Önemli olan Binali Yıldırım’ın oğlunun çok zengin olması değil, bir Ulaştırma Bakanının oğlunun ulaştırma işi yapmasının kabul edilemezliğidir.
Türkiye ilginç bir ülke; ortalama vatandaşa ahlakla ilgili bir soru yöneltseniz muhtemelen bu kavramı özel alan ilişkileri üzerinden tanımlar ama mesela bir Ulaştırma Bakanının oğlunun denizcilik işi yapmasını bu bağlamda yani kamusal alanda ahlak çerçevesi içinde değerlendirmez.
Daha önce de bu örneği verdiğimi hatırlıyorum, Fransa eski Cumhurbaşkanı François Hollande Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda bir kadınla evlilik dışı beraber yaşıyordu, seçmen bu durumla hiç ilgilenmedi ama kadının sabahları bir fırından getirttiği kruvasanların parasını kimin ödediği, kadının bu parayı (çok küçük bir para, günde on avroyu geçmez) cebinden mi verdiği yoksa Saray’ın parası ile yani kamu parası ile mi alındığı ciddi bir mesele oldu; hangi ahlak anlayışının toplum için daha önemli olduğu meselesini okurların yaklaşımına bırakıyorum.
Türkiye, 23 Haziran’da İstanbul’da çok önemli bir seçim yapacak; seçimin artık, YSK’nın iptal kararı sonrası, CHP ne derse desin, bir belediye başkanlığı seçiminden öteye anlam taşıyacağı aşikâr.
Başka adaylar da var ama seçim İmamoğlu ile Yıldırım arasında geçecek, bu kesin; böyle bir yarışta adayların birinci derece yakınlarının iktisadi faaliyetlerinin, devletle ilişkilerinin gündeme gelmesi kaçınılmaz ve doğrusu da kamusal saydamlık açısından budur.
İmamoğlu’nun bir yakın akrabası, birinci dereceden bir akrabası şayet geçmiş dönemde Beylikdüzü Belediyesi'nden ihale almış ise, bu durumun AKP tarafından gündeme getirilmesi, sorgulanması gerekir; bunu yapamıyorsanız, İmamoğlu’nun böyle bir açığı yoksa, Trabzonluluk ya da bir zamanlar Samanyolu kanalında futbol yorumu yapmış olması üzerinden eleştiri getirmek zavallılıktır.
AKP adayı Binali Yıldırım’ın Erkan Yıldırım isimli bir oğlu var, Erkan Bey çok zengin bir işadamı, denizcilik işi yapıyor, yabancı bandıralı çok sayıda gemisi var, bu bilgilere internet üzerinden hemen ulaşmak çok kolay.
Bu konu bu seçimlerde İmamoğlu tarafından pek eleştiri konusu yapılmıyor ama geçmişte çok sayıda eleştirel yazı yazılmış, yorum yapılmış.
Bu yazı ve yorumların da, benim yaklaşımıma göre yanlışları ve doğruları var ama kanımca esas üç mesele pek gündeme gelmiyor.
Yanlışlar:
1-Erkan Yıldırım’ın zenginliği (detayları internetten bulabilirsiniz) kanımca kimseyi ilgilendirmez, bana sorarsanız da, Erkan Bey’in Yunan armatör Onasis kadar zengin olmasını da dilerim; bir siyasetçinin kendisinin ya da oğlunun tamamen saydam ilişkiler dahilinde, devletten ihale almadan, devlet bankalarından kredi almadan çok zengin olmasının bence hiçbir sakıncası yoktur.
2-Erkan Yıldırım galiba Singapur’da bir kumarhanede çekilmiş filmler üzerinden eleştirildi, bu eleştiriler de bana hem anlamsız, hem de çirkin geliyor, isteyen kendi parası ile istediği yerde yasal olarak kumar oynayabilir, söz konusu kişinin muhafazakâr bir ailenin çocuğu olması da kimseyi ilgilendirmez, kimse muhafazakârlık nöbetçiliğine soyunmamalıdır.
ANCAK, MESELENİN BİR DE BAŞKA YÖNLERİ VARDIR VE BU YÖNLER NEDENSE ÇOK GÜNDEME GETİRİLMEMEKTEDİR.
