1 MİLYAR POUNDLUK UCUZ REKLAM
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…
Bir ülkede yalan söylemek utanç olmaktan çıkmış.
Balık baştan kokmuş.
Devletin tepesindekiler, yalan söylediğini herkesin bildiğini biliyormuş yine de yalana devam edebiliyormuş.
Neler neler…
Mesela; Cumhurbaşkanı kendi iktidarından 30 yıl önce yapılan havalimanı, üniversite, yol için ‘Biz yaptık’ diyebilirmiş. Kendi iktidarından önce ambulans ile buzdolabının olmadığını bile söylemiş.
Ekonomi Bakanı, halk enflasyon altında inlerken gözlerindeki ışıltıyla “Ekonomimiz şahlandı” diye konuşabilirmiş.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı, aya sert iniş yapılacağını anlatır, Tarım Bakanı, kan ağlayan çiftinin mutluluk gözyaşları döktüğünü söylermiş.
İçişleri Bakanı durur mu...
Her gün birini terörist ilan eder ertesi gün yalan çıkınca yeni teröristleri sıralarmış.
Bu ülkede yalancının mumu hep yatsıya kadar yanmış ama suratı hiç kızarmamış.
Zamanla yalan ayıp olmaktan çıkmış, insanlık utanması olmayan yalancılar karşısında çaresiz kalmış.
Keşke masal olsa…
Bu yalan dünyanın gerçek reklamını ihraç ettik dünyaya.
YENİ MEDYANIN ZAYIF KARNI
Ukrayna savaşı nedeniyle Rus oligarkların mallarına el konulurken Roman Abramoviç, İngiltere Premier Lig’in efsane takımı Chelsea’yi satışa çıkardı.
AB Grup Holding’in sahibi Muhsin Bayrak, “Chelsea’yi almak için 1 milyar pound nakit teklif ettim” diyerek çıktı sahneye.
1 milyar pound yani tam 20 milyar TL.
Ve çok ucuz bir reklam taktiği.
Muhsin Bayrak, arama motorlarında en çok aranan isimlerden oldu, sosyal medyada rüzgâr gibi esti. Bu noktada yalan rüzgârı karşısında yeni medya düzeninin çaresizliği devreye girdi.
Tık yarışındaki haber siteleri ‘Muhsin Bayrak kimdir’ başlıklarıyla hemen ilgiye üşüştü. Vergi rekortmenleri listesinde hiç görülmemiş Muhsin Bayrak, medya sayesinde bir günde 1 milyar poundluk adam oldu.
AYNI ANDA KRİPTO PARA REKLAMI
Tam bu sırada AB Grup Holding’in paralı reklamları TV’lerde dönmeye başladı. Birkaç inşaat projesinden sonra asıl niyet; şirketin kripto para borsası duyuruluyordu. Uluslararası haber ajansı Reuters, CNN International ile İngiltere’nin köklü gazetelerinden The Guardian bile düştü tuzağa.
Sülün Osman görse şapka çıkarırdı.
Pek çok kişi Muhsin Bayrak’ın bir oligarkın emanetçisi olabileceğini düşündü, yazdı.
Bir fotoğrafında Türkiye’de tek olan 650 bin euroluk otomobilinin önünde poz vermişti.
Sezgin Baran Korkmaz’ın tezgâhını araştırırken çok yakınındaki bir ismin söyledikleri geldi aklıma:
“Birinci kural çok zengin görüneceksin. İkincisi arkanda siyasetçilerin olduğunu düşündüreceksin. Bunlar hiç zor değil Türkiye’de.”
KAZMA KÜREKLE İSTANBUL’A
Muhsin Bayrak’ın hayatı da ayakkabı boyacılığından SBK Holding patronluğuna uzanan hikâyeye çok benziyordu. Medyanın hoşuna gitmesi için özenle hazırlanmıştı.
2016’daki bir röportajda anlattığına göre; 1975’te Bitlis Mutki’ye bağlı Direktaşı köyünde doğdu. Babası 7 köyün ağasıydı. 1990’larda PKK yüzünden tüm varlıklarını bırakıp bir panelvana 12 kişi doluşarak İstanbul’un yolunu tuttular. İnşaatlarda çalışmak için yanlarına kazma kürek almışlardı. Sonrası birkaç cümle; inşaatlarda çalışıp kendi inşaat şirketlerini kurdular, oto galeri açtılar.
Muhsin Bayrak röportajda anlatmaya devam ediyordu:
“AB Grup Holding bünyesinde 10 şirket var, 200’ü aşkın proje yaptık.”
