Bugün iki devlet arasındaki rekabet ve çatışmanın sınırlarını sadece Moskova belirleyebilir. Ne ABD ne de Türkiye ve İran’ın bir etki gücü olması beklenebilir...
Azerbaycan ile Ermenistan arasında ‘yeni’ çatışma alanının oluşması bir tesadüf olmadığı gibi kimi beklentilerin aksine bir üst boyuta da çıkmayacağı açıktır. Bu nedenle iki ülke arasındaki krizin derinleşmesini isteyenlerin başarılı bir politika izleyemeyecekleri açıktır. Rusya’nın kontrolünde olan Kafkasya, Avrasya’nın en kırılgan jeopolitik alanı olarak tanımlanır. Bu kırılganlığın merkezinde ise Azerbaycan-Ermenistan dengesi bulunuyor. Bu denge kolay kolay bozulmayacak, her iki ülke de bu jeopolitik dengeyi bozacak ciddiye alınabilir bir adım atmayacaklardır.
Coğrafi olarak Kafkasya
Kafkasya, Avrasya stratejisinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Kafkasya olmaksızın Avrasya’da önemli bir boşluk açığa çıkar. Avrasya’nın coğrafi ve jeopolitik alanı içerisinde gösterilen Kafkasya, Karadeniz ve Hazar havzasının önemli bir kısmını oluşturur. Bu bakımdan bölgesel ilişkilerde Kafkasya’nın coğrafi alanı onun jeopolitik önemini çok daha fazla arttırmaktadır. Kafkas Sıradağları’nın, Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya olarak ikiye böldüğü, kuzeyde Don Nehri ağzı, Maniç Çukurluğu ve Kuma ağzı hattından, güneyde Aras ve Kars Platosu’na kadar uzanan bölge olarak tanımlanmaktadır.
Kafkasya bölgesinde devletler ve özerk bölgeler
Kafkasya bölgesinin yüzölçümü 470 bin kilometrekare olup, üzerinde yaklaşık 20 milyon insan yaşamaktadır. Kafkasya doğuda Hazar Denizi, batıda Karadeniz, güneyde Türkiye ve İran, kuzeyde ise Maniç Çukuru ile çevrili bir bölgedir. Güney Kafkasya’nın üç ülkesinden Azerbaycan 86 bin 600 kilometrekare yüzölçümüne ve 8 milyon nüfusa, Gürcistan 69 bin 700 kilometrekare yüzölçümüne ve 5,5 milyon nüfusa, Ermenistan ise 29 bin 800 kilometrekare yüzölçümüne ve yaklaşık olarak 3,8 milyon nüfusa sahiptir. Kuzey Kafkas bölgesinde ise Karaçay–Çerkes Cumhuriyeti, Kabardin-Balkar, Çeçenistan, İnguşetya, Dağıstan, Kuzey Osetya, Adige, Kalmuk, Stavropol Kray, Krasnodar Kray, Astrahan Oblast ve Abhazya Cumhuriyeti bulunuyor.
Kafkasya’da Rusya’nın jeopolitik hakimiyeti
Çok uzun bir politik tarihi olan Kafkasya, Asya bölgesinin başka alanları gibi çatışma merkezi olarak doğrudan ön plana çıkmadı. Bunun en temel faktörü, Rusya’nın Çarlıktan bugüne bölgede devam eden mutlak hâkimiyetiydi. En güçlü imparatorluklar dahi Rus Çarlığı’nın buradaki egemenliği karşısındaki girişimlerinde başarısız kaldılar. Ekim 1917 Devrimi’nden sonra özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler faşizminin Sovyetler Birliği’nin Kafkasya bölgesini işgal etmek için yaptığı planlar başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra İngiltere’nin ve ABD’nin Kafkasya merkezli oluşturulan stratejileri de beklenilen sonucu vermedi.
