ABD’nin Afganistan’dan çekileceğinin açıklanmasından beri bizimkilerin bir havaalanı sevdasıdır gidiyor. Oradaki 600 askerimizin havaalanını koruması için ABD ile para pazarlığı yaparken bir de baktık ki Taliban Kabil’e girmiş bile. Ve durumu kökünden değiştiren bu tablo bile Erdoğan’ın siyasetini değiştirmesine yetmiyor...


DIŞ POLİTİKAMIZIN YENİ ESRARENGİZ HEDEFİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile telefonda görüştü ve “Afganistan’da yumuşak geçiş olmasını temenni etti.”

Yapılan açıklamaya göre, Erdoğan, Putin’e, Taliban’ın geçmişteki hatalarını tekrarlamamasının, tüm etnik gruplara yönelik kucaklayıcı bir anlayışla hareket etmesinin ve verdiği sözleri hayata geçirmesinin önemli olduğunu da söyledi.

Putin’in bu sözlerden etkilenerek Taliban yöneticilerini arayıp, “yumuşak geçin” talimatı verip, vermediğini bilmiyoruz.

Bildiğimiz şu ki Erdoğan’ın kendisinin balkon konuşmalarındaki “kucaklayıcı anlayışı”, merdivenlerden iner inmez unuttuğu, ancak konumuz bu değil.

Bir süredir Türk dış politikasının esrarengiz bir hedefi var: Kabil’deki Hamid Karzai Havaalanı’nı korumak!

Kabil’deki rejim devrilmeden önce buna belki bir anlam verebilmek mümkün olabilirdi.

Çünkü havaalanı, Taliban’a karşı korunacak ve uluslararası uçuşlara açık tutulacaktı.

Ancak artık Kabil’de Taliban var.

Ve Erdoğan, hâlâ havaalanını korumaya talip.

Biraz tuhaf bir durum: Türkiye, daha önce Taliban’a karşı korumayı planladığı havaalanını şimdi Taliban adına kime karşı koruyacak?

Reis’in bu konudaki kafa karışıklığını, karşısına sebilhane sürahisi gibi dizilmiş tiplere söylediği şu sözlerle kayda geçirmiştik.

“Amerika'nın çekilmesi sonrasında amacımız havalimanının emniyetini temin ederek bu ülkenin güvenliğine katkı sağlamaktı. Bu niyetimiz halen bakidir. Türkiye'nin Afganistan'daki askeri varlığı yeni yönetimin de uluslararası alanda elini güçlendirecek ve işini de kolaylaştıracaktır. Mesele, öncelikle Afgan makamlarıyla bir anlayış birliğine varmaktır. Farklı seçenekler üzerinde konuşabiliriz. Örneğin Libya’daki gibi ikili bir anlaşmayla da bunu çözebiliriz. Bu Taliban olabilir, daha önceki gibi mevcut yönetim olabilir. Bunların hepsiyle bizim dostluğumuz, arkadaşlığımız var. Bunun içerisinde Abdullah Abdullah bakidir, aynı şekilde şu anda ülkesinden ayrılmış olan başkan yine bunlardan bir tanesidir. Dolayısıyla hiçbir zaman kopmadık, kopmayız. Şu anda farklı tarafta kalmış olan arkadaşlarımız da yine bunların içerisindedir. Örneğin Burhaneddin Rabbani'nin oğlu gibi.”

Minareden at beni, in aşağıya tut beni!

Birbiri ardı sıra söylediği bu cümlelerde, hem yeni yönetimin elini güçlendirmekten söz ediyor, hem eski yöneticiler ve isyancı gruplarla ikili anlaşmalar yapabileceğinden.

Bu nasıl bir vizyon?

ABD’nin Afganistan’dan çekileceğinin açıklanmasından beri bizimkilerin bir havaalanı sevdasıdır gidiyor.

Oradaki 600 askerimizin havaalanını koruması için ABD ile para pazarlığı yaparken bir de baktık ki Taliban Kabil’e girmiş bile.

Ve durumu kökünden değiştiren bu tablo bile Erdoğan’ın siyasetini değiştirmesine yetmiyor.

Afganistan’daki bir havaalanını korumak, Türkiye’nin ulusal ve uluslararası çıkarları açısından nasıl bir anlam ifade ediyor, bilmiyoruz.

Eğer gerçekten önemli bir anlamı vardıysa, niye ABD ile para pazarlığına oturdunuz?

Türkiye’nin çıkarları söz konusuysa, para pazarlığının ne âlemi vardı?

Bu iş Devlet Bahçeli’nin iddia ettiği gibi T.C. için bir beka meselesiyse, 600 asker yeter mi? (MEHMET Y. YILMAZ - T24)

Daha yeni Daha eski