O hatırlatmayı yineleyelim: Endüstriye Futbol denilen foseptik çukurunda paranın milliyeti yoktur. Hem de asla ve kesinlikle yoktur...
Yaklaşık 2 haftadır Türkiye'de Mesut Özil transferi gündemde tutuluyor. Gelecek, geliyor, geldi derken, yaratılan ve özellikle medya kullanılarak sanki sistematik bir ısrarla neredeyse her şeyin önüne geçirilen bu ilginç gündeme, -sanki- kendisinden çok daha önemli birçok gelişmenin bir süreliğine de olsa gerilere düşürülmesi gibi bir işlev yükleniyor ve bunda da büyük ölçüde başarılı olunuyor.
Bakanların, milletvekillerinin, hatta il başkanlarının bile Mesut Özil transferinden duydukları memnuniyetlerini dile getirmiş olmaları bizi bu şekilde düşünmeye itiyor.
Aşı meselesi bir süreliğine konuşulmamaya başlanıyor örneğin. Ya da politikacılara yönelik bir dizi açık, aleni ve pervasızca fiili saldırı. Semih Yalçın ya da Süleyman Soylu gibilerinin, bu tür saldırılara "tepkisel" demeleri gibi kimi tuhaf, korkunç ve kabul edilemez açıklamalar bu gündem nedeniyle açıklamaları yapanların yanına kar kalıyor.
Biz bu yazımızda Mesut Özil transferine dört ana başlık altında bakmaya çalıştık.
Şunu çok iyi biliyoruz ki, Mesut Özil transferi, diğer birçok ilginç, tuhaf, absürd ve kabul edilemez örneklerde gördüğümüz gibi aslında sadece Türkiye'ye özgü bir gelişmedir.
MESUT ÖZİL'DEN BİR "VATANSEVER" ÇIKARMAYA ÇALIŞMAK
Avrupa Şampiyonası eleme maçlarının oynandığı günlerde Almanya formasıyla bir milli maça çıkacak olan Mesut Özil, 18 Ekim 2010 tarihinde dünya ve Avrupa medyasına şu açıklamayı yapmıştı: "Türkiye için oynamadığımdan dolayı bazıları kendilerini üzgün hissediyor bunu anlıyorum. Ama birçok kez söyledim, ben kendimi Alman hissediyorum. Almanya'da doğdum ve doğup büyüdüğüm ülkenin dışında başka bir yerde oynamayı hiç düşünmedim."
Bu açıklamayı aklımızın bir köşesinde tutarak devam edelim.
Bu ülkenin ilginç ve çok gereksiz, hatta bazen de komik olan bir geleneği var. Özellikle futbolu adım adım takip eden bir gelenek bu.
Yurt dışında bir takımda oynayan ve yolu bir gün Türkiye'den geçen Türk futbolcuların neredeyse hepsinden, ülkeye giriş yaptıkları andan itibaren artık her ne hikmetse bir "vatansever" çıkarmaya çalışmayı, bu anlamda canları dişlere takmayı çok seviyoruz.
Hatta bu futbolculardan milli takıma seçilmeyi başarmış olanlarını "vatanseverlik" anlamında yere göğe sığdıramama yarışında birbirimizi ezmelere bayılıyoruz.
Ama artık herkes çok iyi biliyor ki gerçekliğin "vatansever"likle hiç kuşkusuz uzaktan yakından bir ilgisi yok.
Hele de endüstriyel futbol denilen foseptik çukurunun egemen olduğu günümüz koşullarında.
Mesut Özil transferine de işte bu açıdan bakmanın kavratıcı ve ufuk açıcı olduğunu düşünüyoruz.
Bu anlamda işin doğrusu galiba şudur: Mesut Özil, kendi takımında oynayamayan, gözden çıkarılmış ve Avrupa'da başka bir tane bile talibi olmayan 33 yaşının içinde bir Türk futbolcudur.
Adadan Liverpool'un bu futbolcuyu istediği fakat Mesut Özil'in Fenerbahçe'yi tercih ettiği yönündeki haberler de -haberlerin kaynağı sadece Türk medyası olduğu için- bize göre hayli kuşkuludur ve pek inandırıcı değildir.
Bu anlamda şu tespiti yapmakta bir sakınca görmüyoruz: Türk olmamalarına karşın örneğin Roberto Carlos, örneğin Van Persie, örneğin Didier Drogba ve örneğin Kennet Andersson ilerlemiş yaşlarıyla Türkiye'ye neden gelmişlerse, Mesut Özil de onun için gelmiştir. Yaşı ve fiziki durumu Premier Lig için artık pek olmayacak gibi göründüğünden dolayı Mesut Özil Türkiye'yi tercih etmiştir.
Roberto Carlos, Didier Drogba, Van Persie ve Kennet Andersson o yaşlarında bu ülkenin en üst liginde ve çok çok önemli kulüplerinde -çok göze batan ya da unutulmaz katkılar vermemelerine rağmen- futbol oynayabildiklerine göre Mesut Özil de oynayabilecektir.
