İklim değişikliğinden sorumlu olanlar dünyanın dört bir yanındaki insanlar, işletmeler, kentler ve ülkeler ise, çözüm de onlardan gelmeli...


Nasıl  düzeltmeli?

1863 tarihli “İlkesiz Yaşam” adlı yazısında Thoreau bir çağrıda bulunuyor:

“Yaşamlarımızı  nasıl geçirdiğimizi bir düşünelim,” diyor.

Bu çağrı, üzerinden geçen 1,5 yüzyıla rağmen, ısınan dünyamızda halen geçerli.

Siz

7 milyar insan arasında bir kişi fark yaratabilir mi? Raporlar ve konferanslar kargaşaya yol açsa da, iklim değişikliği kişisel tüketime ilişkin bir sorun. İsviçreli uzmanlar, her insan yılda sadece 2 bin watt elektrik kullanırsa, bunun etkilerinin sınırlandırılabileceğini söylüyor. Ortalama bir Amerikalının tükettiği watt, 12 bin, Bangladeşlininki ise 300. Naomi Klein, “İşte bu her şeyi değiştirir” adlı kitabında, Batı’da tüketim oranlarının titizlikle azaltılması gerektiğini yazıyor. Daha az seyahat etmek gibi yaşama tarzına dair tercihlerin yanı sıra, daha iyi yönetmelik ve teknolojiler de oranların düşmesine yardımcı olacak.

Verimli Yaşam: Yaşama alanınızı küçültmek, yaşamınızı küçültmek anlamına gelmiyor. Uzmanlar, küçülmenin hem maddi, hem de manevi yararlar getirebileceğini söylüyor. Dağınıklıktan kurtularak işe başlayın. Sonucunda faturalarınız düşsün, temizlik yaptığınız alan küçülsün, açık havada geçirdiğiniz zaman artsın.

Gelecekteki evlerin en iyi özelliği akıllı olması yani ev aletlerinin su ve enerji tasarrufuna yardımcı olması olabilir

Mikro yaşam alanları genelde, altyapı bağlantılarına sahip kentsel ortamlarda çok daha iyi işliyor.
Verimlilik, giderlerin azalmasını getiriyor.

Avusturya’nın Graz şehrinde çalışan otobüslerde atık yağlardan üretilen biyodizel kullanılmaktadır. 1994 yılında 2 araçla başlayan 3 yıl süren denemelerin olumlu sonuç vermesiyle, 2005 yılında bu şehirde biyodizel kullanan araç sayısı 139’a yükselmiştir. Ayrıca;
Kompostlama, ABD’de bir evin yıllık gıda atıklarının 295 kiloya ulaşan bir oranda atık sahalarına gitmesini önleyebilir.

Arabanızı haftada iki gün evde bırakmanız, sera gazı salımınızı yılda ortalama 1,8 ton oranında azaltabilir.

ABD’de bir ev, çamaşırı soğuk suda yıkayarak yıllık CO2 salımını 725 kilo oranında azaltabilir.

Prize takılı olup kullanılmadan bekleyen elektronik cihazlar, 12 elektrik santralinin ürettiği kadar elektrik tüketiyor. Açma-kapama düğmesi olan uzatma kabloları, ABD’de ortalama bir evde yılda 200 dolara kadar tasarruf sağlayabilir.

Ulaşım: “Karbon kirliliğini en hızlı biçimde azaltmak istiyorsak en bariz stratejilerden biri ulaşımda petrolden vazgeçmek.” Micheal Brune

En temiz ulaşım yolunu kullanmak istiyorsanız, yürümenin veya bisiklete binmenin üstüne yok; ikisi de sıfır sera gazı üretiyor. Uzun mesafelerde uçağa binmek – imece usulü uçmak- veya tutumluysanız trene binmek daha iyi. Dünya genelinde ulaşım araçları fosil yakıtlardan elektriğe kaydıkça, hesaplamalar da değişecek. Kaliforniya Üniversitesi Ulaşım Araştırmaları Enstitüsü direktörü Dan Sperling, “2035’e gelindiğinde benzin ve dizelle çalışan araçların satışı çok azalmış olacak” diyor. Dünya genelinde kitlesel kentleşmeye yönelik eğilimler, altyapı planlamasını kolaylaştırıyor, daha fazla insanın A noktasından B noktasına tren, bisiklet veya yaya gitme olasılığını artırıyor.

Turizm: Turizmin geleceği İzlanda örneğinde yatıyor olabilir. İzlanda tertemiz suları, göz alıcı manzaraları ve bol jeotermal enerji gibi doğal avantajlarının yanı sıra, dünya dostu bir bakışa sahip yeşil binalara, hidrojenle çalışan otobüslere sahip. 2010’dan bu yana yabancı turist sayısının ikiye katlanması diğer ülkelerin de dikkatini çekmiş durumda. Hindistan ve Lübnan koruma altındaki dağ sistemleriyle dikkat çekiyor. Karayip ülkeleri resifleri koruma altına aldı. BM Çevre Programı’na göre bu gelişmelerin altında yatan nedenlerden biri para. Diğeri ise daha temiz bir çevre.