1-Önemli olan Binali Yıldırım’ın oğlunun çok zengin olması değil, bir Ulaştırma Bakanının oğlunun ulaştırma işi yapmasının kabul edilemezliğidir; dünyanın hiçbir demokrasisinde bir Ulaştırma Bakanının oğlu ulaştırma işi yapamaz, yaptırmazlar, böyle bir durum örtük olarak gerçekleşmiş olsa bile, ortaya çıktığı anda Bakan babanın siyasi kariyeri sona erer; bizde ise Sayın Binali Yıldırım oğlu ulaştırma işi yaparken uzun süre, galiba 10 (on) sene Ulaştırma Bakanlığı, sonra Başbakanlık, sonra da TBMM Başkanlığı yapmıştır, şimdi de İstanbul Belediye Başkanlığına adaydır.
Bu durum asla kabul edilemez bir durumdur; şirketleri görebildiğim kadarıyla Binali Bey kurmuştur zamanında ama Ulaştırma Bakanı atandığı zaman ya bu atamayı kabul etmemesi ya da mahkeme marifetiyle şirketlerin tümünü bir kayyıma bırakması gerekiyordu ama bizim çarpık ahlak anlayışımız çerçevesinde işler böyle yürümedi, işler oğluna devredildi tabii.
2-Binali Yıldırım oğullarının devlet ile iş yapmadığını belirtmektedir ama internette bu beyanın hilafına çok sayıda bilgi de vardır ve bu meselenin de kabul edilmezliği, bırakın kabul edilmezliği, dehşeti ortadadır.
3-Mesele Erkan Yıldırım’ın zenginliği değil, bu süreçte ne kadar vergi ödediği meselesidir; bizde vergi meselesi bir türlü kamusal alanda gerektiği gibi konuşulamadığı için, zenginlik üzerinden getirilen eleştiri ödenmeyen ya da az ödenen vergi konusuna bir türlü gelmez, gelemez.
Mesele, bir Ulaştırma Bakanın oğlunun zenginliği değil, şayet bu konuda bir sorun varsa, bilemiyorum, vergi kayıtlarıdır; bir Bakanın, Başbakanın oğlunun ise yasal zorunluk olmasa bile ödediği vergiyi detaylı olarak kamuoyuyla paylaşması siyasi nezaket ve ahlak gereğidir.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da atları arabanın arkasına bağlıyoruz galiba. (ESER KARAKAŞ)
Türkiye ilginç bir ülke; ortalama vatandaşa ahlakla ilgili bir soru yöneltseniz muhtemelen bu kavramı özel alan ilişkileri üzerinden tanımlar ama mesela bir Ulaştırma Bakanının oğlunun denizcilik işi yapmasını bu bağlamda yani kamusal alanda ahlak çerçevesi içinde değerlendirmez.
Daha önce de bu örneği verdiğimi hatırlıyorum, Fransa eski Cumhurbaşkanı François Hollande Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda bir kadınla evlilik dışı beraber yaşıyordu, seçmen bu durumla hiç ilgilenmedi ama kadının sabahları bir fırından getirttiği kruvasanların parasını kimin ödediği, kadının bu parayı (çok küçük bir para, günde on avroyu geçmez) cebinden mi verdiği yoksa Saray’ın parası ile yani kamu parası ile mi alındığı ciddi bir mesele oldu; hangi ahlak anlayışının toplum için daha önemli olduğu meselesini okurların yaklaşımına bırakıyorum.
Türkiye, 23 Haziran’da İstanbul’da çok önemli bir seçim yapacak; seçimin artık, YSK’nın iptal kararı sonrası, CHP ne derse desin, bir belediye başkanlığı seçiminden öteye anlam taşıyacağı aşikâr.
Başka adaylar da var ama seçim İmamoğlu ile Yıldırım arasında geçecek, bu kesin; böyle bir yarışta adayların birinci derece yakınlarının iktisadi faaliyetlerinin, devletle ilişkilerinin gündeme gelmesi kaçınılmaz ve doğrusu da kamusal saydamlık açısından budur.
İmamoğlu’nun bir yakın akrabası, birinci dereceden bir akrabası şayet geçmiş dönemde Beylikdüzü Belediyesi'nden ihale almış ise, bu durumun AKP tarafından gündeme getirilmesi, sorgulanması gerekir; bunu yapamıyorsanız, İmamoğlu’nun böyle bir açığı yoksa, Trabzonluluk ya da bir zamanlar Samanyolu kanalında futbol yorumu yapmış olması üzerinden eleştiri getirmek zavallılıktır.
