Bir yalnızlıklar toplamı: Hüzün Evi… Onlar ki her yerden gelip toplanmışlar son bahçelerde. Yok etmeden önce gülünçleştiren doğanın geç çiçe...
Bir yalnızlıklar toplamı: Hüzün Evi…
Onlar ki her yerden gelip toplanmışlar son bahçelerde. Yok etmeden önce gülünçleştiren doğanın geç çiçekleri olarak boy veriyorlar, bir zamanlar çiçeğin içinden bakanlar.
Oğlunu asılmaktan kurtarmak için haykıran Bayan İp, ölmeden toprağa girmiş Karikatür Adam, Ölümün Ağzı, Yorgun Sevda romanlarını yazmış yazarın annesi Bayan Öğretmen, bir 8 Haziran günü öleceğini söyleyen yaşama ustası Albay, yosun tutmuş İki Kız Kardeş, vicdanı alınmış oğluna unutulmama mektupları yazan Bayan Gümüş, bir cüce, ıssız dağ yollarında bir tren istasyonuna gelin giden Bayan Kasımpatı, avuçlarını göğe açıp bilmediği bir dilde her şey için tanrıya başvuran Bay Sakallı, en sevdiği şey tokalaşmak olan Cabbar, kırk altı kedisini bırakıp gelen ve hep onları konuşan Bayan Minnoş, kızı Hicran’ı yaralı bir hayvan gibi sesler çıkararak çağıran Bayan Çığlık, ortalıkçı Menekşe, Doktor ve Doktor’un Bayanı…
Durmadan arayıp unutulmuş günler toplamaya çalışan insan posalarının birbirinden uzak yaşamlarının bu buluşma noktasında; cıvıltısını yitiren gençlikleri, boğulan umutları, coşkulu hak arayışları, kimsesiz kalışları, insani yıkılışları, ortak ölümleri yaralı bir ülkenin geçmişinden alıp evrensele mal edilişinin kıyaslanamaz anlatılışı.
Hüzün Evi: Ama “hüzün deyip geçme öyle, doyum olmuyor bazısına.”
Hiç yorum yok