İşte bundan dolayıdır ki Kılıçdaroğlu'na; bütün hataları, eksiklikleri ve yanlış adımlarına rağmen sahip çıkılmalı, kendisine bundan sonrası için destek olunmalı ve Dersimli bu Alevi el üstünde tutulmalıdır. Çünkü 15 Haziran 2017'de Ankara'da Güvenpark'ta Adalet diyerek başlattığı yürüyüşü aslında bugün de devam etmektedir ve kendisi bu anlamda olmak üzere samimi bir savunulmayı hak etmektedir!


3 Şubat 2023 günü başlayan ve 6 Şubat 2023 günü sona eren ülkenin yaşadığı son doksanaltı saate ilişkin yaptığımız kimi tespitlerimizi aşağıda sıraladık. "Masadan kalkabilir", "kalktı işte", "masa artık beşli devam edecek", "uzlaşacaklar sanki", "geri dönüyor", "bakın işte döndü" gibi işin bize göre tamamen "magazin" olan kısmını magazin yazanlara ve magazin okumayı sevenlere bırakarak yaptığımız bu tespitlerimiz hiç kuşkusuz her türlü tartışma, eleştiri ve katkıya açıktır. İlginize sunuyoruz. (H.G)

1) İyi Parti'yle partinin yönetimi MHP'den şeklen ayrılmış görünseler bile aslında ideolojik anlamda böyle bir ayrılık hiç bir zaman olmamıştı ve yoktu. Bu anlamda bir ayrılığın gerçekleşmesi imkansızdı.

***

2) MHP'den aslında hiç ayrılmamış olan Meral Akşener'le ekibine, Kemal Kılıçdaroğlu nedeniyle inanılmaz bir biçimde "riskli" bir duruma gelebilecek olan "Türk-Sünni" devlet mekanizmasının devamının sağlanması görevi verildi.

***

3) "Görev" noktasında Devlet Bahçeli'nin değil de Meral Akşener'in tercih edilmesi hali hazırdaki mevcut güç dengeleri nedeniyledir. Barajı bile aşamayacağı üç aşağı beş yukarı belli olan Devlet Bahçeli ile bu işin kotarılamayacağı açıktı.

***

4) Tam da burada, Özgür Özel'in 9 Ocak 2020 günü söylediklerini hatırlatmak yararlı olacaktır: "Türkiye’yi ne Erdoğan ne Bahçeli yönetiyor; daha güçlü ve daha derin bir akıl yönetiyor" demişti o gün Özgür Özel. Hemen hemen bütün "muhalif" internet ortamlarında yer aldı bu sözleri. İşte bu güçlü akıl, "Türk-Sünni" devlet yapısının tekrar restorasyonu işini Meral Akşener'e havale etti.

***

5) Akşener restorasyon işini sanılanın tersine Ekrem İmamoğlu'suz, sadece ve sadece Mansur Yavaş'la yapmaya kalkıştı. Çünkü Yavaş da tıpkı Akşener gibi MHP kökenli bir isimdi. Akşener'in "Yavaş ısrarı"nın altında yalnızca bu yatmaktadır.

***

6) Tam da buraya gerekli bir not düşmekte fayda görüyoruz. 96 saat boyunca yaşananların bize gösterdiği 5 olgu var:

Birincisi; devletin geleneksel "Türk-Sünni" ve bize göre baştan aşağıya gerici olan yapısı artık bir dağılma sürecine girmiştir. Bir yeniden restorasyon işinin artık Akşener gibilerine kalmış olması sözünü ettiğimiz bu dağılma sürecinin bize göre en açık kanıtıdır.

İkincisi; bu topraklara aslında Osmanlı'dan miras kalan "devletin kutsanması", her daim her şeyin önünde tutulması ve bütün bir halkın devlet karşısında daima savunmasız bırakılması olarak özetlenebilecek egemen düşünce de bu dağılma süreciyle birlikte tasfiye olma sürecine girmiştir.

Üçüncüsü; devletin kutsanması meselesini bu güne kadar milliyetçilik, şovenizm ve ırkçılıkla halletmiş olma durumu da giderek ortadan kalkmaya başlamıştır. 

Dördüncüsü: ırkçılk ve şovenizmden beslenen milliyetçiliğin artık son kullanma tarihi geçmiştir.

Beşincisi; Akşener'in, doksanaltıncı saatin sonuna doğru gelinirken yaptığı "geri dönüş", "güçlü devlet aklı"nın yıllardır sorunsuz bir biçimde süren egemenliğinin de sonuna yaklaşıldığını göstermektedir. Çünkü bu "aklın" devreye sokmaya çalıştığı Akşener planı pek işlememiştir.

***


7)
Buraya kadar yazdıklarımız, Kemal Kılıçdaroğlu'nun aslında ne kadar önemli bir figür olduğunun altını kalın kalın çiziyor. Adam evet, devletçidir, evet, liberal yanları ve adımları çoktur, evet, Kemalizm'e yakın durmaktadır ve evet, "düzen içi bir siyasetçi"dir. Ama bütün diğer "düzen içi siyasetçi"lerin tersine birilerinin "pis iş"lerine pekala çomaklar sokmaya çabalamaktadır ve bu çabalarında da oldukça samimi ve dürüst görünmektedir. SADAT binası önünde kurduğu cümleler, TÜİK önünde yaptığı açıklamalar, "Beşli Çete" diye nitelendirilen unsurlara yönelik olarak her fırsatını bulduğunda söyledikleri ve önce "128 milyar dolar", ardından da "418 milyar dolar" diyerek yapmış olduğu çıkışlar ve daha bir sürü örnek, Kılıçdaroğlu'nun, alışılagelmiş ve "Türk-Sünni" devlet kodlarıyla uyuşan ya da uyuşacak olan bir "düzen içi siyasetçi" profiline kesinlikle uymadığını ve uymayacağını ortaya koymuştu. Mezhebi ise zaten ayrı bir "sorun"(?!)du.

