İşçi olan Dimitrov, ait olduğu sınıfın çıkarları ve iktidarı için yaşamını mücadeleye adamış bir komünist olarak tarihteki yerini almıştır. Her burjuva hükümetinin korkulu rüyasına dönüşen Rusya’da gerçekleşen sosyalist devrim, burjuva hükümetleri her ulusun komünistlerine iftira ve baskı ile yıldırıp kendi iktidarlarını korumaya şartlandırmıştır. Almanya’da Naziler iktidara ilerlerken 1933 yılında Reichstag yangını olarak bilinen parlamento binalarının yakılması olayını kendi ülkelerinde bulunan başka ulustan komünistlerin üzerine suçu atınca dünyaya verecekleri mesaj, kendi aleyhlerine dönmüştü. Yargılamayı hedeflerken yargılanır duruma düşmüşlerdir. Dimitrov birinci dereceden sorumlu tutuluyordu bu yangından. Yargılandığı davadaki Leipzig savunması tarihe geçer. Basının Dimitrov özelinde Bulgar halkına ‘barbar’ olduklarını ima eden söylemlerine verdiği yanıt da “Ben bir işçiyim. Bulgaristan işçi sınıfının bir parçası olmaktan gurur duyuyorum” olur. Ve devamında “Hangi ülkede faşizm barbar ve vahşi değildir?” diye mahkeme heyetine sorar. Devletin faşizme bürünmüş halinin, yani burjuvazinin, bir ulusun tamamına barbarlık yakıştırması, komünistlere kendi ülkesiyle bağının koparması gerektiği yalanını Dimitrov’un yanıtlarıyla çürüttüğünü görüyoruz.
Savunmasının bir bölümünde Komünist Enternasyonal’in programından bahsedip dünyadaki komünist partilerin içerisinde yer aldığı bu birliğin hedef ve amaçlarının aynı zamanda kendisinin de hedef ve amaçları olduğunu ve kendisinin de bu birliğin bir parçası olduğunu söyler. Hâkimin yanıtı “Komünist propaganda yapmaya devam edemezsiniz” olur.
“Komünist ve sosyal demokrat işçilerden oluşacak birleşik cephe kurulması yönündeki en büyük engel bugün uluslararası proletaryayı sınıfsal düşmanın darbelerine teslim etmiş olan sosyal demokrat partilerin burjuvazi ile işbirliği yapma politikaları oldu ve öyle olmaya da devam ediyor. Kötünün iyisi politikası diye tanınan, bu burjuvaziyle işbirliği politikası, Almanya’da faşist gericiliğin zaferine yol açtı.”
Faşizm bir yönetim şekline dönüştüğünde, kendi ülkeleri ya da başka ülkelerde olsun, komünistlerin tutumu bu durumla mücadele etmek olur. Ancak kendi halklarına düşmanca bir tutum takınmazlar. Dimitrov, yurtseverlik ile milliyetçiliğin birbirinden farklı olduğunu, komünistlerin kendi ülkeleri ile nasıl bir ilişki kurması gerektiğini de kendi yaşamıyla göstermiştir.
Yine savunmasının bir kısmında şöyle der: “Tarihin çarkı bir Sovyet Avrupa’ya doğru, bir Dünya Sovyet Avrupa’ya doğru, bir Dünya Sovyetler Cumhuriyetler Birliği’ne doğru dönmektedir.” Sadece Bulgaristan’daki devrimci mücadele ile değil diğer ülkelerdeki devrimci mücadelelerle de yakından ilgili ve bilgi sahibidir. Yargılama sürecinde hâkimin Almanya’daki siyasi gelişmelere bu kadar hakim olmasını yangınla ilişkilendirmesine verdiği yanıt da “Ben bir komünist olarak Güney Amerika’daki siyasi gelişmeleri de hiç gitmemiş olmama rağmen Almanya kadar bilirim” olur.
Yargılama sürecini Dimitrov, komünizm propagandası yapmak için uygun koşulları yaratır ve dünyadaki komünistlerin gözlerinin çevrildiği bir mecraya dönüşür mahkeme salonu. Dimitrov ve arkadaşlarına uluslararası alanda büyük bir destek ve dayanışma örgütlenir. Yangın ile ilgili bütün iddiaların çürütülmesi ve delil yetersizliğinden beraatı istenilmesi üzerine Dimitrov buna itiraz eder. Delil yetersizliğinin hâlâ suçu muammada bırakacağını söyler ve suçsuzluk kaidesiyle beraatını talep eder.
Faşizmin yenilgisi ve Bulgaristan’da halk iktidarına giden yol
Dimitrov artık serbesttir. Ancak kendi ülkesindeki faşist yönetim nedeniyle ülkesine dönmesi faşizmin yenilgisi ve halkın iktidarı almasıyla olacaktır. Kızıl Ordu’nun ilerleyişi sürerken, faşizmin kaleleri çökmeye devam ediyordu. 1944 yılına gelindiğinde Kızıl Ordu’nun Bulgaristan sınırına kadar gelmesiyle 1 Eylül tarihinde faşist hükümet fiili olarak düşer. 5 Eylül günü Komünist Parti ve Vatan Cephesi MK toplantısında silahlı ayaklanmayla iktidarı ele geçirmeye karar verilir. 6 ve 7 Eylül’de maden işçileri ile Sofya tramvay işçileri greve çıkar. 8 Eylül’de 170 köy, partizanlar tarafından ele geçirilir. Ve 9 Eylül sosyalist halk iktidarının zafer günüdür.
1945 yılında ülkesine dönen Dimitrov, Vatan Cephesi iktidarının başbakanı olur.
Sonuç
Faşizmin yenilgisi, aynı zamanda burjuvazinin de yenilgisiydi. Sovyetler Birliği’ne bağlı diğer ülkelerde olduğu gibi Bulgaristan’da da çözülüşten hemen sonrası, geçmiş dönem ile hesaplaşmaya dönüştü. Sosyalist yönetimle hesaplaşmaya girişilirken kurucu lider Dimitrov da unutulmadı. Sofya’da yer alan “totoliter rejim müzesi” dedikleri, Dimitrov metro durağından inildiğinde 300 metre mesafedeki sosyalist sanat müzesi dışında Dimitrov’a dair çok da bir şeyle karşılaşılmıyor. Faşizmin yenilgisiyle kurulan halk iktidarına yakıştırdığı tarifin, yirmi yıldan fazla kendi halkını faşizmle yöneten burjuvaziye layık olduğunu hatırlatmak gerek.
Dimitrov hem kendi ülkesindeki işçi sınıfının hem de diğer ülkelerin işçi sınıfının iktidarı için bir ömür boyu mücadele vermiştir. İddialı, inatçı aynı zamanda bu iddiasını devrimle taçlandırmış bir komünisttir. Mahkeme salonlarında Nazilerin iktidarını yargılarken faşizmle mücadele eden diğer halklara da umut ışığını ve gidilecek yolun sonunda zaferin olduğunu kendi yaşamıyla göstermiştir. (ÖZGÜR HÜSEYİN AKIŞ - SENDİKA.ORG)
Kaynakça:
Dimitrov’un mahkemedeki savunma tutanakları: Faşizme Karşı Birleşik Cephe
TÜSTAV/Süreli Yayınlar/ Yeni Çağ/6 Haziran 1972