ABD'deki Berkeley Üniversitesi öğretim üyesi ve yazar Prof. Cihan Tuğal, aşırı sağın kazanımlarının anketlere değil, sandığa yansıdığını söyledi. Tuğal, "Altılı Masa, Özalcı ufukla yönetiliyor" dedi.
14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekili seçim sonuçlarında sona doğru yaklaşılıyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener, sandıkların yüzde 99'unun açıldığını belirterek Recep Tayyip Erdoğan'ın yüzde 49,40, Kemal Kılıçdaroğlu'nun yüzde 44,96, Sinan Oğan'ın yüzde 5,2 oy oranına sahip olduğunu açıkladı.
BBC Türkçe'den Merve Kara Kaşka'nın sorularını yanıtlayan, ABD'deki Berkeley Üniversitesi öğretim üyesi ve yazar Prof. Cihan Tuğal, seçim sonuçları henüz netleşmese de 'muhalefetin beklediği farkı atamadığını' belirterek, bu beklentinin oluşumunda aşırı sağın kazanımlarının anketlere yansımamasının önemli bir payı olduğunu söylüyor:
"Seçim sonuçları henüz kesinleşmedi. Bir parça değişim olabileceği ihtimalini saklı tutarak şunu söyleyebiliriz, muhalefet beklediği farkı atamadı. Son günkü konuşmalara bakarsanız, hatta burada siyasetçilerin konuşmalarını da kast etmiyorum, muhalefet taraftarı çok nitelikli gazeteciler, akademisyenlerin bir kısmı açık ara fark olacağını hatta yüzde 5'lerde bir fark olacağını söylüyordu.
Bu beklentinin geçersiz olduğunu görüyoruz. Burada büyük bir hata yapılmış, muhtemel sonuçlar yanlış okunmuş. Hala muhalefet kaybetti ya da kazandı diyemeyiz ama muhalefetin atacağı adımın abartıldığını görmüş olduk. Dikkatli olmamız gerekiyor çünkü bu, sadece Türkiye ile ilgili bir mesele değil. Brezilya'da, Macaristan'da, Amerika'da da herkes kendi iç dengeleri yüzünden bu hatanın yapıldığını düşünüyor. Dört farklı ülkenin dördünde de aşırı sağın kazanımları anketlere yansımıyor, sandığa yansıyor.
Anketlerde aşırı sağın seçmen kitlesinin bir kısmının mahçup olduğunu, yaptıklarının arkasında duramadığını görüyoruz ama aşırı sağı destekliyorlar bu ülkelerde çok genel ve yaygın bir durum. Anketler YRP'nin kendi çapı göz önüne alınarak büyük bir oy sıçraması yaşamasını, MHP'deki yükselişi göremedi."
Kesin olmayan sonuçlara göre YRP, TBMM'de 5 vekille temsil edilecek. YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan, partisinin genel merkezinde yaptığı açıklamalarda partisinden 5 milletvekilinin Meclis'e girdiğini belirtti. AK Parti'nin İstanbul 2. bölge listesinde milletvekili adayı olan Erbakan kendisinin de milletvekili seçildiğini ifade etti. YRP Türkiye genelinde 1,5 milyondan fazla oy aldı. Peki YRP bu oy sıçramasını nasıl yaptı? Prof. Tuğal "YRP'nin işçi kesiminin oyunu aldığı söyleniyor" diyor ve ekliyor:
"Anketler görememesine rağmen işçi sınıfı çalışan, sahadaki aktivist ve araştırmacılar bunu görüp söylüyordu ama bunun sayı desteği yoktu. MHP gibi daha kapalı yapılara gelince bunu görmek imkansız hale geliyor. MHP'nin kendi içinde yaşanan cinayetin dengeleri MHP aleyhine değiştireceği düşünülürken bu cinayetin ya dengeleri etkilemediğini ya da MHP'yi iyice güçlendirdiğini görüyoruz. Dönemin genel yapısal özellikleri var, aşırı sağın yükselişini kışkırtan liberalizme merkez sağa merkez sola çok yer bırakmayan dinamikler var. Dört farklı coğrafyada buna Hindistan'ı da katarsak, bunların dünya çapında yaşandığı anlamına geliyor. Amerika'nın dünya çapındaki hegemonik düşüşü var, dünya çapında bir kaos ortamı yaşandığı söylenebilir; liberal, hegemon olmayan merkezci çözümlere yaşama alanı kalmıyor. Bu da seçimlere teğet geçen bir şey gibi görünüyor."
