Bir şeyleri anlamak için sayıları kullanarak işimizi kolaylaştırmaya çalışıyoruz. O kolaylık o kadar çekici geliyor ki, bir süre sonra sayıların arkasında gizlenen insanları unutuyoruz.
Sayılara bağlandıkça duygularımız köreliyor. Duygular köreldikçe, insan yanımız azalıyor.
Bu en çok ölenlerin sayısında ortaya çıkıyor.
Savaşlar, çatışmalar, terör eylemleri... Depremler, trafik kazaları, hastalıklar...
Binler, on binler, yüz binler, milyonlar...
Giderek ne kalbimizde bir acı, ne yüz kaslarımızda bir titreşim kalıyor.
Tanımadığımız kalabalıkların öbek öbek ölüp gitmesi umurumuzda olmuyor.
Oysaki çoğumuz iyi insanlarız ya da kendimizi öyle kabul ediyoruz.
Yoksa devasa sayılarla ifade edilen ölümlerin kaynağını araştırmak, bize bağlı olabilecek faktörlere karşı çıkmak için bir şeyler yapardık...
Seçim sayılarının dili
Sayıların en yakıcı olduğu ölüm konusuyla girdim konuya. Ama bütün mesele o değil.
Mesela, son seçimleri anlamamıza yardım eden sayılar da var.
20 küsur yıldır bütün seçimlerde ipi ilk göğüsleyen AK Parti, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde toplam 16.339.771 oy aldı. Oysa 2019 seçimlerinde AKP için kullanılan oy sayısı 19.766.640 idi.
3.426.869 daha az!
CHP ise bu sefer 17.391.548 oy aldı. Geçen seçimlerde 13.218.754 almıştı.
4.172.794 daha fazla!
Çok ciddi bir fark!
5 yıl arayla milyonlar görüş değiştirdi. Yani milyonlarca insanın duyguları farklılaştı.
Diğer partilere de tek tek bakıldığında ve bu arada bu seçimlerde 1.032.610 kişinin ilk kez oy kullanma hakkının olduğuna bakarak sayıları daha da çeşitlendirebiliriz.
AKP lideri Erdoğan, "Sandıktaki mesajları en ince detayına kadar inceliyoruz" derken bu sayıların arkasındaki milyonların düşünce ve duygularındaki değişimi analiz ettikleri tezini seslendiriyordu.
Aslında herkes kendince bu sayılar üzerinde "mesajları" anlamak, sayıların gerisinde yatan fikirsel-duygusal farklılıklara karşı tutum belirleyerek gelecek dönem için politikalarını aktifleştirmek gayretinde.
Kim bunu daha iyi başaracak, göreceğiz.
Başarının sırrı, sayıları sayı olarak değil "insan" olarak görebilme yeteneğinde yatacak.
Yılların kanlı tablosu
Seçim sürecinde "AKP yeni bir Kürt açılımı yapabilir" diyenler çıktı.
Aslında sözü edilen, geçmişi çok daha uzaklara giden, ancak 1984'ten bu yana (40 yıldır) on binlerce insanın hayatına mal olan iç savaş görüntüsüyle ortaya çıkan "Kürt sorunu" idi.
Doğrusu her iki taraftan da ölenlerin toplam sayısında inandırıcı sayılar nasıl şekilleniyor, tam olarak bilemiyorum ama sanırım hayatını kaybedenlerin toplam sayısı 100 bine yaklaşıyor olabilir (Wikipedia'nin hesabı 93 bin civarında).
Dikkat ettiyseniz az önce trajedi algısında yolumuzu kaybettik.
100 bin ile 93 bin arasındaki 7 bin fark gözümüze önemsiz göründü.
93 bin yerine "40 yılda 40 (veya 50) bin kişi öldü" deseydim de çok fark olmazdı sanki.
Çünkü bunların hepsi "çok fazla ölüm"...
O kadar fazla ki, hepsine ayrı ayrı üzülemeyeceğimizi biliyoruz.