İşletmeler

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nün (MIT) yayımladığı Sloan Management Review dergisi ilk kez 2009 yılında işletmelere sürdürülebilirlik çalışmalarını sorduğunda, çoğunun “sadece yönetmelik gereği yapılması gerekenleri yaptığını” öğrenmişti. Bundan beş yıl sonra, anket sonuçları farklı bir hikaye anlatıyordu: Sürdürülebilirlik, şirketlerin yaklaşık üçte ikisinin birinci gündem maddesiydi. Peki ama ne değişti? “Şirketler İçin Yeşil Karne” kitabının yazarları Patricia ve Jack  Phillips, “CEO’ların  yeşil girişimlerin değerini nasıl algıladığı değişti.” diyor ve ekliyor:  “Bugün çoğu işletme (hepsi olmasa da ), iklim değişikliğinin bir sorun olduğunu kabul ediyor. Akıllı şirketler, çevreye ilişkin stratejilerini rekabette avantaja dönüştürmek için kullanıyor.”

Büyük veriler: İklim değişikliğine dair pek çok yanıt, sanal bir bulutta yer alıyor olabilir. ABD başkanı Barack Obama’nın İklim Verileri Girişimi’ne Google, Microsoft ve Amazon gibi teknoloji devleri çevreye ilişkin verileri analiz etmek ve geleceğe yönelik planlamada toplumlara yardımcı olmak üzere güçlü veri işleme sistemleriyle katkı sağlıyor. Kuraklık haritalarından, deniz düzeyi haritalarına kadar ortaya çıkan bulgular, çiftçilere ekin yönetiminde, yetkililere ise inşaatları taşkın alanlarından uzağa yönlendirmede yardımcı olabilir.

Yeniden güçlendirme: Şirketler daha temiz enerjiyi elektrik santrallerini vaktinden önce emekli etmeden elde etmek için bu santralleri yeniliyor, başka yakıtlara geçiyor ve verimliliği artırıyor. Bazı şirketler Newburgh’daki gibi kömürle çalışan santralleri yeniden güçlendirerek doğalgaz veya biokütle ile işleyecek hale getiriyor; yalnızca ABD’de neredeyse 50 santral yenilenmek için sırada.

“Yeniden güçlendirme” sanayiye ait bir terim olsa da, kavram, kamyon, bina ve araziler için de geçerli. Değerli demirbaşlarının işlevsiz hale gelmesini istemeyen şirketler için bu çok kolay bir karar. Kaliforniya’da çöp taşıyan Ratto Group, 17 dizel kamyonunun motorunu eyaletin hava yönetmeliğine uygun elektrikli sistemlerle değiştiriyor. Uygulayıcı genel müdür Lou Ratto, “Hem elimdeki araçları tutuyor, hem de bu araçları istediğim kadar uzun süre işletiyorum. ”diyor.

Toprakta yetişen bitkilere oranla mikroalgler hektar başına 60 kat daha fazla yakıt amaçlı yağ üretebiliyor.

2050’ye kadar sessiz, CO2 üretemeyen, hibrit-elektrikli uçaklar yapmayı uman Airbus şirketi, prototipler üzerine çalışıyor.

Ofisler, işte kimse yokken bile enerji yiyip yutuyor. 2020 yılına dek boş odaları algılayıp ışıkları söndüren sistemlere yönelik harcamalar üç katına çıkabilir.

Kentler

Dünya nüfusunun yarısından fazlası kentsel alanlarda yaşıyor. 2050 yılına gelindiğinde, büyük olasılıkla yeryüzündeki insanların üçte ikisi kentleri doldurup taşırıyor olacak. Kentsel alanlar tahminlere göre zaten enerji kullanımına bağlı Co2 salımlarının yüzde 76’sını ürettiği –ve çoğu da sele ve yüksek sıcaklıklara karşı özellikle savunmasız olduğu – için, yetkililerin iklim değişikliğini ele almaya başlaması gayet mantıklı. Ne de olsa bu sayede kirliliği azaltma, eskimiş altyapıyı iyileştirme ve kentlerini kent sakinleri ve işletmeler açısından daha çekici hale getirme şansını da elde etmiş oluyorlar.

Akıllı sokaklar:  “Belediyeler hükümeti veya yeni bir küresel iklim sözleşmesini beklemek zorunda değil. Harekete geçebilirler – ve bunu yapmaya başladılar bile” Micheal Bloomberg( New York eski belediye başkanı)

Şikago, kent yetkililerinin ifadesiyle “Amerika’nın en yeşil sokağını” yapmış durumda –Pilsen adlı sanayi mahallesinde 3,2 kilometrelik bir sokak. Bisiklet ve park yolları duman emen betonla kaplı, kaldırımlarsa geri dönüştürülmüş malzemeden. Sokak lambaları rüzgar ve güneşle çalışıyor. Kuraklığa dayanıklı bitkilerle kaplı biyohendekler sayesinde yağmur suları zorlanan giderlere yük olmuyor. Yenilenen sokak, eskiye göre yüzde 42 daha az enerji kullanıyor – maliyeti de geleneksel bir yol projesinden yüzde 21 daha az tutmuş.

