1908 Meşrutiyeti ile başlayan dönem, modern anlamda ‘sol’ hareketlerin Osmanlı toplumunda seslerini duyurmaya başladıkları dönemin de başlangıcı kabul edilir.
1908 sonrasında Selanik’ten Şam’a kadar Osmanlı ülkesinde meydana gelen işçi hareketleri ve grev dalgası, yalnız çok zor yaşam koşullarına katlanamayan işçilerin başkaldırısı değildi. Büyük grevler; Osmanlı’nın feodal sistemine karşı ‘burjuva devrimine’ yardım etmiş Osmanlı işçi sınıfının, devrim’in nimetlerinden istediği payı alamamasının sonucuydu.
Türkiye’de sınıf mücadelesi tarihinin önemli kilometre taşlarından; Osmanlı Sosyalist Fırkası ve Türkiye Sosyalist Fırkası, bu tarihsel koşullarda doğmuştur.
Osmanlı Sosyalist Fırkası Ağustos 1910’da kurulmuş, hükümetlerin yoğun baskısına maruz kalarak neredeyse altı ay yaşayabilmiştir. Türkiye Sosyalist Fırkası ise, İttihatçıların iktidardan düştüğü 1918’den sonra kurulmuş ve 1922 sonuna kadar siyasi hayatta kalabilmiştir.
Osmanlı sosyalistleri; İştirak, İnsaniyet, Sosyalist, Medeniyet, Beşeriyet, İdrak adlarıyla çıkardığı gazetelerinde; meşrutiyet anayasasını, özgürlükleri ve sosyalizmi savunan yazılar yayımlamışlardır.
Diğer yandan yukarıda andığımız gazetelerin dışında çeşitli broşürlerle mücadelelerini farklı toplum kesimlerine duyurma kaygısını gütmüşlerdir.
İnsaniyet’in 1. Sayısı (5 Ağustos 1910); Resim altı yazısı: Almanya’da sosyalizm efkârının mucidi meşhur Karl Marks |
1911 tarihinde basılan “Siyaset-i Hazıra-i Meş’ume”, ve “Sosyalizm ve Rehber-i Amele” ile 1913’de çıkarılan “Haraç Mezat Satıyoruz!” broşürleri bu kapsamdadır.
1920-21 yıllarında ise “En Büyük Kuvvet”, “Sosyalistlik Nedir?”, “Bezirgânlar Cemiyetinin Hastalıkları” adlarını taşıyan broşürleri çıkarmıştır. Bir başka broşürün “yakında neşredileceği ve ‘Sermaye Saltanatı’ unvanını” taşıyacağı açıklanmıştır, ancak bu broşürün basılıp basılmadığı bilinmemektedir. (**)
Bezirgânlar Cemiyeti ya da Kapitalist Düzen
Türkiye Sosyalist Fırkası, 1920’li yıllarda emekçi sınıflara, onların düzeyini de göz önünde tutarak, insanlar veya toplum hayatındaki büyük sorunları örnek gösterip; buradan içinde bulundukları toplumu, sınıfları ve sosyalist mücadeleyi tarihsel akışı içinde anlatan broşürler yayımlamışlardır.
Yukarıda adlarını andığımız broşürler gibi Bezirgânlar Cemiyetinin Hastalıkları da böyle bir broşürdür ve ilk defa Osmanlıcadan günümüz Türkçesine çevrilerek ilgilenenlerin bilgisine sunulmaktadır.
Bezirgânlar Cemiyetinin Hastalıkları başlığını taşıyan broşür; “Türkiye Sosyalist Fırkası Neşriyatından Adet: 3” üst başlığıyla basılmış, 1921 tarihli ve 16 sayfadır.
Yazarına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.
Broşür; Bezirgânlar Cemiyeti Ne Demektir?, Cemiyetin Teşhisi, Bedeni ve Müstevli İlletler, Ahlaki Hastalıklar, Sırf İçtimai Hastalıklar alt başlıklarından oluşmaktadır.
