Orta Doğu’da, 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarıyla başlayan yeni süreçte gözler Gazze'ye ve Hamas’a çevrildi. Ancak son günlerde adımları dikkatle izlenen bir örgüt daha var: Lübnan merkezli Hizbullah...
Türkçesi "Allah’ın Partisi" anlamına gelen Hizbullah, yıllardır İsrail ile mücadele ediyor.
7 Ekim'den bu yana da Lübnan-İsrail sınırında tansiyon yüksek.
Hizbullah’ın son çatışma denklemine bütünüyle dahil olup, İsrail’in kuzey, yani Lübnan’ın güney sınırında yeni bir cephe açıp açmayacağı merak ediliyor.
Peki Hizbullah nasıl bir örgüt? Kim destekliyor? Hangi alanlarda faaliyet gösteriyor? Lübnan ve bölge siyasetinde nasıl bir rol üstleniyor?
Hizbullah’la ilgili merak edilen bu soruları cevaplamak için Hizbullah’ın hangi koşullarda doğduğuna bakmak gerekiyor.
Lübnan'daki iç savaşın içinde doğdu
Nasıl Hamas’ın doğuşu Filistin’deki 1. İntifada olarak anılan isyan dalgasına dayanıyorsa, Hizbullah’ın ortaya çıkışı da Lübnan İç Savaşı’na dayanıyor.
1975’te Lübnan’da din ve mezhep ayrımlarının önemli yer tuttuğu kanlı bir iç savaş başladı.
Lübnan’a geçmek zorunda kalan Filistinli sivillere ve bu ülkede faaliyet yürüten Filistinli silahlı örgütlere farklı yaklaşımlar, iç savaşın önemli eksenlerindendi.
Filistinli gruplarla mücadele halindeki İsrail, Lübnan'daki iç savaşa müdahil oldu.
1980'lerin başında, o dönem Şii EMEL Hareketi’nin içinde yer alan bazı kadrolar, politik ve ideolojik konularda hareketin liderliğiyle ters düştü ve grupla yollarını ayırdı.
Bu kadrolar daha sonra Hizbullah adını alacak yeni bir örgütlenmeye girişti.
Doğrudan İran’dan destek alan, İslamcı çizgideki bu örgütün öncelikli hedeflerinden biri, İsrailli ve Batılı güçleri Lübnan’dan çıkarmaktı.
Bu dönem Orta Doğu’da, 1979'daki İran devriminin de etkisiyle İslamcılık yükselmeye başlamıştı.
1983 yılı hem Hizbullah hem de Lübnan için önemli dönüm noktalarından biri oldu.
O yıl, başkent Beyrut'taki bombalı saldırılarda 258 Amerikan ve 58 Fransız askeri öldürüldü.
İlerleyen dönemde ABD yargısı, saldırının Hizbullah tarafından gerçekleştirildiğine hükmedecekti.
Hizbullah ise eylemleri üstlenmedi.
Bu saldırıların ardından Batılı barış gücü askerleri Lübnan’dan çekildi.
Hizbullah, 1985’te yayımladığı siyasi bildiride “Müslüman topraklarını işgal etmekle" suçladığı İsrail’in ortadan kaldırılmasını savunuyor ve hem ABD'yi hem de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) “İslam’ın ana düşmanları” olarak tanımlıyordu.
Örgüt ayrıca İran’daki gibi bir İslami rejimi de savunuyordu.
Hizbullah, intihar saldırısı yöntemini kullanmasıyla da dikkat çekiyordu.
1989 yılında Beyrut'ta, yüzleri kapalı bir şekilde basın toplantısı düzenleyen Hizbullah üyeleri
‘Silahlara veda etmeyen’ örgüt
Yaklaşık 150 bin kişinin yaşamını yitirdiği iç savaşın sonuna doğru, 1989'daki Taif Anlaşması ile ülkede silahların susması öngörüldü.
Ancak Lübnan’da silah bırakmayan tek örgüt Hizbullah oldu.
Hizbullah bu dönemde askeri kanadına İslami Direniş adını verdi.
İsrail Ordusu 2000’de Lübnan’dan çekildikten sonra da Hizbullah’a silahlarını bırakma çağrıları yapıldı ama Hizbullah buna da olumlu yanıt vermedi.
