Bu köşe yazımdan önce yazdığım, gazetemiz web sitesinde yer
alan “Bindirilmiş İslam, indirilmişİslam’a karşı (1)” başlıklı yazımda sözünü ettiğim iki meseleyi açarak, o
yazımda “Bindirilmiş” adını verdiğim
“uydurma” İslam konusuna devam etmek
istiyorum.
Birinci yazımda, “zengini
de, yoksulu da Müslüman olan ülkelerde, kapitalizmin ve doğal olarak onun en
temel dayanaklarından biri olan sömürünün devam ettirilebilmesi için gerekli
temel manivela nedir?” sorusunu sormuş ve cevap olarak da; “Elbette ki din!” diyerek devam
etmiştim; “Ama nasıl bir din? Hemen
söyleyelim; kapitalist sömürüyü yoksul Müslümanlar nezdinde “meşru” kılacak bir
din” Bu açıklamamın ardından ise bana göre çok önemli ve çok gerekli asıl
soru gelmişti; “Peki İslam dini buna
müsait mi?”
Bu temel soruya cevabım koskoca bir “Hayır” olmuş ve eklemiştim; “İşte
Uydurulmuş İslam”ın gerekliliği bu noktada ortaya çıkar. Bu İslam baştan
aşağıya “Yalan”dır ve İslam değildir. Ya nedir? Zengin Müslümanların yoksul
Müslümanları sömürmesinin ve bunun devamlılığının sağlanmasının manifestosudur”
Meseleye tam da buradan devam etmek büyük önem taşıyor.
Gelin o zaman en sonda söylenebilecekleri hemen en başta
sıralayalım.
İslam dini, sosyolojik bir disiplin şeklinde düşünüldüğünde,
sahip olduğu diğer bütün argümanları bir yana, basbayağı “devrimci”dir. Temelinde “paylaşma” vardır çünkü ve tıpkı Bakara 2/219
örneğinde açık bir biçimde koyduğu gibi; “Sana
neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki; ihtiyaç fazlasını” diyerek
meseleyi somutlar. Yani herhangi bir yoruma gerek bıraktırmadan, “İhtiyaçtan fazlasını verme”yi emreder.
Keza, birinci yazımda da vurguladığım gibi, Tevbe 34-35’te “Kenz (yani biriktirme) ateştir”
diyerek, Müslümanların ihtiyaçtan fazlasını biriktirmemelerini söyler.
Kasas 5’teki vurgu ise, İslam’ın devrimci özünün en çok
belirginleştiği noktadır; “Biz istiyoruz
ki, ezilenleri yeryüzünde önderler yapalım”
Başka örnekler de vermek mümkün elbette.
Sözgelimi Nahl 90; “Allah
adaleti, ihsanı ve yakın çevrenizi (zi’l-gurba) gözetmeyi/vermeyi emrediyor” der.
Necm 33-34’te ise, dönemin müşriklerinin en zengini Velid
bin Muğire bir “Kırkta Birci” olduğu için,
“Yüz çevireni, azını verip çoğuna cimrice sarılanı gördün mü?” denilerek keskin
bir biçimde eleştirilir.
Maide 5/89’da, düşünmeden edilen yeminlerin kefareti olarak;
“çoluk çocuğunuza yedirdiğinizin orta
derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne
kavuşturmak. Bunlara gücü yetmeyen ise üç gün oruç tutmalı. İşte yemin edip de
bozmanın cezası budur” karşılığını görmek mümkündür.
Yapılan hataların, işlenen suçların dört türlü kefaretinin
olduğunu söyleyen Kuran’da bu kefaretler hep “verme ve “köle özgürlüğü”yle
alakalıdır.
“Bir hata mı yaptın,
telafi etmek için hemen boyunduruk altında olan bir borçlu bul ve onu
boyunduruğundan kurtar. Buna gücen yetmezse hemen bir (10/ 60) yoksul bul ve
onları açlıktan kurtar. Buna da gücün yetmezse (10/ 60 gün) aç kal. Ya kölelere
özgürlük (fekku ragabe). Ya açları doyurma (taâm miskîn) Ya da aç kalma (savm) “Ya
açları doyur ya da kendin aç kal ki halleri anla”(İhsan Eliaçık)
İşte bütün bu örneklere bakarak, hiç kuşku yok ki, İslam’ın,
“kapitalist sömürü”yü yoksul Müslümanlar
nezdinde “meşrulaştıcak” bir din olmadığını
rahatlıkla söylemek mümkün.
Günümüzde; zengini de, yoksulu da Müslüman olan ülkelerde,
zengin ile yoksul arasındaki sömürü ilişkisinin devam edebilmesi noktasında
inşa edilmiş ve Kuran’daki İslam’la hiçbir ilgisi olmayan uyduruk “Bindirilmiş
İslam”, hiç kuşkusuz “İndirilmiş İslam”dan çok uzak ve ondan çok çok farklı bir
düzleme konumlanarak gündelik akışı dizayn etmeye çalışıyor. Dünyadaki,
kapitalizmin egemen olduğu bütün Müslüman ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de
bu böyle.