Broşür, feodalizmden kapitalizme geçen toplumlardaki sınıflar; bu sınıfların konumları, çıkarları ve mücadelelerinin anlatıldığı bir bölümle başlamaktadır. (Sf. 1-4)
Yazar, ya anlamayı kolaylaştırıcı bir öğe, ya da yerelleşme veya özgün olma çabası olarak; feodalizmden kapitalizme geçişte tarih sahnesine çıkan “burjuva” sınıfının Türkiye’deki karşılığını “bezirgân” kavramıyla açıklamaktadır. Bezirgân, yüzyıllardır halkın diline ve bilincine yerleşmiş “tacir ve tüccara” karşılık gelmekle beraber, alışverişte –hatta bütün ilişkilerinde- yalnız kârını ve kendi menfaatini düşünen bir tip olarak kabul edilmektedir. İşte bu yeni ekonomik ilişkilerin ortaya çıkardığı zengin, menfaatçi ve hırslı sınıf “bezirgân”, onların kurallarını koyduğu düzen “bezirgânlar cemiyeti”dir.
Kapitalizmin ortaya çıkışındaki ekonomik ve sosyal nedenlerin anlatıldığı bu bölümde; “Frankların burjuva dedikleri kasaba ahalisi, yani bizim bu kitapta (bezirgânlar) dediğimiz sınıf’ın” yükselişi özetlenmekte ve şöyle yazılmaktadır: En altta kalan esnaf, amele ve köylü idi. Hükümdarın elinde nüfuz-u siyasi, derebeylerin elinde toprak, bezirgânların elinde para vardı. Zanaattan ve çalışmaktan geçinen biçareler bunların hükmü altında zebun ve mahkûm kaldılar. Bezirgânlar bilahare büyük ihtilalı yaparak hükümdarın elinden nüfuz-u siyasiyeyi aldılar meşrutiyet yaptılar. Derebeylerin elinden toprağı aldılar, para ile serbest alım satım muamelesini tesis ettiler ve para kendi ellerinde olduğu için bittabi bu muameleden yalnız kendileri müstefid (yararlanan) oldular.
Yazar, kapitalizmi; “Bezirgânlar Cemiyeti” olarak adlandırdıktan sonra, 1908 Meşrutiyetinde ortaya atılan ve Fransız Devrimi’nin şiarlarıyla aynı olan sloganların gerçek hayatta karşılığının hiç olmadığını kaydetmektedir. Bezirgânlar Cemiyeti’nin işleyişinin ve ruhunun tamamen “kazanç” mantığıyla çalıştığını yazmakta ve “Meşrutiyet diyor, kanun diyor, (hürriyet, adalet, müsavat) diyor, inanma… Bezirgânlık ruhunda bunların hiç biri yoktur, Bezirgânların elinde insanlar dahi demir, kömür vesair gibi harcanan bir maddedir. Onlar yalnız paraya tapar, eyvah! Ne feci bir beşeriyetteyiz! Bu beşeriyet değil hayvaniyyetdir. Elim, derin bir hayvaniyyet!” diye tarif etmektedir.
Yazar; bundan sonraki bölümlerde “İmdi bu acayip hayvanın vücudunu muayene edelim diyerek, kapitalizmin neden olduğu sorunları; Bedeni ve müstevli illetler, Ahlaki marazlar, Sırf içtimai hastalıklar başlıkları altında incelemekte ve kapitalizmi; hayvan ve insan vücudunu –ve giderek bütün toplumu– tahrip eden illetler metaforu üzerinden izah etmektedir. (Sf. 5-13)
Broşürün yazıldığı yıllardaki büyük felaketler; Türkiye’deki bütün sınıfları hem ekonomik, hem toplumsal, hem de ahlaki olarak farklı şekillerde etkilediği yıllardır. Savaşların, işgallerin, iç çatışmaların, büyük göç dalgalarının, açlığın kol gezdiği yıllarda beliren ve bütün hayata egemen olan “Bezirgânlar Cemiyeti” bütün belaların da anası gibidir.
Kolera, sarıhumma, lekeli humma, frengi, verem, çiçek, kızıl, kızamık vb. gibi bulaşıcı hastalıkların; yalancılık, serserilik, tembellik, dilencilik, içki bağımlılığı ve fuhuş gibi ahlaki hastalıkların; pahalılık, iktisadi dengesizliklerden kaynaklanan buhranlar, işsizlik ve bazı sınıflar için hep süregelen daimi açlık, milletler arasındaki savaşlar vb. toplumsal hastalıkların sebebi Bezirgânlar Cemiyeti’dir.
Yazar şu kanıya varmaktadır: “Malumdur ki bugün muharebeler ticaret için yapılıyor. Sermayedarlık bâki kaldıkça bu usul devam edecek ve cemiyet-i beşeriye fecaatlerden, felâketlerden kurtulamayacaktır.”
