1977'den 2015'e katliamlar silsilesi: Gerçek failler yargılanmadıkça barış ve adalet sağlanamaz


10 Ekim 2015'te Ankara Garı önünde düzenlenen Barış Mitingi'ne yönelik IŞİD saldırısının üzerinden 10 yıl geçti. Türkiye tarihinin en kanlı katliamlarından biri olan 10 Ekim Katliamı, İstanbul Barosu'nda düzenlenen panelle anıldı. "Sivil Halk Katliamları, Adalet Mücadelesi ve Cezasızlık" başlığıyla gerçekleştirilen etkinlikte, Maraş (1978), Sivas (1993) ve Ankara (2015) katliamları üzerinden devletin cezasızlık politikaları, adalet mücadelesi ve siyasal sorumluluklar masaya yatırıldı.

İstanbul Barosu Adil Yargılanma Hakkı Araştırma ve İhlalleri İzleme Merkezi'nin ev sahipliğinde gerçekleşen panele çok sayıda hukukçu, emek ve meslek örgütü temsilcisi katıldı. Açılış konuşmalarını İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, KESK Genel Sekreteri Sevgi Yılmaz ve İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu yaptı. Panelin moderatörlüğünü ise Baro'nun ilgili merkezinin başkanı Av. Melike Polat üstlendi.

Görgün: Katiller belli, affetmiyoruz!

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, konuşmasında 10 Ekim'in sadece bir saldırı değil, emeğe, barışa ve demokrasiye dönük topyekûn bir saldırı olduğunu vurguladı: "O gün bizleri vuranlar emeği hedef aldı. İstediler ki işçiler yan yana gelmesin, meydanlara çıkmasın. Barışı hedef aldılar çünkü akan kanla servetlerini büyütmek, iktidarlarını güçlendirmek istediler. Demokrasiye saldırdılar; sadece bu ülkeye değil, tüm bölgeye demokrasinin uğramamasını istediler."

Katliamın faillerinin hala belli olduğunu söyleyen Görgün, "Cihatçı çetelere kırmızı halı seren emperyalist güçler, bizim için hala katildir. Katildirler ve affetmiyoruz!" dedi.

Katliam öncesi görevini yapmayan kamu görevlilerinden hesap sorulmadığını hatırlatan Görgün, "Ambulans yerine TOMA gönderenleri, tek bir kamu görevlisinin bile istifa etmemesini unutmadık. Hesap sorulana kadar mücadele edeceğiz" ifadelerini kullandı.

Yılmaz: Barış talebi bombalarla cevaplandı

KESK Genel Sekreteri Sevgi Yılmaz, dönemin atmosferini hatırlatarak, 10 Ekim mitingine neden ihtiyaç duyulduğunu anlattı: "Türkiye nefes alamıyordu. Kürt illeri abluka altındaydı. Sağlık emekçileri sadece görevlerini yaptıkları için öldürüldü. Öğretmenlere bölgeyi terk etmeleri söylendi. Böyle bir ortamda biz dört örgüt barış için Ankara'ya gittik."

Yılmaz, o günün sıradan bir miting olmadığını, barış mücadelesinin emeğin mücadelesi olduğunu hatırlatmak için bir araya geldiklerini vurguladı: "Ancak barış talebi bombalarla karşılandı. İçimizde iki bomba patladı. Arkadaşlarımız yaşamını yitirdi. O günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı, olmayacak."

Küçükosmanoğlu: 10 Ekim, bu ülkenin hafızasına kazındı

İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, 10 Ekim Katliamı'nı Türkiye'nin yakın tarihindeki en büyük kırılmalardan biri olarak tanımladı: "1 Mayıs 1977, Maraş, Sivas ve 10 Ekim... Bu katliamlar birbirine benziyor. Hepsi siyasi tarihte birer dönüm noktasıdır. Ortak özelliği ise cezasızlık."

Katliam sonrası yaşananların toplumsal bellekte derin izler bıraktığını belirten Küçükoğlu, "Barış isteyenler öldürüldü, ardından topluma gaz sıkıldı. Suçsuz insanlar, parçalanmış bedenler, belleğimizde birer kara leke olarak kaldı" dedi.

Küçükoğlu ayrıca, 10 Ekim anmasına çağrı yaptı: "Bugün Kadıköy İskele Meydanı'nda Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri olarak bir araya geleceğiz. Kayıplarımızı anacak, adalet talebimizi bir kez daha dile getireceğiz."

Kaboğlu: Hukukun araçsallaştırıldığı 10 yıl

İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu, 10 Ekim'in ardından geçen 10 yılı "hukukun araçsallaştırıldığı, siyasal sorumsuzluğun derinleştiği" bir dönem olarak tanımladı.

"1978'den bugüne hesap sorulamayan katliamlar varsa bu sadece hukuki değil, siyasal bir sorumsuzluk sorunudur. 7 Haziran 2015 sonrası yaşananlar tesadüf değil; demokratik siyasetin tıkanmasının sonucudur" diyen Kaboğlu, seçim sonuçlarının hukuken tanınmadığı bir sürece işaret ederek, "Sandıktan çıkan irade çeşitli yollarla bastırıldı. OHAL uygulamaları, güvenlik yasaları ile hukuk yeniden kurgulandı. Bu da adaletin bir kesim için erişilemez hale gelmesine yol açtı" dedi.

