Beyrut havalimanına vardığımda içimdeki tedirginlik giderek büyüdü…

Yanıma çekim için az malzeme almış, gazeteci gibi görünmemek için de elimden geleni yapmıştım.

Hikayem bile hazırdı; Lübnan’daki arkadaşlarımı görmeye geliyorum.

Refik Hariri Havaalanı kalabalık değil. Azalmadan devam eden gösteriler Beyrut’a gelenlerin sayısını azaltmış. Uçakta konuştuğum Lübnanlı kadın, “İsterlerse hiç gelmesinler. Bize turist değil demokrasi ve çalmayan siyasetçiler lazım” diye özetledi durumu.

Havaalanında turist kafileleri ya da iş insanları yok ama gösterilere katılmaya gelen yurt dışında yaşayan Lübnanlılar var.

İçimden “polis bu gençlere ne yapacak acaba” diye soruyorum. Gözaltına mı alır? Ülkeye sokmaz herhalde, kesin bir olay çıkacak.

Fakat hayır. Üstlerinde Arapça sloganlar yazan tişörtleri, sırt çantaları ve boyunlarında kefiyeleri, ellerini kollarını sallayarak geçiyorlar polis kontrolünden. Ne soran var ne de ‘dur’ diyen.

Pasaportumu uzattığım polis memuru, yandaki diğer memurla sohbetini kesmeden giriş damgasını vuruyor pasaportuma. Neden geldin diye sormadı bile.

Beyrut’un merkezine gelene kadar yollar sakin. Hızlıca eşyalarımı otele bırakıp, Lübnanlı gazeteci arkadaşlarımla buluşup kalabalığa karışmak, olan biteni yerinde izlemek için hızla merkeze ilerliyorum.

Meydana yaklaştıkça atılan sloganları, söylenen şarkıları daha iyi duyuyorum. Etrafta müthiş bir enerji var.


Kllon yaani kllon*
*istisnasız hepsi

 Meydanlar dolu. Gençler, yaşlılar, kadınlar. Ama en çok kadınlar sokakta. En hararetli sloganları atan, en öfkeli, değişime en fazla inanan yine kadınlar.

“Kllon yaani kllon”

“Hepsi istisnasız hepsi” diye bağırıyorlar.

İstisnasız hepsi hırsız. İstisnasız hepsi istifa etmeli.

Lübnanlı gazeteci arkadaşım Lara, sokakları dolduranların ellerindeki bayrakları gösterip, “Lübnan bayrağından başkasına izin verilmedi. Bu herkesin, halkın başkaldırısı. Kimsenin, hiçbir grubun ya da ülkenin bu havayı bozmasına izin vermeyecekler” diye anlatıyor.

 Kadın göstericilerden birine yaklaşıp soruyorum: “Bu gösterilerin sonucundan umutlu musunuz? Kazanacak mısınız?

Cevap veriyor: “Gösteri mi? Ne gösterisi? Biz burada devrim yapıyoruz.”

Devam ediyor, “Bize reform yapacaklarını söylüyorlar. Biz reform değil istifa etmelerini istiyoruz. Reform yapacağız demek hiçbir şey yapmayıp çalmaya devam edeceğiz demek. Hepsi, istisnasız hepsi hırsız. Bizim paramızı çalıyorlar. Demokrasi ve şeffaflık istiyoruz. Başbakan, Cumhurbaşkanı, Bakanlar. Hepsi istifa edene kadar buradayız.”

Gazeteci arkadaşım Lara, gösterilerin herkes tarafından ne kadar benimsendiğini anlatıyor: “Kimse gelin sokaklara çıkalım demedi, çağrı yapan olmadı. Düzenleyeni yok. Lideri yok.”

 Whatsapp devrimi olarak başlayan, ikinci gününde gösterilere engel olmaya çalışan polise direnen kadının sembol haline geldiği, meydanlarda DJ’lerin müzik yaparak desteklediği, şarkılarla, danslarla büyüyerek kalabalıklaşan bu “devrim” her geçen gün zenginleşen siyaset elitine ‘yeter artık’ diyen halkın devrimi.