Onun için orada insan unsuru buharlaşıyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı'nda, 2 yıl 2 ayda, toplam, söz gelimi, "300 bin kişi hayatını kaybetti" deseydim de aynı şey ortaya çıkacaktı.
2 yıl 2 ay...
40 yıl...
Savaş kaç dakikadır sürüyor?
40 yıl ne demek, usta?
40 yıl, 480 ay yapar...
O da 14 bin 400 gün...
O da 345 bin 600 saat...
O da 20 milyon 736 bin dakika...
Devam edebilirim. Ama ben sayıları arttırdıkça dikkatinizin dağıldığını hissedebiliyorum...
93 bin kişi...
Ailesi ve yakınlarıyla kaç kişi yapar?
Ya yaralananlar? Evini yurdunu kaybedenler?
Kaç eylem ve çatışma oldu? Kaç gözaltı yaşandı? Kaç kişi işkence gördü?
Kaç köy basıldı? Kaç yerleşim yeri boşaltıldı?
Kaç kurşun atıldı bu savaşta? Kaç bomba patladı? Kaç sorti yapıldı?
Kaç çaresiz çığlık yükseldi?
Kaç?..
Ölüm sayılarının ne ifade ettiğini tam olarak anlayabiliyor musunuz?
Yoksa ölü sayısı artarken sizin dikkatinizde kendiliğinden bir azalma mı görülüyor?
Hatta yüksek sesle dile getirmeseniz de, aslında bu haber ve sayılardan bıktığınızı mı hissediyorsunuz?
Bu ihanetiniz doğaldır. Sayılar, gerçeğin bilgisini verirken anlamını gizlemeye yarar. Bilgilendikçe duygularınız körelir...
Savaşta bin ölü. Sonra iki bin... Üç bin...
Bunlar yalnızca bir istatistik verisidir sizin için.
Tıpkı manavdan alınan bilmem kaç kilo üzüm veya ay başında elinize geçen bilmem kaç TL para gibi, duygusuz birer sayıdır...
Sayılar ne zaman yüreğe ulaşır?
Sizce bu savaşlar biter mi?
Peki, siz bu savaşların bitmesini gerçekten istiyor musunuz?
Yoksa "Varsın ölüp gitsin on binler!" diyecek kadar kaygısız ve vurdumduymaz mısınız?
Ya da ben size, "tartışılmaz" ve "kutsal" değerler adına "Vatan, millet, Sakarya" dersem bu 93 bin kişinin ölümünü soğukkanlı biçimde algılayarak hemen "olağan" sayar mısınız?
Muhtemelen. Çünkü 93 bin, zaten sizin için sadece bir sayıdan ibaret...
Onun için ahkâm kesmeniz kolay!..
Ama o ölen 93 bin kişiden tek birini tanıyor olsaydınız...
Onun adını, yaşını, mesleğini, huyunu biliyor olsaydınız... Çocukluğunu, gülüşünü, yürüyüşünü hatırlıyor olsaydınız...
O zaman duyduğunuz, sizin için bir ''istatistik verisi'' olmaktan çok daha fazla anlam taşıyacaktı...
Oysa şimdi savaşta ölen binlerce kişi, sizi pek ilgilendirmiyor.
Tıpkı başka savaşlarda, askerî operasyonlarda, trafik kazalarında ölen insanlarla ilgili duyduğunuz ve hemen unuttuğunuz öteki sayılar gibi...
Gerçekleri örten sayıların ruhunu tanımaktaki isteksizliğiniz yüzünden savaşlar, çatışmalar, trafik kazaları sürüp gidecek...
Ve siz hep kaygısız dinleyeceksiniz o kanlı sayıları...
Ta ki bir gün çocukluğunu, gülüşünü, yürüyüşünü bildiğiniz o hüzünlü tek bir sayıyla karşılaşana kadar... (HAKAN AKSAY - T24)