Kafkasya, çok geniş bir alanı kaplayan ve küresel sistem güçlerinin jeo-stratejik çatışma alanı olarak ön plana çıkan Avrasya’nın en önemli halkasını oluşturmaktadır. Bu bakımdan özellikle 21. yüzyıl stratejisinde Kafkasya’ya hâkim olmak, küresel güçler bakımından son derece önemlidir. Yeni dönemin küresel ilişkilerinde, Rusya, Kafkasya’da jeo-stratejik gücünü yeniden tescil etti. 1990’lardan sonra özellikle ABD’nin Kafkasya’yı parçalayarak Rusya’nın bölgesel hakimiyetine kırmaya yönelik bütün girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Kuzey Kafkas bölgesinde, Rusya’nın mutlak hâkimiyeti devam ediyor. Güney Kafkas bölgesindeki üç bağımsız devlette, ABD’nin yoğun çabalarına rağmen Rusya’nın askeri, politik, diplomatik ve ekonomik etki alanı çok güçlüdür.
Bunun en somut örneği yakın dönemde Kafkasya’da yaşanan sorunlar karşısında Moskova’nın izlediği politikaydı. Rusya sınırları içerisinde bulunan Kuzey Kafkasya bölgesinin 15 özerk cumhuriyetindeki bir kısım sorunlar, ABD tarafından bir krize dönüştürülmek istendi. ABD, Özerk Çeçenistan’ın Rusya’dan ayrılarak bağımsız bir devlet olması talebiyle faaliyet yürüten kesimleri çok yönlü bir şekilde destekledi, Gürcistan’ı Kuzey Osetya’ya saldırması için teşvik etti.
Rusya’nın Gürcistan’ın bu yönelimine verdiği çok sert yanıt, ABD’ye verilmiş bir askeri yanıttı. Rusya tersten kendi politikalarını çok daha kapsamlı olarak devreye koydu. Önce Güney Osetya bölgesinin Gürcistan’dan ayrılarak, Rusya sınırları içerisinde bulunan Kuzey Osetya ile birleşmesini aktif olarak destekledi ve Güney’in fiilen bağımsız bir devlet haline gelmesini sağladı. Ayrıca Abhazya ve Acaristan bölgesinin, Gürcistan’dan özerklik talebinde bulunmalarına meşruluk kazandırdı. Gürcistan’a çok kapsamlı bir askerî harekât başlatarak başkent Tiflis’i kuşattı. Böylece Gürcistan üzerinde Rusya’ya yönelik ortaya konulmak istenen politikalar, Gürcistan içerisinde çok daha ciddi politik sorunlar yaratarak etkisizleştirilmiş oldu.
Rusya Kafkasya’nın iki bağımsız ülkesi, Ermenistan ile Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ sorununda doğrudan ‘çözüm’ gücü olarak müdahil oldu. Bugün iki devlet arasındaki rekabet ve çatışmanın sınırlarını sadece Moskova belirleyebilir. Ne ABD ne de Türkiye ve İran’ın bir etki gücü olması beklenebilir. Bugün Ermenistan-Azerbaycan arasındaki gerilimin çözüm gücünün sadece Rusya olduğu, her iki ülke tarafından kabul edilir. Her iki ülkede Rusya’nın askeri üsleri bulunuyor. Bu iki ülkenin askeri gücü ve hatta stratejik askeri konsepti Moskova’nın askeri yapısına göre organize edilmiştir. Öyle ki, Rusya’nın onayı olmadan, Türkiye ve İran dahil olmak üzere hiçbir güç ya da ülke, Ermenistan’a ve Azerbaycan’a askeri güç gönderemez.
ABD’nin Kafkasya hamlesinin başarısızlığı
ABD’nin en önemli hamlelerinden biri Gürcistan’ın NATO’ya dâhil edilmesi projesiydi. NATO gücünün etkinlik alanının Avrasya ve Orta Asya’ya kadar geliştirilmesi hedefleniyordu. Böylelikle Karadeniz doğrudan bir NATO denizi haline getirilerek ABD’nin deniz filoları Rusya sınırlarına aktarılmış olacaktı. ABD Gürcistan’ı NATO’ya dâhil edip Kafkasya’da hakimiyet kurarak Rusya’nın gücünü kırmak istiyordu.