Lübnan’da bu kadar kalabalık gösteriler 2005 yılında, şu an Başkan olan Saad Hariri’nin babası Refik Hariri öldürüldüğünde yaşanmış, günlerce süren protestolar sonucunda Suriye ordusu Lübnan’dan çekilmek zorunda kalmıştı.


Şimdi meydanları dolduranlar daha da kalabalıklar ve Hariri ailesine,  Cumhurbaşkanı Michel Aoun’a, 30 senedir aynı koltukta oturan Şiilerin partisi Amal’ın seçtirdiği Parlemento Sözcüsü Nebih Berrı’ye ve tüm bu isimlerin giderek zenginleşen akrabalarına “çekilin gidin” diyorlar.

Göstericilerden biri ne istediklerini söyle özetliyor: “Cumhurbaşkanı Hristiyan, Başbakan Sunni, Parlemento Sözcüsü Şii olacak diyen bir sistemimiz var. Kulağa hoş geliyor. Ama biz bunu istemiyoruz. Çünkü bu sistem yüzünden aynı isimler yıllarca aynı koltukta oturup zenginleşiyorlar. Akrabaları, çocukları, torunları zengin oldular. Halk giderek fakirleşiyor. Filistinli mültecilerden sonra şimdi Suriyeli mültecileri barındırıyoruz. Beyrut’a bakın her yerde şık binalar, yeni inşaatlar, milyon dolarlık daireler, lüks mağazalar, pahalı alışveriş merkezleri görüyorsunuz. Hepsi kara para aklandığı için orada. Onun için yeter diyoruz. Yeter artık.”

Sokakları dolduran çoğu genç Lübnanlılar sadece Lübnan için değil  tüm Arap ülkeleri için örnek olduklarını düşünüyorlar.

Bir tanesi şöyle anlatıyor:

“Bütün dünya Arap denilince terörist anlıyor. Bıktık bundan. Bıktık diktatörlerden. Bizi kullanarak savaş çıkaranlardan. Bıktık fakirlikten. Dünyanın en verimli coğrafyasında esir gibi yaşıyoruz. Hayal edecek bir geleceğimiz, huzur içinde yaşayacak bir ülkemiz, çalışarak kazandığımız, paramızın karşılığını aldığımız bir hayatımız olsun istiyoruz.”

Cumhurbaşkanı Michel Aoun ve Başbakan Hariri ayrı ayrı yaptıkları tonu yumuşak açıklamalarında reform sözü verdiler ve sokakları dolduran halka yapılacak reformları takip etmeleri çağrısında bulundular. Polisi, askeri ‘şimdilik’ göstericilerden uzak tutuyorlar. Tansiyonu yükseltmiyorlar.

Ama meydandakiler yine de temkinli.

Şu ana kadar sokaklara destek veren Hizbullah veya Amal’ın tavır değiştirerek  gösterileri bölebileceği endişesi var.

Oteldeki resepsiyon görevlisi Hizbullah ve Amal’ın gösterilerden memnun olmadığı görüşünde:

“Hizbullah bütün dünyada terörist olarak adlandırılıyor. Burada parlamentoda bir parti ve Şii’ler en kalabalık grup. Hükümetin ne istifasını ne de sistemin değişmesini istemezler. Çünkü yeni seçilecek bir hükümetin ya da yeni bir liderin Hizbullah’ı sistem dışına itmesinden korkuyorlar.

Lübnan’da siyasi dengeler hassas. Ortada elle tutulur, umut vaadeden bir muhalefet ya da lider de yok. Ama buna rağmen sokaktakiler umutlu. Değişim başlasın lideri de buluruz diyorlar.

Lübnanlı gence sordum, “Cumhurbaşkanı Michel Aoun’un konuşmasını ve reform önerisini nasıl buldun?

Cevap verdi: “Michel Aoun’un sahip olduğu televizyon kanalı Lübnan sokaklarını dolduran bizleri yayınlamak yerine yemek programı yayınlıyor. Söylediklerini nasıl ciddiye alalım?” (ŞİRİN PAYZIN - T24)
Daha yeni Daha eski