’ı aklayanlar hafızalardan çıkmamışken 29 Kasım 2016’da Adana yükseldi bir ses. Adana’nın Aladağ ilçesinde Süleymancılar Cemaati’ne ait kız yurdunda eskimiş elektrik şalterinden çıkan yangın sonucu 11’i çocuk 12 kişi yaşamını yitirdi. Sonradan öğrendik ki yurtta acil çıkış kapıları, yangın tüpü yoktu; yangın merdivenleri kilitli ve kapısı kolsuzdu. Mart 2017’de dava süreci başladı. Dava sürecinde sanıklar bir bir tahliye edildi. Karar duruşmasında ise yöneticiler hakkında ölüme sebebiyet verme suçundan beraat kararı verildi. Yöneticiler görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırıldılar.
MEB, KHK ile kapatılan yurtları devralan gerici vakıf ve yurtların, kurum açma izni alabilmek için gerekli olan tapu, inşaat ruhsatı, yapı kullanma izni alma zorunluluğunu erteledi. MEB’e bu yetmedi. Kadınlar için yaşamsal olan İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesini yerle bir eden yaklaşım ve uygulamalarını geciktirmedi. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından bir TV programında “Toplumsal cinsiyete dayalı okul projesini hayata geçireceğiz” açıklamasından sadece 2 gün sonra (12 Eylül 2019) MEB projeyi kaldırdı. YÖK de 11 Eylül 2019’da “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’ni kaldırmıştı.
2019 yılından devam edelim. 2019’un ilk 10 ayında en az 309 kadın öldürüldü. Her gün daha fazla kadın cinayetinin yaşandığı ülkemizde kadınlar için yaşamsal olan 6284 ve İstanbul Sözleşmesi uygulanmadı, uygulanmıyor. Kadınları değil aileyi koruyan devlet ve kadınların %95’inin eş, partner ya da yakın akraba tarafından öldürüldüğü gerçeği verilerle ortaya koyuluyor. Bu da yetmiyor. Kadınların haklarına saldırılar devam ediyor. Boşanma engellenmeye çalışılıyor, nafaka hakkına göz dikiliyor. Mağdur adamlar, mağdur babalar beliriyor. Ve yine aynı adamlar erkek şiddeti karşısında gerçek adaleti değil erkek adaleti savunuyor. Ankara’da bir plazanın 20. katından intihar etti diyerek Şule Çet cinayetinin üstünü kapamaya çalışıyor. Ve yine aynı adamlardan biri 23 Eylül 2019’da AKP İstanbul milletvekili Şirin Ünal’ın evinde çalışan Nadira Kadirova’yı yine intihar diyerek cenazeyi apar topar Özbekistan’a gönderiyor. Haberlere “Giresun’da 13 Nisan 2018’de otomobilin çarptığı Rabia Naz yaşamını yitirdi” manşetleri atılsa da Rabia Naz’ın ölümü için de yine aynı söz aynı adamlardan çıkıyor: İntihar ya da düşme.
Tarih 23 Ağustos 2019. Emine Bulut eski kocası tarafından katledildi. Öldürülmeden yarım saat önce polise giden Emine Bulut’a hiçbir polis koruma kararı çıkartmıyor. Katili olan eski kocasını uzaklaştırmak için 6284 no’lu Kanun uygulanmıyor. Bizlerin aklında kalan ise Emine Bulut’un “Ölmek istemiyorum” sözleri oluyor.
Aileyi, polisi, erkekleri koruyanlar ve diyanetle işbirliği yapanlar… 2020 bütçeleri açıklanıyor. Ve biz görüyoruz ki fetvalarıyla kadın düşmanlığını körükleyen, çocuk istismarını aklayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2020 Yılı Bütçesi, 2019’a göre 1.1 milyar TL artarak 11,5 milyar TL oluyor. Kadınlara, çocuklara ise bütçe yok!
Bilimsel bilginin üretildiği üniversiteler… “Papaz eriğini imam eriğine” çeviren sözde projelere verilen ödüller, bilimi savunan akademisyenleri uzaklaştıranlar, kulüpleri yasaklayanlar… Ve karşısında bizzat cumhurbaşkanı eliyle atanan, uluslararası yayını olmayan 68, yayınlarına hiç atıf yapılmayan 71 rektör.