AKP adayı Binali Yıldırım’ın Erkan Yıldırım isimli bir oğlu var, Erkan Bey çok zengin bir işadamı, denizcilik işi yapıyor, yabancı bandıralı çok sayıda gemisi var, bu bilgilere internet üzerinden hemen ulaşmak çok kolay.
Bu konu bu seçimlerde İmamoğlu tarafından pek eleştiri konusu yapılmıyor ama geçmişte çok sayıda eleştirel yazı yazılmış, yorum yapılmış.
Bu yazı ve yorumların da, benim yaklaşımıma göre yanlışları ve doğruları var ama kanımca esas üç mesele pek gündeme gelmiyor.
Yanlışlar:
1-Erkan Yıldırım’ın zenginliği (detayları internetten bulabilirsiniz) kanımca kimseyi ilgilendirmez, bana sorarsanız da, Erkan Bey’in Yunan armatör Onasis kadar zengin olmasını da dilerim; bir siyasetçinin kendisinin ya da oğlunun tamamen saydam ilişkiler dahilinde, devletten ihale almadan, devlet bankalarından kredi almadan çok zengin olmasının bence hiçbir sakıncası yoktur.
2-Erkan Yıldırım galiba Singapur’da bir kumarhanede çekilmiş filmler üzerinden eleştirildi, bu eleştiriler de bana hem anlamsız, hem de çirkin geliyor, isteyen kendi parası ile istediği yerde yasal olarak kumar oynayabilir, söz konusu kişinin muhafazakâr bir ailenin çocuğu olması da kimseyi ilgilendirmez, kimse muhafazakârlık nöbetçiliğine soyunmamalıdır.
ANCAK, MESELENİN BİR DE BAŞKA YÖNLERİ VARDIR VE BU YÖNLER NEDENSE ÇOK GÜNDEME GETİRİLMEMEKTEDİR.
1-Önemli olan Binali Yıldırım’ın oğlunun çok zengin olması değil, bir Ulaştırma Bakanının oğlunun ulaştırma işi yapmasının kabul edilemezliğidir; dünyanın hiçbir demokrasisinde bir Ulaştırma Bakanının oğlu ulaştırma işi yapamaz, yaptırmazlar, böyle bir durum örtük olarak gerçekleşmiş olsa bile, ortaya çıktığı anda Bakan babanın siyasi kariyeri sona erer; bizde ise Sayın Binali Yıldırım oğlu ulaştırma işi yaparken uzun süre, galiba 10 (on) sene Ulaştırma Bakanlığı, sonra Başbakanlık, sonra da TBMM Başkanlığı yapmıştır, şimdi de İstanbul Belediye Başkanlığına adaydır.
Bu durum asla kabul edilemez bir durumdur; şirketleri görebildiğim kadarıyla Binali Bey kurmuştur zamanında ama Ulaştırma Bakanı atandığı zaman ya bu atamayı kabul etmemesi ya da mahkeme marifetiyle şirketlerin tümünü bir kayyıma bırakması gerekiyordu ama bizim çarpık ahlak anlayışımız çerçevesinde işler böyle yürümedi, işler oğluna devredildi tabii.
2-Binali Yıldırım oğullarının devlet ile iş yapmadığını belirtmektedir ama internette bu beyanın hilafına çok sayıda bilgi de vardır ve bu meselenin de kabul edilmezliği, bırakın kabul edilmezliği, dehşeti ortadadır.
3-Mesele Erkan Yıldırım’ın zenginliği değil, bu süreçte ne kadar vergi ödediği meselesidir; bizde vergi meselesi bir türlü kamusal alanda gerektiği gibi konuşulamadığı için, zenginlik üzerinden getirilen eleştiri ödenmeyen ya da az ödenen vergi konusuna bir türlü gelmez, gelemez.
Mesele, bir Ulaştırma Bakanın oğlunun zenginliği değil, şayet bu konuda bir sorun varsa, bilemiyorum, vergi kayıtlarıdır; bir Bakanın, Başbakanın oğlunun ise yasal zorunluk olmasa bile ödediği vergiyi detaylı olarak kamuoyuyla paylaşması siyasi nezaket ve ahlak gereğidir.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da atları arabanın arkasına bağlıyoruz galiba. (ESER KARAKAŞ)