Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Dindarlık söyleminin altındaki gerçek

Başbakan “dindar nesiller yetiştireceğiz” dediğinde gözümün önüne gelenleri sıralayayım: Zekâtı verilip alınmış cipler, yedi yıldızlı har...

Başbakan “dindar nesiller yetiştireceğiz” dediğinde gözümün önüne gelenleri sıralayayım: Zekâtı verilip alınmış cipler, yedi yıldızlı haremlik-selamlık oteller, Başakşehir’de lüks dairelere kapatılmış imam nikâhlı metresler, tesettür defileleri, katılım bankalarından faizsiz kazançlar, kamu ihalelerinde rüşvet pazarlığı için iftardan sonra “Zeliş’in güzellik salonuna” gitmeler… Öte yanda da, hocaefendilerle, cübbelilerle kuşatılmış, yoksulluğuna, sefaletine razı edilmiş milyonlarca din kardeşi. Yani bildiğimiz zenginler ve fakirler, ezenler ve ezilenler. Ve tabi bu derin uçurumun üstünde din örtüsü, camilerde vakitli ibadetlerde toplanarak, cumadan cumaya ve bayramdan bayrama, “Allah katında eşitiz” avuntusu…

Baha Okar 
[Tüm yazıları]

Şubat ayındaki görüşmemizde Ender’e Cumhuriyet tarihinde sermaye sınıfı-devlet-  İslamcılık ilişkisi üzerine çalıştığımı söylemiştim. O da Başbakan’ın “dindar nesil” söylemi üzerine bir dosya hazırlamayı düşünüyormuş, bana bir yazı çıkartıp çıkartamayacağımı sordu. Ben hapishanenin kendine has ağır akan ritmine kapılıp, geçtiğimiz ayın Aydökümü’nde teşhir edildiğim üzere, ağustos böceği misali ud çalıp türkü söyleyerek yazımı yazarken, Bilim ve Gelecek yazarları karınca gibi çalışmışlar ve dosyayı geçen sayıya yetiştirmişler. Benim yazı ise ancak bitti. O da, Bilim ve Gelecek’teki alışageldiğimiz makalelerin sistematik bütünlüğünden bir ölçüde uzak, dağınık değinmeler ve tezler halinde. Yine de geçtiğimiz ay yayımlanan dosya için tamamlayıcı olabileceğimi sanıyorum.
Allah aşkına söyleyin, Tayip Erdoğan dindar bir nesil deyince aklınıza ne geliyor? Giyim kuşamı, saçı sakalı bir kenara bırakın ama… Allah korkusuyla harama el uzatmayan, uzatana da dur diyenler mi? Allah’tan başkasına, paraya, pula, şu ya da bu hocaefendiye kulluk etmeyen kadınlar ve erkekler mi? Komşusu açken gözüne uyku girmeyenler mi?
Ne kadar zorlarsam zorlayayım benim aklıma bunlar gelmiyor. Oysa böyle bir İslam ve buna inanıp buna göre yaşayan dindarlar yok değil. Ama bu zamanda ve Başbakan’ın ağzından dile geldiği için değil herhalde, gözümün önüne gelenler başka: Zekâtı verilip alınmış cipler, yedi yıldızlı haremlik-selamlık oteller, Başakşehir’de lüks dairelere kapatılmış imam nikâhlı metresler, tesettür defileleri, katılım bankalarından faizsiz kazançlar, -bunu da yeni gördük- kamu ihalelerinde rüşvet pazarlığı için iftardan sonra “Zeliş’in güzellik salonuna” gitmeler… Öte yanda da, hocaefendilerle, cübbelilerle kuşatılmış, yoksulluğuna, sefaletine razı edilmiş milyonlarca din kardeşi. Yani bildiğimiz zenginler ve fakirler, ezenler ve ezilenler. Ve tabi bu derin uçurumun üstünde din örtüsü, camilerde vakitli ibadetlerde toplanarak, cumadan cumaya ve bayramdan bayrama, “Allah katında eşitiz” avuntusu…
Dindar toplum tartışması Başbakan’ın “dindar nesiller yetiştireceğiz” sözleriyle gündeme gelmişti. Geniş kesimlerce eleştirilse de geri adım atmadı Erdoğan. “Muhafazakâr bir hükümet olarak ateist mi yetiştireceğiz, elbette dindar bir nesil istiyoruz, dindar değil de tinerci mi olsunlar” diyerek arkasında durdu önceki sözlerinin. Ama kendisi de biliyor ya, bu dindarlığın tinerci olup olmamakla bir ilişkisi yok. Memleketin, en azından on yıldır, istediği yönde dindarlaştığının bal gibi farkında o da; öyleyse neden tinercilerimiz, sokak çocuklarımız azalmıyor, hep artıyor?
Bu dindarlığın, tinercilikle olmadığı gibi, sunulduğu haliyle toplumu bütünleştirecek ahlaki ve manevi değerlere, yozlaşmaya karşı bu değerlere tutunmakla, dinine bağlı insanların onun gereklerine uygun yaşamalarına elveren bir demokrasiyle de ilgisi yok. Daha doğrusu var da, en fazla yukarıda resmettiğim, zamanımızın dindar toplum gerçekliğinin makyajı olacak kadar.
Evet, gerçeklik böyle, kapitalistçe üretilen, kapitalistçe üleşilen toplumun dindarlığı böyle oluyor.
AKP ve Gülen cemaati el birliğiyle böyle bir dindarlığı inşa etmekteler. Burada onların şahsen ne kadar dindar olduklarının, neye inanıp, nasıl ibadet ettiklerinin bir önemi yok. Siyasi iktidar ve ekonomik güç uğruna bu gerçeklikle uzlaşmış, dünya görüşleri ve ahiret inançlarıyla bir bütün olarak kendilerini bu hizmete vakfetmişler. Öbür dünya için ne umdukları bizi ilgilendirmez ama bu dünyada dinin siyasi ve ekonomik rantının peşindeler. Halktan bir Müslümanın haram bilmez hak yemez dindarlığından kalın bir çizgiyle ayırmak için, bu din bezirganlarınınkine dincilik demek en doğrusu belki de, Ender Helvacıoğlu’nun vurguladığı gibi. (1) Eğer hep söylendiği üzere, bu bezirganların takiye gibi bir huyları varsa, en esaslısı, halktan Müslümanlara kendi dindarlıklarını pazarlarken yaptıklarıdır.
http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1637