“Bindirilmiş İslam” bunu yaparken en çok da “uydurulmuş hadisler”i kullanıyor.
Birinci yazımda, bu uydurulmuş hadislere çok somut örnekler
vereceğimi söylemiştim. Meselenin özünün daha iyi anlaşılabilmesi için bu çok
büyük önem taşıyor. Hep birlikte görelim o zaman… İşte o örnekler;
Kuran : O’nun benzeri
gibi hiçbir şey yoktur. (42- Şura Suresi 11)
Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak
için bacağını açıp baldırını gösterir.” (Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29;
Hanbel 3/1)
Kuran: Ve hiçbir şey
O’nun dengi değildir. (112- İhlas Suresi 4)
Hadis: “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki
omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında
hissettim.” (Hanbel 5/243)
Kuran: Dinde zorlama
yoktur. (2-Bakara Suresi 256)
Hadis: “Dinini değiştireni öldürün.” (Nesei 7-8/14; Buhari
12/1883)
Kuran: Ben sizden
erkek olsun, kadın olsun hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım.
Hepiniz birbirinizdensiniz. (3-Ali İmran Suresi 195)
Hadis: “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında
alaca bir karga gibidir.” (Buhari 9/1391)
Kuran: Zulmedenler
dedi ki: Siz olsa olsa büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz. (25- Furkan Suresi 8)
Hadis: “Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi.
Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı.” (Buhari 76/47; Hanbel
6/57, 4/367)
Kuran: Ey iman
edenler! Herhangi birinize ölüm gelip çattığında vasiyet zamanı aranızda
tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi, yahut yolculuk
etmekte iken ölüm musibeti başınıza geldiyse sizin dışınızda iki kişi. (5-Maide
Suresi 106)
Hadis: Varis için vasiyet yoktur. (Hanbel 14/238)
Kuran: Gerçekten
Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise dilediği
kişi için bağışlar. (4-Nisa Suresi 48)
Hadis: “Cehennemde en şiddetli azaba uğratılacak kişiler suret
çizenlerdir.” (Buhari-Tesavir, 89)
Kuran: De ki;
“Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etti?” De
ki: “Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnızca
onlarındır.” 7-Araf Suresi 32)
Hadis: “Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal,
erkeklerine ise haramdır.” (Müslim 2/16)
Kuran: Bundan sonra
yeri yumurta biçimine soktu. (79-Naziat Suresi 30)
Hadis: “Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca
Dünya’da depremler olur.” (İbn-i Kesir Tefsiri, 2/29 68/1)
Hadis örneklerini çoğaltmak mümkün, ama sanırım bu kadarı
yeterli olacaktır. Görüleceği üzere, Kuran dışında ve özellikle de ondan sonra,
din adına yazılmış olan hadislerle İslam’ın arasındaki uçurum bir hayli derin. İslam’ın
ak dediğine hadislerin önemli bir kısmı kara diyebilmiş. Şüphesiz bunun böyle
olmasının nedenleri var. En başta geleniyse, iki yazım boyunca vurgulamaya
çalıştığım şey, yani zengin Müslüman ile yoksul Müslüman arasındaki her türlü
altyapı ilişkisini zengin Müslüman lehine dizayn etme çabası. “Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir (İhlas
112/4)” diyen Kuran’a karşılık “Allah
benimle görüştü ve el sıkıştı ((Hanbel 5/243)” diyen hadis baştan aşağıya
palavra değildir de nedir?
Yazımı yer sorunu nedeniyle zorunlu olarak burada
kesiyorum. Üçüncü bölümde meseleye kaldığım yerden devam edeceğim.
Birinci yazımda; “Halkın
dinini bilmesinin, mülkün sömürü yoluyla toplandığı eller için problem
yaratacağı öngörüsü “Bindirilmiş İslam”ın devreye sokulmasını zorunlu kılar. Bugün
gelinen noktada artık, “Bindirilmiş İslam”, “İndirilmiş İslam”a karşıdır. Bu
bir savaştır ve Bindirilmiş İslam galip gelmek için, sürekli korkutmaktadır. Çünkü,
geniş yoksul yığınların sindirilmesinin, baskı altında tutularak kontrol
edilmesinin en kolay yolunun, insanı bilinmeyenle korkutmak olduğunu çok iyi
bilir. O yığınların kendi dinlerini bilmesi, Bindirilmiş İslam’ın işine gelmez.
Dini Kuran’dan öğrenmek Bindirilmiş İslam için sonun başlangıcıdır”
demiştim. Şimdi yinelemekte yarar var: “Bindirilmiş İslam”, villa, cip, bankalardaki
sınırsız para ve sömürü, “İndirilmiş İslam”da halk ise ki öyledir- o zaman, “öğrenmek”
gerekir. Korkarak halk olunmaz çünkü.
Sevgiyle, dirençli ve her zaman uyanık kalın.
HAYRİ GÜNEL
HAYRİ GÜNEL