'ALTILI MASA ÖZALCI, DAVUTOĞLUCU, BABACANCI UFUKLA YÖNETİLİYOR'
Millet İttifakı, TBMM'de beklediği sandalye sayısına ulaşamadı. Prof. Tuğal, CHP'nin Millet İttifakı stratejisinin işlemediğini söylüyor:
"Türkiye içindeki dengelere gelirsek CHP'nin bütün bu yıllar boyunca merkezin içi boşalırken CHP gibi odakların bunu kabullenip yeni bir strateji geliştirmektense merkez sağın 1980'lerde 2000'lerde yaptıklarına bir öykünme geliştirerek bu durumu kurtarmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu strateji de işlemiyor. Altılı Masa'yı parti teşkilatı ve lider olarak CHP sürüklüyor. Ama kimin vizyonu sürüklüyor diye sorarsanız Özalcı, Davutoğlucu, Babacancı bir ufukla 6'lı Masa'nın yönetildiğini görüyorsunuz. Babacan'ın ve Davutoğlu'nun partilerinin oy oranı çok düşük fakat vizyonları Altılı Masa'ya hakim. Ve hep şu hesapla yapılıyor bu; hep bir sağa kayış var biz de biraz sağa kayarsak bu kayan seçmeni toparlarız. Fakat böyle olmuyor, merkezin içi boşalmaya devam ediyor.
Sol buna karşı strateji geliştirmedikçe kendi seçmenini de kaybetmeye devam ediyor. İşçi sınıfının bütün umutları giderek daha çok YRP örneğinde gördüğümüz gibi aşırı sağda toparlanmaya başlıyor. İçi boşalan merkeze karşı soldan yükselebilecek bir tepki, merkez solun stratejik hatalarından dolayı sağdan yükseliyor."
'İŞÇİ SINIFI VE KÜRTLER AÇISINDAN KORKUNÇ BİR SEÇENEK'
Sağın bu yükselişine karşılık, Kılıçdaroğlu'nun HDP desteğini alması seçmende nasıl karşılık buluyor? Prof. Cihan Tuğal, bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
"Bu, merkez solun stratejisinin parçası değil zaten, CHP açısından bir seçim taktiği. Seçime 2-3 hafta kala Kürtlerin oyu isteniyor. Kürtler ve sosyalist sol o oyu veriyor, başka çareleri yok, çünkü Türkiye'yi ya CHP liderliğindeki merkez sağ yönetecek ya da aşırı sağ yönetecek. Bu, işçi sınıfı ve Kürtler açısından korkunç bir seçenek. Elbette ki merkez sağ tercih edilmeli.
Hata ne? Kürtlerden oy istemek değil; son anda istemek. Senelerce Kürtleri dışlayıp, sınır ötesi operasyonları destekleyip, dolayısıyla ülkedeki milliyetçiliği destekleyip, Kürt siyasetçilerin hapse atılmasına göz yumup hatta ikinci dereceden buna destek verip son anda Kürtlerden oy isterseniz size milliyetçi tepki de olur. Çünkü o milliyetçiliği kırmak için 20-25 yıldır, hatta daha geriye götürelim, SHP-HEP ayrışmasından itibaren SHP, CHP hiçbir şey yapmadı. Halkın daha da milliyetçileşmesine izin verildi, hatta bunu desteklediler."
'BU MİLLİYETÇİLİKLE MÜCADELE EDİLMEDEN, BU DENGELER DEĞİŞMEYECEK'
Tuğal, bu yapısal sorunların, seçimlerin ikinci tura kalması durumunda iki hafta gibi bir kısa sürede önemli sonuçlara yol açabileceğini söylüyor:
"Bir gecede değiştirilebilecek şeyler değil bunlar. Sinan Oğan'ın çok büyük etkisi olacağı tahmin ediyor. Çok temkinli konuşmaya çalışıyorum. Diyelim ki tablo şu andaki gibi yüzde 5'lerde kaldı, Sinan Oğan bütün seçimi belirleyecek. Muhalefete 'daha fazla milliyetçileşmezseniz sizinle çalışmayacağım' diyebilir. Kılıçdaroğlu birden bire milliyetçi bir çıkış yaparsa bu sefer Kürtler desteğini çeker mi? Orada dengeler hızlı değişebilir, kesin bir öngörü yapmak imkansız. Ama durumun bizi getirdiği nokta gösteriyor ki, bu milliyetçilikle mücadele edilmeden, yeni bir işçi sınıfı hattı kurulmadan bu dengeler değişmeyecek. Sinan Oğan gider başkası gelir, bu seçimi sabote edemese sonraki süreci eder. Altılı Masa diyelim ki iktidara geldi oyun orada bitmeyecek ki... Sinan Oğan gibiler, AKP ve MHP içeriden sabote edecekler 6'lı Masa'yı. İYİ Parti her seferinde 'Kürtlere daha fazla taviz verirseniz ben buradan çekilirim' diye tehdit edecek 6'lı Masa'yı. Bunların hepsiyle başa çıkabilecek çok genel bir perspektif değişikliği gerekiyor. 'Evet biz bundan sonra Kürtler'i kabul edeceğiz' diye bir açıklamayla da olmuyor. Çünkü Kürtler'e doğru bir açılımın CHP'ye çok seçmen kaybettireceği çok açık. CHP'nin o seçmeni başka şekillerde kazanmanın yolunu bulması lazım."