ABD eksenli NATO’nun Kafkasya politikasının bir başka boyutunu ise Azerbaycan oluşturuyor. ABD’nin Gürcistan planı başarılı olmuş olsaydı, birbirine komşu olan Gürcistan ile Azerbaycan’ın eş zamanlı NATO’ya dâhil edilmesine yönelik hazırlanan proje fiilen yaşama geçirilecekti. Böylelikle hem Rusya’nın etkinlik alanlarına müdahalede çok önemli bir halka yakalanmış olacaktı hem de İran’ın Hazar üzerinden kuşatılması için yeni bir alan açılacaktı. ABD’nin bu planı da başarılı olamadı. Rusya üzerinde askeri ve politik bir etki kurmak için belirlediği Kafkasya stratejisi istenilen sonucu vermedi ve tersine Rusya’nın hakimiyeti çok daha pekişti.
Avrupa Birliği’nin Kafkasya politikası
AB’nin üç Kafkas ülkesiyle olan ekonomik ilişkileri oldukça geniştir. Örneğin Almanya’nın Gürcistan, Fransa’nın Ermenistan, İngiltere’nin Azerbaycan ile çok yakın ilişkileri bulunuyor. Gürcistan, ithalatının %21,2’sini ve ihracatının %28,8’ini; Azerbaycan, ithalatının %14,4’ünü ve ihracatının %46’sını AB ile yapmaktadır. Bu bakımdan AB’nin Kafkasya politikası çok yönlüdür.
Rusya ise Kafkasya’nın esas hâkim gücüdür. AB’nin uygulamaya çalıştığı ‘sessiz’ strateji, bölgedeki çıkarlarına uygun olarak Rusya ile uyumlu politikayı esas almaktadır. Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan ile AB arasında ekonomik-politik ilişkiler geniştir. Bu ülkelerin aynı zamanda Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı içerisinde yer almaları, Karadeniz’in fiilen AB sınırları olarak görülmesi, Brüksel’in Kafkasya politikasında önemli bir alanı oluşturuyor. Ancak Avrupa Birliği, ABD’nin Kafkasya’da uygulamak istediği kriz ve çatışma stratejisini izlemeyi tercih etmedi ve Rusya ile açık bir rekabete girmeye niyetlenmedi. Tersine Rusya’nın Kafkasya’daki mutlak hakimiyetini bilerek bir strateji uygulamaktadır.
Türkiye-İran denkleminde Azerbaycan-Ermenistan
Türkiye-İran denkleminde Azerbaycan esasen İran’a yakın durur. Türkiye’nin sıklıkla dile getirdiği ‘iki devlet-tek millet’ politikasının Azerbaycan’da ciddi bir karşılığı bulunmuyor. İran-Türkiye arasındaki denklemde Azerbaycan için Türklük değil Şiilik belirleyicidir. İran molla rejimi yönetiminde Azerilerin ciddi bir ağırlığının olmasının politik arka planı ‘Şii’ gerçeğidir. Bu nedenle Azeriler, topraklarının önemli bir kısmının İran sınırları içerisinde olduğunu bildikleri halde bugüne kadar dengeleri etkileyecek bir toprak talepleri olmamıştır. İran’ın ulusal güvenlik stratejisinin önemli müttefiklerden biri Azerbaycan’dır.
Türkiye’nin Azerbaycan üzerinden Kafkasya’ya açılması ekseninde oluşturulan dış politikanın bugüne kadar somut bir başarısı olmamıştır. Bu nedenle ‘iki devlet-tek millet’ politikasının daha çok iç dinamiklere veya dengelere yönelik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Azerbaycan, Türkiye ile çok yakın ilişkiler kursa da bölgesel dengelerin şekillenmesinde İran’a daha yakın duracağı biliniyor. Bu nedenle Ermenistan-Azerbaycan denkleminde Ankara’nın Bakü’nün yanında aktif ve hatta kışkırtıcı bir şekilde yer alması, İran’ın etki alanını zayıflatmayacaktır.
