Yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden önce İmralı’ya giderek PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşen akademisyen Ali Kemal Özcan, aylar sonra görüşmeyle ilgili perde arkasında yaşananları anlattı...
Oda TV’de yer alan habere göre Özcan, devletin talebi ile İmralı’ya gittiğini söylerken, “Bu mektubu devletsiz nasıl açıklardım? Beni İmralı’ya götüren irade bu açıklamayı yapmamı istedi. Ben de buna uydum” ifadesini kullanıyor.
“Buna uydum çünkü bu işin devletsiz çözülemeyeceğine inananlardanım” diyen Özcan, “Neticede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde İmralı’ya gitmişim. Yüz yıllık bir sorunu çözmek için gitmişim, bir vatandaş olarak, devlet adına değil. Bu iş üzerine yıllarca kafa yoran, yazıp çizen bir bilim insanı olarak gitmişim. İstihbaratçı değilim” iddiasını öne sürüyor.
Öcalan mektubunu neden avukatlar olmadan açıkladığı sorusuna, kendisinin de bu duruma karşı olduğunu ileri sürerek, “Öcalan ile görüştükten sonra avukatlara ulaşmaya çalıştım. Bir türlü ulaşamadım. Avukatlara ulaşamadığımı, WhatsApp mesajlarımı gördükleri halde bana geri dönmediklerini Öcalan’ın mektubunu okuduğum basın toplantısında da açıkladım” diyor.
Öcalan’ın kendisine verdiği mektubu avukatlar yanındayken okumasını istediğini söyleyen Özcan, “Öcalan, ‘Avukatlar gelmezlerse ters teper, sizi de komplocu ilan ederler’ dedi. Ve tam da dediği gibi oldu” görüşünü dile getiriyor.
İlk görüşmesinin, seçimlerden 10 gün önce 13 Haziran’da Erdoğan ile kendi talebi üzerine Ankara’da Beştepe’de gerçekleştiğini söyleyen akademisyen, görüşmede Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın da yer aldığını ifade ediyor.
Görüşmede Erdoğan ile İstanbul seçimlerini de konuştuğunu belirten Özcan, “İstanbul seçimlerinin, genel anlamda bu meselenin [Kürt sorununun] çözümlenmemesi için, Erdoğan’ı, Türkiye’yi tökezletme yönünde sıçrama tahtası yapılmak istediğini düşünüyorum. Onu ifade ettim” diye aktarıyor.
Özcan, Erdoğan’ın temel beklentisinin Kürt sorununun çözümü yönünde bir adım atılması olduğunu ileri sürerken, “Ha, aklının arkasında İstanbul seçimleri var mıydı bilemem ama benimle İstanbul seçimleri ile ilgili konuşmadı” ifadesini kullanıyor.
Erdoğan’a, “Görüşmelerde başkalarını araya koymayın” dediğini aktaran Özcan, “ Yok İmralı’dan Kandil’e mesaj götür, sonra Kandil’den mektup getir. Aradaki mesajlar götürülüp getirilirken deformasyona uğruyor ve ortaya bambaşka bir şey çıkıyor” diye konuşuyor ve ekliyor:
“Tarihsel olarak karizmatik liderlerin en yakınları tarafından sırtlarından hançerlendiği çokça olmuştur. Bunun içine Öcalan da dahildir, Erdoğan da.”
Akademisyen Özcan, Öcalan ile İmralı’da iki kez görüştüğünü söylüyor:
“Birinci görüşme Sayın Erdoğan ile 13 Haziran’da yaptığım görüşmemden birkaç gün sonra gerçekleşti. İkinci görüşmem de 20 Haziran’da gerçekleşti, mektubu açıkladığım gün.”
Özcan, görüşmelere ilişkin ise şu iddiaları sıralıyor:
“Kendisine ilk görüşmemin başlangıcında dedim ki, “Buraya sizin dostunuz olarak geldim ama bunu sizin yanlışınızı söyleyerek kanıtlamak isterim. Eğer yanlışınızı söyleyemeyeceksem tatlımı yerim, çayımı kahvemi içerim. Giderim ve bir daha gelmem.” Kendisi de “Yanlışımı söyle, hemen şimdi söyle” dedi.
Yanlışının ne olduğunu şimdi söylemeyeyim. Uzun hikaye. İmralı’ya gelişiyle ilgili.
Öcalan der ki, ‘Beni buraya yetersiz yoldaşlık getirdi.’ Ben de kendisine görüşmede hazır bulunan devlet yetkilisinin yanında bir şey söyledim birinci görüşmemizde. Biraz da heyecanla dedim ki, ‘Sizin buraya getirenlerden 20 yıllık intikamınızı – felsefi anlamda elbette, fiziksel şiddet anlamında değil – sizi buraya getiren uluslararası komplo güçlerinden ve örgüt içindeki anti-Apoculardan alacağım.’ Tabii devlet yetkilisi şaşırdı. Öcalan da şaşırdı. İkinci görüşmemizde ise Öcalan bana haykırarak şunu söyledi: “Seni buraya Allah gönderdi.”
