Ülkemiz top yekûn bir seferlik halinde ‘savaş günleri’ heyecanı içinde kıvranıyor. Bir yanda verilmiş bir söz var:

-Bir gece ansızın gelebiliriz!

Haliyle bu sıradan bir ‘misafirlik’ değil. Tanklar, toplar, uçaklar, insansız hava araçları, kara birlikleri, özel harekâtçılarla birlikte bir başka ülkenin egemenliği altındaki topraklara girilecek.

Harekât ‘büyük’ olacağı için kamuoyunun da ‘büyük desteğine’ ihtiyaç var. İlgili alanda beklenen ‘görev’ de medyaya düşüyor.

Allah'a şükür böyle bir medya gücü mevcut. Gazetelerin, televizyonların ve internet sitelerinin kahredici çoğunluğu ‘savaş’ denildiğinde, ‘bazuka gibi manşetleriyle’ en ön safta yer alabiliyorlar.

Sadece içlerinde bu satırlarını yazarının da yer aldığı bir grup ‘münafık gazeteci’ ve onların yazılarını, yorumlarını yayınlayan gazeteler-televizyonlar savaşın iyi bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyorlar.

Neden böyle yaptıklarını da çok kısa olarak ‘çünkü gazeteciyiz’ diye açıklıyorlar:

“Gazeteci başta BARIŞ demokrasi ve insan hakları olmak üzere insanlığın evrensel değerlerini savunur. Halklar arasında düşmanlığı körüklemekten kaçınır.”

Yukarıdaki satırlar Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi içinde yer alan gazeteciyi tanımlayan bölümde yazılı duruyor. Bir nevi mesleğin anayasası olarak kabul ediliyor.

Medya çoğunluğu içinde yer alanlar ‘bunlar iyi-güzel-onurlu’ diye kabul ettikten sonra kendilerince çok gerçekçi bir itiraz çengelinin ucuna asılı vaziyette buluyorlar:

-İlkeli gazetecilik karın doyurmuyor!

Günün realitesi içinde kıvranarak çok ilke yerine çok parayı tercih ediyorlar. Hepsi de çok akıllı fikirli kişiler. Sadece artık gazeteci olmaktan çıkıp vakanüvis halinde hizmet vermeyi daha akılcı buluyorlar.

Vakanüvisler Osmanlı döneminde saltanatın tarihi olaylarını yazmakla görevli devlet tarihçileriydi. Osmanlı İmparatorluğunun ‘şanlı tarihi’ vakanüvisler tarafından yazılarak günümüze ulaşmıştır.

Şimdi yeni vakanüvislere olan ihtiyaç, meslek ilkelerinin üzerinden buz pateniyle kayarak geçen, iktidar hedefleri uğruna kendilerini paralayan ‘paralı gazetecilerle’ dolduruluyor.

Onlar kendilerini devlet hizmetine adadıklarından halkı kuşatan ekonomik çemberlerle ilgilenmeye pek zaman bulamazlar. Zaten gerekli de değildir. Devleti yönetenlerin belirlediği ‘doğrular’ dışında kalan her şey eğridir.

Münafık gazeteciler ise yine kendi anayasalarına bakıyorlar:

“Gazeteci devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politika konularında önyargılara değil halkın haber alma hakkına dayanır. Gazetecileri mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi kaygıları yönlendirir.” (Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi.)

Uyulması kolay olmayan bu ilkeleri okuyup içlerinden “biz enayi miyiz?” diye geçirdikten sonra haberlerini ve yorumlarını döşenirler:

-Savaşın faydaları..! (NAZIM ALPMAN - BİRGÜN)
Daha yeni Daha eski