Kafkasya’nın bir başka ülkesi olan Ermenistan bölgede önemli sorunlar yaşamaktadır. Türkiye’yle olan ‘jenosit ve toprak meseleleri’ gibi tarihsel sorunlar uluslararası ilişkilerinin en önemli gündem maddelerindendir. Ancak daha somut olarak Azerbaycan ile olan Karabağ sorunu çok daha önemlidir. Ermenistan askeri güçleri tarafından kontrol edilen bölge, iki ülke arasındaki askeri çatışmanın gerekçelerinden biridir.
Ermenistan uluslararası ilişkilerde ABD ile yakın bir ilişki içinde olmasına rağmen bölgesel dengelerde Rusya’nın onayı olmadan herhangi bir adım atma şansına sahip değildir. ABD’de Ermeni lobisinin ya da diasporasının ciddi bir etki alanı olmasına rağmen Ermenistan ile ilişkilerin merkezinde Rusya bulunuyor. Ermenistan topraklarında Rusya’ya ait askeri üslerinin varlığı, söz konusu bölgesel politikalarla doğrudan ilişkilidir.
Ermenistan’ın Rusya ile olan tarihsel bağları yanında aynı zamanda Orta Asya ülkeleriyle de yakın ilişkiler kurmasını etkiliyor. Örneğin 7 Ekim 2002 tarihinde Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan devlet başkanları Taşkent’te Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) kurdular. Azerbaycan bu oluşumun içerisinde yer almıyor. “Kolektif Güvenlik Konseyi, Dışişleri Bakanları Konseyi, Savunma Bakanları Konseyi ve Güvenlik Konseyi Sekreterleri Komitesi” gibi stratejik kurumlar oluşturuldu. Ermenistan-Azerbaycan arasındaki küçük çaplı çatışmada KGAÖ’nün, Ermenistan’a destek anlamına gelen bir açıklama yapmış olması da Ermenistan’ın bölgesel etkinliği bakımından bize bir fikir veriyor. Ayrıca İran’ın da Ermenistan ile önemli ilişkileri bulunuyor. Hatta Bakü-Erivan arasındaki arka plan diplomasisinin yaratılmasında Moskova’dan sonra Tahran’ın önemli bir etkisi bulunuyor. Bu nedenle Rusya gibi İran da iki ülke arasında ciddi bir savaşın çıkmasına onay vermezler.
Sonuç
AKP iktidarı, ‘komşularla sıfır sorun’ politikasını aşamalı olarak terk edip bütün bölgeyi savaşa sürükleyen bir strateji uygulamaya başladı. Suriye, Irak, Libya ve Doğu Akdeniz’de olduğu gibi Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ‘küçük’ çaplı çatışmayı da derinleştirme çabası içerisinde olduğu anlaşılıyor. Bakü yönetimi, Ankara’nın tersine agresif açıklamalar yapmamaya özen gösteriyor. AKP iktidarı, iç politik dinamiklerde ‘Yunanistan ve Ermenistan’ gibi konularda toplumun ‘milliyetçi’ duygularını en yüksek düzeyde kullanmaya çalışıyor. İktidar iç politikada çok yönlü sıkışmış bulunuyor. Artık yönetemiyor. Krizler çok yönlü gelişiyor. Toplumsal dinamikleri eriyen iktidar, dış politikada yürüttüğü askeri çıkışlarla iç politikadaki toplumsal erimeyi dengelemek istiyor. Ancak bunun pek mümkün olmayacağı da görülüyor.
Azerbaycan-Ermenistan denkleminde belirleyici gücün Rusya olduğu unutulduğunda, kendi gücünü aşan bir dizayn yapmaya kalktığında, Libya ve Suriye’den sonra Moskova’dan belki de en ağır darbeyi Kafkasya’da alacaktır. Kafkasya’da atılmak istenen her yanlış politik adımın karşılığı Libya’da ve Suriye’de çok daha derinden hissedilecektir.