İşsizlik almış başını gitmiş, her dört gençten biri işsiz. Her dört işsizden biri üniversiteli. Her üç kadından biri işsiz. Tarım dışı genç kadın işsizliği %41,2. Elektriğe %100, doğalgaza %50’nin üzerinde zam. Ülkenin dört bir yanına taş ocakları, HES’ler, JES’ler yapılmaya çalışılıyor. Köprüler yolları, yollar zamları doğuruyor. Yollara çıkan hafriyat kamyonları sebebiyle insanlar, hayvanlar, canlılar yaşamını yitiriyor. 3. Havalimanı, 3. Köprü, Kuzey-Marmara Otoyolu, Osmangazi Köprüsü yapılıyor. Yap-işlet-devret ile finanse edilen projeler bizlerin cebine zam, AKP’nin gözdesi Cengiz-Kolin-Kalyon’a ise servet oluyor.
2011 yılına dönelim. “Çılgın proje” adıyla bir proje duyuluyor. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bizzat kendisi açıklıyor. Şimdi 2017’ye gidelim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 30 Kasım 2017 tarihinde ÇED başvuru dosyasını yayınlıyor. Uygun bulunan proje için ÇED süreci başlıyor. 27 Mart 2019 tarihinde yapılan Kanal İstanbul Halkın Katılımı ÇED Toplantısı İstanbullular tarafından protesto ediliyor, çoğu İstanbullu salona dahi alınmıyor. 2019 Aralık ayında Erdoğan, hayalim dediği Kanal İstanbul Projesi’ne başlayacaklarını duyuruyor.
Ensar’ı aklayanlar, bilimden, doğadan uzak olanlar, “Kadın erkek eşitliği fıtrata ters” diyenler, dindar gençlik hayali olanlar Kanal İstanbul’u sunuyor bizlere. İstanbul’un içilebilir su varlıklarını, havasını, yer altı ve yer üstü varlıklarını, Kuzey Ormanları’nı, meraları, tarım alanlarını, arkeolojik ve doğal sit alanlarını, önemli kuş bölgelerini yok edecek bir proje Kanal İstanbul. Yaşam alanlarımızı yıkım projesi!
Kendi elleriyle besledikleri, karlarına ortak ettikleri Ensar’ı aklayanlar, Diyanet’e kat kat bütçe verenler, asgari ücreti 2324 TL yapıp yoksulluktan intihar edenleri yok sayanlar, işçiye insanca ücreti çok görenler, kadın cinayetlerine intihar diyenler, uçan kuşu, yok olan ağacı, hava kirliliğine bağlı yaşanacak hastalıkları, astımlı doğacak çocukları görmezden gelenlerdir Kanal İstanbul’u yapmak isteyenler.
İşte bu yüzdendir haykırışımız. İşte bu yüzdendir aynı adamlara itirazımız. Hayır biz kadınlar Kanal İstanbul Projesi’ni kabul etmiyoruz, yerin altından üstüne hayatın her alanında yaşamı savunuyoruz. Hep birlikte hayatımıza, İstanbul’a sahip çıkalım. İstemeseniz de yapacağız diyenlere cevabımız belli: Kanal İstanbul’a itaat yok, isyan var!
