'Fransız Devrimi'ni yeniden düşünmek': Marksist teorinin Marksist bir eleştirisi

York Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde çalışmalarını sürdüren George C. Comninel'nin, ilk kitabı olan “Fransız Devrimi’ni Yeniden Düşünmek” ile “burjuva devrimi” kavramının Marksist eleştirisi gibi hayli meşakkatli bir işe girişiyor. Bunu, burjuva devrimi kavramının oluşumunda merkezi bir öneme haiz olan Fransız Devrimi’nin tarihyazımını masaya yatırarak yapmaya çalışıyor.

Fransız Devrimi’nin Tarihyazımı 

Fransız Devrimi hem Marksistler hem liberaller açısından her dönem önemli tarihsel çalışmalara konu olmuştur. 1960’lara kadar, Marksistler tarafından geliştirilen “burjuva devrimi olarak Fransız Devrimi” açıklaması genel kabul görmüş, en azından çok büyük bir meydan okumayla karşılaşmamıştı. Comninel’in “toplumsal yorum” dediği bu açıklamaya göre Devrim, sonucunda burjuva siyasal ve toplumsal düzenin kurulduğu, feodal unsurlarla burjuvazinin çatıştığı bir süreç olarak okunabilir. Toplumsal yorum, en yetkin ifadesini Georges Lefebvre’in Türkçe’ye “Fransız Devrimi” olarak çevrilen eserinde bulmuştur.

Toplumsal yorum, 1968’de Alfred Cobban’ın “Fransız Devrimi’nin Toplumsal Yorumu” adlı eserini yayınlanmasıyla birlikte ilk ciddi eleştiriyle karşılaştı. Comninel, Cobban’ın eserini ve o çizgide devam eden çalışmaları  “revizyonist meydan okuma” olarak adlandırıyor. “Cobban’ın en çok itiraz ettiği – ve yorumunda merkezi yer tutan- nokta Devrim’in, tarihsel gelişmenin temel ve zorunlu süreçlerini maddileştirmiş bir toplumsal devrim olarak görülmesiydi.”(Comninel, 21). Cobban, Marksist tarih çalışmalarının Marksizmin siyasal iddialarını doğrulamaya çalışan bir belirlenimcilikle malül olduğunu iddia ediyordu. Cobban ve onun çizgisindeki tarihçilerin meydan okuması, basit bir tarih tartışmasından öte Marksizm’in düşünsel temellerine yönelik kuvvetli bir karşı çıkıştı.

Revizyonist meydan okumaya karşı Marksist cevaplar gelmekte gecikmedi. Lefebvre, Cobban’ı sıcağı sıcağına eleştiriye tutarken Devrim’in sınıfsal analizinde ısrar etti. Lefebvre’i, 1970’de Claude Mazauric’in, revizyonistlerin Devrim’in dérepage’ı (şarampole yuvarlanması) hakkındaki görüşlerine verdiği cevap izledi. Yine aynı yıl, Regine Robin, Devrim’in “üretim tarzlarının eklemlenmesine dayalı” yapısalcı analizini yayınlandı. N. Poulantzas’ı temel alan bu çalışma, revizyonistlerin bazı iddialarını kabul ediyordu. Albert Soboul hem revizyonistleri hem de Robin’i eleştiren çalışmasıyla 1974’te “ortodoks anlatıyı yeniden formüle etti.”

Comninel’i “Fransız Devrimini Yeniden Düşünmek”i yazmaya iten neden, revizyonist tarihçilerin görüşlerinin yaygınlaşması kadar Marksizm içerisinden üretilen cevapların tarihsel tartışmayı sonlandıracak keskinlikte olmamasıdır. Comninel bu durumu, Marksist çalışmaların burjuva devrimi kavramını hiç eleştirmeden verili kabul etmelerine dayandırıyor. Oysa yazara göre bu kavramı kullanan Marx’ın kendisi dâhil herkes sıkı bir Marksist eleştiriye tabi tutulmalıdır.

Marksist Teorinin Marksist Bir Eleştirisi

Comninel’e göre “Marx’ın metinlerinin içerdiği tarihsel gözlemlerin büyükçe bir bölümü, rengini liberal ideolojilerin verdiği tarih değerlendirmelerinden alınmış ya da etkilenmiştir.”(syf.115) Dolayısıyla yazar, kitabın ilk 2 bölümünde yürüttüğü Devrim’in tarihyazımına dair tartışmaya, 3. bölümde ara verip, Marksizmin kanıksanmış tarihsel yorumlarını sorgulamak amacıyla Marx’ı yeniden okuma çabasına girişiyor.