İç politikada olduğu gibi dış politikada da başarısızlığı gizlemenin koşulları ortadan kalkmıştır. (MUSTAFA PEKÖZ - SENDİKA.ORG)
Azerbaycan ile Ermenistan arasında ‘yeni’ çatışma alanının oluşması bir tesadüf olmadığı gibi kimi beklentilerin aksine bir üst boyuta da çıkmayacağı açıktır. Bu nedenle iki ülke arasındaki krizin derinleşmesini isteyenlerin başarılı bir politika izleyemeyecekleri açıktır. Rusya’nın kontrolünde olan Kafkasya, Avrasya’nın en kırılgan jeopolitik alanı olarak tanımlanır. Bu kırılganlığın merkezinde ise Azerbaycan-Ermenistan dengesi bulunuyor. Bu denge kolay kolay bozulmayacak, her iki ülke de bu jeopolitik dengeyi bozacak ciddiye alınabilir bir adım atmayacaklardır.
Coğrafi olarak Kafkasya
Kafkasya, Avrasya stratejisinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Kafkasya olmaksızın Avrasya’da önemli bir boşluk açığa çıkar. Avrasya’nın coğrafi ve jeopolitik alanı içerisinde gösterilen Kafkasya, Karadeniz ve Hazar havzasının önemli bir kısmını oluşturur. Bu bakımdan bölgesel ilişkilerde Kafkasya’nın coğrafi alanı onun jeopolitik önemini çok daha fazla arttırmaktadır. Kafkas Sıradağları’nın, Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya olarak ikiye böldüğü, kuzeyde Don Nehri ağzı, Maniç Çukurluğu ve Kuma ağzı hattından, güneyde Aras ve Kars Platosu’na kadar uzanan bölge olarak tanımlanmaktadır.
Kafkasya bölgesinde devletler ve özerk bölgeler
Kafkasya bölgesinin yüzölçümü 470 bin kilometrekare olup, üzerinde yaklaşık 20 milyon insan yaşamaktadır. Kafkasya doğuda Hazar Denizi, batıda Karadeniz, güneyde Türkiye ve İran, kuzeyde ise Maniç Çukuru ile çevrili bir bölgedir. Güney Kafkasya’nın üç ülkesinden Azerbaycan 86 bin 600 kilometrekare yüzölçümüne ve 8 milyon nüfusa, Gürcistan 69 bin 700 kilometrekare yüzölçümüne ve 5,5 milyon nüfusa, Ermenistan ise 29 bin 800 kilometrekare yüzölçümüne ve yaklaşık olarak 3,8 milyon nüfusa sahiptir. Kuzey Kafkas bölgesinde ise Karaçay–Çerkes Cumhuriyeti, Kabardin-Balkar, Çeçenistan, İnguşetya, Dağıstan, Kuzey Osetya, Adige, Kalmuk, Stavropol Kray, Krasnodar Kray, Astrahan Oblast ve Abhazya Cumhuriyeti bulunuyor.
Kafkasya’da Rusya’nın jeopolitik hakimiyeti
Çok uzun bir politik tarihi olan Kafkasya, Asya bölgesinin başka alanları gibi çatışma merkezi olarak doğrudan ön plana çıkmadı. Bunun en temel faktörü, Rusya’nın Çarlıktan bugüne bölgede devam eden mutlak hâkimiyetiydi. En güçlü imparatorluklar dahi Rus Çarlığı’nın buradaki egemenliği karşısındaki girişimlerinde başarısız kaldılar. Ekim 1917 Devrimi’nden sonra özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler faşizminin Sovyetler Birliği’nin Kafkasya bölgesini işgal etmek için yaptığı planlar başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra İngiltere’nin ve ABD’nin Kafkasya merkezli oluşturulan stratejileri de beklenilen sonucu vermedi.