Adını daha önce duymuş olsak da 2020 yılına az bir zaman kala Türkiye’nin tartıştığı Kanal İstanbul Projesi ile yeniden karşı karşıya geldik. Proje için hazırlanan nihai ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporu halkın görüş ve önerileri için askıya çıkarıldı. Projeye itirazı olanlar Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri önünde kuyruklar oluşturdu ve oluşturmaya da devam ediyor. Kadın erkek eşitliğine inanmayanlar, kadın cinayetlerine intihar süsü vermeye çalışanlar, kadın katillerine iyi hal indirimleri verenler, Diyanet’e kat kat bütçe sunanlar, tecavüzü aklayanlar, bilime, doğaya, yaşama, İstanbul’a düşman olanlar yine aynı adamlar. Aynı adamların ağızlardan dökülen cümleleri ise müftülere nikah yetkisi veren tasarı için “İsteseniz de istemeseniz de o tasarı meclisten geçecek” dediği gibi; yaşam alanlarımızın yıkım projesi olan Kanal İstanbul içinde istemeseniz de, yapacağız oluyor. Ve aynı adamların karşısında kadınlar her koşulda yaşamı savunuyor. Neden mi? Başlayalım…
Tarih 10 Mart 2016. Karaman’dan bir haber geldi. Haberlerde bir vakfın adı dolanıyordu. Vakfın adı Ensar. Öğreniyoruz ki Karaman’da Ensar Vakfı ile Karaman İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği (KAİMDER) evlerinde kalan 45 çocuğa bir öğretmen cinsel istismarda bulundu. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ise Ensar Vakfı’nı tanıdıklarını, hizmetlerini takdir ettiklerini söyleyerek bir kereden bir şey olmaz dedi. Öğretmen ceza aldı, Ensar Vakfı ise aklandı…
Ensar’ı aklayanlar hafızalardan çıkmamışken 29 Kasım 2016’da Adana yükseldi bir ses. Adana’nın Aladağ ilçesinde Süleymancılar Cemaati’ne ait kız yurdunda eskimiş elektrik şalterinden çıkan yangın sonucu 11’i çocuk 12 kişi yaşamını yitirdi. Sonradan öğrendik ki yurtta acil çıkış kapıları, yangın tüpü yoktu; yangın merdivenleri kilitli ve kapısı kolsuzdu. Mart 2017’de dava süreci başladı. Dava sürecinde sanıklar bir bir tahliye edildi. Karar duruşmasında ise yöneticiler hakkında ölüme sebebiyet verme suçundan beraat kararı verildi. Yöneticiler görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırıldılar.
MEB, KHK ile kapatılan yurtları devralan gerici vakıf ve yurtların, kurum açma izni alabilmek için gerekli olan tapu, inşaat ruhsatı, yapı kullanma izni alma zorunluluğunu erteledi. MEB’e bu yetmedi. Kadınlar için yaşamsal olan İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesini yerle bir eden yaklaşım ve uygulamalarını geciktirmedi. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından bir TV programında “Toplumsal cinsiyete dayalı okul projesini hayata geçireceğiz” açıklamasından sadece 2 gün sonra (12 Eylül 2019) MEB projeyi kaldırdı. YÖK de 11 Eylül 2019’da “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’ni kaldırmıştı.
2019 yılından devam edelim. 2019’un ilk 10 ayında en az 309 kadın öldürüldü. Her gün daha fazla kadın cinayetinin yaşandığı ülkemizde kadınlar için yaşamsal olan 6284 ve İstanbul Sözleşmesi uygulanmadı, uygulanmıyor. Kadınları değil aileyi koruyan devlet ve kadınların %95’inin eş, partner ya da yakın akraba tarafından öldürüldüğü gerçeği verilerle ortaya koyuluyor. Bu da yetmiyor. Kadınların haklarına saldırılar devam ediyor. Boşanma engellenmeye çalışılıyor, nafaka hakkına göz dikiliyor. Mağdur adamlar, mağdur babalar beliriyor. Ve yine aynı adamlar erkek şiddeti karşısında gerçek adaleti değil erkek adaleti savunuyor. Ankara’da bir plazanın 20. katından intihar etti diyerek Şule Çet cinayetinin üstünü kapamaya çalışıyor. Ve yine aynı adamlardan biri 23 Eylül 2019’da AKP İstanbul milletvekili Şirin Ünal’ın evinde çalışan Nadira Kadirova’yı yine intihar diyerek cenazeyi apar topar Özbekistan’a gönderiyor. Haberlere “Giresun’da 13 Nisan 2018’de otomobilin çarptığı Rabia Naz yaşamını yitirdi” manşetleri atılsa da Rabia Naz’ın ölümü için de yine aynı söz aynı adamlardan çıkıyor: İntihar ya da düşme.
Tarih 23 Ağustos 2019. Emine Bulut eski kocası tarafından katledildi. Öldürülmeden yarım saat önce polise giden Emine Bulut’a hiçbir polis koruma kararı çıkartmıyor. Katili olan eski kocasını uzaklaştırmak için 6284 no’lu Kanun uygulanmıyor. Bizlerin aklında kalan ise Emine Bulut’un “Ölmek istemiyorum” sözleri oluyor.
