Durum bu kadar açıkken muhalefetin (en başta CHP’nin) savunmasız sığınmacılara saldırıya yol açacak şekilde söylemler kurmasının tek mantığı...
Durum bu kadar açıkken muhalefetin (en başta CHP’nin) savunmasız sığınmacılara saldırıya yol açacak şekilde söylemler kurmasının tek mantığı olabilir: Korkunç ama evet! Yoksul sağcı kitlelerdeki "yanlış bilinci" milliyetçiliği, ırkçılığı kaşıyarak AKP’den kopartıp kendilerini desteklemesini sağlamak...
KORKUNÇ AMA EVET!
Bu sözün, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışmaları sırasında CHP Grup Başkanvekili Bülent Tezcan tarafından dile getirildiği iddia edilmiş, Bülent Tezcan ise Ertuğrul Kürkçü’ye ait bu iddiayı reddetmişti. CHP’nin göçmen sorunu karşısında izlediği siyaset bana bu sözü çağrıştırdı: Korkunç ama evet!
Türkiye’nin göçmen krizinin kaynağı Suriye savaşı olduğunu herkes biliyor. Suriye’ye sınır ötesi operasyonlara, asker yollanması tezkerelerinin oylamalarında CHP’nin tavrı neydi: Evet! CHP ve CHP’liler, AKP’nin Suriye politikalarını yanlış buluyor, bunu dile getiriyor ama savaş tezkerelerini destekleyen yönde oy kullanıyor.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasını yanlış buluyor ama evet oyu veriyor? Gerekçeleri ise korkunç: Hayır dersek topluma anlatamayız. Yani, kendi doğrularımızı topluma anlatamayız, bu nedenle AKP’nin yanlışlarına “Evet” demek zorundayız!
Bir parti kararı olduğu belli olan bu yöntem giderek bir ideolojiye dönüşmüş durumda. AKP’ye “Ak Parti” deme kararı alındığı günden beri bu böyle. Dikkat edin CHP yetkilileri “akepe” demezler, “Ak Parti” derler. AKP’ye oy verenlerin kalbini böyle kazanacaklarmış! Toplumdaki gerici, faşizan, cinsiyetçi, milliyetçi, ırkçı eğilimlere karşı mücadele etmek yerine o eğilimleri kaşıyarak, “düşmanın elinden silahını almak” gibi bir “dahice” plan devreye sokulmuş gibi görünüyor.
Bu “dahiyane” taktiğin sonucu işçiler, kadınlar, Aleviler, Kürtler, üniversiteler, laikler, demokratlar için hayırlı olmaz. Bu taktiğin başarısı AKP’nin yerini almaktan öteye geçmez. “Koltukları, rant imkanlarını, duble maaşları, ihaleleri, karapara trafiğini, kamu ihalelerini biz ele geçireceğiz, bunun için ne gerekiyorsa yapacağız. Laik, demokratik, özgürlükçü bir ülkeyi de sonra bu koltuklar, kaynaklar aracılığıyla kurarız” denmiyorsa eğer. Umalım ki murad edilen bu olmasın, sadece bir yanılgı olsun.
Ancak CHP’nin politikalarını “soldan” savunan şahsiyetlerin söylemlerine baktığımızda bu umudumuzu koruyamıyoruz. Cümlelerini ırkçılığa, faşizme teğet geçecek, ırkçı faşist saldırganlığı makulleştirmek için kılı kırk yaran titizlikte kuruyorlar. Bu titizliğin bir maksadı olmalı, masum olmayan, mazur göremeyeceğimiz.
Sığınmacı düşmanlığı neden şimdi?
AKP-MHP+, iktidar koalisyonunun halk içindeki desteğinin hızla azaldığını herkes izleyebiliyor. Ancak iktidara azalan destek, muhalefete desteğe dönüşmüyor. Muhalefet, özellikle de CHP, AKP-MHP ittifakından uzaklaşan seçmenlere bir şey vadedemiyor. AKP’nin yanlışlarını bir alternatif programa bağlı olarak eleştiremiyor. AKP’nin 20 yıllık, kamuyu yıkıma uğratma siyasetinin sonucu olan tren kazaları, yangınlar, seller, kuraklık gibi ciddi krizleri “siyaset konusu” yapmayı başaramıyor. Çünkü neoliberalizm ve sermaye egemenliğinin karşısına halk egemenliğine dayalı bir program çıkarmaktan imtina ediyorlar. Bunu başaramayan muhalefet, göçmen krizini iktidarı yıkmanın aracı haline getireceğine inanmış.