BBC Türkçe’ye konuşan, ABD’deki Orta Doğu Enstitüsü’nde görev yapan ve aynı zamanda Florida Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan siyaset bilimci Prof. Dr. Eric Lob, sınırdaki gerginliğin İsrail'in 2000’deki çekilmesiyle de bitmediğini anlatıyor:
“İsrail'in geri çekilmesine ve Birleşmiş Milletler'in sınır hattında görev yaparak burayı sakin tutmaya çalışmasına rağmen, İsrail ile Hizbullah arasındaki düşmanlık bitmedi. Burada İsrail’in kontrolündeki Şebaa Çiftlikleri adlı bölge hâlâ önemli bir tartışma konusu.”
Genişleyen askeri kapasite
"Silahlara veda etmeye" karşı çıkan Hizbullah yıllar içinde askeri kapasitesini daha da geliştirdi.
Bunun sonuçları ise İsrail ile Hizbullah’ın karşı karşıya geldiği 2006'daki savaşta görüldü.
2006’da Hizbullah’ın sekiz İsrail askerini öldürdüğü, ikisini de rehin aldığı saldırısına İsrail, Lübnan’ın güneyine yönelik kapsamlı bir misillemeyle karşılık verdi.
İsrail, Lübnan’ın güneyi ve de Beyrut’un güneydeki dış mahallerinde yer alan Hizbullah’a ait noktaları bombaladı. Hizbullah ise İsrail’e yaklaşık 4000 roket fırlattı.
34 gün süren savaşta çoğu sivil 1125 Lübnanlı hayatını kaybetti. İsrail tarafında ise 119 asker ve 45 sivil yaşamını yitirdi.
Savaş sonunda iki taraf da başarılı olduğunu savundu.
BBC Türkçe’ye konuşan, 'Religion and Hezbollah' (Din ve Hizbullah) adlı kitabın yazarı, Sydney Macquarie Üniversitesi’nden siyaset bilimci Dr. Mariam Farida, Hizbullah’ın kendini neden başarılı gördüğünü şöyle açıklıyor:
“Hizbullah, (İsrail’in elindeki) tutukluların serbest bırakılmasını sağladığı için bu savaşta başarılı olduğunu ilan etti. İsrailli askerlerin esir alınmasının nedeninin tam da tüm Lübnanlı tutukluların İsrail hapishanelerinden çıkarılması olduğunu söylediler.
“Ayrıca İsrail’in 2006'daki savaşta nihai amacının Hizbullah’ı Lübnan’dan çıkarmak olmasıyıdı. Herkes bunun başarısız olduğunu bildiği için bu savaş, İsrail ile mücadelesinde Hizbullah’ın portfolyosuna ve özgeçmişine eklenen yeni bir başarı olarak değerlendirildi.”
Hizbullah militanları Suriye'deki iç savaşta Şam’ın yanında yer aldı ve Lübnan sınırındaki operasyonlara katıldı.
Örgüt yıllar içinde ayrıca Lübnan-İsrail sınırında İsrail ile irili ufaklı çeşitli çatışmalara da girdi.
Hizbullah’ın siyasi konumu
Bütün bu geçmişi ve askeri kapasitesine rağmen Hizbullah, sadece bir silahlı örgüt değil. Aynı zamanda Lübnan siyasetinde önemli bir siyasi aktör.
Hizbullah 1992’den bu yana Lübnan’da seçimlere katılıyor ve o tarihten itibaren seçimlerde önemli oy oranlarına ulaşıyor, zaman zaman hükümetlerde yer alıyor.
Hizbullah’ın son dönemde, ülkedeki Hristiyanları temsil eden partilerden Özgür Vatansever Hareketi ile müttefik olması da dikkat çekiyor.
Dr. Mariam Farida, "Hizbullah’ın parlamentoda daha güçlü olmak için yürüttüğünü söylediği bu işbirliğinin, Hizbullah’ın Lübnan ve bölgedeki ittifaklarında ne kadar pragmatik olabildiğini gösterdiğini" söylüyor.
Lübnan’da, Şii toplumundan önemli bir destek Hizbullah’ı, ülkenin istikrarı önündeki büyük bir engel olarak gören önemli bir kesim de bulunuyor.
