İktidar bu metne düşman. Kadına düşman.
LGBTİ+ bireylere düşman. Eşitliğe ve adalete düşman.
Geçmişte insan hakları adına atılmış ne adım varsa... hepsine düşman.
Ve ülkenin başında duruyor hâlâ her istediğini bir imzayla yapan, tek bir adam...
KADINA ŞİDDET İÇİN SÖZLEŞEN BİR İKTİDAR
İktidar kendisine, yalandan destanlar yazma, ülkeyi parsel parsel satma, laikliği çöpe atma, dini hassasiyetleri sömürerek yeni bir ülke kurma cüretini veren mevkiine...
Kadınların saçlarını örten başörtüsüne tutuna tutuna tırmandı.
Aynı iktidar şimdi kadınları -mecazen- saçlarından yerlerde sürüklemek istiyor.
İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmeye kalkarak aileyi değil, kendi eril şiddetini korumayı hedefliyor.
Kadınları, çocukları, LGBTİ+bireyleri resmen şiddetin kucağına atacağını ilan ederek kötücül dilini resmileştiriyor.
Şiddete karşı imzalanmış bir sözleşmeyi silip atmak ve şiddet alanını rahatlatacak bir ahlak üzerinden hileli propaganda yaparak kadına karşı, farklı cinsel yönelimleri olan insanlara karşı kendince bir sözleşme yapmak istiyor.
Sorunlu ve hatta tehlikeli aile geleneğini korumak uğruna insanı göz göre göre ateşe atıyor.
Tüm kadınları, başı açık ya da kapalı demeden, ortak bir mağduriyette eşitlemeyi göğsünde bir nişan gibi taşıyabilecek kadar fütursuz.
Ona bu fütursuzluğu veren korkuyu, topluma son yirmi yılda ince ince aşıladı.
Bu ülke;
Sokaklarda içkilerin içildiği, halayların çekildiği günleri...
Taksim Meydanı’nda kutlanan 1 Mayıs’ları...
Hükümetlerin üzerinde etkili olan grevleri, yürüyüş ve protesto gösterilerini...
Öğrenci hareketlerini...
Çocuklarının hiç olmazsa kemiklerini bulmayı isteyen gözü yaşlı Cumartesi Anneleri’nin süreli eylemlerini...
TOMA’sız, çevik kuvvetsiz caddeleri...
YÖK’ü başından atmaya ve gerçekten bağımsız olmaya çalışan üniversiteleri...
Düşünce özgürlüğü için verilen o büyük hukuk mücadelelerini nasıl unuttuysa...
Çok yakında, artık zinhar yasak olan muhteşem 8 Mart yürüyüşlerini de unutacak, o görkemli onur yürüyüşlerini de.
Bu ülke, başörtüsünün bir kadın için bir özgürlük aracı olabileceğine ikna olduğu noktada, nasıl bir girdaba girdiğini hiç anlamadan...
Ve hangi hassasiyetlerinin ne niyetle sömürüldüğünü kavramadan...
Kadınları, çocukları ve LGBTİ+ bireyleri kendi elleriyle ateşe attı.
O yüzden şu anda anaokulları saçı örtülmüş kız çocuklarıyla dolu.
Çocuk yaşta evlendirilen kızların akıbeti ağzı salyalı erkeklerin aklına, fikrine emanet.
Sıradan bir heteroseksüel gibi yaşamayanların can güvenliği iktidar tarafından açıkça tehlikeye atılabiliyor.
Ve ülke İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını geri çekmeye hazırlanıyor.
Devletin en üstünden en altına kadar her mertebesi, bekçiden polise, savcıdan hâkime kadar herkes, dayak yiyen kadını susmaya ve katlanmaya ikna etmeye, çocukları erkenden evlendirmeye ve LGBTİ+bireyleri “tedavi ettirmeye” meyyal.
Evet, bu iktidar saçı kapalı kadınların üniversiteye gidebilmesini sağladı.
Sonra liseye gidebilmesini de sağladı. Sonra ortaokula... Ve anaokuluna.
Evet, bu iktidar saçı kapalı kadınların doktor, mühendis, öğretmen, avukat, hâkim, milletvekili olmasını sağladı.
Hatta “Önemli birinin eşi olmasını bile” sağladı.
Şimdi de hem saçı açık hem de saçı kapalı kadınların, o başörtülerinden, o saçlarından yerlerde rahatça sürüklenebilmelerini...
Tecavüze uğrarken sessiz kalmalarını...
Erkekler tarafından öldürülürlerse tantana yapmamalarını sağlamak istiyor.
İstanbul Sözleşmesi...
Kadına yönelik şiddete karşı...
Ev içi şiddete karşı...
Kadınları ve çocukları korumak için...
Kadın erkek eşitliğini sağlamak için...
LGBTİ+ bireylerin haklarını savunmak için...
Temel insan haklarının uygulanabilir olması için hazırlanmış uluslararası bir sözleşme.
İktidar bu metne düşman. Kadına düşman.
LGBTİ+ bireylere düşman. Eşitliğe ve adalete düşman.
Geçmişte insan hakları adına atılmış ne adım varsa... hepsine düşman.
Ve ülkenin başında duruyor hâlâ her istediğini bir imzayla yapan, tek bir adam. (MİNE SÖĞÜT - CUMHURİYET)
LGBTİ+ bireylere düşman. Eşitliğe ve adalete düşman.