Oynarken de, tıpkı Roberto Carlos, Didier Drogba, Van Persie ve Kennet Andersson gibi çok büyük paralar kazanacaktır.
O nedenle; Türk milli takımını değil de, Alman milli takımını seçmiş ve; "birçok kez söyledim, ben kendimi Alman hissediyorum." demiş olan bir Türk futbolcudan bir "vatansever" çıkarmaya çalışmanın ne kadar aptalca bir çaba olacağı açık değil midir?
(BU BÖLÜM İÇİN 1. DİPNOT: Bu satırlar yazılırken TRTSpor'da Erhan Seven'in, Mesut Özil'in eşinin ve çocuğunun çok güzel Türkçe konuştuklarını ve İstiklal Marşı'nı ezbere bildiklerini canhıraş bir biçimde belirtmeye çalışırken ki haline çok güldük)
(BU BÖLÜM İÇİN 2. DİPNOT: Fenerbahçe kulübünün ve neredeyse bütün medyanın, hatta ve hatta iktidarın Mesut Özil'den "vatansever" çıkarma çabalarının tümü de -galiba- Mesut Özil'in milli takım tercihini Türkiye'ye unutturmaya çalışma çabalarıdır. Ama ortada böyle bir tercih gerçekliği varken bu türden çabaların sonuç vereceğini söylemek çok zordur.)
MESUT ÖZİL BELKİ DE SANILANLARIN AKSİNE ÇOK AKILLI VE ÇOK KURNAZ BİRİ
Mesut Özil, 18 Ekim 2010 tarihli o açıklamasında yalnızca kendisini Alman hissettiğini söylemiyor. Bir de şunu söylüyor: "Almanya'da doğdum ve doğup büyüdüğüm ülkenin dışında başka bir yerde oynamayı hiç düşünmedim".
Mesut Özil'in bu cümlesi milli takım düzeyini mi yoksa kulüp düzeyini mi işaret ediyor burası net değil elbette. Ama eğer kulüp takımları düzeyini işaret ediyorsa, kendisinin Almanya dışında da futbol oynamış olmasını nereye koyacağız?
Niyet okuyuculuk yapmanın gereği yok. O cümlesiyle milli takım düzeyini işaret ettiğini kabul ediyor ve devam ediyoruz.
Aslında Mesut Özil kendisini Alman hissettiğinden falan değil, akıllı ve kurnaz biri olduğu için Alman milli takımını tercih etmiştir. Almanya'da doğup büyümüş tek Türk futbolcu kendisi değil. Yıldıray Baştürk, Hamit Altıntop, Halil Altıntop, Nuri Şahin, Ömer Toprak, Mehmet Ekici, Olcay Şahan, Hasan Ali Kaldırım, Yunus Mallı, Emre Can, Tolgay Arslan, Gökhan Töre, Cenk Tosun, Kaan Ayhan, Hakan Çalhanoğlu, Sinan Gümüş, Özer Hurmacı, Yasin Öztekin, Hakan Balta, Samed Yeşil, Ömer Şişmanoğlu, Okan Aydın ve daha onlarca örnek var önümüzde. Bu isimlerin hepsi de Türk milli takımını tercih etmiş futbolcular.
Mesut Özil'i bu listenin dışında tutansa akıllı, kurnaz ve stratejik davranmış olmasından başka bir şey değil sanki. Mesut Özil kendisini uluslararası futbol arenasına daha güçlü ve daha gösterişli bir biçimde taşıyacak olan yolun hangisi olduğunu doğru bir biçimde tespit etmiş ve ona göre adım atmıştır. Listede yer alan futbolcuların yeteneklerinin Mesut Özil'in yeteneklerinden daha geride olduğunu hangimiz söyleyebilir ya da iddia edebiliriz?
Ama şu kadarını söylememiz mümkün: Türk milli takımını seçmiş olan Türk futbolcuların sonunda vardıkları nokta ile, Alman milli takımını seçmiş olan Mesut Özil'in ulaştığı nokta arasında epey bir fark vardır. Mesut Özil'in yaptığı tercih noktasında söylemeye, anlatmaya çalıştığımız şey de işte bu farktır.
Şunu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor: Endüstriye Futbol denilen foseptik çukurunda paranın milliyeti yoktur. Hem de asla ve kesinlikle yoktur.
MESUT ÖZİL TRANSFERİNİN GETİRİSİ VE GÖTÜRÜSÜ
Biraz da Mesut Özil transferinin mali kısmına değinelim.
Artık açıkça yazıldığına ve konuşulduğuna göre futbolcunun 3,5 yılda toplam 12 milyon Euro transfer ücreti ve 5 milyon Euro da imza parası alacağı belirtiliyor. Bu da toplamda 17 milyon Euro'yu buluyor. Fenerbahçe kulübünün bu paranın 7 milyon Euro'sunu ödeyip kalan kısmını da 2 sponsorla çözeceği söyleniyor. Hiç kuşku yok ki meselenin bu tarafı sadece ve sadece Fenerbahçe kulübünü ilgilendiriyor.