2008'de Lübnan’ın Batı destekli hükümeti, Hizbullah’ın özel muhabere şebekesini kapatmaya ve örgütle bağlantıları nedeniyle Beyrut Havalimanı'nın güvenlik müdürünü görevden almaya kalktığında Hizbullah, buna başkentin büyük bir bölümünde denetimi ele geçirerek ve rakip Sünni gruplarla çatışarak karşılık verdi.
81 kişinin öldüğü ve mezhepsel gerilimi artıran bu çatışmalar, ülkeyi yeni bir iç savaşın eşiğine getirince, hükümet geri adım attı. Hizbullah ile müttefiklerine kabine kararlarını veto yetkisi verildi.
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah 2009 yılında, örgütün vizyonunu açıkladığı yeni bir siyasi manifesto yayımladı.
Bu metinde, 1985’teki bildiride yer alan İslam Cumhuriyeti vurgusundan vazgeçildi, ancak ABD ve İsrail karşıtı tutum sürdürüldü. Ayrıca örgütün silahlara ihtiyacı olduğu da belirtildi.
Hizbullah'a ait Beyrut'taki bir hastane
‘Devlet içinde devlet’
Hizbullah’ın faaliyet alanlarından bir diğeri de sosyal hizmetler. Örgütün hastaneleri, okulları, üniversiteleri var. Bunlar, Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde faaliyet gösteriyor.
Dr. Mariam Farida, “Hizbullah, misyon bildirisinde meşru bir direniş grubu olduğunu söylüyor ama aynı zamanda kendisini Şii toplumunun koruyucu kuvveti olarak da tanımlıyor” hatırlatmasını yapıyor.
Prof. Dr. Eric Lob ise “Lübnan’daki Şii toplumu en azından tarihsel olarak ülkede en fazla marjinalize edilmiş, daha yoksul ve ekonomik zorluklarla daha fazla karşı karşıya olan bir toplumdur. Onlar açısından bu boşluğu, sosyal hizmet sağlayan Hizbullah dolduruyor” diyor.
Bu hizmetler Hizbullah’a adeta "devlet içinde devlet" olma görüntüsü veriyor.
Hizbullah’ın ayrıca medya alanında da çalışmaları var. Al Manar TV, bu açıdan önemli görülüyor.
Örgütün lideri Hasan Nasrallah’ın konuşmaları da bu kanalda yayımlanıyor.
Prof. Dr. Lob “Her ne kadar kimileri Hizbullah’ı sadece bir terör örgütü olarak değerlendirse de - ki evet tarihinde terör taktiklerini kullanmışlığı vardır - Hizbullah farklı kolları olan, çok boyutlu ve çok yönlü bir örgüt" yorumunu yapıyor.
İran’la bağlantısı ne?
İran’ın Hizbullah’a kuruluşundan itibaren başlayan desteği devam ediyor.
Prof. Dr. Lob; Suriye, İran, Hizbullah ve bazı Filistinli örgütlerin kendilerini; ABD ve İsrail karşıtlığı üzerine kurulu ve "direniş ekseni" olarak adlandırdıkları hattın parçası olarak gördüklerini hatırlatıyor:
“İranlılar, başlangıçta örgütün kurulmasında önemli bir rol oynadılar. Finansal destek ve silah desteği sağladılar. Bugün bu durum, örgüte roket ve drone temini ile eğitim desteği şeklinde de devam ediyor. Dolayısıyla İran, Hizbullah’ın hayati bir hamisi ve hatta ortağıdır.”
Dr. Farida ise ortada çok boyutlu bir birliktelik olduğunu söylüyor:
“Hizbullah, kendisini destekleyen tabanı üzerindeki hegemonyasını sergilemek için İran’daki yapıyla benzer unsurları hayata geçirdi. Din adamlarının gücü, Velayet-i fakih ve dini söylemin kullanımı vs. İkisi arasında ideolojik benzerlikler var. Dolayısıyla Hizbullah ve İran arasındaki ittifak sadece örgütsel yapı üzerine kurulu değil, stratejik ve siyasi bir anlama da yaslanıyor.”
Bazı Batılı ülkeler, ABD ve İsrail; Hizbullah’ı "terör örgütü" olarak görüyor.
Arap Birliği ve Körfez İşbirliği Örgütü de aynı tutuma sahip.
Avrupa Birliği ise Hizbullah’ın sadece askeri kanadını "terör örgütü" olarak görüyor.
