Onların mevkileriyle paralel bir oranda artan malvarlıklarını sorgulamak için illa içlerinden birinin burnunu bir tabakta mı görmek gerekiyor? Hadi onlara bu cesareti, kokain misali, din veriyor... Peki, bizim bunu sorgulama cesaretimizi kıran ne?
KOKAİN CESARETİ
Bu ülkede dini arkalarına, laikliği de ayaklarının altına alan siyasetçiler...
Kendilerinde normalde yapamayacakları şeyleri yapma cesaretini inanç tüccarlığından aldılar.
Siyasal İslam'a sarılıp dini duyguları suiistimal ederek Cumhuriyeti bir yüzüncü yıl rövanşıyla yıkma hayaline kapıldılar.
Sırf Atatürk’ün adını silmek için başka paralar bastırdılar. Yeni okul kitapları yazdırdılar. Kültür merkezlerini bir hamlede yıkıp, havaalanlarını bir anda ortadan kaldırdılar. Laikliğe, insan haklarına, sanata, özgürlüğe, çağdaşlığa düşman bir halk yaratmaya çalıştılar.
Umberto Eco’nun da dediği ve hem Ortadoğu’nun hem de bu ülkenin şu an deneyimlediği gibi din, artık toplumların uyuşturucusu değil kokaini, yani uyarıcısı.
O yüzden politikayla kokain arasında sağlam bir bağ var.
Kokain, kullanana enerji ve cesaret veren bir madde ve asıl sorun bir insanın kullanıcı olmasında değil, satıcı olmasında.
Politikada da durum aynı.
Bir politikacının inançlı olması sorun değil ama o inançtan güç alıp bunun ticaretini yapması büyük sorun.
Ama bu ülke, süreçlerle sonuçlar arasında bağ kuran bir ülke değil.
Suçüstü yakalanmadığı sürece kimin neyi ne için kullandığıyla ilgilenmiyor.
Nasıl Gülen gerçeği ancak suçüstü yapılınca ilgi çektiyse...
Bu kokain meselesinde de ancak bir AKP’li yakalanınca onun aslında neyi temsil ettiği tartışılmaya başlanıyor.
AKP AHLAKI
Oysa, siyasi iktidarın bir parçası olduktan sonra, malvarlığı dikkat çekici bir şekilde artan herhangi birinin yaşadığı dönüşümü görmek için illa kokain gibi pahalı bir uyarıcıyı tüketen, pahalı arabalara binen, pahalı eğlencelere düşkün olan bir insanın ifşası gerekmiyor.
İktidarın temsil ettiği her basamak son 20 yılda olmadık şekilde zenginleşen insanlarla dolu.
O yüzden o delikanlının o beyaz tozla eğlencesi üzerinden siyaset yapmak işin magazinini köpürtmekten başka bir işe yaramıyor.
Hatta hayat tarzlarına saygıdan bahsedilen bir dünyada, belden aşağıya vurmak anlamına geliyor.
Zaten AKP seçmeni de farkında.
AKP’li olmak illa namuslu olmanın garantisi değil. AKP’liler de uyuşturucu, uyarıcı ya da içki kullanıyorlar. Tekeşli, başı önüne eğik dolaşan bir aile babası ya da aile annesi olmayabiliyorlar. Hepsi beş vakit namazı aynı içtenlikle kılmıyor. AKP’li de sıradan bir insan ve herkes kadar iyi ve herkes kadar kötü olabiliyor.
O yüzden, bu olayda laiklerin hayat tarzına dil uzatanlar kendi hayat tarzlarıyla yüzleşsinler demek yerine...
Neden ancak uyarıcı kullanan biri suçüstü yakalanınca bu haksız zenginleşmenin boyutlarının üzerine giden bir ülkeyiz, onu sorgulamak ve tabii ki ardından da doğru soruları sormak gerekiyor.
NEDEN?
Ya uyarıcı ya da uyuşturucu kullanmayanlar?
Kullansalar da yakalanmayanlar?
Serseri bir hayatın lunaparkında kendisini hiç kaybetmeyenler?
Kaybetseler de ifşa olmayanlar?
Ekranlarda, kürsülerde hep temiz, ütülü takım elbiselerle görünenler?
Karılarının, kocalarının yanlarından ayrılmayanlar, başka birine yan gözle bile bakmayanlar ama zenginleşenler?
Çok zenginleşenler?
Bütün ailesini zenginleştirenler?
Ve bunun hesabını da asla vermeyenler?
Bunun hesabı sorulamasın diye kendisini ilişilmez kılanlar?
Bu halleriyle ülkenin kaderinde söz sahibi olmayı sürdürenler?
On yıl önce, ondan önceki on yıldan çok çok daha varlıklı olanlar ve bugün kasası boşaltılmış bir ülkenin tepesine çıkıp ekonomisinde söz sahibi olanlar?
Onların mevkileriyle paralel bir oranda artan malvarlıklarını sorgulamak için illa içlerinden birinin burnunu bir tabakta mı görmek gerekiyor?
Hadi onlara bu cesareti, kokain misali, din veriyor...
Peki, bizim bunu sorgulama cesaretimizi kıran ne? (MİNE SÖĞÜT - CUMHURİYET)