Kafkasya, çok geniş bir alanı kaplayan ve küresel sistem güçlerinin jeo-stratejik çatışma alanı olarak ön plana çıkan Avrasya’nın en önemli halkasını oluşturmaktadır. Bu bakımdan özellikle 21. yüzyıl stratejisinde Kafkasya’ya hâkim olmak, küresel güçler bakımından son derece önemlidir. Yeni dönemin küresel ilişkilerinde, Rusya, Kafkasya’da jeo-stratejik gücünü yeniden tescil etti. 1990’lardan sonra özellikle ABD’nin Kafkasya’yı parçalayarak Rusya’nın bölgesel hakimiyetine kırmaya yönelik bütün girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Kuzey Kafkas bölgesinde, Rusya’nın mutlak hâkimiyeti devam ediyor. Güney Kafkas bölgesindeki üç bağımsız devlette, ABD’nin yoğun çabalarına rağmen Rusya’nın askeri, politik, diplomatik ve ekonomik etki alanı çok güçlüdür.
Bunun en somut örneği yakın dönemde Kafkasya’da yaşanan sorunlar karşısında Moskova’nın izlediği politikaydı. Rusya sınırları içerisinde bulunan Kuzey Kafkasya bölgesinin 15 özerk cumhuriyetindeki bir kısım sorunlar, ABD tarafından bir krize dönüştürülmek istendi. ABD, Özerk Çeçenistan’ın Rusya’dan ayrılarak bağımsız bir devlet olması talebiyle faaliyet yürüten kesimleri çok yönlü bir şekilde destekledi, Gürcistan’ı Kuzey Osetya’ya saldırması için teşvik etti.
Rusya’nın Gürcistan’ın bu yönelimine verdiği çok sert yanıt, ABD’ye verilmiş bir askeri yanıttı. Rusya tersten kendi politikalarını çok daha kapsamlı olarak devreye koydu. Önce Güney Osetya bölgesinin Gürcistan’dan ayrılarak, Rusya sınırları içerisinde bulunan Kuzey Osetya ile birleşmesini aktif olarak destekledi ve Güney’in fiilen bağımsız bir devlet haline gelmesini sağladı. Ayrıca Abhazya ve Acaristan bölgesinin, Gürcistan’dan özerklik talebinde bulunmalarına meşruluk kazandırdı. Gürcistan’a çok kapsamlı bir askerî harekât başlatarak başkent Tiflis’i kuşattı. Böylece Gürcistan üzerinde Rusya’ya yönelik ortaya konulmak istenen politikalar, Gürcistan içerisinde çok daha ciddi politik sorunlar yaratarak etkisizleştirilmiş oldu.
Rusya Kafkasya’nın iki bağımsız ülkesi, Ermenistan ile Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ sorununda doğrudan ‘çözüm’ gücü olarak müdahil oldu. Bugün iki devlet arasındaki rekabet ve çatışmanın sınırlarını sadece Moskova belirleyebilir. Ne ABD ne de Türkiye ve İran’ın bir etki gücü olması beklenebilir. Bugün Ermenistan-Azerbaycan arasındaki gerilimin çözüm gücünün sadece Rusya olduğu, her iki ülke tarafından kabul edilir. Her iki ülkede Rusya’nın askeri üsleri bulunuyor. Bu iki ülkenin askeri gücü ve hatta stratejik askeri konsepti Moskova’nın askeri yapısına göre organize edilmiştir. Öyle ki, Rusya’nın onayı olmadan, Türkiye ve İran dahil olmak üzere hiçbir güç ya da ülke, Ermenistan’a ve Azerbaycan’a askeri güç gönderemez.
ABD’nin Kafkasya hamlesinin başarısızlığı
ABD’nin en önemli hamlelerinden biri Gürcistan’ın NATO’ya dâhil edilmesi projesiydi. NATO gücünün etkinlik alanının Avrasya ve Orta Asya’ya kadar geliştirilmesi hedefleniyordu. Böylelikle Karadeniz doğrudan bir NATO denizi haline getirilerek ABD’nin deniz filoları Rusya sınırlarına aktarılmış olacaktı. ABD Gürcistan’ı NATO’ya dâhil edip Kafkasya’da hakimiyet kurarak Rusya’nın gücünü kırmak istiyordu.
