Diyanet İşleri Başkanlığı'nın cuma hutbesinde yer alan “Mesai ve ders saatleri cuma namazına göre ayarlanmalı” ifadesi tepki çekmişti. İlahiyatçı Nazif Ay Diyanet'in internet sitesinde hala mevcut olan o hutbeye ilişkin açıklamalarda bulundu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4 Ağustos tarihli cuma hutbesinin son kısmında “İşyerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını cuma namazının vaktine göre düzenleyelim” ifadeleri yer almıştı.
"FARZ DEĞİLDİR"
Tepki çeken hutbeye ilişkin değerlendirmelerde bulunan İlahiyatçı Nazif Ay, "Cuma 'toplantı, toplanma' anlamına gelir. Peygamber zamanında kişilerin birtakım ihtiyaçlarının giderilmesi, sorunlarının ele alınması için düzenlenirdi. Emevilerden bu yana ibadetler adeta putlaştırıldı. İbadetler insanın içine güzellik katan ritüeller olmaktan uzaklaştırıldı ve ibadetle başkalarına dindarlık seviyemizi gösterme aracı haline getirildi. Hz Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç etmesinden sonra, cuma namazı özgürlük ve bağımsızlığı temsil eder hale geldi. Ekonomik, kültürel özgürlüğün olmadığı yerde cuma namazı olmaz. Cuma namazı tavsiye edilen bir namazdır, farz değildir" dedi.
"CUMA NAMAZINDA PARA TOPLANMASI YASAKTIR"
Sözkonusu fetvada “Cuma namazı kılmakla yükümlü olanların cuma saatinde alışveriş ile meşgul olmaları tahrimen mekruhtur (harama yakın) ancak yapılan alışverişle elde edilen kazanç helaldir” ifadeleri de yer alıyor.
Nazif Ay, bu ifadelere ilişkin ise şunları söyledi:
"Ayette 'Allah'ı anmaya gidin ve o anda ticaret yapmayın' diyor. Eğer 'ticareti kesin sonra namaz kılın' deseydi Diyanet'in hutbesinde yer alan ifade haklılık payı kazanabilirdi. Aslında denilmek istenen bir ibadeti gerçekleştirirken maddi bir çıkarı ibadete karıştırmamak. İbadete asla kişilerin egosu, statüsü, çıkar hesapları katılamaz bu illa alışveriş demek değildir. Cuma namazlarında hocalar veya birtakım kişiler sandıkları kurarak para topluyor, bu bütün dinlerde yasaklanmıştır."
"İLAHİYATÇI DİLİ DEĞİLDİ"
"Biraz daha dindar olayım derken Arap kültürü hakim oluyor" diyen Nazif Ay şöyle devam etti:
"Diyanet'in birkaç sene önce hazırladığı raporu incelemiştim. Kullanılan dil ilahiyatçı dili değildi. Raporun başlangıcında tarikât ve cemaatlerin zararından söz ediliyordu, sonuna doğru ise tasavvuf adı altında tarikât ve cemaatler övülüyordu. Diyanet kafa karıştırıcı bir raporla kamuoyu önüne çıkmaya çalışmıştı ve FETÖ ile yaşanan travmayı bu şekilde atlatmaya çalıştığını ifade etmiştim. Bütün tarikât ve cemaatler FETÖ'den sonra darbe yapacaklar. Çünkü Halidiye koluna bağlı tüm cemaatler 'Mehdi projesini' benimsiyor. Bu proje dinin siyasete müdahalesini esas alır, iktidara gelmeye çalışır. Tüm tarikâtlar terör hareketidir."
"ALİ ERBAŞ VE ÇEVRESİ İSLAMİ RUHBANLIK SINIFI KURUYOR"
Laiklik vurgusu yapan Nazif Ay, "Firavunlar zamanındaki din adamları gibi, 'Tek adamların' fetvacıbaşıları olan din adamları ortaya çıkmaya başladı. İslam'ın böyle bir özelliği olamaz, zaten Kuran bunu eleştirir. Ayrıca hristıyanlıkta olduğu gibi ruhbanlık yani din adamları zümresi de olamaz. Ama görüyoruz ki Ali Erbaş ve çevresi bir İslami ruhbanlık sınıfı amacı gütmediğini söylese bile süreç buna götürüyor. İslam'a paralel başka bir din ikâme ediliyor. Dinin siyasetten, hukuktan titiz bir biçimde ayrılması gerekir. Çünkü ayrılmazsa iktidar yanlış bir fetva ortaya koyduğunda yanıldığı takdirde bu İslam'a ve Allah'a suç olarak döner" ifadelerini kullandı.
"BUNLARDAN ALLAH BİLE BIKTI"
Manisa Kırkağaç İlçe Müftüsü olan Mehmet Deniz'e, cübbe giymemesi, müftülüğe motosikletle gitmesi, bisiklete binmesi ve Whatsapp paylaşımlarının ‘genel teamüllere aykırı’ bulunması nedeniyle kınama cezası verilmişti. Kararın ardından müftülükten atılması üzerine yargıya başvuran Deniz, yargı kararına rağmen görevine iade edilmeyince intihar etmişti.
Diyanet'ten baskı görmesi sebebiyle intihar ettiği iddia edilen müftüye ilişkin görüşlerini aktaran Ay, "Müftü sade giyiniyormuş, bisiklete biniyormuş... Şu an din adı altında ortaya konulan konuları konuşmaktan inanın Allah bile bıktı. Bu gibi bir konu başlığıyla insanlar meşgul ediliyor. Sanki sarık ve cübbe peygamberin sünnetiymiş gibi davranılıyor. Artık birçok Arap'ın bile kullanmadığı demode olan giysilere yönlendirme durumu var. Sarık sünnet falan değildir. Peygamber yaşadığı toplum içerisinde güneşten sakınmak için başını sarardı. bu yahudi toplumunda da bölgedeki hristiyanlarda da vardı. Allah bize sade ve mütevazi olmamızı tavsiye eder. Sadece giysi değil, saraylar, bindiği araba ile şöhret elbisesi giyenler İslam'a uygun davranmıyor" şeklinde konuştu. (CUMHURİYET)