Hizbullah, Türkiye’nin "terör örgütleri" listesinde yer almıyor. Ancak Ankara ile örgüt arasında yakın bir ilişki bulunmuyor.
Suriye’deki iç savaşta Hizbullah, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın, Türk hükümeti ise Esad karşıtlarının yanında yer almıştı.
Hizbullah ve İsrail arasında yeni bir cephe açılır mı?
7 Ekim saldırılarıyla başlayan yeni süreçte bir yandan Gazze’deki gelişmeler takip ediliyor, diğer yandan ise gözler, yeni bir cephe açılması ihtimali karşısında kuzeyde, yani Lübnan sınırında.
Saldırılardan itibaren İsrail-Lübnan sınırında İsrail ve Hizbullah arasında gerginlik arttı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, "Hizbullah'ın savaşa girmekle hayatının hatasını" yapacağını söyledi.
Uzmanlar, Hizbullah’ın Hamas’la yakın bir ilişkisi olduğunu söylüyor.
Dr. Farida, "direniş ekseni" anlayışını hatırlatıyor:
“Hizbullah ve Hamas arasında lojistik anlamda ve istihbarat anlamında büyük bir işbirliği olduğu gizli, saklı bir durum değil. İkisinin de bölgedeki müttefiki aynı ve bu ülke İran. Sonuç olarak iki grup da direniş ekseni içinde İsrail’i ortak düşman olarak görüyor. Dolayısıyla ikisi de birbirinin uzun ömürlülüğüne ve devamlılığına ihtiyaç duyuyor.”
Dr. Faradi “İsrail Hamas’ı saf dışı bırakmada başarılı olursa, ardından kuzey sınırına bakacak ve direnişin bir başka kaynağı olan Hizbullah’ı saf dışı bırakmayı amaçlayan bir plan üzerinde çalışmaya başlayacaktır. Dolayısıyla Hizbullah, sıradakinin kendisi olduğunu görüyor” diyor.
Dr. Faradi’ye göre bu yüzden Hizbullah’ın savaşa katılıp katılmamasını, İsrail’in Gazze’de ne boyutta bir kara saldırısı düzenleyeceği belirleyecek.
Prof. Dr. Eric Lob ise Lübnan’da 2019 yılında başlayan ekonomik krizi ve bunun derinleşmesini hatırlatıyor.
2019'daki kriz, 2020’de önce Covid-19 pandemisi ardından da Beyrut limanındaki amonyum nitrat patlamasıyla derinleşmişti.
Bu ortamın Lübnan’da Hizbullah dahil çeşitli grupların siyasi meşruiyetinin sorgulanmasına neden olduğunu söylüyor Prof. Dr. Lob.
Hizbullah’ın adım atarken bunları hesaba katacağını düşündüğünü de ekliyor:
“Bazı uzmanlar, Hizbullah’ı Beyrut Limanı'ndaki patlamadan sorumlu tutuyor ve örgütün Lübnan’daki korkunç ekonomik ve siyasi durumda payı olduğunu belirtiyor. Hizbullah’ın, Lübnan parlamentosundaki diğer gruplarla birlikte, bir iç meşruiyet krizi geçiriyor olabileceğini düşünüyorum.
“Dolayısıyla Hizbullah’ın, Lübnan’ı İsrail ile, ülkeyi potansiyel olarak harap edecek yeni bir savaşa sürüklemesi durumunda bunun, Hizbullah’ın meşruiyetine ve Lübnan'da sahip olduğu desteğe daha da fazla zarar verebileceğini düşünüyorum. Bu noktaların Hizbullah’ın aklının köşesinde olduğunu ve örgütün bunu tarttığını düşünüyorum. Belki de bu, İsrail’e karşı, sınırda yeni bir cephe açılmasında kısıtlayıcı bir faktör olabilir.”
İsrail ile Hamas arasındaki gerilimin nereye gideceğini de Hizbullah’ın çatışmalara dahil olup olmayacağını da tahmin etmek zor.
Bununla birlikte Hizbullah ile İsrail arasında bir cephe açılması durumunda, çatışmaların ve krizin çok daha büyük bir boyuta taşınacağına ise şüphe yok. (MAHMUT HAMSİCİ - BBC TÜRKÇE)