İlk resmi korona vakasının açıklandığı 10 Mart’tan bu yana geçen bir buçuk ayın ardından önlemlerin gevşetilmesi için takvim hazırlıkları gündeme gelirken, bir yandan da erken seçimin işaretlerini veren belirtiler artmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan pazartesi günleri telekonferansla gerçekleştirdiği Kabine toplantılarının ardından yaptığı ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmalarında artık salgınla mücadeleden çok muhalefeti eleştirmeye ağırlık veriyor.
27 Nisan’daki son konuşmasında ise bazı video klipleri de ekranlara taşıyıp, ana muhalefet partisi CHP ve diğer muhalefet partilerine, CHP’li ve diğer muhalefete mensup belediyelere karşı sertlik dozunu iyice artırdı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un İstanbul Boğazı’ndaki evinin yanında bulunan arsaya, yasaya aykırı olarak yaptırdığı ortaya çıkan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekiplerince mühürlenerek yıkılan kaçak yapılar için uzun uzun Altun’u savunan Erdoğan, CHP’ye yüklendi. Altun ile ilgili haberi yapan gazeteciye savcılık “terör” soruşturması başlatırken, CHP Üsküdar İlçe Başkanı gözaltına alındı, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da ifadeye çağrıldı. Erdoğan ise “Altun’a iftira atıldığını, aile mahremiyetine saldırıldığını” öne sürerek; “İl ve ilçe başkanından medyasına kadar CHP zihniyeti tarafından topyekûn bir iftira kampanyasına dönüştürülmeye kalkışmıştır. Bu zihniyetin arkadaşımıza ve ailesine karşı sürdürdüğü çirkin saldırıdaki tutarsızlıklar siyasi kokuşmuşluğun en bariz örneğidir” dedi.
Geçtiğimiz hafta Ramazan ayının ilk Cuma hutbesini okuyan Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Ali Erbaş’ın eşcinsellik ve zinanın salgınların, HIV virüsünün, hastalıkların nedeni olduğu, “nesilleri çürüttüğü” sözleri yeni tartışma başlattı. Muhalefet sözcüleri ve Ankara, Diyarbakır Baroları “kamu görevlisi, devlet memuru” olan DİB Başkanını “halkın bir kısmına karşı nefret söylemi” gerekçesiyle eleştirerek suç duyurusunda bulundular.
Erdoğan konuşmasında Ali Erbaş’ı savunmaya geniş bir bölüm ayırarak, “Diyanet İşleri Başkanının sözlerinin kendini Müslüman olarak tanımlayan, İslam dairesinde gören kişiler için bağlayıcı olduğunu” söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Ankara Barosu’nun açıklaması başta olmak üzere, Diyanet İşleri Başkanımızın görüşlerine karşı kullanılan üslup, konu ve şahıs boyutunu aşıp doğrudan İslam’a yönelen kasıtlı bir saldırı hâlini almıştır. Zira Diyanet İşleri Başkanımıza yapılan saldırı devlete yapılan saldırıdır.” sözleri üzerine ise savcılar harekete geçerek barolara soruşturma başlattı.
Erdoğan daha önce de CHP’li belediyelerin salgın nedeniyle başlattığı yardım kampanyalarını, bedava ekmek ve maske dağıtımını “devlet içinde devlet olmak, paralel devlet kurmaya çalışmak” diye nitelendirerek durdurdu. Muhalefet partili belediyeleri “FETÖ, PKK terör örgütleri gibi hareket etmekle” suçladı. Toplanan yardım paraları bankalarda bloke edilirken, ekmek dağıtan belediye görevlileri gözaltına alındı, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarına İçişleri Bakanlığı soruşturma açtı.
Yapılan son kamuoyu araştırmalarında AKP’nin oyu yüzde 35 düzeyine gerilerken, Erdoğan’a destek de yüzde 50’nin altına inmiş durumda. Ankara Analitik Araştırma Şirketi’nin sonuçlarını 9 Nisan’da açıkladığı ankette Cumhur İttifakı’nın oyu yüzde 46, Erdoğan’ın oyu yüzde 45. Metropoll Araştırma’nın son anketinde ise Mart’ta yüzde 39,9’a kadar inen Erdoğan’ın görev onayı, salgında büyük bir sıçramayla yüzde 55,8’e yükselmiş görünüyor. Aynı ankette CHP ve HDP oylarında da önemli artışlar gözleniyor.
Benzer araştırmaların AKP ve Cumhurbaşkanlığı tarafından da yaptırıldığı, gelen sonuçlarda, Erdoğan’a desteğin arttığı yönündeki bulguların öne çıktığı kaydediliyor. Bu yüzden de iktidar, salgın sonrası oluşacak ağır ekonomik tablonun uzun süre düzelmesinin güç olacağını da göz önünde tutarak, erken seçim alternatifini ciddi şekilde gündemine alıp, değerlendirmeye başlamış durumda.
Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan salgın nedeniyle sağlanan ekonomik desteklerin 200 milyar TL’ye ulaştığını açıklasa da ortada böyle bir doğrudan destek yok. Açıklanan tutarın büyük kısmı üç-altı ay ertelenen vergi, sigorta prim borçları, banka kredi taksitleri, çiftçi ve esnafın, şirketlerin borçları vb. ötelenen ödemelerden oluşuyor.
İki aya yaklaşan salgın sürecinde halka yönelik yegâne doğrudan destek, sosyal yardım alan devlette kayıtlı 2 milyon yoksul aileye ödenen 1000’er TL. Daha sonra alınan kararla bu ödemenin 2 milyon aileye daha yapılacağı açıklandı. Bir de kapanan, faaliyeti durdurulan işyerlerinde çalışanlara üç ay süreyle yapılacak kısa çalışma ödeneği. Şu ana kadar bu ödemeden yararlanmak için 291 bin 594 işyerinin, 3 milyon 194 çalışan için başvurduğu, ödeme yapılacakların sayısının ise 1 milyon 360 bin kişi olduğu açıklandı. Yani işyeri kapanan, işsiz, gelirsiz kalan yaklaşık 2 milyon kişi ve aileleri bu ödemeden de yararlanamıyor.
Maske zorunluluğu getirilmesine karşılık, henüz 50 ilde 1,5 aydan bu yana bedava maskelerin dağıtımı yapılamadı. O yüzden de Erdoğan’ın son olarak ABD ile birlikte 55 ülkeye, milyonlarca maske, koruyucu giysi, tıbbi malzeme yardımı yapıldığını söylemesi muhalefet tarafından “algı amaçlı” diye eleştiriliyor. İktidarın kendi yurttaşını mağdur edip, sorunlarını çözemezken, Trump’a mektup yazıp ABD’ye yardım göndermekle övündüğü dile getiriliyor.
TÜİK’in 29 Nisan’da açıkladığı Ekonomik Güven Endeksi’nin mart ayında 91,8 iken, nisan ayında yüzde 44,1 oranında azalarak 51,3 değeriyle tarihindeki en düşül düzeye inmesi, salgından sonra ekonomideki hasarın, bir depremin de ötesine geçeceğinin işareti. Nitekim bugüne kadar sürekli şekilde salgından Türkiye’nin en az hasarla çıkacağını, yüzde 5’lik 2020 büyüme hedefinin tutturulacağını söyleyen Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ilk kez 1929’daki Büyük Ekonomik Buhrandan daha ağır bir ekonomik tablonun söz konusu olduğunu söyledi.
Farklı araştırma ve analizlerde, salgından sonra işsiz sayısının 10-12 milyon arasına yükseleceği öngörülüyor. Getirilen işçi çıkartma yasağı ise üç ay süreli. Cumhurbaşkanının bu süreyi 6 aya uzatma yetkisi olsa da, üç-altı ay sonra ayakta kalabilecek meçhul pek çok işyerini, işletmeleri, ertelenen borç, kredi, vergi vs. ile birlikte altından kalkamayacakları daha ağır bir tablo bekliyor.
O yüzden de iktidarın bu durumu 2023’teki normal seçim zamanına kadar sürdürme imkânı yok. Şu anda salgın nedeniyle hemen tüm dünyada mevcut yönetimler yükselişte ve bu durum Türkiye’de de Erdoğan için söz konusu. Salgın sonrası ağır ekonomik ve insani sonuçlarla, tablonun hızla tersine dönmesi, iktidara tepkilerin, eleştiri ve protestoların yükselmeye başlaması büyük olasılık.
Siyasi kulislerde iktidarın tüm bu seçenekleri değerlendirdiği, AKP’den kopan Davutoğlu-Babacan partilerinin de örgütlenme, kongre vb. nedenlerle seçime giremeyecekleri bir takvimi, erken seçim için belirleme çalışmaları yürüttüğü kaydediliyor. Muhalif belediye başkanlarına açılan soruşturmalar doğrultusunda, bazılarının görevden alınarak yerlerine iktidarın atayacağı isimlerle belediyelerin desteğini de alacak bir seçim stratejisi izlenmesi planları yapılıyor.
Erdoğan’ın son konuşmalarında ağırlıkla muhalefeti ve muhalefet belediyelerini daha fazla hedef almaya başlaması, salgın önlemlerinin bitişi için Mayıs sonunu işaret ederken, kamplaştırma-ayrıştırma söylemini sertleştirip, DİB Başkanı üzerinden dini inançları da buna dahil etmeye yönelmesi, baskın erken seçim hazırlıklarının somut işareti. (ZÜLFİKAR DOĞAN)