Ama tam da bu noktada bir soru sormak da kaçınılmaz görünüyor.
Söz konusu sponsorlardan birinin televizyon kanalları sahibi bir yapımcı olduğu artık herkesçe bilinen bir şey. Bu transferin neredeyse en başından en sonuna kadar tam göbeğinde olan bu şahsın bu hem maddi hem de "manevi" katkısının arka planının mutlaka sorgulanması gerekmiyor mu? Transferden çok kısa bir süre önce; "Mesut Özil’i çok severim. Fenerbahçe’yi de çok seviyorum. Bir çabam var. Detayları tam olarak anlatamıyorum, başkan Ali Koç açıklar" diyen bu şahıs noktasında böyle bir sorgulamanın atlanmaması gerekmektedir diye düşünüyoruz.
Bu notu düştükten sonra biz yine devam edelim.
Geldiği kulüpte gözden çıkarılmış ve kadroda düşünülmeyen, Avrupa'da da herhangi bir talibi çıkmamış 33 yaşındaki bir futbolcu için 17 milyon Euro gerçekten inanılmaz bir para. Bu paranın, daha henüz yapılandırmaya gitmiş olan Fenerbahçe'yi gelecekte -hatta yakın gelecekte- özellikle UEFA noktasında sıkıntıya sokacağı açık. Bu söylediğimizi desteklemek anlamında Galatasaray ve Beşiktaş'ın kendi taraftarlarını karşılarına alma pahasına izledikleri transfer politikasını unutmamak gerekiyor diyoruz.
MESUT ÖZİL TRANSFERİNİ ELEŞTİRENLER NEDEN DÜŞMAN İLAN EDİLİYOR?
Evet, gelinen noktada bir de böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Mesut Özil transferini kim eleştiriyorsa Fenerbahçe kulübü ve onun medyası tarafından, hatta ufaktan iktidar tarafından düşman veya hain ilan ediliyor, bu da Mesut Özil'den bir "vatansever" çıkarma çabası üzerinden yapılmaya çalışılıyor. Peki neden?
Örneğin Falcao transferi için her türlü eleştiri ve saldırı hayata geçirilirken, yetmedi bu transferle dalga geçilirken gıkı bile çıkmayanlar, Mesut Özil transferi eleştirilince neden bir anda dişlerini gösteriyor?
Neden sırf bu transferi eleştirdiler diye örneğin Socrates Dergi ve Mehmet Demirkol bir anda saldırılara maruz kalıyorlar, hatta tehdit ediliyorlar?
Herkesin Mesut Özil transferi konusunda aynı şeyleri düşünmesi gibi bir durum hiç kuşkusuz olamayacağına göre neden böyle tuhaf ve komik çabalar içerisine giriliyor?
Socrates Dergi'nin ve Can Yayınları'nın sahibi ve kendisi de bir Fenerbahçeli olan Can Öz neden; "Socrates'te transfer haberi verilmez. Nezaket kuralları içerisinde kalmak, sürdürülebilir, zamana dayanıklı iletişim politikası yürütmek adına hep ağırdan alıyoruz, ancak artık yeter" deme noktasına kadar gelebiliyor?
Bu soruların sorulması şarttır. Çünkü sonuçta farklı kulüplerin taraftarlarının durumu nasıl algıladıkları veya algılayacakları meselesi hemen arkadan gelecektir ve böyle bir geliş de büyük bir ihtimalle hiç hayırlı olmayacaktır.
BİTİRİRKEN...
Yazımızın sonunda, yukarıda ilk başlık altına yazdığımız cümleleri bir kez daha tekrarlamak istiyoruz;
Mesut Özil, kendi takımında oynayamayan, gözden çıkarılmış ve Avrupa'da başka bir tane bile talibi olmayan 33 yaşının içinde bir Türk futbolcudur. Adadan Liverpool'un bu futbolcuyu istediği fakat Mesut Özil'in Fenerbahçe'yi tercih ettiği yönündeki haberler de -haberlerin kaynağı sadece Türk medyası olduğu için- bize göre hayli kuşkuludur ve pek inandırıcı değildir. Roberto Carlos, Van Persie, Didier Drogba ve Kennet Andersson ilerlemiş yaşlarıyla Türkiye'ye neden gelmişlerse, Mesut Özil de onun için gelmiştir.
Çünkü -Mehmet Demirkol'un deyimiyle- "bu ülkede futbol için transfer yapılmıyor, transfer için futbol oynanıyor". Şimdi kalkıp da hiç kimse bize "iyi ama Mesut'un paraya ihtiyacı yok ki" falan demesin. Carlos'un, Persie'nin, Drogba'nın, Andersson'un var mıydı?
O hatırlatmayı yineleyelim: Endüstriye Futbol denilen foseptik çukurunda paranın milliyeti yoktur. Hem de asla ve kesinlikle yoktur.
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın! (HAYRİ GÜNEL)