'SOĞAN SATIN ALAMAYAN SEÇMEN NİÇİN YRP'YE GİDER DE CHP'YE GİTMEZ?'
"Bunun nedeni de çok açık. CHP bütün bu dinamikleri görüp, 2017-2018 civarında işçi sınıfına daha çok dayanan bir stratejiyi değerlendirdi, düşündü. Ancak partiyi bu yönde itmeye çalışan akademisyenler, aktivistler bir şekilde marjinalize edildi. Ve parti eski çizgisinde kaldı. Mücadele buradan verilmeli, yepyeni bir ufuk çizilmeli ki, Kürtlerden oy istenince bu kadar aşırı tepki olmasın. Seçimin buna indirgenmemesi lazım. Elbette CHP'nin ve solun, Kürtlerin Türkiye'nin daha kabul edilebilir bir parçası haline gelmesi için mücadele etmesi lazım, ama ufkunuzu bununla sınırlarsanız da bir yere gidemezsiniz. Her şeyin yeniden tanımlanması lazım. Partilerin üzerindeki orta sınıf ve sermaye hakimiyetinin kırılması ve daha işçi sınıfına dayanan bir hattın kurulması gerekiyor. Yoksa merkez çöktükçe aşırı sağa mahkum oluruz. AKP hala çok örgütlü bir parti ama insanların soğan satın alamaması bir yerden patlayacaktı. Ama soğandan dolayı AKP'den kaçan insanların neden sola gitmediğine bakmak lazım. Türkiye'nin zengin bir başka geleneği var, sosyalist sol geleneği var. İrili ufaklı düzinelerce yapı, sonuçlar bu şekilde kesinleşirse, neden mevzi kazanamıyor diye sormak gerekiyor. Çok daha geniş bir blok kurulması lazım ki bu, CHP üzerinde bir baskı oluşturulabilsin'
'TİP ÖNEMLİ BİR ÇIKIŞ YAPTI'
Anadolu Ajansı’nın aktardığı son verilere göre; TİP, Hatay'dan 1, İstanbul'dan 3 milletvekili çıkardı. TİP 28. Dönem Milletvekili seçimlerinde Sera Kadıgil, Erkan Baş, Ahmet Şık ve Can Atalay olmak üzere 4 milletvekili çıkardı. Prof. Tuğal "TİP önemli bir çıkış yaptı, Cumhuriyetçi, çevreci, kent hakları açısından önemli şeyler söyledi" diyor ve ekliyor:
"Solun tüm bunları söylemesi gerekiyor. O açıdan TİP'in çıkışı önemli. Hatay'dan seçilen isim Can Atalay bu meseleleri sınıf meseleleriyle birleştiren bir isim. Böyle bir ismin Meclis'te olması çok olumlu. TİP'in ya da başka bir yapının bunu yıllardır örüyor olduğunu söyleyemeyiz. TİP daha çok sol cumhuriyetçilik meselesine yaslandı. Çok ciddi bir işçi sınıfı örgütlenmesine gitmemeyi tercih etti. Onu da biraz teorik tartışmalarla kapatmaya çalıştılar. Orta sınıfın da emekçi işçi sınıfı olduğu gibi bir tartışma başlatıldı. Bunun orta sınıfa dayanan bir strateji olduğu açık. Klasik işçi sınıfına dayanan, alt proleter kesimlere dayanan parti HDP ve çevresindeki sol gelenekler olmaya devam etti. Seçimlerden önceki hatalardan biri de bunların kamuoyunu soğutacak şekilde kavga etmeleri oldu.
Bu çok dönemsel bir şey ama daha uzun vadede yapılara düşen görevler. CHP'yi sola çekecekse bu yapılar çekecek. Bunların taban örgütlenmesi daha sağlam. Bu ufukların birleştirilmesi gerekiyor, iki ayrı hareket olarak yürümesi sağlıklı değil. Bütün emekçi orta sınıflarla, işçi sınıfını ve onunla çevre meselesini, kadın meselesini kent hakkını, Kürt meselesini birleştirecek çok daha geniş bir blok kurulması lazım ki bu CHP üzerinde bir baskı oluşturulabilsin. Yoksa CHP kendiliğinden böyle bir yere yönelmez. Taban örgütlenmesi burada daha önem kazanıyor. Örgütlenme oldukça CHP, 90'ların ortalarından beri girdiği hattan ancak uzaklaşmaya başlar. "