Geçmişte insan hakları adına atılmış ne adım varsa... hepsine düşman.
Ve ülkenin başında duruyor hâlâ her istediğini bir imzayla yapan, tek bir adam...
KADINA ŞİDDET İÇİN SÖZLEŞEN BİR İKTİDAR
İktidar kendisine, yalandan destanlar yazma, ülkeyi parsel parsel satma, laikliği çöpe atma, dini hassasiyetleri sömürerek yeni bir ülke kurma cüretini veren mevkiine...
Kadınların saçlarını örten başörtüsüne tutuna tutuna tırmandı.
Aynı iktidar şimdi kadınları -mecazen- saçlarından yerlerde sürüklemek istiyor.
İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmeye kalkarak aileyi değil, kendi eril şiddetini korumayı hedefliyor.
Kadınları, çocukları, LGBTİ+bireyleri resmen şiddetin kucağına atacağını ilan ederek kötücül dilini resmileştiriyor.
Şiddete karşı imzalanmış bir sözleşmeyi silip atmak ve şiddet alanını rahatlatacak bir ahlak üzerinden hileli propaganda yaparak kadına karşı, farklı cinsel yönelimleri olan insanlara karşı kendince bir sözleşme yapmak istiyor.
Sorunlu ve hatta tehlikeli aile geleneğini korumak uğruna insanı göz göre göre ateşe atıyor.
Tüm kadınları, başı açık ya da kapalı demeden, ortak bir mağduriyette eşitlemeyi göğsünde bir nişan gibi taşıyabilecek kadar fütursuz.
Ona bu fütursuzluğu veren korkuyu, topluma son yirmi yılda ince ince aşıladı.
Bu ülke;
Sokaklarda içkilerin içildiği, halayların çekildiği günleri...
Taksim Meydanı’nda kutlanan 1 Mayıs’ları...
Hükümetlerin üzerinde etkili olan grevleri, yürüyüş ve protesto gösterilerini...
Öğrenci hareketlerini...
Çocuklarının hiç olmazsa kemiklerini bulmayı isteyen gözü yaşlı Cumartesi Anneleri’nin süreli eylemlerini...
TOMA’sız, çevik kuvvetsiz caddeleri...
YÖK’ü başından atmaya ve gerçekten bağımsız olmaya çalışan üniversiteleri...
Düşünce özgürlüğü için verilen o büyük hukuk mücadelelerini nasıl unuttuysa...
Çok yakında, artık zinhar yasak olan muhteşem 8 Mart yürüyüşlerini de unutacak, o görkemli onur yürüyüşlerini de.
Bu ülke, başörtüsünün bir kadın için bir özgürlük aracı olabileceğine ikna olduğu noktada, nasıl bir girdaba girdiğini hiç anlamadan...
Ve hangi hassasiyetlerinin ne niyetle sömürüldüğünü kavramadan...
Kadınları, çocukları ve LGBTİ+ bireyleri kendi elleriyle ateşe attı.
O yüzden şu anda anaokulları saçı örtülmüş kız çocuklarıyla dolu.
Çocuk yaşta evlendirilen kızların akıbeti ağzı salyalı erkeklerin aklına, fikrine emanet.
Sıradan bir heteroseksüel gibi yaşamayanların can güvenliği iktidar tarafından açıkça tehlikeye atılabiliyor.
Ve ülke İstanbul Sözleşmesi’nden imzasını geri çekmeye hazırlanıyor.
Devletin en üstünden en altına kadar her mertebesi, bekçiden polise, savcıdan hâkime kadar herkes, dayak yiyen kadını susmaya ve katlanmaya ikna etmeye, çocukları erkenden evlendirmeye ve LGBTİ+bireyleri “tedavi ettirmeye” meyyal.
Evet, bu iktidar saçı kapalı kadınların üniversiteye gidebilmesini sağladı.
Sonra liseye gidebilmesini de sağladı. Sonra ortaokula... Ve anaokuluna.
Evet, bu iktidar saçı kapalı kadınların doktor, mühendis, öğretmen, avukat, hâkim, milletvekili olmasını sağladı.
Hatta “Önemli birinin eşi olmasını bile” sağladı.
Şimdi de hem saçı açık hem de saçı kapalı kadınların, o başörtülerinden, o saçlarından yerlerde rahatça sürüklenebilmelerini...
Tecavüze uğrarken sessiz kalmalarını...
Erkekler tarafından öldürülürlerse tantana yapmamalarını sağlamak istiyor.
İstanbul Sözleşmesi...
Kadına yönelik şiddete karşı...
Ev içi şiddete karşı...
Kadınları ve çocukları korumak için...
Kadın erkek eşitliğini sağlamak için...
LGBTİ+ bireylerin haklarını savunmak için...
Temel insan haklarının uygulanabilir olması için hazırlanmış uluslararası bir sözleşme.
İktidar bu metne düşman. Kadına düşman.
LGBTİ+ bireylere düşman. Eşitliğe ve adalete düşman.
Geçmişte insan hakları adına atılmış ne adım varsa... hepsine düşman.
Ve ülkenin başında duruyor hâlâ her istediğini bir imzayla yapan, tek bir adam. (MİNE SÖĞÜT - CUMHURİYET)