Toplumdaki göçmen karşıtlığının nesnel nedenleri var: Başta işsizlik ve yoksulluk olmak üzere işçi ücretlerin düşmesi, ev kiralarının yükselmesi, yabancı bir kültürle bir uyum programı olmaksızın karşılaşılması vb. Bu sorunlar yoksul mahallelerde, yoksullarla yoksul göçmenler arasında gerilimlere neden oluyor. Yoksa varsıl semtlerde villa alan, devletten kredi, vergi, arsa, enerji desteği alarak yatırım yapan göçmen sermayedarlara dair bir sıkıntı yaşanmıyor. Ülkeleri işgal eden, yakıp yıkan mülksüz göçmenler değil, göçmen sermayedir. Kitabi adıyla uluslararası tekeller veya finans kapitaldir.
Yabancı savaşçıları nerelerde aramalı, ülkemizi nasıl korumalı?
Cihatçılara, yabancı savaşçılara ve teröristlere karşı çıkmakla sığınmacılara karşı çıkmak aynı şey değildir. Ülkesinde yabancı savaşçı vb istememek hatta bunlara karşı özsavunma planlamak bırakın meşru olmasını, görevdir de. Ancak bu kılıf altında sigortasız, güvencesiz, yarı ücrete en ağır işlerde çalışıp, en kötü evlerde yüksek kiralarla oturmak zorunda kalan sığınmacı işçileri, yabancı savaşçı, terörist ilan ederek siyaset üretmek korkunçtur. Zira yerli sağcı kitlelerden yağmacı, linççi, tecavüzcü, cihatçı, terörist üretmeye kadar çok sayıda vahşete yol açabilir.
Oysa AKP yıllardır Suriye savaşından faydalanarak Suriyeli ve diğer milliyetlerden birçok teröristi eğitip, silahlandırıp, maaşa bağlayıp istihdam etmektedir. Suriye’de, Libya’da ve muhtemel başka savaşlarda kullanmaktdır. Bu paralı savaşçılar sınırlardan yürüyerek değil, iktidarın sağladığı gemilerle, otobüslerle, uçaklarla geçmektedirler. İktidarın bir iç savaş çıkarma cüreti gösterebileceğine inanların gözünü, ağır koşullarda en insanlık dışı sömürüye maruz bırakılan sığınmacı işçilere değil yukarıya çevirmeleri gerekir. İç savaş kaygısı güdenlerin mülksüz sığınmacılara karşı linç teşvik etmesi değil, iktidarın iç savaş tezgâhı olasılığına karşı özsavunmayı teşvik etmesi gerekir.
Durum bu kadar açıkken muhalefetin (en başta CHP’nin) savunmasız sığınmacılara saldırıya yol açacak şekilde söylemler kurmasının tek mantığı olabilir: Korkunç ama evet! Yoksul sağcı kitlelerdeki “yanlış bilinci” milliyetçiliği, ırkçılığı kaşıyarak AKP’den kopartıp kendilerini desteklemesini sağlamak. Tabii ırkçılık pankartta, demeçte, tweet mesajında durduğu gibi durmuyor. Linç, yağma ve cinayetler olarak hayata geçiyor. Linççi, yağmacı, tecavüzcü yanlış bilinçten hayır bekleyenlere de “Hayırlı olsun” demeyeceğiz; suçlarını suratlarına söylemeye devam edeceğiz.
Muhalefet etmenin kolay yolu
Zamların makarna tüketimine tavan yaptırmasını yoksulları kazanacak bir siyaset çeviremeyenler; mafyayla iç içe geçmiş bir iktidarın çürümüşlüğünü halkın desteğini arttıracak bir siyasete çeviremeyenler; uyuşturucu kaçakçılarının, karapara aklayıcılarının, kadın pazarlayıcılarının sarayın balkonlarında, odalarında, bakanların sofralarında poz vermesini muhalefet konusu yapamayanlar; orman yangınlarındaki, sellerdeki can kayıplarını muhalefet konusu yapamayanlar; asgari ücretin açlık sınırında olmasını muhalefet konusu yapıp sermayenin korkusundan kendi alternatiflerini sunamayanlar, sığınmacıları muhalefet konusu yapıp AKP-MHP iktidarına son vereceklermiş.
Bu arada aklı evellere bir dipnot: Fareli köyün kavalcısı masaldır, gerçek değildir. Sığınmacılı köyün davul zurnacısı işe yaramaz.
Sınırların kontrolsüz geçişlere kapatılması veya sığınmacıların batıya geçmelerinin engellenmemesi talebi ve Türkiye’nin para karşılığı sığınmacılar için bir açık hava hapishanesine dönüştürülmesine itiraz ile sığınmacıların geri gönderilmesini istemek aynı şey değildir. Sığınmacıları davullu zurnalı geri göndereceğiz demenin de Altındağ’dakine benzer pogromları davul zurna eşliğinde yapmaktan başka bir şekli mümkün değildir. (SAMUT KARABULUT - SENDİKA.ORG)
Hiç yorum yok