Londra, kentin dört bir köşesine 700’den fazla elektrikli araba şarj aleti yerleştirmiş durumda.

Teksas’ta ABD’nin en hızlı büyüyen kentlerinden Georgetown, 2018 yılına gelindiğinde enerji ihtiyacını yenilenebilir enerjiyle karşılamayı planlıyor.

Amsterdam’da ulaşımın dörtte birinden fazlası bisikletle yapılıyor.

Çin’de üretilen yeni güneş gözeleri ile hem güneş ışığından hem de yağmur damlalarından enerji elde ediliyor.

İngiltere’nin başkenti Londra’daki bir sokak, insanların yürürken enerji ürettiği bir sokak haline getirildi

Yeşil binalar: Tüm sera gazı salınımının üçte biri binalardan kaynaklanıyor, kentler belediyeye ait binaların enerji tasarruflu olmasını şart koştukça, bu rakam büyük olasılıkla düşecek. Devlet dairelerine kurulacak olan güneş enerjisi panelleri, hatta çatı bahçelerinin yanı sıra boş odalardaki ışıkları söndüren sensörler, ısıyı hapseden filmle kaplı pencereler ve enerji tasarrufu sağlayan ısıtma, soğutma, havalandırma, iklimlendirme sistemleri getirilecek.

Sürdürülebilir su yönetimi: Suyu lıkır lıkır tüketmesiyle ünlü olsa da, Los Angeles gökyüzünden düşen her damlayı yakalamak için öncü yöntemler geliştiriyor. San Feernando Vadisi’nin doğusundaki Elmer Bulvarı’nın sel baskınlarına maruz kalan bir kesiminde yağmur suları eskiden giderlerle toplanıp okyanusa verilirdi. Bu bölge 2,7 milyon dolarlık bir projeyle, 30 ailenin yıllık su ihtiyacını karşılayacak kadar su toplanabilen bir süngere dönüştürüldü.

Yeniden kullanmak üzere su toplamak

Yağmur fıçılarıyla damdaki yağmur suları toplanıp sulama için biriktiriliyor.

Çimin yerini alan yağmur bahçeleri yağmur fıçılarının taşması halinde fazla suyu emiyor.

Geçirgen malzemelerden yapılan konut girişleri ve kaldırımlar, suyun içlerinden sızıp geçmesine olanak veriyor.

Yağmur suyu süzülüp alttaki akifere ulaşana dek kirleticilerden arınmış oluyor.

Dünya

Ulusal sözler: Ülkeler, Kyoto Protokolü adıyla bilinen 1997 tarihli uluslararası sözleşmeyi benimsediğinde, izleyen 20 yılda gaz salımlarını azaltmayı taahhüt etti. Araştırma kuruluşları da bu sözler ve iklim değişikliğine dair diğer çabalar çerçevesinde kaydedilen ilerlemeyi izlemek üzere, bir koalisyon kurup İklim Eylem İzleme (CAT) adlı veri tabanını geliştirdi. Bu harita CAT’ın sera gazı salan başlıca ülkelerle salımı az olan bazı ülkelere dair son değerlendirmesini yansıtıyor ve bu ülkeler birlikte, dünya genelindeki salınımın yüzde 80’ine yol açıyor. Hedefleri belirleyenler her zaman siyasi liderler olmuyor. Haziran 2015’te Hollanda’da görülen, bir sürdürülebilir yaşam vakfı ile ülke vatandaşlarının açtığı bir davada, ülkenin belirlediği yüzde 17 oranındaki salım hedefinin yeterince iddialı olmadığı öne sürüldü. Mahkeme, Hollanda’nın bu rakamı Avrupa Birliği’nin daha kapsamlı salım azaltma planını desteklemek için yüzde 25’e çıkarması gerektiğine karar verdi. Şimdi Belçika ve Norveç de benzer davalarla karşı karşıya.

NASA’ya ait uydu verileri, 2000-2012 yıllar arasında dünya genelinde 2,3 milyon kilometrekare ormanın yok olduğunu gösteriyor –ki bu, yeniden yetişen ormanların neredeyse üç katına denk geliyor.

Geleneksel ocaklarda yakıt olarak odun, tezek ve ekin atıkları kullanılır. Salımlar yakıta ve ocağın verimliğine göre değişse de, bu ocakların ekoloji dostu modellerle değiştirilmesi yakıtı azaltıp salımı sınırlandırabilir.

Japonya’nın, Fukushima’da yaşanan nükleer felaketin ardından yenilenebilir enerji kaynaklarına önem verdiği biliniyor. Nishihira (1,7 MW) ve Higashihira (1,2 MW) göletleri üzerine kurulan yüzer güneş enerjisi santralleri yenilenebilir enerjiye verilen önemin bir göstergesi.

(Hediye Çınar Ekinci - DÜNYALILAR.ORG)

Kaynaklar:

National Geographic Kasım 2015

https://www.archdaily.com/875701/worlds-first-sintomart-street-in-london-turns-footsteps-into-energy

http://www.yesilaski.com/evinize-elektrik-saglamak-icin-ne-gerekiyor. html
Daha yeni Daha eski