Oda TV’de yer alan habere göre Özcan, devletin talebi ile İmralı’ya gittiğini söylerken, “Bu mektubu devletsiz nasıl açıklardım? Beni İmralı’ya götüren irade bu açıklamayı yapmamı istedi. Ben de buna uydum” ifadesini kullanıyor.
“Buna uydum çünkü bu işin devletsiz çözülemeyeceğine inananlardanım” diyen Özcan, “Neticede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde İmralı’ya gitmişim. Yüz yıllık bir sorunu çözmek için gitmişim, bir vatandaş olarak, devlet adına değil. Bu iş üzerine yıllarca kafa yoran, yazıp çizen bir bilim insanı olarak gitmişim. İstihbaratçı değilim” iddiasını öne sürüyor.
Öcalan mektubunu neden avukatlar olmadan açıkladığı sorusuna, kendisinin de bu duruma karşı olduğunu ileri sürerek, “Öcalan ile görüştükten sonra avukatlara ulaşmaya çalıştım. Bir türlü ulaşamadım. Avukatlara ulaşamadığımı, WhatsApp mesajlarımı gördükleri halde bana geri dönmediklerini Öcalan’ın mektubunu okuduğum basın toplantısında da açıkladım” diyor.
Öcalan’ın kendisine verdiği mektubu avukatlar yanındayken okumasını istediğini söyleyen Özcan, “Öcalan, ‘Avukatlar gelmezlerse ters teper, sizi de komplocu ilan ederler’ dedi. Ve tam da dediği gibi oldu” görüşünü dile getiriyor.
İlk görüşmesinin, seçimlerden 10 gün önce 13 Haziran’da Erdoğan ile kendi talebi üzerine Ankara’da Beştepe’de gerçekleştiğini söyleyen akademisyen, görüşmede Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın da yer aldığını ifade ediyor.
Görüşmede Erdoğan ile İstanbul seçimlerini de konuştuğunu belirten Özcan, “İstanbul seçimlerinin, genel anlamda bu meselenin [Kürt sorununun] çözümlenmemesi için, Erdoğan’ı, Türkiye’yi tökezletme yönünde sıçrama tahtası yapılmak istediğini düşünüyorum. Onu ifade ettim” diye aktarıyor.
Özcan, Erdoğan’ın temel beklentisinin Kürt sorununun çözümü yönünde bir adım atılması olduğunu ileri sürerken, “Ha, aklının arkasında İstanbul seçimleri var mıydı bilemem ama benimle İstanbul seçimleri ile ilgili konuşmadı” ifadesini kullanıyor.
Erdoğan’a, “Görüşmelerde başkalarını araya koymayın” dediğini aktaran Özcan, “ Yok İmralı’dan Kandil’e mesaj götür, sonra Kandil’den mektup getir. Aradaki mesajlar götürülüp getirilirken deformasyona uğruyor ve ortaya bambaşka bir şey çıkıyor” diye konuşuyor ve ekliyor:
“Tarihsel olarak karizmatik liderlerin en yakınları tarafından sırtlarından hançerlendiği çokça olmuştur. Bunun içine Öcalan da dahildir, Erdoğan da.”
Akademisyen Özcan, Öcalan ile İmralı’da iki kez görüştüğünü söylüyor:
“Birinci görüşme Sayın Erdoğan ile 13 Haziran’da yaptığım görüşmemden birkaç gün sonra gerçekleşti. İkinci görüşmem de 20 Haziran’da gerçekleşti, mektubu açıkladığım gün.”
Özcan, görüşmelere ilişkin ise şu iddiaları sıralıyor:
“Kendisine ilk görüşmemin başlangıcında dedim ki, “Buraya sizin dostunuz olarak geldim ama bunu sizin yanlışınızı söyleyerek kanıtlamak isterim. Eğer yanlışınızı söyleyemeyeceksem tatlımı yerim, çayımı kahvemi içerim. Giderim ve bir daha gelmem.” Kendisi de “Yanlışımı söyle, hemen şimdi söyle” dedi.
Yanlışının ne olduğunu şimdi söylemeyeyim. Uzun hikaye. İmralı’ya gelişiyle ilgili.
Öcalan der ki, ‘Beni buraya yetersiz yoldaşlık getirdi.’ Ben de kendisine görüşmede hazır bulunan devlet yetkilisinin yanında bir şey söyledim birinci görüşmemizde. Biraz da heyecanla dedim ki, ‘Sizin buraya getirenlerden 20 yıllık intikamınızı – felsefi anlamda elbette, fiziksel şiddet anlamında değil – sizi buraya getiren uluslararası komplo güçlerinden ve örgüt içindeki anti-Apoculardan alacağım.’ Tabii devlet yetkilisi şaşırdı. Öcalan da şaşırdı. İkinci görüşmemizde ise Öcalan bana haykırarak şunu söyledi: “Seni buraya Allah gönderdi.”