***

8) Şunu unutmayalım: Bülent Ecevit de "düzen içi bir siyasetçi"ydi. O da devletçiydi, o da liberal yanları çok olan birisiydi, hatta cemaatlere de yakındı. Ama bütün bunlara rağmen Ecevit, büyük burjuvazinin kullanıldığı bir ABD  komplosuyla iktidardan uzaklaştırılmıştı. Çünkü sadece Türk-Sünni devlet kodlarıyla ayakta tutulmaya çalışılan ve içerisinde egemenlerin diledikleri gibi at koşturdukları bir sistematiğin işine yaramayacaktı. Haşhaş çıkışı, ABD'ye rağmen Kıbrıs müdahalesi ve buna benzer adımları iktidarının sonunu hazırlamaya yetti. Türk-Sünni devlet sistematiği için gerekli olan şey, böyle bir siyasetçinin varlığı değil, Milliyetçi Cephe anlayışının sürmesiydi.

***

9) Meral Akşener'in masadan kalkmasından sonra hiç zaman kaybetmeden, HDP'nin de içinde yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerinden TİP'in genel başkanıyla ve Sosyalist Güç Birliği bileşenlerinden Sol Parti'nin yönetimiyle bir araya gelmesi Kılıçdaroğlu'nun bu anlamda önündeki en büyük engelin ne ve kim olduğunu göstermesi bakımından öğreticidir.

***

10) Sonuç olarak şunları söylemek artık mümkündür. Akşener'in masadan kalktıktan sonra tekrar geri dönüşü, kendisinin bir tutarsızlığı ya da çaresizliği olarak okunmamalı. Tutarsızlık ya da çaresizlik, Akşener'in kendisinin değil, doğrudan doğruya "derin aklın", ne olursa olsun ama devletin temel kodlarına halel gelmesin diye düşünenlerin tutarsızlığı ve çaresizliğidir. "Güçlü devlet aklı" dediğimiz olgu/unsur/odak, Akşener üzerinden denemeye kalktığı "devamlılık sağlama" girişiminin pek bir işe yaramadığını gördüğünde ise kendisi noktasında iş işten geçmiştir. Yukarıda yer alan 6. maddede belirttiğimiz zincirleme çözülme ve dağılma, özellikle bundan sonrası için "Güçlü devlet aklı"nın peşini kesinlikle bırakmayacaktır.

11) Akşener'in geri dönüşü bize başka önemli bir şey daha göstermiştir. Devletin Türk-Sünni bir eksende kalmaya devam edebilmesi için o "güçlü akıl", elinde patlayan Akşener-Yavaş planını hemen terk ederek yine Akşener üzerinden, "dayatma" yerine bu kez bir başka planı devreye sokmuş, İmamoğlu ve Yavaş'ın bu defa da cumhurbaşkanı yardımcılığında ısrarcı olarak bir pazarlığa girişmiş ve bunda da başarılı olmuştur. Yenilgiden sonra bir pazarlıkla bile olsa alınmış olan böyle bir sonuç tam olarak olmasa bile evet bir başarı sayılabilir. Ama artık Kılıçdaroğlu gibi bir ortağı vardır ve bu ortak örneğin son 20 yıl boyunca hep olduğu gibi gayet rahat bir biçimde at koşturmasına engel olacak gibi duran bir ortaktır. 20 yıl boyunca önce Erdoğan'ı, ardından onunla birlikte Bahçeli'yi sürekli elinin altında tutan ve onları "yöneten" "güçlü devlet aklı" artık istediği gibi yönetebileceği ve oynayacağı birileriyle değil, düpedüz dişli bir "ortak" ile, evet bir "ortak" ile yürümek mecburiyetindedir.

12) İşte bundan dolayıdır ki Kılıçdaroğlu'na; bütün hataları, eksiklikleri ve yanlış adımlarına rağmen sahip çıkılmalı, kendisine bundan sonrası için destek olunmalı ve Dersimli bu "Adam" el üstünde tutulmalıdır. Çünkü 15 Haziran 2017'de Ankara'da Güvenpark'ta Adalet diyerek başlattığı yürüyüşü aslında bugün de devam etmektedir ve kendisi bu anlamda olmak üzere samimi bir savunulmayı hak etmektedir! Cumhurbaşkanlığı adaylığının ilan edilmesinden sonra parti genel merkezi önünde konuştuğu sırada aslında Erdoğan-Bahçeli iktidarı da yıkılmıştır! Ve böyle bir başarı Kılıçdaroğlu'nun başarısıdır.

Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın! (HAYRİ GÜNEL)

DİPNOT: Bu satırların yazarı hayatının en küçük bir anında bile CHP'li olmamış, 45 yıldır sosyalizme inanmayı sürdüren bir kişidir. Öte yandan, 45 yıldır hiç bir işe yaramadığını bizzat yaşayarak ve öğrenerek gördüğü, "Mevcut durum ve görevlerimiz" ya da "Son tahlilde" gibi saçma sapan onlarca argümana da artık zerre kadar inanmayan bir kişidir. Buna bağlı olarak, ülkenin son 96 saatine ilişkin olarak "sol papağanlık" yapmak yerine, oturup bu satırları yazmak, o kişinin doğru ve mantıklı gördüğü bir çabadır. Dolayısıyla bu yazı kesinlikle bir Kemal Kılıçdaroğlu ya da CHP güzellemesi değildir. (HAYRİ GÜNEL)

Daha yeni Daha eski