Rakamlarla oynamayı her zaman sevmişti patron. Ama gerçekten Nişantaşı ve Bodrum’da inşaat projeleri vardı.
2015’te dilinden düşürmediği projesi ise bugünlerin ipucunu veriyordu.
İstanbul Basın Ekspres Caddesi’nde 4 kuleden oluşan Bayrak Towers’ı 350 milyon dolar yatırımla inşa edeceğini anlatıyordu. İnşaat başlamadan bir kuleyi Suudi Arabistanlı yatırımcılara 50 milyon euro’ya sattığını söylemişti. Bin 600 konutluk projeyi New York’ta mimarlara çizdiriliyordu. Gökdelenin tepesinde dev, dijital Türk bayrağı olacaktı. Hatta bir röportaj videosunda Muhsin Bayrak projesini anlatırken ‘Bayrak Tower’ diyor, yanındaki kişi ‘Bayrak Towersss’ diye düzeltince ters ters bakıyor. Ama halen Bayrak Towers diye bir bina bulunmuyor.
1 milyar poundluk bedava reklam stratejisine giden yolun izleri bununla sınırlı değil.
500 BİN KİŞİLİK AŞİRETİN AĞASI
Mesela; Muhsin Bayrak her yerde 500 bin kişilik Mutki Aşireti’nin başında olduğunu söylüyor.
500 bin kişi… 1 milyar pound kadar inanılmaz.
Zaten ne Mutki Aşireti’nin 500 bin mensubu var ne de o aşiretten Muhsin Bayrak’ı tanıyan 500 kişi.
Ama olsun, yalandan kim ölmüş…
Geriye kalıyor; siyasi destek.
Muhsin Bayrak sık sık AKP iktidarını öven açıklamalar yapmıştı. Milyonlarca liralık yatırım hikâyelerinin arasına mutlaka iktidara teşekkürlerini sıkıştırdı.
18 Mart 2019 tarihli DHA haberinin başlığı ise şöyleydi:
“Mutki Aşireti’nin lideri Muhsin Bayrak’tan Binali Yıldırım’a tam destek.’
Muhsin Bayrak haberde şöyle diyor: “İstanbul’u ancak tecrübeli bir siyasetçi yönetebilir. Aile üyelerimizle yaptığımız toplantıda bu ismin Binali Yıldırım olduğuna ve kendisini desteklemeye karar verdik.”
Sonuç malum.
Yenilgi olunca ‘500 bin kişinin ağası’ suskun.
Ama hayali büyük parayla bedava reklam stratejisinin en önemli işareti ABD Başkanlık seçimlerinden sonra gelmiş. 13 Nisan 2021’deki haber şöyle:
“ABD’de resmi konutuna taşınacağı için Washington D.C’deki dairesini satışa çıkaran ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in evine en yüksek teklif iş insanı Muhsin Bayrak’tan geldi. Bayrak ‘Pazarlıklar bitmek üzere yakında imzaları atacağız’ dedi. Ev 2 milyon dolardan satışa çıkarılmıştı.”
Sonra mı? Bir haber yok.
Ama Chelsea hikâyesine ilham verdiği kesin.
Nihayetinde Chelsea için teklif süresi cuma günü doldu. Teklif veren dünyanın sayılı üç şirketi arasında tabii ki AB Grup Holding yani Muhsin Bayrak yoktu.
Zaten bu reklam stratejisinin en avantajlı kısmı kolayca sıyrılmaktı.
Daha önce Abramoviç ile yakın temasta olduğunu anlatan Muhsin Bayrak avukatlarının bir hatası nedeniyle teklif veremediklerini söyledi. İddiaya göre; şirket avukatları yanlış adrese e-mail göndermişti. Muhsin Bayrak, Reuters’e yaptığı açıklamada “Çok üzgünüm” dedi.
Aslında medya bu ucuz reklam kampanyasına alet olduğu için çok üzgün olmalı.
Muhsin Bayrak olayı, haberin ilgiyi değil, ilginin haberi oluşturduğu yeni medya düzenini çok net ortaya koydu. Sosyal medyadan beslenen medyanın ‘tık’ yarışında gerçek ve doğru haber önemini yitiriyor, habercinin akıl ve arşiv süzgeçleri tamamen ortadan kalkabiliyor. Üstelik gazeteci güvenilirliğine büyük gedik açan bu tuzağa sadece ‘bir kısım’ değil tüm medya düşüyor.
Yalanın ayıp olmaktan çıktığı ülkenin medyasında bu açığı bulan dolandırıcılar cirit atıyor. (TİMUR SOYKAN - BİRGÜN)