Aileyi, polisi, erkekleri koruyanlar ve diyanetle işbirliği yapanlar… 2020 bütçeleri açıklanıyor. Ve biz görüyoruz ki fetvalarıyla kadın düşmanlığını körükleyen, çocuk istismarını aklayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2020 Yılı Bütçesi, 2019’a göre 1.1 milyar TL artarak 11,5 milyar TL oluyor. Kadınlara, çocuklara ise bütçe yok!
Bilimsel bilginin üretildiği üniversiteler… “Papaz eriğini imam eriğine” çeviren sözde projelere verilen ödüller, bilimi savunan akademisyenleri uzaklaştıranlar, kulüpleri yasaklayanlar… Ve karşısında bizzat cumhurbaşkanı eliyle atanan, uluslararası yayını olmayan 68, yayınlarına hiç atıf yapılmayan 71 rektör.
İşsizlik almış başını gitmiş, her dört gençten biri işsiz. Her dört işsizden biri üniversiteli. Her üç kadından biri işsiz. Tarım dışı genç kadın işsizliği %41,2. Elektriğe %100, doğalgaza %50’nin üzerinde zam. Ülkenin dört bir yanına taş ocakları, HES’ler, JES’ler yapılmaya çalışılıyor. Köprüler yolları, yollar zamları doğuruyor. Yollara çıkan hafriyat kamyonları sebebiyle insanlar, hayvanlar, canlılar yaşamını yitiriyor. 3. Havalimanı, 3. Köprü, Kuzey-Marmara Otoyolu, Osmangazi Köprüsü yapılıyor. Yap-işlet-devret ile finanse edilen projeler bizlerin cebine zam, AKP’nin gözdesi Cengiz-Kolin-Kalyon’a ise servet oluyor.
2011 yılına dönelim. “Çılgın proje” adıyla bir proje duyuluyor. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bizzat kendisi açıklıyor. Şimdi 2017’ye gidelim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 30 Kasım 2017 tarihinde ÇED başvuru dosyasını yayınlıyor. Uygun bulunan proje için ÇED süreci başlıyor. 27 Mart 2019 tarihinde yapılan Kanal İstanbul Halkın Katılımı ÇED Toplantısı İstanbullular tarafından protesto ediliyor, çoğu İstanbullu salona dahi alınmıyor. 2019 Aralık ayında Erdoğan, hayalim dediği Kanal İstanbul Projesi’ne başlayacaklarını duyuruyor.
Ensar’ı aklayanlar, bilimden, doğadan uzak olanlar, “Kadın erkek eşitliği fıtrata ters” diyenler, dindar gençlik hayali olanlar Kanal İstanbul’u sunuyor bizlere. İstanbul’un içilebilir su varlıklarını, havasını, yer altı ve yer üstü varlıklarını, Kuzey Ormanları’nı, meraları, tarım alanlarını, arkeolojik ve doğal sit alanlarını, önemli kuş bölgelerini yok edecek bir proje Kanal İstanbul. Yaşam alanlarımızı yıkım projesi!
Kendi elleriyle besledikleri, karlarına ortak ettikleri Ensar’ı aklayanlar, Diyanet’e kat kat bütçe verenler, asgari ücreti 2324 TL yapıp yoksulluktan intihar edenleri yok sayanlar, işçiye insanca ücreti çok görenler, kadın cinayetlerine intihar diyenler, uçan kuşu, yok olan ağacı, hava kirliliğine bağlı yaşanacak hastalıkları, astımlı doğacak çocukları görmezden gelenlerdir Kanal İstanbul’u yapmak isteyenler.
İşte bu yüzdendir haykırışımız. İşte bu yüzdendir aynı adamlara itirazımız. Hayır biz kadınlar Kanal İstanbul Projesi’ni kabul etmiyoruz, yerin altından üstüne hayatın her alanında yaşamı savunuyoruz. Hep birlikte hayatımıza, İstanbul’a sahip çıkalım. İstemeseniz de yapacağız diyenlere cevabımız belli: Kanal İstanbul’a itaat yok, isyan var!