Metinde dikkat çeken satırlar arasında; Batı’da toplumu alt üst eden vahşi kapitalizmin ve sermaye düzeninin sınıflar arasında büyük uçurum yarattığı (bu uçurumun giderek derinleştiği); Şark’ta ise yakın zamana kadar sınıflararası bu farklılığın “ehemmiyetsiz” olduğu yazılmaktadır.
Kahvede bir masa etrafında Eşraftan Mahmut Ağayı, Demirci Hüseyin’i, Bakkal Yorgi’yi, Çiftçi Mustafa’yı, Manifaturacı Hayim’i görürsünüz. Lakin Avrupa’da Eşraftan Mahmut Ağa Lord bilmem ne olmuş kendi kulübünde vakit geçiriyor, Demirci Hüseyin fabrika amelesidir, ötekilerde kısmetlerine göre ya küçük, ya büyük bir şey olmuşlar. Herhalde sınıflar arasında mesafe pek büyüktür. Bir tarafta çok sermaye, bir tarafta mazlum bir fakr ü zaruret var. Bunların yanında da deminden beri izah ettiğim fenalıklar insanların kalbinde öyle derin nefretler uyandırmıştır ki bu fena hislerle yaşayan kimseler için artık beşeriyet-i namusun, hayânın hiçbir kıymeti yoktur.”
Broşürün sonuç bölümü “Acaba muntazam yani hasta olmayan bir cemiyetin esasları ne olmak lazım gelir?” diyerek çareyi de açıklamaktadır. (Sf. 14-15)
Yazarın anlatımına göre: “Toplumsal hayatın temelini oluşturan “Hayat İşleri”, üretim ve dağıtım diye ikiye ayrılmaktadır. Bir toplumsal yapıdan bağımsız olarak “üretim ve dağıtım faaliyetleri”, tabiatları gereği özel değil, sosyaldir. Hâlbuki bu toplumlarda üretim ve dağıtım imtiyazını elinde tutanlar, bir takım özel insanlardan oluşan dar bir bezirgânlar sınıfıdır. Cemiyetin hayatını doğrudan doğruya düzenleyen müesseseler içtimai bir hale dönüştürülürse mesele büsbütün değişecektir. O zaman gerek üretime, gerek dağıtıma toplumsal bir bakış hâkim olacak, onları teşkil eden müesseseler arasında bir ahenk temin edilecektir. Ve bugün bütün ayrılıkları, bütün kin ve nefretleri, bütün hırsları, ahlaksızlıkları doğuran haller bu yolda ıslahat icra edildikçe tedricen ortadan kalkacaktır.
Bunun gerçekleştirildiği gün, cemiyet yalnız bezirgânların değil, bütün milletin cemiyeti haline gelecektir.”
Sonuç olarak, Marksist iktisadın temelini oluşturan “kapitalizmde; üretimin toplumsal karakteriyle, üretim araçlarının özel ellerde toplanmasının yarattığı çelişki” sorunu, bu broşürde işçilerin anlayabileceği bir düzeyde ele alınmıştır.
"Bezirgânlar Cemiyetinin Hastalıkları" broşünün Kapağı |
Bezirgânlar Cemiyetinin Hastalıkları başlığını taşıyan broşür; bütün eksikliğine rağmen Türkiye’nin o dönemki şartlarında “Osmanlı amele sınıfına” sınıf bilinci aşılamaya çalışan, yeni düzenin işleyiş yasalarını, sorunları ve çözümleri; yaratıcı ve özgün düşüncelerle ortaya koyması bakımından takdire şayandır.
Osmanlı sosyalizminin bu son dönemine bakarken; üzerinden geçen neredeyse yüz yıla rağmen o dönem dile getirilen toplumsal taleplerin pek çoğunun günümüzde de tartışılıyor olması hepimizde bir yanılsama duygusu yaratmaktadır.
Sorunlarımız bugün hâlâ bu kadar ortak olabilir mi? (HAMİT ERDEM - TOPLUMSOL - 06.06.2016)
(*) Broşür 16 sayfadır ve orjinal metnin çevirisi, 3 Aylık Teorik / Politik Dergi İştiraki’nin 9. Sayısında yayımlanmıştır.
(**) Hamit Erdem, Osmanlı Sosyalist Fırkası ve İştirakçi Hilmi, Sel Yayıncılık, İstanbul 2012