Adalet mücadelesinin sadece mahkeme salonlarında değil, siyasal alanda da sürdürülmesi gerektiğini vurgulayan Kaboğlu, "Anayasaya saygı, doğru bilgi ve ortak akıl ekseninde demokratik dönüşüm sağlanmalıdır" dedi.

Sarıhan, Ertekin ve Ünüvar: Cezasızlık politikasına son verilmeli

Panelde konuşan Ankara Barosu'ndan Şenal Sarıhan, Hukukçu Dr. Orhan Gazi Ertekin ve İstanbul Barosu'ndan Erkan S. Ünüvar da cezasızlık politikalarının sürekliliğine dikkat çekti. 

Dr. Orhan Gazi Ertekin, Türkiye'de kitlesel şiddet olaylarına ilişkin adaletin sağlanamamasına dikkat çekerek, bu tür olayların yalnızca birer "katliam" değil, sistematik ve organize saldırılar anlamına gelen "pogrom" olduğunu vurgulayarak, kavramsal netliğin önemine işaret etti: "Delil yetersizliği gerekçesiyle dosya kapatıldı. Şu anda bu dava dosyasına ulaşmaya çalışıyoruz ama Genelkurmay tarafından erişim engelleniyor."

Dr. Ertekin, Türkiye'de büyük çaplı insan hakları ihlalleri ve kitlesel saldırılar karşısında adalet mekanizmasının işlemediğini belirtti. Maraş Katliamı'nın bu anlamda bir örnek oluşturduğunu ifade eden Ertekin, adli sürecin sadece yetersiz kalmakla kalmadığını, aynı zamanda faillerin korunarak davaların etkisizleştirildiğini söyledi. "Bu tür davalar, hukuk tarihimizde birer yüzleşme aracı olması gerekirken, devletin farklı kurumları eliyle üzeri örtülüyor. Delillere ulaşmamız engelleniyor, davalar unutturuluyor." Ertekin, Maraş ve Sivas'ın bir katliam olarak değil, pogrom olarak tanımlanması gerektiğini ifade etti. Pogromun, belirli bir topluluğa yönelik organize ve sistematik yok etme niyetini barındırdığını belirten Ertekin, bu kavramın hukuki ve toplumsal anlamda doğru yerleştirilmesinin önemini vurguladı.

Ankara Barosu avukatlarından ve insan hakları savunucusu Şenal Sarıhan, Sivas Katliamı davasına cezasızlık politikalarının yargı süreçlerine nasıl yansıdığına dikkat çekti. Tahliye edilen sanıkların durumuna değinen Sarıhan, davanın cezai uygulamalarının tamamen sona erdiğini belirterek, hukuk mücadelesinin ancak kamuoyunun ve mağdur yakınlarının sahiplenmesiyle sürdürülebileceğini vurguladı. Sarıhan, cezasızlık politikalarının yalnızca hukuki değil, siyasi bir tercih olduğunu vurgularken, bu duruma karşı kamuoyunun sessiz kalmaması gerektiğini dile getirdi: "Cezasızlık konusunda yorumunuzu paylaşıyorum. Ancak bize düşen bir görev var. Bu mesele sadece hukukun değil, halkın sahiplenmesi gereken bir mücadeledir." Sarıhan, Sivas Katliamı davasında mağdur yakınlarının gösterdiği kararlılığın hukuk mücadelesine yön verdiğini belirtterek, "Bize, avukatlara güç veren şey davanın sahipleridir. Sivas Katliamı davasında bütün aileler, ilk günden son güne kadar davayı takip etti. Mahkeme salonları doldu taştı, dışarısı bile doluydu. Bu çok önemli bir şeydi. Bu acıyı örgütlenerek aşmaya çalıştılar. Davalarımıza sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum" dedi.

Ankara Gar Katliamı'na ilişkin açıklamalarda bulunan İstanbul Barosu avukatlarından Erkan S. Ünüvar, taleplerinin reddedildiğini ve on yıllık süreçte hâlâ delillerin toplanmadığını vurguladı. Ünüvar, "Firariler için yargılama devam ediyor. Yılda iki duruşma yapılıyor. Biz yine pek çok taleple gidiyoruz. 10 yılın sonunda hâlâ taleplerimiz var çünkü toplanmamış deliller var. Kritik olan taleplerimizin hiçbiri kabul edilmedi" dedi.

Katliamların faillerinin korunması, delillerin karartılması ve siyasi sorumluların yargılanmaması, panelde öne çıkan başlıca sorunlar arasında yer aldı. 10 Ekim Ankara Katliamı'nda yaşamını yitiren 103 kişinin anılmasıyla sona erdi.  İstanbul Barosu'ndaki etkinlik, 10 Ekim'in 10. yılında bir kez daha "cezasızlığa karşı adalet" talebinin yinelendiği bir buluşma oldu. (EVRENSEL)

Blogger tarafından desteklenmektedir.