ABD eksenli NATO’nun Kafkasya politikasının bir başka boyutunu ise Azerbaycan oluşturuyor. ABD’nin Gürcistan planı başarılı olmuş olsaydı, birbirine komşu olan Gürcistan ile Azerbaycan’ın eş zamanlı NATO’ya dâhil edilmesine yönelik hazırlanan proje fiilen yaşama geçirilecekti. Böylelikle hem Rusya’nın etkinlik alanlarına müdahalede çok önemli bir halka yakalanmış olacaktı hem de İran’ın Hazar üzerinden kuşatılması için yeni bir alan açılacaktı. ABD’nin bu planı da başarılı olamadı. Rusya üzerinde askeri ve politik bir etki kurmak için belirlediği Kafkasya stratejisi istenilen sonucu vermedi ve tersine Rusya’nın hakimiyeti çok daha pekişti.
Avrupa Birliği’nin Kafkasya politikası
AB’nin üç Kafkas ülkesiyle olan ekonomik ilişkileri oldukça geniştir. Örneğin Almanya’nın Gürcistan, Fransa’nın Ermenistan, İngiltere’nin Azerbaycan ile çok yakın ilişkileri bulunuyor. Gürcistan, ithalatının %21,2’sini ve ihracatının %28,8’ini; Azerbaycan, ithalatının %14,4’ünü ve ihracatının %46’sını AB ile yapmaktadır. Bu bakımdan AB’nin Kafkasya politikası çok yönlüdür.
Rusya ise Kafkasya’nın esas hâkim gücüdür. AB’nin uygulamaya çalıştığı ‘sessiz’ strateji, bölgedeki çıkarlarına uygun olarak Rusya ile uyumlu politikayı esas almaktadır. Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan ile AB arasında ekonomik-politik ilişkiler geniştir. Bu ülkelerin aynı zamanda Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı içerisinde yer almaları, Karadeniz’in fiilen AB sınırları olarak görülmesi, Brüksel’in Kafkasya politikasında önemli bir alanı oluşturuyor. Ancak Avrupa Birliği, ABD’nin Kafkasya’da uygulamak istediği kriz ve çatışma stratejisini izlemeyi tercih etmedi ve Rusya ile açık bir rekabete girmeye niyetlenmedi. Tersine Rusya’nın Kafkasya’daki mutlak hakimiyetini bilerek bir strateji uygulamaktadır.
Türkiye-İran denkleminde Azerbaycan-Ermenistan
Türkiye-İran denkleminde Azerbaycan esasen İran’a yakın durur. Türkiye’nin sıklıkla dile getirdiği ‘iki devlet-tek millet’ politikasının Azerbaycan’da ciddi bir karşılığı bulunmuyor. İran-Türkiye arasındaki denklemde Azerbaycan için Türklük değil Şiilik belirleyicidir. İran molla rejimi yönetiminde Azerilerin ciddi bir ağırlığının olmasının politik arka planı ‘Şii’ gerçeğidir. Bu nedenle Azeriler, topraklarının önemli bir kısmının İran sınırları içerisinde olduğunu bildikleri halde bugüne kadar dengeleri etkileyecek bir toprak talepleri olmamıştır. İran’ın ulusal güvenlik stratejisinin önemli müttefiklerden biri Azerbaycan’dır.
Türkiye’nin Azerbaycan üzerinden Kafkasya’ya açılması ekseninde oluşturulan dış politikanın bugüne kadar somut bir başarısı olmamıştır. Bu nedenle ‘iki devlet-tek millet’ politikasının daha çok iç dinamiklere veya dengelere yönelik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Azerbaycan, Türkiye ile çok yakın ilişkiler kursa da bölgesel dengelerin şekillenmesinde İran’a daha yakın duracağı biliniyor. Bu nedenle Ermenistan-Azerbaycan denkleminde Ankara’nın Bakü’nün yanında aktif ve hatta kışkırtıcı bir şekilde yer alması, İran’ın etki alanını zayıflatmayacaktır.