Comninel burjuva devrimi fikrinin Marx’tan önce nasıl ele alındığına değiniyor. Christopher Hill’in “burjuva devrimi kavramının Marx’ın buluşu olduğu fikrini” terk etmesine değiniyor.

Marx’ın kendisinde burjuva devrimi kavramının bulunmasını ise Marx’taki liberal materyalizmin etkisine bağlıyor. 19. yy siyasal liberalizminin derdi ilerlemeydi: “tarihte siyasal ve toplumsal biçimlerin ilerlemesi; ekonomi politikteyse, işbölümü ve ticarete dayalı ulusal refahın ilerlemesi.”(syf. 101)  Yine de Comninel burada “gevşek fikir hareketi” dediği Aydınlanma’nın hakkını teslim ediyor ve şunu söylüyor: “toplumsal ilerlemenin laik kavrayışının gelişmesi, materyalist toplumsal teorinin ortaya çıkışına katkıda bulundu.” (syf.105) Fakat burada yazar önemli bir ayrım yapıyor: Marx’taki liberal materyalist etkiyi Marx’ın prekapitalist toplumlara dair analizleriyle sınırlıyor. Hobsbawn’ın Marx’ın prekapitalist toplumlara dair kaynaklarının ve dikkatinin sınırlılığını vurguladığına değiniyor.

Comninel Marx’ın liberal materyalizmden koparak tarihsel materyalizme ulaşmasını, onun mülkiyet temelinde emeğin yabancılaşmasını keşfetmesine bağlıyor. Tarihsel materyalizme dair üretim tarzından çok üretim ilişkilerini öne çıkaran bu yorum aynı zamanda yapısalcı Marksist görüşlerin eleştirisinin de temelini oluşturuyor. Comninel, Robert Brenner’e dayanarak, yapısalcı Marksizmin “üretim tarzını tanımlayan toplumsal üretim ilişkilerinin kökeni” konusunda neden yetersiz kaldığını, yapısalcı Marksizmin yöntembiliminin eleştirisi eşliğinde açıklıyor.

Kitap 8 bölümden oluşmasına rağmen esasen 7. bölümde son buluyor çünkü yazar Fransız Devrimi’ne dair önceki bölümlerde yürüttüğü tartışmaların sonucu olarak 8. bölümü bir sonraki çalışmasında ele alacağını söylediği “Devrim’in kökenleri ve dinamiğinin tarihsel materyalist değerlendirmesinin” bir önsözü olarak kaleme almış. Bu kitapta çizilen teorik çerçevenin somut tarihsel bir olayı ele alırken nasıl işlediğini görmek isteyenler için kuşkusuz merakla beklenen bir çalışma.

Bitirmeden bir parantez açıp, kitabın Türkiyeli okura ne söylediği üzerinde durmak da yararlı olabilir. Şimdiye kadar, Osmanlı – Türkiye tarihini Marksist açıdan incelediğini söyleyen birçok eser, bu tarihin gelişim çizgisini, kuşkusuz bir dizi farklılıkla birlikte, burjuva devrimi kavramsallaştırması çerçevesinde ele aldılar. Kitapta geliştirilmeye çalışılan burjuva devriminin kavramsal eleştirisinin Osmanlı-Türkiye tarihini tarihsel materyalist açıdan ele alacaklar için ne ölçüde işlevsel olduğu önemli bir tartışma noktasıdır. Tarihsel materyalist analizin ülkemiz somutunda katedeceği yol açısından bu ve bunun gibi tartışmalarla zenginleştirilmesi elzemdir.

Comninel’in şu sözleri yerinde bir tespit olduğu kadar, Marksistlerin sırtındaki yükü betimlemesi açısından da önemlidir: “Eğer amacımız dünyayı anlamaksa, onu değiştirmek için sınıfsal sömürü ve sınıf savaşımının tarihsel süreçlere kök salmış analizleriyle başlamak daha iyidir. Hakiki bir tarih incelemesine girişmek için, uzun zaman göklere çıkarılan varsayımlar bir kenara atılmak zorundadır. Yukarıda ana hatları sunulan fikirler, birçok yönden hâlâ bizi bekleyen gerçek tarihsel materyalist çalışmanın öngörülerinden başka bir şey değildir. Marx iki bin yıllık sınıf savaşımlarına dikkat çekmişti. Sınıf savaşımları tarihi hâlâ yazılacakları günü bekliyor.” (İBRAHİM SARIKAYA - T24)
Daha yeni Daha eski