Kafkasya’nın bir başka ülkesi olan Ermenistan bölgede önemli sorunlar yaşamaktadır. Türkiye’yle olan ‘jenosit ve toprak meseleleri’ gibi tarihsel sorunlar uluslararası ilişkilerinin en önemli gündem maddelerindendir. Ancak daha somut olarak Azerbaycan ile olan Karabağ sorunu çok daha önemlidir. Ermenistan askeri güçleri tarafından kontrol edilen bölge, iki ülke arasındaki askeri çatışmanın gerekçelerinden biridir.
Ermenistan uluslararası ilişkilerde ABD ile yakın bir ilişki içinde olmasına rağmen bölgesel dengelerde Rusya’nın onayı olmadan herhangi bir adım atma şansına sahip değildir. ABD’de Ermeni lobisinin ya da diasporasının ciddi bir etki alanı olmasına rağmen Ermenistan ile ilişkilerin merkezinde Rusya bulunuyor. Ermenistan topraklarında Rusya’ya ait askeri üslerinin varlığı, söz konusu bölgesel politikalarla doğrudan ilişkilidir.
Ermenistan’ın Rusya ile olan tarihsel bağları yanında aynı zamanda Orta Asya ülkeleriyle de yakın ilişkiler kurmasını etkiliyor. Örneğin 7 Ekim 2002 tarihinde Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan devlet başkanları Taşkent’te Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) kurdular. Azerbaycan bu oluşumun içerisinde yer almıyor. “Kolektif Güvenlik Konseyi, Dışişleri Bakanları Konseyi, Savunma Bakanları Konseyi ve Güvenlik Konseyi Sekreterleri Komitesi” gibi stratejik kurumlar oluşturuldu. Ermenistan-Azerbaycan arasındaki küçük çaplı çatışmada KGAÖ’nün, Ermenistan’a destek anlamına gelen bir açıklama yapmış olması da Ermenistan’ın bölgesel etkinliği bakımından bize bir fikir veriyor. Ayrıca İran’ın da Ermenistan ile önemli ilişkileri bulunuyor. Hatta Bakü-Erivan arasındaki arka plan diplomasisinin yaratılmasında Moskova’dan sonra Tahran’ın önemli bir etkisi bulunuyor. Bu nedenle Rusya gibi İran da iki ülke arasında ciddi bir savaşın çıkmasına onay vermezler.
Sonuç
AKP iktidarı, ‘komşularla sıfır sorun’ politikasını aşamalı olarak terk edip bütün bölgeyi savaşa sürükleyen bir strateji uygulamaya başladı. Suriye, Irak, Libya ve Doğu Akdeniz’de olduğu gibi Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ‘küçük’ çaplı çatışmayı da derinleştirme çabası içerisinde olduğu anlaşılıyor. Bakü yönetimi, Ankara’nın tersine agresif açıklamalar yapmamaya özen gösteriyor. AKP iktidarı, iç politik dinamiklerde ‘Yunanistan ve Ermenistan’ gibi konularda toplumun ‘milliyetçi’ duygularını en yüksek düzeyde kullanmaya çalışıyor. İktidar iç politikada çok yönlü sıkışmış bulunuyor. Artık yönetemiyor. Krizler çok yönlü gelişiyor. Toplumsal dinamikleri eriyen iktidar, dış politikada yürüttüğü askeri çıkışlarla iç politikadaki toplumsal erimeyi dengelemek istiyor. Ancak bunun pek mümkün olmayacağı da görülüyor.
Azerbaycan-Ermenistan denkleminde belirleyici gücün Rusya olduğu unutulduğunda, kendi gücünü aşan bir dizayn yapmaya kalktığında, Libya ve Suriye’den sonra Moskova’dan belki de en ağır darbeyi Kafkasya’da alacaktır. Kafkasya’da atılmak istenen her yanlış politik adımın karşılığı Libya’da ve Suriye’de çok daha derinden hissedilecektir.
İç politikada olduğu gibi dış politikada da başarısızlığı gizlemenin koşulları ortadan kalkmıştır. (MUSTAFA PEKÖZ - SENDİKA.ORG)